Anadolu'nun Cannes zaferi

nk83

࿐*⁀➷
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.292
Tepki
83.858
Puan
113
Konum
İstanbul
50391051956.jpg


Anadolu'nun Cannes zaferi

Nuri Bilge Ceylan'ın yönettiği Bir Zamanlar Anadolu'da, 64. Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye yarışından Jüri Büyük Ödülü'yle ayrıldı

Cannes Film Festivali, Nuri Bilge Ceylan'ı yine sevindirdi. Yönetmen ilk kez 2003 yılında Uzak filmiyle kazandığı Jüri Büyük Ödülü'nü bu kez Bir Zamanlar Anadolu'da filmiyle kazandı. Ancak Jüri başkanlığını Robert de Niro'nun üstlendiği yarışmada Jüri Büyük Ödülü bu yıl iki filme birden verildi. Bir Zamanlar Anadolu'da, ödülü Jean-Pierre Dardenne ve Luc Dardenne'nin birlikte yönettiği Le Gamin Au Velo/Bisikletli Çocuk filmiyle paylaştı. Festivalde Altın Palmiye'yi ise Terrence Malick'in The Tree of Life filmi kazandı. Ceylan ödül konuşmasında, filminin galasının son gün yapılmasına dikkat çekti: "Tüm jüri üyelerine benim uzun ve izlemesi zor filmimi bir kez daha seçtiği için teşekkür ediyorum. Aslında bu ödülü beklemiyordum. Festivalin son gününde filmimi izlemek sizler için çok yorucu olur diye düşünmüştüm. Ekibime ve oyuncularıma da çok teşekkürler." Ceylan, ödüllü filmini SABAH'a anlattı.


- Yılmaz Erdoğan gibi çok tanınan oyuncularla kendi üslubunuzla çalışmak nasıldı?
- Doğrusu oyuncuların hemen hepsi bu konuyu sete gelmeden zaten kendileri de düşünüp belli bir hazırlık yapıp gelmişlerdi. Ama gene de birbirinden çok farklı tarzlara ve alışkanlıklara sahip bir sürü oyuncuyu ortak bir paydada buluşturmak kolay oldu diyemem. Ama sonuç olarak hepsinin olağanüstü bir çaba gösterdiğini ve performanslarından son derece memnun olduğumu söyleyebilirim.
- Bu oyuncular baştan beri kafanızda mıydı?
- Hayır. Senaryo aşamasında aklımda olan tek oyuncu zanlı Kenan rolündeki Fırat Tanış'tı. Diğerleri uzun süren bir kasting çalışması ile ve deneme çekimleri yapılarak seçildi.
- Bir Zamanlar Anadolu'da ismiyle masalsı bir şeyleri çağrıştırıyor...
-Sergio Leone'ye küçük bir selam olarak düşünelim, çok severim. Bana sinema sanatında çok şey öğretmiştir. Onun filmlerinden sonra Bir Zamanlar Çin'de ya da Bir Zamanlar Meksika'da gibi birbirine hiç benzemeyen çeşitli filmler çekildi. Zaten filmin içinde bir karakterin repliğinde 'Bir Zamanlar Anadolu'da' sözü geçtiği için bunun filmin ismi olarak da düşünülebileceğini, sevdiğim bir yönetmenin başlattığı bu 'geleneğin' içinde kendi topraklarımızın adıyla ve tabii kendi tarzımızla yer almanın hiç de fena olmayabileceğini düşündük.
- Filmde bir zamansızlık var, doğru mu?
- Evet. Geçmişte geçmiyor. Ama deyim yerindeyse bir bakıma geleceğin geçmişinde geçtiği söylenebilir. Zamansızlık hissiyatı dediğiniz şey belki ordan geliyor olabilir.
- Filmin açılışı şaşırttı bizi.
- Bu sahnede biraz önce rakı içerken gördüğümüz Kenan karakterinin, arabanın içindeki konuşmalardan kopuk, sessiz ve karanlık bir şekilde oturduğunu göstererek işe başlamak önemliydi bizim için. Kenan'ı kuşatan mavra, yani "manda yoğurdu" muhabbeti, bir öğleden sonra hemen 'hallediverip döneceğiz' düşüncesiyle yola çıkmış ekipte cesedi bulamamanın yaratacağı endişenin henüz başlamadığını göstermesi açısından da gerekliydi.
- Bıçak sırtı durumlarda insanlık hallerini göstermeyi önemsiyorsunuz.
- Bıçak sırtı durumlar insan ruhunun birtakım saklı niteliklerini ortaya çıkarabilecek bir potansiyel içerdiği için manzarayı biraz zenginleştirebiliyor. Ama sıradan insanlık durumları da önemli benim için.
- Kendileriyle hesaplaşma yoluna mı düşüyor karakterler?
- Filmin ilk bölümünde, bir bozkırın sonsuz karanlığı içinde devam eden ve sanki hiç bitmeyecekmiş gibi görünen, seyirciyi de bu duyguya ortak eden biraz boğucu bir atmosfer içinde devam eden bir yolculuk yaratmak istedik. Bu nedenle bu bölümü günümüzün film izleme alışkanlıkları ile kıyaslandığında seyirciyi epey zorlayabilecek bir uzunlukta tuttuk.
- Bu karanlık erkekler dünyasında kadın yok. Ve aniden bir 'serap' gibi beliriveriyor. Neden?
- Senaryo yazım aşamasında, Anadolu'da görev yapmakta olan bazı komiser, savcı ve hakim gibi bürokratlara akıl danıştığımız oldu. Bir gün bir emniyet amiri bize şöyle bir şey anlattı: "Bazen bir suçluya suçunu itiraf ettirmek için üç gün dayak atarsın tek kelime söylemez. Ama sonra oradan mesela bir kadın görür ya da bir çocuk sesi duyar ve birden ağlayarak suçunu itiraf eder." Hayat, çok daha küçük ayrıntıların büyük roller üstlenebileceği şaşırtıcı ayrıntılarla doludur. Karanlık, boğucu ve toz toprak içinde geçen karamsar bir yolculuğun ardından ortaya çıkan masum küçük bir kızın varlığı insanın ruhunda şaşırtıcı dönüşümlere neden olabilir.
- Çocuğun topa vurduğu sahnede doktorun yüzündeki ifade karamsardı.
- Karamsardı diyemem. Ama herşeye rağmen hayatın devam ediyor olmasının da trajik bir boyutu var biraz.

Ödüller en iyilere gitti ama hepsi değil
ROBERT de Niro ve jürisi, Cannes 2011 ödülerini incelikle ayarlamışlar. Böylece yarışmanın en heyecan uyandıran filmi Hayat Ağacı Altın Palmiye'yi alırken, yine çok beğenilen iki film, bizim Bir Zamanlar Anadolu'da'mız ve Dardenne Kardeşler'in Bisikletli Çocuk'u Jüri Büyük Ödülü'nü paylaştılar. Çok da iyi oldu. Jüri Özel Ödülü'nün çok kişili ve bol diyaloglu Fransız filmi, çocuk tacizi konusunu deşen Polisse'e gitmesi de çok yadırganmayabilir. Yaşamsal bir konuyu işliyor çünkü... Ama olan Finli Aki Kaurismaki'ye oldu ve son güne dek çok gözde olan filmi Le Havre tümüyle unutuldu. Bu, filmin son derece ince mizahının jüriye ulaşmamasıyla açıklanabilir. En iyi yönetmen ödülünün sıradan bir modern kara-film denemesi olan Drive'ın genç yönetmeni Nicolas Winding Refn'e gitmesi tartışmalı. Ayni biçimde, İsrail filmi Dipnot'un senaryo ödülü de... Daha iyi adaylar vardı. Ama kadın oyuncuda Melancholia ile Kirsten Dunst'ın alması ve üstelik filmin Cannes'dan adeta kovulan yönetmeni Lars Von Trier'i anarak teşekkür etmesi, çok kadirşinas bir jest oldu. Erkek oyuncu olarak Artist adlı siyah-beyaz, sessiz ve çok şeker filmin oyuncusu Jean Dujardin'inm seçilmesi ise, Fransızlara bir jest sayılabilirdi. Çünkü o, ülkesinde çok popüler. En ilginci ise Ceylan'ın ödülünü Emir Kusturica'nın elinden alması oldu. Hani şu, aylar önce Türkiye'den kovulup kaçırtılan ünlü Bosnalı yönetmen... Böylece sanatın evrensel gücü ve sanatçıların doğal ittifakı bir kez daha kanıtlandı. O olayda aynen düşünüp yazdığımız gibi...

ÖDÜLLER:

Altın Palmiye: "The Tree of Life" (Terrence Malick, ABD)
Jüri Büyük Ödülü: Bir Zamanlar Anadolu'da (Nuri Bilge Ceylan, Türkiye) - "Le gamin au vélo" (Jean-Pierre/Luc Dardenne, Belçika)
Jüri Özel Ödülü: "Poliss" (Maiwenn, Fransa)
En İyi Yönetmen: Nicolas Winding Refn (Drive, Danimarka)
En İyi Erkek Oyuncu: Jean Dujardin (The Artist, Fransa)
En İyi Kadın Oyuncu: Kirsten Dunst "Melancholia, ABD)
En İyi Senaryo: Joseph Cedar (Footnote, İsrail)
Altın Kamera: "Las Acacias" (Pablo Giorgelli, Arjantin)
En İyi Kısa Film: "Country" (Maryna Vroda, Ukrayna)

ATİLLA DORSAY / CANNES

ESİN KÜÇÜKTEPEPINAR / SABAH
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst