Şekerpare
Daimi Üye
Fakir sofrasındaki soğanın adıdır mutluluk. Alın teri ile pişirilmiş sımsıcak bir çorba tasına, beş kaşığın birden yıllardır sevgi ile daldırılıyor olmasıdır aynı zamanda. Zor şartlarda okumuş bir evladın Tıp Fakültesinden aldığı diploma, fedakar bir annenin evladı hakkında işittiği iltifat cümleleridir… Küçük bir çocuğun yüzündeki gülücüğün kalbe verdiği huzurun, sevgili hasretinin dindiği anın adıdır… Asker karşılamasıdır ananın.
Yorgun bir işçinin evine getirebildiği azığı eşine uzatması, genç çırağın ilk haftalığını vermesidir annesine. Sevdalısına varan bir kızın gelinlik giymesi, delikanlının işten döndüğü ilk akşamdır. Gurbetten gelen bir mektubun açılma heyecanıdır. İyi olduğunun haberini almaktır satırlarında. Hayırlı bir evlat, hayırlı bir eştir… Yazdıklarını yaşamış bir yazarın, ideallerine sahip çıkmış bir idealistin son yolculuğuna koyulan yüreğidir. Zengin yada yoksul olmak kadar zor, kahkaha atmak kadar kolay ve basit de değildir mutluluk.
Bir fabrikatörün sahip olduğu Ferrari değildir asla, her ay yenisi ile değiştirilen sevgilinin adı da. Dalavereyle girilen ihalelerin okeylenme haberi olamayacağı gibi, dikili hazine arazisinde imar edilen Leb-i Derya villa’ya taşınıyor olmak da olamaz. Eşini aldattığı bir dilberin koynunda geçirilen gecenin adı, umarsızca atılan kahkahaların ifade ettiği ise hiç değildir. Krallar mutlu değildir aslında, onlar mutluluğun tarifini bilemez asla.
Bilmeyenler sadece krallar da değildir ama; Onun için; biraz da aldanmaktır mutluluk. Görmezden gelmenin, biraz sağır, biraz kör olmanın, bilmiyor olmanın ve unutmanın diğer adıdır bazen. Bir akbabanın, ölümünü kolladığı Afrikalı aç çocukla aynı Dünya’da yaşıyor olmana rağmen, duyguların yanılsamasıdır mutluluk. Soğuk kış mevsiminde üstgeçitlerde sattığı mendilleri, buz kesmiş elleriyle tutarken titrediğini gördüğün bir çocukla aynı şehirde olmana rağmen aldanmaktır. Aynı mahallede oturduğun aldatılmış bir kızın intihar haberini iki gün sonra unutmak, babası tarafından tecavüze uğrayanları silip atmaktır zihninden. Kocası tarafından her gece dayak yiyen komşu kadının çığlıklarına tıkamaktır kulağını. Vatanı istila edilmiş muhacirlerin perişanlığını görmezden gelmek; ülke servetleri talan edildiği için üzerine fakirliğin kokusu sinmiş kızların manken olma ümidi ile kötü yola düşmesini içine sindirebilmektir biraz…
Rağmenlere rağmen Kemal Sunal seyrederek gülebilmen, entelektüel birikimine talip bulup kendini tatmin ediyor olmandır aldandığın. Şehrin sokaklarında gördüğün çarpıklıklara duyarsızlaşabildiğin kadarsa mutluluğun; örtüsünü çıkarıp atmış bir kızın giydiği diz üstü etekten tahrik olmak kadar iğrençdir aynı zamanda… Filistin sokaklarını, canlı bombaları, işgal edilen ülkeleri, Irak’ın yağmalanmasını, okul önünde ağlayan kızları biliyor olmana rağmendir hepsi. Mutlu olarak uyuyabildiğin gecelerin, tebessümlerini dönüştürdüğün kahkahaların kadardır aldandığın. Robin Hood’u olmaya özendiğin bir hayatta, Kral’a yada Soytarı’ya daha yakın olmak kadar da trajiktir. Homojenleştirmeye çalışan bir şehrin ortak mutluluklarıyla herkesleşmen kadardır aldandığın.
Bir işverenin asgari ücretle süründürdüğü işçilerine ekmek verdim diye sevinmesi ve verdiğini başa kakan birinin yüzündeki tebessümün yansıması kadar da acıdır mutluluk. Soğuktan donmak üzere olan bir çocuğa acıdığın için uzattığın kahrolası ikiyüzellibin lira ile avutmaktır kendini. “Pasta bulamıyorsan ekmek ye” diyenden payına düşen kadardır acı olan. Belki de; farkına varamadan timsah gözyaşları akıtıyor olman!
O halde; Bir yönüyle kişinin intiharıdır mutluluk. Her şeye rağmen kahkaha atan bir idealistin küçük dilinin görülmesi kadar utanç verici ve trajikomiktir bazen. Ellerinle boynuna geçirdiğin ipin sıkılmasına kahkahalarınla ferman vermendir acı olan.
Herkesin güldüğünde acı, herkesin ağladığında hoş bir taraf görebilmek mi gerekir o zaman?
Yine de; her şeye rağmen mutlu olabilmenin adam gibi bir yolunu arayıp bulabilmelidir insan…
Selim Sevkioğlu