Aç, susuz, sigarasız fakat baleli iki saat
Elton John ve Rock'n Coke'tan sonra, GÜNAYDIN için dünyaca ünlü balet Roberto Bolle'nin önceki gün Açıkhava'daki gösterisini izledim. Aç, susuz, sigarasız fakat baleli iki saat boyunca, hem Bolle'yi seyrettim hem de Açıkhava'yı dolduran sosyeteyi gözlemledim. Alkışlara bakarsam; millet nasıl da anlıyor baleden!
Her ne kadar son günlerde adımı, 'sadece Ümit Besen dinler'e çıkarsalar da, aslında her tür müziğin ve gösteri sanatının tutkunuyumdur. Ama bir 'bale manyağı'yım denemez. Özellikle klasik bale! Hani beyaz tütüleri giyip sahnede oradan oraya koşturan kızlar... Bunu bir yerde okumuştum; 'simetri nefretiyle' bir ilgisi olabilirmiş. Yani birbirinin kopyası fincan takımı, aynı dolap kapakları gibi... Bale de öyle. İşin içine 'muntazamlık' girince benim tansiyon da hafif hafif düşüyor zira. Bu yüzden sevgili yayın yönetmenim Şirin Sever, "Bu gece de baleye gidiyorsun" deyince şöyle bir zıplamışım yerimden. Yok artık, Elton John'u ve Rock'n Coke'u anladık ama bale ve ben!!! Üstelik izleyeceğim adamın ertesi gün her yerde çarşaf çarşaf söyleşileri çıkacak. Ben kuş mu konduracağım yani?
MİNDERLERİ EVE GÖTÜRMEYİN SAHNEYE DE ATMAYIN SAKIN!
Bu girizgahtan anladığınız gibi; bu kez de kabile halinde istikamet bir 'bale' gösterisi... Dans edecek olan ünlü baletin adı Roberto Bolle! Ama sanırsınız Michelangelo'nun Davud heykeli! O kadar yakışıklı. Bir başka benzetmeyle; balenin Brad Pitt'i. Nureyev'in tahtına aday gösterilen Roberto'ya Avrupa'nın en önemli 10 dansçısı eşlik ediyor bu gösterisinde. Onu bir de şöyle tarif ediyorlar: "Tüy kadar hafif, beygir kadar kuvvetli!" Elbette sahnede. Yoksa adamın tüyü, beygirliği bizi ilgilendirmez... Bu balet abimiz Unicef'in barış elçisiymiş... Daha önce pek çok ünlü ismin önünde dans etmiş. Putin, Papa ve Kraliçe Elizabeth bunlardan birkaçı. Şimdi sıra, Türk sosyetesinde... Gelelim izlenimlerimize... Bizimkilerin muzırlıkları daha kapıdan girişte başladı. Neymiş; üç metrede bir minder satıyorlarmış. Satacaklar elbet, popolarımız değerli. Ama adamlar bir de "Şık bayanlar, şık beyler... Her taraf tozlu, koltuklar rahatsız; hepinize minder tavsiye ediyoruz" diye bağırmasalar... Düğüne gelmiş gibi takıp takıştıran sosyeteye ilk şok darbesi işte bu haykırışlarla geldi... İlerleyen dakikalarda bunu da arayacaklardı ya, neyse... Onlar koltuklarına doğru ilerlerken adamlar hâlâ bağırıyordu: "Minderleri eve götürmeyin, sahneye de atmayın..."
KENDİNİ BİLMEZLER ÖKSÜRECEK OLURSA...
Kırmızı halılı VIP bölümünde, bizim kabile ile birlikte turlarken düşündüm; Şamdan Plus'ın genelkurmay başkanı Bülent Cankurt sevinçten göbek atıyordur mutlaka... O kadar çok sosyetik bir aradaydı ki, çektirdiği fotoğraflarla derginin bir sayısını kurtarır. Bu kadar çok 'cemiyet siması'nı en son yine Çırağan'da bir sosyete düğününde görmüştüm! "Sayın konuklarımız gösterimiz başlamak üzeredir..." Aynı anonsun beşinci tekrarından sonra, sayın konuklar, sigaralarını söndürüp tozlu, rahatsız ama minderli koltuklara yerleşiyorlar. traf kararıyor ve öldürücü anons işte o anda geliyor: "Gösteri iki saat sürecektir. Ara verilmeyecektir..." Aristokrat Sarp'ın dışında bizim kabile elemanları daha oturur oturmaz kıllanmaya başlıyorlar: "İki saat ha? Aç, susuz, sigarasız ve fakat baleli iki saat..." Ve müzik başlıyor. Aaa o ne? Bu şarkıyı bir yerden biliyorum! Yani tanıdık. Sarp'ın ayağını kibarca tekmeliyorum ve soruyorum; meğer Bizet'ymiş... Taytlı genç bir oğlanla, cıbıl sıska bir kız fırlıyor sahneye. Oğlanın Roberto Bolle olduğunu anlayacak kadar uzmanız artık şurada; gelirken adamın resmine bakmışım çünkü internette! Araştırmacı gazetecilik kolay iş değil... Kesif bir karanlık ve sessizlik içinde dans ediyorlar sahnedekiler. Bir-iki kendini bilmez öksürecek gibi oluyor. Baleseverler o kör karanlıkta ırkımızın düşmanlarını keşfetmek için başlarını öksürük seslerine doğru çeviriyorlar. Ama karanlık saklamış gafilleri... Bir ara dans biter gibi oluyor... Heyecanlı ve aceleci izleyiciler ilk alkışlayan olmak sevdasıyla ellerini çırpıyor. Meğer bitmemiş gösteri. Balesever kalabalık, 'çık çık çık' sesleriyle ayıplıyor onları... Semih, "Gidip evde Mezzo kanalından seyretselerdi, istedikleri zaman alkışlarlardı" diyor... Kendisi Mezzo ve Discovery'den başka bir şey izlemez; tabii 'Kurtlar Vadisi'nden fırsat bulduğu sürece... Bu arada; sahnenin ışıkları, sineklerin istilasına uğramış durumda. Onların muhteşem performansından da gözlerimizi alamıyoruz... Adeta 'Sinek Gölü Balesi'ndeyiz... Derken ikinci sahne başlıyor. Roberto ortalarda yok. Sahnede iki dansçı, Maria Eichwald ile Marjin Rademaker bir o yana bir bu yana sallanıyorlar... Prokofiev'in müziği ile. 'Romeo Juliet' izliyoruz o esnada. "Birden bire nasıl bale uzmanı kesildin?" diyeceksiniz. Çünkü, elime tutuşturdukları programda zaten hepsi yazıyor! Kendisi sahnede yok ama 'Romeo Juliet'in bu versiyonu, Roberto'nun en çok dans etmek istediği esermiş! Bu dans, tutku ile romantizmi harmanlıyormuş! Bana hiç öyle gelmedi...
#Sayfa#
O SİGARA TELLENDİRİYOR, BİZ KARŞISINDA HARMAN OLMUŞUZ!
Sonunda beklenen an geliyor... Bizimki sahne alacak! Satıcılardan biri "Buuuzzz gibi suuu" diye bir feryat atıyor, aynı anda ışıklar yanıyor ve Roberto yeniden sahneye fırlıyor. Zamanlamayı ancak bu kadar tutturur insan. Bana kalırsa o sucuyu da kadroya almalılar. Derken, 'Carmen'in kışkırtıcı ve hüzünlü müziği ile başlıyor dans etmeye Roberto Bolle... Karşısında da balerin Lucia Laccara var! Şimdi itiraf ediyorum; bu adam gerçekten müthiş... Bu arada dansın ortasında bir iskemleye oturup sahnede sigara yakmaz mı? Karşımızda resmen sigara tellendiriyor, biz harman olmuşuz bir saattir. Semih'e soruyorum; "Koreograf böyle istemiştir" diyor. Tam koreograf denen o arkadaşı aramak için kalkıyorum ki, kolumdan tutup oturtuyorlar. Keşke RTÜK bu sahneyi buzlasaydı da biz de yutkunmaktan kurtulsaydık! Şaka bir yana Roberto'nun bu dansı hayal kırıklığı oldu benim için... Nerede o 'Carmen'in coşkusu? Hani o uçuşan eteklerle Saura'nın filminde hayran kaldığımız o sahneler? Carmen bitince, fırsattan istifade tuvalete kaçıp bir de sigara tüttüreyim diyorum. Bizimkiler diyor ki; VIP'te gösteri arasında kalkmak ayıp olurmuş. VIP olunca işemeyeceksin yani! Zaten girerken görmüştüm, tuvaletler de paralı. Üstelik büyük, küçük farkı da yok. Bir kere girdin mi, çıkışta 2 lirayı bayılacaksın. Vazgeçtik tabiatıyla...
ALKIŞLARA BAK; MİLLET NASIL DA ANLIYOR BALEDEN!
Bu arada gözümüz sahnede öyle oturuyoruz... Sahnede çeşitli hayvan sesleri ve kapı gıcırtıları arasında bir dans gösterisi başlıyor. Fonda Afrika'nın tüm hayvanları uluyor sanırsınız, o kadar feci. Millet de hayran hayran dinliyor. Çaktırmadan neyin nesiymiş diye programa bakıyorum. Dansın adı Mona Lisa imiş... Bu nasıl Mona Lisa? Leonardo amca, şifresini Afrika ormanlarında aramaya çıkmış sanki. Dans bitince bir alkış koptu, şaştım... Millet nasıl da anlıyor baleden... Sanki herkesin dedesi yam yam, bizim haberimiz yok... Bu arada sanırım aileden yamyam olmayanlar karanlıktan istifade ufak ufak tüymeye başlıyor... Ama itiraf etmeliyim ki birazdan pişman olacaklar. Çünkü az sonra Roberto Bolle yine sahneye çıkıyor ve Mozart'ın duygusal müziğine bir panter yumuşaklığı ile eşlik ediyor. Gerçekten eşsiz bir dans gösterisi izliyoruz... Neredeydin abi saatlerdir? Ve finali Rossini'nin müziği ile yine şık bir dansla Roberto Bolle yapıyor. Olayın sonunda düşünüyorum; belki de bu muhteşem adamın şöhretine öyle şartlandık ki, diğer dansçıların hakkını yedik... Öyle ya da böyle bir bale olayını da devirdik alnımızın akıyla. Elton John'dan Rock'n Coke'a, oradan Roberto Bolle'ye... Tek korkum önümüzdeki hafta İstanbul'a 'Harikalar Sirki'nin gelmesi...
#Sayfa#
TOM FORD ÖZÜR DİLEDİ!
Gözler Naomi'yi arıyor gecede. Ama gelmemiş. Biraz ileride, bu gecenin mimarı sevgili Ömer Karacan'ı görüyorum ve ilk elden bilgilere ulaşmak için yanında bitiveriyorum. Tam o sırada Ömer'in telefonu çaldı... Arayan kim dersiniz? Vallahi yalanım yok, Tom Ford hattın diğer ucunda! Koskoca Tom, bizim Ömer'den özür diliyor... Arkadaşları bir sürpriz yapmışlar, bir ay sonraki doğum gününü şimdiden kutluyormuş, rafting yapmaya gittiği için bu geceye katılamamış falan filan... Yalandan kim ölmüş? Ömer telefonu kapatır kapatmaz Sarp hemen Naomi'yi soruyor... Kadın, sevgilisiyle kötü bir kavga etmiş, nerdeyse ayrılacaklarmış, bu nedenle onlar da yokmuş... Sarp pat diye ikinci soruya geçiyor; "Acaba Naomi adamı dövmüş müdür?" Allahtan Ömer kibar bir insan, bizimkinin seviyesine düşmüyor, sadece "Onu bilmem ama fena kavga etmişler, araları tatlıya bağlanırsa tekrar Bodrum'a geleceklermiş" demekle yetiniyor...
BİZ KIYAFET İÇİN PARA VERİYORUZ ADAM ÜSTE PARA ALIYOR!
Armani, gecegündüz kendi kıyafetlerini giysin diye adama hem para veriyor, hem de kıyafetlerine sponsor oluyor. Bu arada bakıyorum, aramızda 15-20 santim boy farkı var. Allah'ın adaletine bakar mısınız; biz almak için para veriyoruz, adam giymek için para alıyor.
TATSIZ KARŞILAŞMA
Roberto Bolle'nin gösterisini izleyenler arasında; Fransa'da kaçak olarak yaşayan Cem Uzan'ın iki eski sevgilisi Bettina Machler ve Alara Koçibey de vardı. İlk defa bir etkinlikte karşılaşan cemiyet hayatının iki ünlü ismi, yüz yüze gelmemeye özen gösterdi.
Her ne kadar son günlerde adımı, 'sadece Ümit Besen dinler'e çıkarsalar da, aslında her tür müziğin ve gösteri sanatının tutkunuyumdur. Ama bir 'bale manyağı'yım denemez. Özellikle klasik bale! Hani beyaz tütüleri giyip sahnede oradan oraya koşturan kızlar... Bunu bir yerde okumuştum; 'simetri nefretiyle' bir ilgisi olabilirmiş. Yani birbirinin kopyası fincan takımı, aynı dolap kapakları gibi... Bale de öyle. İşin içine 'muntazamlık' girince benim tansiyon da hafif hafif düşüyor zira. Bu yüzden sevgili yayın yönetmenim Şirin Sever, "Bu gece de baleye gidiyorsun" deyince şöyle bir zıplamışım yerimden. Yok artık, Elton John'u ve Rock'n Coke'u anladık ama bale ve ben!!! Üstelik izleyeceğim adamın ertesi gün her yerde çarşaf çarşaf söyleşileri çıkacak. Ben kuş mu konduracağım yani?
MİNDERLERİ EVE GÖTÜRMEYİN SAHNEYE DE ATMAYIN SAKIN!
Bu girizgahtan anladığınız gibi; bu kez de kabile halinde istikamet bir 'bale' gösterisi... Dans edecek olan ünlü baletin adı Roberto Bolle! Ama sanırsınız Michelangelo'nun Davud heykeli! O kadar yakışıklı. Bir başka benzetmeyle; balenin Brad Pitt'i. Nureyev'in tahtına aday gösterilen Roberto'ya Avrupa'nın en önemli 10 dansçısı eşlik ediyor bu gösterisinde. Onu bir de şöyle tarif ediyorlar: "Tüy kadar hafif, beygir kadar kuvvetli!" Elbette sahnede. Yoksa adamın tüyü, beygirliği bizi ilgilendirmez... Bu balet abimiz Unicef'in barış elçisiymiş... Daha önce pek çok ünlü ismin önünde dans etmiş. Putin, Papa ve Kraliçe Elizabeth bunlardan birkaçı. Şimdi sıra, Türk sosyetesinde... Gelelim izlenimlerimize... Bizimkilerin muzırlıkları daha kapıdan girişte başladı. Neymiş; üç metrede bir minder satıyorlarmış. Satacaklar elbet, popolarımız değerli. Ama adamlar bir de "Şık bayanlar, şık beyler... Her taraf tozlu, koltuklar rahatsız; hepinize minder tavsiye ediyoruz" diye bağırmasalar... Düğüne gelmiş gibi takıp takıştıran sosyeteye ilk şok darbesi işte bu haykırışlarla geldi... İlerleyen dakikalarda bunu da arayacaklardı ya, neyse... Onlar koltuklarına doğru ilerlerken adamlar hâlâ bağırıyordu: "Minderleri eve götürmeyin, sahneye de atmayın..."
KENDİNİ BİLMEZLER ÖKSÜRECEK OLURSA...
Kırmızı halılı VIP bölümünde, bizim kabile ile birlikte turlarken düşündüm; Şamdan Plus'ın genelkurmay başkanı Bülent Cankurt sevinçten göbek atıyordur mutlaka... O kadar çok sosyetik bir aradaydı ki, çektirdiği fotoğraflarla derginin bir sayısını kurtarır. Bu kadar çok 'cemiyet siması'nı en son yine Çırağan'da bir sosyete düğününde görmüştüm! "Sayın konuklarımız gösterimiz başlamak üzeredir..." Aynı anonsun beşinci tekrarından sonra, sayın konuklar, sigaralarını söndürüp tozlu, rahatsız ama minderli koltuklara yerleşiyorlar. traf kararıyor ve öldürücü anons işte o anda geliyor: "Gösteri iki saat sürecektir. Ara verilmeyecektir..." Aristokrat Sarp'ın dışında bizim kabile elemanları daha oturur oturmaz kıllanmaya başlıyorlar: "İki saat ha? Aç, susuz, sigarasız ve fakat baleli iki saat..." Ve müzik başlıyor. Aaa o ne? Bu şarkıyı bir yerden biliyorum! Yani tanıdık. Sarp'ın ayağını kibarca tekmeliyorum ve soruyorum; meğer Bizet'ymiş... Taytlı genç bir oğlanla, cıbıl sıska bir kız fırlıyor sahneye. Oğlanın Roberto Bolle olduğunu anlayacak kadar uzmanız artık şurada; gelirken adamın resmine bakmışım çünkü internette! Araştırmacı gazetecilik kolay iş değil... Kesif bir karanlık ve sessizlik içinde dans ediyorlar sahnedekiler. Bir-iki kendini bilmez öksürecek gibi oluyor. Baleseverler o kör karanlıkta ırkımızın düşmanlarını keşfetmek için başlarını öksürük seslerine doğru çeviriyorlar. Ama karanlık saklamış gafilleri... Bir ara dans biter gibi oluyor... Heyecanlı ve aceleci izleyiciler ilk alkışlayan olmak sevdasıyla ellerini çırpıyor. Meğer bitmemiş gösteri. Balesever kalabalık, 'çık çık çık' sesleriyle ayıplıyor onları... Semih, "Gidip evde Mezzo kanalından seyretselerdi, istedikleri zaman alkışlarlardı" diyor... Kendisi Mezzo ve Discovery'den başka bir şey izlemez; tabii 'Kurtlar Vadisi'nden fırsat bulduğu sürece... Bu arada; sahnenin ışıkları, sineklerin istilasına uğramış durumda. Onların muhteşem performansından da gözlerimizi alamıyoruz... Adeta 'Sinek Gölü Balesi'ndeyiz... Derken ikinci sahne başlıyor. Roberto ortalarda yok. Sahnede iki dansçı, Maria Eichwald ile Marjin Rademaker bir o yana bir bu yana sallanıyorlar... Prokofiev'in müziği ile. 'Romeo Juliet' izliyoruz o esnada. "Birden bire nasıl bale uzmanı kesildin?" diyeceksiniz. Çünkü, elime tutuşturdukları programda zaten hepsi yazıyor! Kendisi sahnede yok ama 'Romeo Juliet'in bu versiyonu, Roberto'nun en çok dans etmek istediği esermiş! Bu dans, tutku ile romantizmi harmanlıyormuş! Bana hiç öyle gelmedi...
O SİGARA TELLENDİRİYOR, BİZ KARŞISINDA HARMAN OLMUŞUZ!
Sonunda beklenen an geliyor... Bizimki sahne alacak! Satıcılardan biri "Buuuzzz gibi suuu" diye bir feryat atıyor, aynı anda ışıklar yanıyor ve Roberto yeniden sahneye fırlıyor. Zamanlamayı ancak bu kadar tutturur insan. Bana kalırsa o sucuyu da kadroya almalılar. Derken, 'Carmen'in kışkırtıcı ve hüzünlü müziği ile başlıyor dans etmeye Roberto Bolle... Karşısında da balerin Lucia Laccara var! Şimdi itiraf ediyorum; bu adam gerçekten müthiş... Bu arada dansın ortasında bir iskemleye oturup sahnede sigara yakmaz mı? Karşımızda resmen sigara tellendiriyor, biz harman olmuşuz bir saattir. Semih'e soruyorum; "Koreograf böyle istemiştir" diyor. Tam koreograf denen o arkadaşı aramak için kalkıyorum ki, kolumdan tutup oturtuyorlar. Keşke RTÜK bu sahneyi buzlasaydı da biz de yutkunmaktan kurtulsaydık! Şaka bir yana Roberto'nun bu dansı hayal kırıklığı oldu benim için... Nerede o 'Carmen'in coşkusu? Hani o uçuşan eteklerle Saura'nın filminde hayran kaldığımız o sahneler? Carmen bitince, fırsattan istifade tuvalete kaçıp bir de sigara tüttüreyim diyorum. Bizimkiler diyor ki; VIP'te gösteri arasında kalkmak ayıp olurmuş. VIP olunca işemeyeceksin yani! Zaten girerken görmüştüm, tuvaletler de paralı. Üstelik büyük, küçük farkı da yok. Bir kere girdin mi, çıkışta 2 lirayı bayılacaksın. Vazgeçtik tabiatıyla...
ALKIŞLARA BAK; MİLLET NASIL DA ANLIYOR BALEDEN!
Bu arada gözümüz sahnede öyle oturuyoruz... Sahnede çeşitli hayvan sesleri ve kapı gıcırtıları arasında bir dans gösterisi başlıyor. Fonda Afrika'nın tüm hayvanları uluyor sanırsınız, o kadar feci. Millet de hayran hayran dinliyor. Çaktırmadan neyin nesiymiş diye programa bakıyorum. Dansın adı Mona Lisa imiş... Bu nasıl Mona Lisa? Leonardo amca, şifresini Afrika ormanlarında aramaya çıkmış sanki. Dans bitince bir alkış koptu, şaştım... Millet nasıl da anlıyor baleden... Sanki herkesin dedesi yam yam, bizim haberimiz yok... Bu arada sanırım aileden yamyam olmayanlar karanlıktan istifade ufak ufak tüymeye başlıyor... Ama itiraf etmeliyim ki birazdan pişman olacaklar. Çünkü az sonra Roberto Bolle yine sahneye çıkıyor ve Mozart'ın duygusal müziğine bir panter yumuşaklığı ile eşlik ediyor. Gerçekten eşsiz bir dans gösterisi izliyoruz... Neredeydin abi saatlerdir? Ve finali Rossini'nin müziği ile yine şık bir dansla Roberto Bolle yapıyor. Olayın sonunda düşünüyorum; belki de bu muhteşem adamın şöhretine öyle şartlandık ki, diğer dansçıların hakkını yedik... Öyle ya da böyle bir bale olayını da devirdik alnımızın akıyla. Elton John'dan Rock'n Coke'a, oradan Roberto Bolle'ye... Tek korkum önümüzdeki hafta İstanbul'a 'Harikalar Sirki'nin gelmesi...
TOM FORD ÖZÜR DİLEDİ!
Gözler Naomi'yi arıyor gecede. Ama gelmemiş. Biraz ileride, bu gecenin mimarı sevgili Ömer Karacan'ı görüyorum ve ilk elden bilgilere ulaşmak için yanında bitiveriyorum. Tam o sırada Ömer'in telefonu çaldı... Arayan kim dersiniz? Vallahi yalanım yok, Tom Ford hattın diğer ucunda! Koskoca Tom, bizim Ömer'den özür diliyor... Arkadaşları bir sürpriz yapmışlar, bir ay sonraki doğum gününü şimdiden kutluyormuş, rafting yapmaya gittiği için bu geceye katılamamış falan filan... Yalandan kim ölmüş? Ömer telefonu kapatır kapatmaz Sarp hemen Naomi'yi soruyor... Kadın, sevgilisiyle kötü bir kavga etmiş, nerdeyse ayrılacaklarmış, bu nedenle onlar da yokmuş... Sarp pat diye ikinci soruya geçiyor; "Acaba Naomi adamı dövmüş müdür?" Allahtan Ömer kibar bir insan, bizimkinin seviyesine düşmüyor, sadece "Onu bilmem ama fena kavga etmişler, araları tatlıya bağlanırsa tekrar Bodrum'a geleceklermiş" demekle yetiniyor...
BİZ KIYAFET İÇİN PARA VERİYORUZ ADAM ÜSTE PARA ALIYOR!
Armani, gecegündüz kendi kıyafetlerini giysin diye adama hem para veriyor, hem de kıyafetlerine sponsor oluyor. Bu arada bakıyorum, aramızda 15-20 santim boy farkı var. Allah'ın adaletine bakar mısınız; biz almak için para veriyoruz, adam giymek için para alıyor.
TATSIZ KARŞILAŞMA
Roberto Bolle'nin gösterisini izleyenler arasında; Fransa'da kaçak olarak yaşayan Cem Uzan'ın iki eski sevgilisi Bettina Machler ve Alara Koçibey de vardı. İlk defa bir etkinlikte karşılaşan cemiyet hayatının iki ünlü ismi, yüz yüze gelmemeye özen gösterdi.
Sabah