Aile İçi İletişimde Vücut Dili

Kristen Stewart

Daimi Üye
Katılım
3 Aralık 2009
Mesajlar
47.783
Tepki
49.269
Puan
113
Yaş
39
Konum
Çıkmaz Sokak
Aile İçi İletişimde Vucut Dili


bedendili2.jpg



images.gif

Aile içi iletişimde vücut dilinin büyük önemi vardır. İletişi engelleyen sebepleri ortadan kaldırmadığımız sürece boşa kürek çekeriz. Emir cümleleri¸ korkutmak¸ sadece öğüt vermek¸ yargılamak¸ suçlamak¸ eleştirmek¸ aşağılamak¸ lakap takmak¸ sorgulamak¸ konuyu saptırmak¸ alay etmek¸ sınamak iletişimi engeller. Bunlar yapıldığı zaman iletişim engellendiği gibi çocuğun kişiliği de zarar görür. Birçok olumsuz sonuçlar ortaya çıkar. Çocuk kavgacı olur ve saldırganlaşır¸ savunmaya geçer¸ kızar¸ küser¸ güven duygusu zayıflar¸ sevilmediği duygusuna kapılır.


Pestallozi: “Temelinde sevgi olan hiçbir eğitim başarısızlığa uğramaz.” diyor. Sağlıksız ailelerde sevgisizlik¸ iletişimsizlik yanında bir takım gizli kurallar vardır ki bunları kısaca şöylece özetlemek mümkündür. Sürekli olarak sıkı bir takip¸ her şeyin en iyisinin yapılmasını istemek¸ suçlama¸ konuşma yasağının aşırı şekilde uygulanması fayda yerine zarar verebilir.

Anne-babalar iyi bir dinleyici olmak zorundadır. Etkili bir dinleme birçok sorunu yok eder. Etkin dinlemenin en uygun zamanı çocuğun sorunu olduğunu gösterdiği andır. Dinlenilerek sorunlarına çözüm bulunan çocuklar kendilerine daha çok güvenir ve daha güçlü olurlar. Kişiler sorunlarda çözüm önerilerine açık olmalı¸ birbirini anlama konusunda ortak hareket etmelidir. Anne-babalar gençleri¸ gençlerde anne-babalarını önyargısız bir şekilde dinlerlerse¸ birbirlerini anlamaya çalışırlarsa konuşulanlar ortak bir dile dönüşecek ve sorunlar kolaylıkla çözülecektir.

Öncelikle çocuğumuzu çok iyi tanımamız¸ özelliklerini bilmemiz gerekmektedir. Çocuk psikolojisi adına merak edilen her şeyi anne-babanın bilmesi gerekir. Çocuk eğitiminin alfabesi sevgidir. Sevgiyi en iyi bir şekilde kullanmadan eğitimden bir sonuç almamız¸ başarılı olmamız mümkün değildir.

Anne-baba çocuk ilişkilerinde çok dikkat edilmesi gereken noktaların olduğu unutulmamalıdır. İnsanda önemli bir güç olduğunu bilen bir aile¸ çocuğundaki bu gücü görür¸ bunun kendi özel beceri ve eğilimleriyle dünyaya geldiğini bilir. Önemli olan anne-babaların bu becerileri anlayıp¸ geliştirmesidir.

Bu becerileri anlamak ve yardımcı olmak için ailenin iyi bir gözlemci olması gerekir. Çocuğun gelişmesine en uygun ortam hazırlanmalıdır. Çocuk kendi kişilik ve yeteneklerinin desteklendiğini görürse kendini özel hissederek büyür¸ kendine olan güveni artar¸ güçlü ve mutlu olur.

Çocuğunu iyi tanıyamayan anne-babaların çocuğunu kendi istedikleri kalıba sokmaya çalışması yanlışların en başında gelmektedir. Anne-baba tüm kararlarında ve davranışlarında dengeli ve tutarlı olmak zorundadır. Her çocuğun kişiliğinin¸ zihnî ve bedensel yeteneklerinin farklı olduğu unutulmamalıdır. Ailede herkes birbirine güvenmelidir. Şikâyet mekanizması işlememelidir. Anne ve baba davranışlarında çocuklarına örnek olmalıdır. Aileler çocuklarından yaşına ve zihnî potansiyeline göre başarı beklemeli¸ başkalarıyla asla kıyaslamamalıdır. Evimizi¸ çocuğumuzun kişiliğini ve becerilerini geliştirebilecek özgür bir ortam haline getirmeliyiz.

Tatlı sert olmak¸ baskı yapmadan¸ korkutmadan¸ daha çok anlayış ve paylaşmanın çocuğun davranışlarının üzerinde etkisi olduğu unutulmamalıdır. Korku doğuran¸ kin ve nefret uyandıran davranışlardan kaçınmalı¸ haklı istekler yerine getirilmelidir. Kurallar kesin ve net söylenmeli¸ hoşlanılmayan davranışı hakkında sabır ile bilgilendirme yapılıp¸ çocuk ikna edilmelidir. Çocuk davranışlarının¸ yaramazlığının da sonuçlarına katlanmalıdır. Hatasını düzeltme fırsatı verilmelidir.

Sevgi ve ilgi azlığı¸ çocuklarda çalma ve aşırı hareketliliğe sebep olmaktadır. Ailelerin çocuklara ilgisi başarıyı artırmaktadır. Ailelerin öğrenci üzerinde doğrudan etkisi vardır. İlgi gösteren aile ile ilgi göstermeyen aile arasında önemli farklar vardır. İlgiyi dengeli tutmak zorundayız. Aşırı ilgi veya ilgisizlik olumsuz sonuçlar doğurur. Çocuklara destek olunmalı¸ güzel örnekler gösterilmelidir. Kıyaslamadan¸ yapabilecekleri işleri istemeliyiz.

Annelerin işlerini planlamaları¸ güne erken başlamaları¸ zamanı verimli kullanmaları ve çocukların eğitimi ile daha yakından ilgilenmeleri çok önemlidir. Babanın eve geliş saatlerinin erken olması¸ en azından hafta sonlarını ailece geçirmeleri özellikle erkek çocuklarının eğitimi için son derece önemlidir. Çocuğun konuşmasını istemediğimiz küfür¸ kötü söz¸ yapması hoş karşılanmayan davranışlar¸ tükürmek¸ el kol hareketleri vb. gibi görmezlikten gelmek yerine kesin bir dille¸ bu yaptıklarının hiç yakışmadığını¸ onu çirkinleştirdiğini ikna ederek anlatmalıdır. Uyarı ve ikazlar devam etmelidir.

Ceza¸ eğitimde önemli bir yere sahiptir. Ancak ödülün¸ istenilen davranışların kazanılmasında¸ cezadan daha etkili olduğu bilinmektedir. Ödül¸ ne sık verilerek doyumsuzluğa neden olacak¸ ne de isteksizlik doğurtacak kadar az verilecektir. En iyisi beklenilmeyen zamanlarda çocuğun yaptığı iyi iş karşılığında verilmelidir. Ceza asla dayak¸ tehdit¸ korkutma olmamalı¸ örneğin oyun saatini iptal etme¸ sevdiği şeyden mahrum etme tarzında olmalıdır. Üstün zekâlı çocukların eğitiminde ikna metodu daha sık kullanılmalıdır. Çocuklarımızla aramızda oluşan problemlerin temelinde¸ çocuğumuza karşı uyguladığımız yanlış davranışlarımız ve hatalı yaklaşımlarımız olduğunu unutmayalım. Küçük yaşlardan itibaren çocuklarımızın duygu ve düşüncelerini önemsediğimizde ileride karşımıza çıkacak olan problemleri önceden çözmüş oluruz. Eğer çocuk küçük yaşlarda anlamaya çalışılmaz¸ değer verilmezse kendine güvenemeyen¸ kaygılı¸ içine kapalı biri olur çıkar. Çocuk gençlik döneminde kendini ispatlamaya çalışırken gerek ailesi gerekse de toplumca hoş karşılanmayan davranışlar sergileyecektir. Böyle olmasını istemeyenler önceden tedbirleri almak zorundadır.

Çocuklar anne-babalarıyla ilgili değişik yaşlarda değişik düşüncede olurlar. Bu da yaşlarının bir gereğidir. Okul öncesi eğitimdeki çocuğun gözünde anne-baba her şeyi bilendir. İlköğretime başlayınca bu düşünce biraz değişir ve “Annem-Babam çok şey bilir”e dönüşür. Ortaöğretimde “Ben de onlar kadar biliyorum” Yaş yirmilere gelince “Fazla bir bilgileri de yok” Otuzlu yaşlarda “Fikirlerini sorsam iyi olur” Kırklı yaşlarda “Bazı şeyleri biliyorlardı” olur. Yaş kemale ermeye başlayınca tekrar eski düşüncelere dönüş olur ve “Onlar her şeyi biliyor” yaş daha da ilerleyince “Ah! Anam-babam hayatta olsalar da onlara sorsaydım” demeye başlarlar.
Vücut Dili Ile Karşınızdakini Etkileyin


Vücudunuzu kontrol altında tutun

Psikologların yıllarca üstünde çalışmalar yaptıkları vücut dili kullanımına göre ikiye ayrılır: İstemsiz vücut dili ile istemli vücut dili. Her insan karşısındakine bir şeyler anlatırken ellerini, kollarını, kaşlarını, göz kapaklarını, ağzını hatta bacaklarını farklı şekillerde hareket ettirir. Bu aslında beynimizin vücut organlarımıza gönderdiği sinyallerle ilgilidir. Bu tamamen istemsiz gelişen bir durumdur ve buna istemsiz vücut dili denilir. İstemli vücut dilinde ise insan bir taraftan konuşurken, diğer taraftan da karşımdakini nasıl daha iyi ikna edebilirim ya da etkileyebilirim düşüncesiyle yola çıkarak bilerek ve istemli olarak vücut dilini kullanması durumudur. Her ikisi de çok önemlidir, çünkü bir taraftan hem istemsiz vücut dilimizi kontrol altında tutmaya çalışmalı, diğer taraftan da daha etkili vücut dili kullanmanın püf noktalarını öğrenmeliyiz.

Etkileyici bakın

Vücut dili için en önemli organlar sırasıyla gözler, eller, ağız, omuzlar ve bacaklar. Bunun dışında burun kıvırtmak, dil çıkartmak, göğüs bölgemizi hareket ettirmek gibi küçük detaylar da çok önemlidir. İnsanın en anlamlı organı gözlerdir. Gözler her şeyi anlatır zaten, dolayısıyla vücut dili için gözler ilk sırada gelir. Kısık gözlü bakışlar insana şüpheyi, açık gözler merakı, derin bakışlar dikkati, eğik bakışlar üzüntüyü anlatır. Göze bağlı olarak kaşlar da hareket edecektir. Kaş çatmak insana kızdığınızı anlatır, kaşlarınızı bir hilal şeklinde kaldırmak karşınızdakine meraklı olduğunuz izlenimini bırakır. Dikkat etmeliyiz, gözlerimiz karşısındakini dinlerken veya siz karşınızdakine bir şey anlatırken asla boş bakmamalıdır. Karşınızdakini gözlerinizle çok iyi etkileyebileceğinizi asla unutmayın.

Eller çok önemli

Ellerimizi ikinci derecede çok önemlidir. Gözlerine ve bakışlarına fazla güvenmeyen insanın başvurduğu bir yoldur, elleriyle karşısındakini etkilemek. Bu konuda dikkat etmeniz gereken bazı noktalar var. Ellerinizi kontrollü hareket ettirmelisiniz ve karşınızdakine dinleme fırsatı tanımalısınız. Toplumda ellerini kollarını fazlaca savuran kişiler pek dikkate alınmazlar. Fazla el kol hareketi yapmak karşınızdaki insanın güvenini de kırabilir. vücut dilinde elden çok parmak aktif bir rol oynar. Uyarı niteliğindeki işaret parmağını kaldırmak en çok kullandığımız parmak hareketlerinden birisidir. Bunun dışında anlatmak istediğiniz bir şeyi vurgulamak için ellerimizle büyük daireler çizeriz. Bu da oldukça etkileyici bir vücut hareketi. Parmağınızı burnunuzun altında tutmak ise iyi bir dinleyici olduğunuzun kanıtıdır. Yine parmağınızı çenenizin altında tutmak, kendinize çok güvenen biri olduğunuzu gösterir.

Kendinize güvendiğinizi gösterin

Omuzlarınızın da oldukça önemli fonksiyonları vardır bu konuda. Şaşırmış izlenimini bırakmak içi omuzlarımızı kaldırırız. Karşınızdakinin sözlerini dikkate almak istemediğinizi vurgulamak içinse omzumuzu hafifçe dalgalandırırız. Otururken bir omuzu, diğerinden yüksekte tutmak ise güç ifadesidir. Karşınızdakine kendinize güvendiğinizi vurgulamak için omuzlarınızı daima dik tutun. Düşük omuzlar her zaman kaybetmenin işaretidir. vücut dili için diğer bir önemli organ ise bacaklardır. Bacak üstüne atmak kendine güvenin işaretidir. Kadınlar bacak bacak üstüne attıkları zaman ayaklarını salladıklarında, bu bir kendine güven anlamı taşıyabilir. Bacakları birleşik tutmak karşınızdaki insan tarafından zayıflık göstergesi olarak algılanabilir. Bacakları uzatıp, ayakları birleştirmek rahatlığın ifadesidir. İş görüşmelerinde en uygun pozisyon bacak bacak üstüne atmaktır. Asla iş görüşmesi yaparken bacaklarınızı birleşik tutmayın ve bacaklarınızı uzatmayın.

Kişisel Alanımız

Tüm insanların kendilerine ait kişisel bir alanı vardır. Kişisel alanlarımız etrafımıza oluşturduğumuz belli büyüklükteki boşluktan oluşur. Bu boşluklar kişiden kişiye değişir. Bu da yetiştiğimiz alanın sıkışıklığı veya genişliği ileilgilidir. Aynı durum hayvanlar için de geçerlidir. Evimizde beslediğimiz evcil kedimizle, Afrika'nın uzak bölgelerinde yetişmiş bir aslanın kişisel alanları da doğal olarak farklılık gösterir.

Kişisel alanlarımıza kimleri ne kadar yaklaştıracağımız ve bu yaklaşımdan ne kadar rahatsız olacağımız ya da olmayacağımız 4 ana alana göre belirlenir.

Mahrem Alan

Etrafımızda oluşturduğumuz 45 cm'lik görünmez daire bizim mahrem alanımızı oluşturur ve bu alanı kendi malımız olarak benimseyip, kullanırız. Bu oldukça önemli bir alandır ve sadece anne, baba, kardeş, sevgili, eş gibi duygusal olarak çok yakın bulduğumuz kişilerin bu alana girmelerine izin veriririz. Onların dışında kalan kimselerin bu alana yaklaşmaları oldukça rahatsız edici bir durumdur. Kişi bundan çok rahatsız olur. Bu onun kendini güvende hissetme sınırlarını zorlar. Bu nedenle kalabalık bir otobüste bize fazla yaklaşan kişilere tepki gösterir, bu yakınlıktan fazlaca huzursuzluk duyarız. Bir yabancının mahrem alanımıza girmiş olması fizyolojik olarak da bizi oldukça fazla rahatsız eder. Örneğin kalp daha fazla kan pompalamaya başlar, adrenalin salgımız yoğunlaşır ve olası bir "kaç veya saldır" durumuna hazırlık yapıldığından beyin ve kaslara normalden daha fazla kan gider. Eğer mahrem bölgemize girmiş olan kişiyle sohbet ediyorsak, sohbete odaklanmamız da iyice zorlaşır.

İnsanlar normal şartlarda bir başkasının mahrem alanına ancak iki sebeple yaklaşır. Bunlardan birincisi ya çok yakın akraba veya arkadaşımızdır veya bize cinsel olarak yaklaşmaya çalışmaktadır. İkincisi de karşımızdaki kişinin bir saldırgan olması ve bize saldırmak üzere yaklaşmasıdır.

Kişisel Alan

Bu bölge kokteyllerde, ofis partilerinde, sosyal etkinliklerde ve arkadaş toplantılarında başkalarıyla aramıza koymuş olduğumuz mesafedir. Yaklaşık sınırları 30 - 75 cm arasıdır. Kişilerle çok samimi olmadıkça bu alanı kullanmayız.

Sosyal Alan

Kısa süreliğine iletişimde olmak zorunda kaldığımız kişilerle aramıza koymuş olduğumuz mesafedir. genel olarak bu kişiler bize yabancıdır. Bir sebepten dolayı onlarla birlikte olmamız gerekmiştir. Postacı, bakkal, çalıştığımız iş yerine yeni başlamış bir kişi bize ancak bu alanın müsade ettiği 120-210 cm lik mesafe kadar yaklaşabilir. Masa, sehpa vb. engellerle bu alanımızı korumaya gayret ederiz. İş görüşmelerinde en çok kullandığımız alanımız sosyal alanımızdır.

Ortak Alan

Bu alan, kalabalık bir gruba hitap ettiğimizde ya da kalabalık bir grubun içine girdiğimizde paylaştığımız mesafemizi oluşturur. İnsanlara izin verdiğimiz yakınlık en fazla 3 metredir. Özellikle cafe, restaurant, park vs. gibi yerlerde en çok bu alanımızı kullanma ihtiyacı hissederiz. İnsanlardan en uzak mesafedeki masayı veya sandalyeyi seçme sebebimiz ise tamamen bunla ilgilidir.

Bu alanlar beden dili konusunda önemi şöyle karşımızı çıkar. Örneğin bir yabancının mahrem bölgemize girmesi vücudumuzda fizyolojik değişikliklere neden olur. Kalp kanı daha hızlı pompalar, adrenalin salgısı yoğunlaşır ve olası bir ´kaç veya saldır´ durumuna hazırlık yapılırken beyin ve kaslara daha fazla kan gider.Bu ise kişinin konuya, sohbete odaklanamamasına yol açar, huzursuz bir hale bürünürüz.

İş görüşmelerinde en çok dikat etmemiz gerekenlerden biri de, sosyal alanımızın bize sağlanmış olup olmamasıdır. Aksi takdirde güvensizlik, huzursuzluk, dikkat eksikliği, aşırı heyecan yaşamamız kaçınılmaz olacaktır.
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst