Bitti mi gerçekten?
-Evet. Artık bitti!
En son konuşmayı altı gün sekiz buçuk saat önce yapmışlardı. Yok yere kavga çıkarmış sonra da ayrılalım demişti ve hiç bir yanıt alamamıştı. Telefon yüzüne kapandığında da artık bir daha aramama kararı verdi.
Zaten bu iş burada bitmeliydi. Ama işte sonunda o dayanamamış aramıştı. İlk kez oluyordu bu. Kavgalardan sonra hep kendisi aradığı için şaşırarak açmıştı telefonu. Ağlamakli bir ses geliyordu karşıdan:
- Geri dönüşü yok biliyorsun değil mi?
- Biliyorum dedi kararlı ses tonuyla. İçi kan ağlasa da böyle söylemeye mecburdu.
- Her zaman ben ayrılmak istedim ama sen ilişkimize sahip çıkardın. Bu sefer ne oldu da sen ayrılmak istiyorsun?
- Artık yoruldum, ama hala seni seviyorum. Hem de deli gibi dedi içinden.
- Bunu niye söylüyorsun ki? Ne önemi var? Bana neden ayrılmak istediğini anlat!
- Seni hala seviyor olmamın bir önemi yok mu?
- Ayrıldıktan sonra neye yarar? Hem hani sen güçlüydün. Hani sen benim biricik erkeğimdin?
- Biricik öyle mi? dedi gayri ihtiyari. Dediğine pişman oldu ama yine de ağzından çıkmıştı bir kere.
- Ne demek istiyorsun?
- Artık kimsenin biriciği değilim. Bitti artık! İçi kan ağlıyordu bu cümleleri söylerken. Nedense uzun bir sessizlik oldu ve derin bir neesin ardından yine konuşmaya başladı.
- Bana açıklama borçlusun Arkın. Koskoca 5 yıldan sonra bunu bilmeye hakkım var değil mi?
- Bu konuşmaları her ayrılmamızdan sonra yapıyoruz sonra da barışıyoruz. Sonra yine aynı noktaya geliyoruz. Ben artık istemiyorum. Hem sen yıllardır yüz kere söyledin ayrılalım diye. Senle ben uygun değiliz dedin hep. Bunu en sonunda şu kalın kafam anladı. Bu kadar. Başka açıklama bekleme benden. Halbuki neler anlatmak istiyordu neler ama boğazında düğümleniyordu işte.
“Sen bana uygun değilsin.” “Sen beni kandırdın gençliğimde. Yoksa ben sana varmazdım.” “Seni beni mutlu edemezsin. Biz birbirimize uygun değiliz” ve daha nice ayrılma cümleleri uçuşuyordu zihninde. Her birini duyduğunda kalbini derinden yaralamış ama unutmuştu sevdiği için. Ne zamanki kavga etseler birden doluşuveriyorlardı ve bir kere daha acı çektiriyordu. Buna rağmen yine her şeyi unutmaya hazır buluyordu kendini.
- Ben seni hep sevdim ama. Senin bana sahip çıkacağını biliyordum. Evet gerçekten ayrılmayı istediğim çok oldu ama sonra sensiz de yapamadığımı anladım hep.
- Ben de sensiz yapamam ama yapmalıyız. Sen çok güzelsin, kendine yakışıklı, zengin ve seni mutlu edecek bir koca bulursun. Beni merak etme. İçinden de ben artık ömür boyu yanlız yaşayacağım. Bir daha kimseye aşık olamam senden sonra diyordu.
Yine uzun bir sessizlik oldu. Kararsız ve düzensiz nefes alışlarını duydu. Sanki bir şeyler söylemek istiyor da vaz geçiyor gibiydi. Neden sonra sert bir ses tonuyla
- Peki iyi günler o zaman. Elveda! Şaşırmıştı bunu duyduğuna. Bu kadar çabuk mu vaz geçecekti? Kendi olsa saatlerce yalvarır konuşturmaya çalışırdı. Gerçi naza çekmiyordu kendini gerçekten bitmesini istiyordu ama yine de içi burkuldu. Fakat aramazdı eskiden. Hiç olmazsa bu sefer aramıştı. Bu da sevdiğinin bir göstergesi değil miydi? Uzun süre bir şey diyemedi ama telefon hala kapanmamıştı.
Sanki hayır vaz geçtim bitmesin dese hemen barışacaklardı. Bir kaç cümleye bağlıydı sanki her şey. Ama yoo bitmeliydi.
- Elveda… diyebildi. Her hece çıkarken boğazından ciğerine kor ateşler atarak gitmişti ahizeye.
Telefonu kapatınca geçen altı gündür ağlamayacağım diye verdiği sözü tutmak için gözünün altında biriktirdiği göz yaşları, kış sonrası akan coşkun pınarlar gibi fışkırıverdi. Tam karşısındaki aynadan kıpkırmızı olmuş gözleri ve şekli kaymış ağzını görünce eliyle kapattı yüzünü. Her zaman nefret ediyordu hüngür hüngür ağlayan yüz şeklinden. Erkek adam ağlar mı hiç? Hem de nasıl ağlıyordu! Telefonun tekrar çalmasıyla toparlanmaya çalıştı.
Çok sevecen ve sıcak bir ses
-Ne yapıyorsun?
-Hiiiç! Oturuyorum öyle. Ne yapabilirdi ki başka?
-Ağlıyor musun sen? ‘Eyvah yakalandım’ dedi içinden. Halbuki söz vermişti bir tanesine hiç ağlamamak için. Sesini toparlamaya çalışarak
- Hayır ağlamıyorum! Ama başaramamıştı sanki gizlemeyi sesindeki göz yaşlarını.
- Yalan söyleme bana. Bana yalan söyleyemezsin sen. Doğru söyle ağlıyor muydun? Keşke senin yalanını da ben anlayabilseydim diye geçirdi içinden.
- Evet biraz ağlıyordum.
- Bak hep sen sahip çıktın bize. Bu sefer ben sahip çıkıyorum. Sen haksızdın kavgamızda ama ben özür diliyorum. Affet beni. Ben sensiz yapamam kocacığım. Ah kocacığım deyişi! Her şey silip süpürüyordu. Gerçekten evli olmasalar da en sevdiği kelime buydu Özlemden duyduğu. Gevşedi birden ve affediverdi.
- Ben de sensiz yapamam bir tanem. Ben de özür dilerim. Ne kadar da kolay barıştın dedi içinden. Halbuki o hep süründürüyordu barışana kadar. Ama çok seviyordu onu. Hiç kıyamıyordu, hiç dayanamıyordu bir tanesine. Yüreğinde bir soğukluk olsa da barıştığına bin pişman olsa da vazgeçemezdi hayatından. Vaz geçemezdi prensesinden. Vaz geçemezdi kahve gözlüsünden.
Ertesi gün
Yine gizli numara çalıyordu. Nefret ediyordu gizli arayanlardan ve açmıyordu telefonunu ama bu sefer biliyordu kimin aradığını.
-Alo
-Alo! Oğlum koyuverdin kendini. Kahretsin yine mi dinliyordu?
- Ne yapayım abi ya. Çok seviyorum onu.
- Bak buraya yazıyorum çok pişman olacaksın. O sana aldatırsan seni anında terk ederim diye tehdit ediyor, ama kendisi aldatıyor.
Ben de biliyorum be abi! Sen ne karışıyorsun bana? Hem ne kadar çok şey biliyorsun sen hakkımızda ya? Bunlar dilinin ucuna gelse de söyleyemedi.
- Dünden beri hiç konuştu mu onla? diyebildi merakını yenemeden.
- Hayır konuşmadı. Konuşursa seni haberdar ederim.
- Yok abi haberdar etme. Öğrenmek istemiyorum. Lütfen dinlemeyin onu. Sadece beni dinleyin. Beni de dinleme be adam diyemezdi. Hiç olmazsa onun dinlenmesini engellemeliydi.
- Yapamam oğlum. Nihayetinde biz de emir kuluyuz. Şu an zaten hapsi göze alarak seninle konuşuyorum. Bir de verilen emre itaatsizlik edemem. Ona hep içinden sövse de haksızlık ettiğini düşündü. Nihayetinden emir kuluydu. Ama bizim özel konuşmalarımızın da mı emredilmişti dinlenmesi. Niye tartışamıyordu şu adamla. Aman iyi geçinmesi lazımdı!
- Bari özel konuşmalarımızı dinlemeseniz.
- Merak etme biz zaten sizi oturup ne konuşuyorlar diye dinlemiyoruz. Sadece bilgisayara kaydediliyor. Gerekirse açıp dinliyoruz. Sizin konuşmalarınıza hayran olmuştum bir keresinde, mest olmuştum da azıcık dinledim. Sonrasında kızın başka biriyle de geceleri uzun uzun konuştuğunu görünce dikkatimi çekti. Dayanamadım sana haber verdim. Gerekirse dinliyorsanız bizim özel konuşmamızı dinlemeye ne hakkın var be adam? Mest olmuşmuş! Git Orhan Veli oku, git Nurullah Genç oku ne bileyim klasik Türk edebiyatında bir sürü roman var. Hepsi de bizim konuşmamızdan daha romantik! Olmadı git pembe dizi falan seyret. Ne diye bizim özel hayatımıza müdahele ediyorsun?
- Yapamadım abi yapamam. Bırakamam onu. Belki vazgeçer ötekisinden.
- Ah kara sevdalı oğlum. İnşallah her şey gönlünce olur. Hadi kal sağlıcakla… Bir de oğlum diyor ya! Gerçekten babam olsaydın ben sana ypacağımı bilirdim ya neyse!
-Siz de memur bey.
Telefonu kapattığında telekulağı unutup Özlemi hakkında yanlış mı yoksa doğru mu yaptığını düşünüyordu ama çok kararsızdı. En iyisi zaman bırakmaktı.
Belki gerçekten de onu bırakıp beni sever diyordu yeniden hücum eden göz yaşlarına engel olamadan…
-Evet. Artık bitti!
En son konuşmayı altı gün sekiz buçuk saat önce yapmışlardı. Yok yere kavga çıkarmış sonra da ayrılalım demişti ve hiç bir yanıt alamamıştı. Telefon yüzüne kapandığında da artık bir daha aramama kararı verdi.
Zaten bu iş burada bitmeliydi. Ama işte sonunda o dayanamamış aramıştı. İlk kez oluyordu bu. Kavgalardan sonra hep kendisi aradığı için şaşırarak açmıştı telefonu. Ağlamakli bir ses geliyordu karşıdan:
- Geri dönüşü yok biliyorsun değil mi?
- Biliyorum dedi kararlı ses tonuyla. İçi kan ağlasa da böyle söylemeye mecburdu.
- Her zaman ben ayrılmak istedim ama sen ilişkimize sahip çıkardın. Bu sefer ne oldu da sen ayrılmak istiyorsun?
- Artık yoruldum, ama hala seni seviyorum. Hem de deli gibi dedi içinden.
- Bunu niye söylüyorsun ki? Ne önemi var? Bana neden ayrılmak istediğini anlat!
- Seni hala seviyor olmamın bir önemi yok mu?
- Ayrıldıktan sonra neye yarar? Hem hani sen güçlüydün. Hani sen benim biricik erkeğimdin?
- Biricik öyle mi? dedi gayri ihtiyari. Dediğine pişman oldu ama yine de ağzından çıkmıştı bir kere.
- Ne demek istiyorsun?
- Artık kimsenin biriciği değilim. Bitti artık! İçi kan ağlıyordu bu cümleleri söylerken. Nedense uzun bir sessizlik oldu ve derin bir neesin ardından yine konuşmaya başladı.
- Bana açıklama borçlusun Arkın. Koskoca 5 yıldan sonra bunu bilmeye hakkım var değil mi?
- Bu konuşmaları her ayrılmamızdan sonra yapıyoruz sonra da barışıyoruz. Sonra yine aynı noktaya geliyoruz. Ben artık istemiyorum. Hem sen yıllardır yüz kere söyledin ayrılalım diye. Senle ben uygun değiliz dedin hep. Bunu en sonunda şu kalın kafam anladı. Bu kadar. Başka açıklama bekleme benden. Halbuki neler anlatmak istiyordu neler ama boğazında düğümleniyordu işte.
“Sen bana uygun değilsin.” “Sen beni kandırdın gençliğimde. Yoksa ben sana varmazdım.” “Seni beni mutlu edemezsin. Biz birbirimize uygun değiliz” ve daha nice ayrılma cümleleri uçuşuyordu zihninde. Her birini duyduğunda kalbini derinden yaralamış ama unutmuştu sevdiği için. Ne zamanki kavga etseler birden doluşuveriyorlardı ve bir kere daha acı çektiriyordu. Buna rağmen yine her şeyi unutmaya hazır buluyordu kendini.
- Ben seni hep sevdim ama. Senin bana sahip çıkacağını biliyordum. Evet gerçekten ayrılmayı istediğim çok oldu ama sonra sensiz de yapamadığımı anladım hep.
- Ben de sensiz yapamam ama yapmalıyız. Sen çok güzelsin, kendine yakışıklı, zengin ve seni mutlu edecek bir koca bulursun. Beni merak etme. İçinden de ben artık ömür boyu yanlız yaşayacağım. Bir daha kimseye aşık olamam senden sonra diyordu.
Yine uzun bir sessizlik oldu. Kararsız ve düzensiz nefes alışlarını duydu. Sanki bir şeyler söylemek istiyor da vaz geçiyor gibiydi. Neden sonra sert bir ses tonuyla
- Peki iyi günler o zaman. Elveda! Şaşırmıştı bunu duyduğuna. Bu kadar çabuk mu vaz geçecekti? Kendi olsa saatlerce yalvarır konuşturmaya çalışırdı. Gerçi naza çekmiyordu kendini gerçekten bitmesini istiyordu ama yine de içi burkuldu. Fakat aramazdı eskiden. Hiç olmazsa bu sefer aramıştı. Bu da sevdiğinin bir göstergesi değil miydi? Uzun süre bir şey diyemedi ama telefon hala kapanmamıştı.
Sanki hayır vaz geçtim bitmesin dese hemen barışacaklardı. Bir kaç cümleye bağlıydı sanki her şey. Ama yoo bitmeliydi.
- Elveda… diyebildi. Her hece çıkarken boğazından ciğerine kor ateşler atarak gitmişti ahizeye.
Telefonu kapatınca geçen altı gündür ağlamayacağım diye verdiği sözü tutmak için gözünün altında biriktirdiği göz yaşları, kış sonrası akan coşkun pınarlar gibi fışkırıverdi. Tam karşısındaki aynadan kıpkırmızı olmuş gözleri ve şekli kaymış ağzını görünce eliyle kapattı yüzünü. Her zaman nefret ediyordu hüngür hüngür ağlayan yüz şeklinden. Erkek adam ağlar mı hiç? Hem de nasıl ağlıyordu! Telefonun tekrar çalmasıyla toparlanmaya çalıştı.
Çok sevecen ve sıcak bir ses
-Ne yapıyorsun?
-Hiiiç! Oturuyorum öyle. Ne yapabilirdi ki başka?
-Ağlıyor musun sen? ‘Eyvah yakalandım’ dedi içinden. Halbuki söz vermişti bir tanesine hiç ağlamamak için. Sesini toparlamaya çalışarak
- Hayır ağlamıyorum! Ama başaramamıştı sanki gizlemeyi sesindeki göz yaşlarını.
- Yalan söyleme bana. Bana yalan söyleyemezsin sen. Doğru söyle ağlıyor muydun? Keşke senin yalanını da ben anlayabilseydim diye geçirdi içinden.
- Evet biraz ağlıyordum.
- Bak hep sen sahip çıktın bize. Bu sefer ben sahip çıkıyorum. Sen haksızdın kavgamızda ama ben özür diliyorum. Affet beni. Ben sensiz yapamam kocacığım. Ah kocacığım deyişi! Her şey silip süpürüyordu. Gerçekten evli olmasalar da en sevdiği kelime buydu Özlemden duyduğu. Gevşedi birden ve affediverdi.
- Ben de sensiz yapamam bir tanem. Ben de özür dilerim. Ne kadar da kolay barıştın dedi içinden. Halbuki o hep süründürüyordu barışana kadar. Ama çok seviyordu onu. Hiç kıyamıyordu, hiç dayanamıyordu bir tanesine. Yüreğinde bir soğukluk olsa da barıştığına bin pişman olsa da vazgeçemezdi hayatından. Vaz geçemezdi prensesinden. Vaz geçemezdi kahve gözlüsünden.
Ertesi gün
Yine gizli numara çalıyordu. Nefret ediyordu gizli arayanlardan ve açmıyordu telefonunu ama bu sefer biliyordu kimin aradığını.
-Alo
-Alo! Oğlum koyuverdin kendini. Kahretsin yine mi dinliyordu?
- Ne yapayım abi ya. Çok seviyorum onu.
- Bak buraya yazıyorum çok pişman olacaksın. O sana aldatırsan seni anında terk ederim diye tehdit ediyor, ama kendisi aldatıyor.
Ben de biliyorum be abi! Sen ne karışıyorsun bana? Hem ne kadar çok şey biliyorsun sen hakkımızda ya? Bunlar dilinin ucuna gelse de söyleyemedi.
- Dünden beri hiç konuştu mu onla? diyebildi merakını yenemeden.
- Hayır konuşmadı. Konuşursa seni haberdar ederim.
- Yok abi haberdar etme. Öğrenmek istemiyorum. Lütfen dinlemeyin onu. Sadece beni dinleyin. Beni de dinleme be adam diyemezdi. Hiç olmazsa onun dinlenmesini engellemeliydi.
- Yapamam oğlum. Nihayetinde biz de emir kuluyuz. Şu an zaten hapsi göze alarak seninle konuşuyorum. Bir de verilen emre itaatsizlik edemem. Ona hep içinden sövse de haksızlık ettiğini düşündü. Nihayetinden emir kuluydu. Ama bizim özel konuşmalarımızın da mı emredilmişti dinlenmesi. Niye tartışamıyordu şu adamla. Aman iyi geçinmesi lazımdı!
- Bari özel konuşmalarımızı dinlemeseniz.
- Merak etme biz zaten sizi oturup ne konuşuyorlar diye dinlemiyoruz. Sadece bilgisayara kaydediliyor. Gerekirse açıp dinliyoruz. Sizin konuşmalarınıza hayran olmuştum bir keresinde, mest olmuştum da azıcık dinledim. Sonrasında kızın başka biriyle de geceleri uzun uzun konuştuğunu görünce dikkatimi çekti. Dayanamadım sana haber verdim. Gerekirse dinliyorsanız bizim özel konuşmamızı dinlemeye ne hakkın var be adam? Mest olmuşmuş! Git Orhan Veli oku, git Nurullah Genç oku ne bileyim klasik Türk edebiyatında bir sürü roman var. Hepsi de bizim konuşmamızdan daha romantik! Olmadı git pembe dizi falan seyret. Ne diye bizim özel hayatımıza müdahele ediyorsun?
- Yapamadım abi yapamam. Bırakamam onu. Belki vazgeçer ötekisinden.
- Ah kara sevdalı oğlum. İnşallah her şey gönlünce olur. Hadi kal sağlıcakla… Bir de oğlum diyor ya! Gerçekten babam olsaydın ben sana ypacağımı bilirdim ya neyse!
-Siz de memur bey.
Telefonu kapattığında telekulağı unutup Özlemi hakkında yanlış mı yoksa doğru mu yaptığını düşünüyordu ama çok kararsızdı. En iyisi zaman bırakmaktı.
Belki gerçekten de onu bırakıp beni sever diyordu yeniden hücum eden göz yaşlarına engel olamadan…