hiranur
Aktif Üye
Mehmet Akif anlatıyor:
“Her sabah Sultan Ahmet camiine erkenden giden bir zat vardı. Mihrabın bir kenarında saçı-sakalı bembeyaz olmuş bu ihtiyar adam, ümitsiz bir şekilde durmadan ağlıyordu. Nihayet bir gün yanına sokuldum:
Muhterem,dedim. Allah'ın rahmetinden bu kadar ümitsizlik olur mu? Niye bu kadar ağlıyorsun?
Bana :
Beni konuşturma kalbim duracak,dedi.
Çok ısrar edince anlattı.
Ben Abdülhamit devrinde bir binbaşı idim. Anam ve babam vefat edince Sadarete bir dilekçe gönderdim.
Dedim ki “Mallarımız,gayri menkullerimiz var.Bunların bir nezaretçiye ihtiyacı vardır. Kabul buyurulursa istifa etmek istiyorum.”
Sadaret benim dilekçemi padişaha göndermiş. Bana doğrudan doğruya Hünkardan bir yazı geldi.
“İstifa kabul edilmedi deniyordu.”
Ben bir daha gönderdim yine aynı cevap geldi.
Bizzat huzura çıkıp şifahi görüşmek istedim. Ben o cehaletle Padişahın huzuruna çıktım.
Sultanım; istifamın kabulünü istirham edeceğim. Durumumuz budur, dedim. Derin derin biraz düşündü. İstifa etmemi istemiyordu. Yüzünden belli idi. ısrarıma da dayanamadı. Öfkeli bir eda ile elinin tersi ile: Haydi ! İstifa ettirdik seni dedi.
Ben dönüp işimin başına geldim.
Gece mana aleminde orduların teftiş edildiğini gördüm. Rasülüllah efendimiz (s.a.s) Yıldız Sarayının önünde duruyordu. Bütün Türk ordusunu teftiş ediyordu. Osmanlı Padişahlarının ileri gelenleri orada idi. Abdülhamit edeple fahri kainat efendimizin arkasında duruyordu. Derken benim birliğim geldi. Başında kumandan olmadığı için darmadağınıktı.
Nerede bunun kumandanı diye sordular.
Ya ResulAllah çok ısrar etti. İstifa ettirdik dedi. Rasülullah (s.a.s.)’ da
Senin istifa ettirdiğini bizde istifa ettirdik buyurdular. Ben ağlamıyayımda kim ağlasın? ……
alinti
“Her sabah Sultan Ahmet camiine erkenden giden bir zat vardı. Mihrabın bir kenarında saçı-sakalı bembeyaz olmuş bu ihtiyar adam, ümitsiz bir şekilde durmadan ağlıyordu. Nihayet bir gün yanına sokuldum:
Muhterem,dedim. Allah'ın rahmetinden bu kadar ümitsizlik olur mu? Niye bu kadar ağlıyorsun?
Bana :
Beni konuşturma kalbim duracak,dedi.
Çok ısrar edince anlattı.
Ben Abdülhamit devrinde bir binbaşı idim. Anam ve babam vefat edince Sadarete bir dilekçe gönderdim.
Dedim ki “Mallarımız,gayri menkullerimiz var.Bunların bir nezaretçiye ihtiyacı vardır. Kabul buyurulursa istifa etmek istiyorum.”
Sadaret benim dilekçemi padişaha göndermiş. Bana doğrudan doğruya Hünkardan bir yazı geldi.
“İstifa kabul edilmedi deniyordu.”
Ben bir daha gönderdim yine aynı cevap geldi.
Bizzat huzura çıkıp şifahi görüşmek istedim. Ben o cehaletle Padişahın huzuruna çıktım.
Sultanım; istifamın kabulünü istirham edeceğim. Durumumuz budur, dedim. Derin derin biraz düşündü. İstifa etmemi istemiyordu. Yüzünden belli idi. ısrarıma da dayanamadı. Öfkeli bir eda ile elinin tersi ile: Haydi ! İstifa ettirdik seni dedi.
Ben dönüp işimin başına geldim.
Gece mana aleminde orduların teftiş edildiğini gördüm. Rasülüllah efendimiz (s.a.s) Yıldız Sarayının önünde duruyordu. Bütün Türk ordusunu teftiş ediyordu. Osmanlı Padişahlarının ileri gelenleri orada idi. Abdülhamit edeple fahri kainat efendimizin arkasında duruyordu. Derken benim birliğim geldi. Başında kumandan olmadığı için darmadağınıktı.
Nerede bunun kumandanı diye sordular.
Ya ResulAllah çok ısrar etti. İstifa ettirdik dedi. Rasülullah (s.a.s.)’ da
Senin istifa ettirdiğini bizde istifa ettirdik buyurdular. Ben ağlamıyayımda kim ağlasın? ……
alinti