EVLİLİK yeni bir ev kurulma ve aile oluşumunu sağladığı gibi bir evladında evinden ayrılması anlamına gelebilir. Lakin bu ayrılma mutlu bir ayrılıkta olabilir mutsuz da. Evlenecek kız kısa vadede ana ocağından ayrıldığı gibi evlilikten sonra ve yılların hızla akmasıyla birlikte erkek evladın da ana ocağından ayrıldığı görülmektedir. Erkek ailesindeki ayrılıkta hangi çocuk anne ve babasına ne kadar bağlı ise ayrılığı o kadar zor olabiliyor. Yaşam bazen sürprizlerle de dolu oluyor. Kız veya erkek ailesi yeni evli çifti adeta kendilerine çok yakın olması için çaba sarfederken aynı yarış yeni evli çiftlerin arasındada yumuşak rüzgarlarla devam eder. Evliliğini ilk 2 yılı bu mücadeleyle sürmeye devam ederken sonra yeni aile yapısının yönü de yavaş yavaş belirmeye başlar.
Şayet aile erkek tarafına yakınlaşmaya başladığında yani kız ailesinden uzaklaşması durumunda kız tarafı tedirginlik yaşamaya başlar. Bazı kız anneleri kızlarının uzaklaşmasından dolayı üzgün olduğu için bu kez kızının, damadı ailesinden uzaklaştırması için telkin yoluyla, iyi niyet göstergesiyle ayrı bir evde ve ayrı kalmalarının kendisi için iyi olacağını belirtir. "Anne hakkı ödenmez" düşüncesi ve sevgisi karşısında kız aynı yolda harekete başlar. Erkek tarafından bir kişiyi hedef belirler ve sürekli o kişi üzerinde damadı yoğunlaştırır. Sonra o kişinin yaptığı en ufak hareket ve davranış damadın gözüne batar. Daha sonra gelin bu ayırma planını o fert üzerinde direkt olarak uygular. Barış yollarını bilerek kapatır ve zıt kutuplaşmanın temelleri atılmış olur. Böylelikle çatışmalar doğmaya başlar. Daha sonra erkek tarafının diğer fertleri de tek tek mimlenir. Tabii bu olgular zaman içerisine dağıtıldığı için erkek varsa kardeşlerinden ve ailesinden soğumaya başlar. Aynı şekilde erkek tarafı da oğullarının kız tarafına yakınlaşmasını gördüğünde ve kendilerinden uzaklaştığında aynı savaş sürer. Erkek annesi "Oğlumu ben doğurdum onun anasıyım iç güvey vermem" düşüncesine dalarak bu kez oğlunu aynı şekilde telkin etmeye başlar, "oğlum kendi yuvanı kendin kuruyorsun. Sen erkeksin bu kadar yüz göz olman durumunda karını idare edemezsin sonra olanlar olur" şeklinde öğütler devam eder. Damatta aynı olgular üzerinde karısıyla arasında çatışmalar başlar. Gözü gibi sevdiği karısının başını ezmek için önce akrabalarının psikolojik baskısına maruz bırakır. Daha sonra karısına ikinci sınıf insanmış muamelesi yapar ve yeri geldiğinde şiddet uygulamaya başlar. Adeta esir muamelesi yapanlar bile oluyor. Tabii bu olanlar aile içerisinde sır gibi saklı kalıyor. Her yeni evli ailede böyle şiddetler uygulanıyor denemez. Modern ve post modern aile yaşantılarıda da bunlar oluyor tabii ki. Aile çatışmaları sürerken bu duruma kayınpederler hiç bir zaman karışmaz. Babalar sadece şiddet olaylarında evlatlarının yanında kendini gösterir. Daha doğrusu kaynanalardan babalara yapacak birşey kalmaz. Onlar sürekli hareket halinde olduğu için.
Bu çatışmalar ya yuvayı parçalar veya yuvanın her iki aileye uzak olması şeklinde devam eder. Tabii ki yukarıdaki durum her aile içinde geçerli değildir. Bazı aileler vardır ki evlatları için hiçbirşey yapmaz lakin evlendiklerinde analık babalık duyguları kabarır ve kendi çatıları altında tutabilmek, genç çiftten faydalanabilmek için kötülük fikirleride aşılayanlar bile oluyor. Aynı şekilde bu fikre sahip olanlar olduğu gibi de iyi niyetli ve evlatlarının yuvalarında adeta bahar havası yaşanmasını isteyen ailelerde oluyor. Aman oğlum-kızım rahat olsun, onlar mutlu olsun, bizden uzak olması önemli değil düşüncesi içerisinde olanlarda oluyor. Böyle oluncada yeni evli çift tercih hakkını kullanabiliyor. Yeni bir aile kuruluyor ve ailenin dış etkenleri olduğu kadar iç etkenleride kendi yüzünü gösterebiliyor. Evlilik esnasında yeni gelin, ilk geceden kocanın şiddetine de uğrayabiliyor. Aynı zamanda kadın kocasının yaptıkları karşısında hayatının inanılmaz olaylarıylada karşılaşabiliyor. Böyle olunca bir çok olay dışarıya yansıtılmadan aile içerisinde kalıyor. Çocuk olduktan sonra, kocasının tarafından şiddete maruz kalma, ekonomik şartların zor olduğu dönemleri yaşanması bu zorlukları kadın kendi uğraşlarıyla emekleriyle kurtarmaya çalışması adeta yılların yorgunluğu üzerine binmiş hale gelmektedir. İşte bu zorluklar bir annenin yaşamından kısa bir kesit.
Aynı kesit kısır döngü gibi bir kısmını mutlaka diğer aileler yaşanmaya başlar. İşte tüm zorluklara rağmen yetiştirdiği göz nuru gibi baktığı kızını tanımadığı bir delikanlıya veriyor. Kızının hangi şartlarda ne gibi ortamda yaşayacağını bilmiyor. Kendisi de evlendiğinde kocasının çok iyi bir insan olduğunu gördüğü gibi yaşadığı zorluklar ve sıkıntılar göz önünde canlanmaya başlıyor. Adeta kendinin gelin olduğu günler gözün önüne gelir. Anne kendi yuvadan ayrılışını hatırlar ve yaptıkları ettikleri adeta film şeridi gibi kafasından gelip geçer. İşte yaşamın iyi sürprizlerini gördüğü için, anne kızına, "allah yolunu açık etsin, bahtını iyi etsin, gittiğin yuvada mutluluk ve hoşgörü göresin, kocan senin kıymetini bilsin, zorbalık ve zorluk göstermesin, ananı babanı sana sevdirsin. Anasını babasını da sevdirsin. Sen kocanın anne ve babasını kendi anan-baban gibi bil. Kocan bilmese sen yine bil. Sert olurlarsa sen yumuşak yüzlü ol. Çivi çiviyi söker anlayışından uzak ol" diyerek göz yaşına boğulur. Göz nuru gibi baktığı evladı büyümüş ve gelin olmuş yuvadan uçuyor. Dokunamadığı kızının yaşayacağı hayatta ne sürprizlerle karşılabileceği hep kafasında şüphe ile canlanır. Ana yüreği dayanamaz ve ağlar. Kızın ise ağlamaya başlamasındaki olgu ise, "evden bir an önce kurtulsamda kendi yuvamı kursam. Kimseye bağlı olmadan kendi kararlarımı bağımsız şekilde versem" düşüncesiyle hareket ettiği yolda aklına, "Annem ve babam bütün zorluklara rağmen bana baktı ve büyüttü. Sıcak ve soğuk günlerimizde yuvamız içirisinde hep birbirimize sarıldık. Ama ben bu yuvadan ayrılıyorum. Onlarla kim bilir ne zaman görüşürüm. Evleniyorum ama kocam olacak bu kişiyi ne kadar tanıyorum. Ya babamın yaptıklarını yaparsa.. Ya kocamın tarafı umduğum kadar iyi çıkmazsa, arkadaşlarımın söyledikleri doğrumu dur acaba... Evlenmekle iyi mi yaptım anneme kim bakacak.... vs" düşüncelerle kafası bulanmaya başlar ve annesinin ağlamasıyla birlikte kendisinin de gözlerinden yaşlar boşalır. Söylenen kına şarkı ve türküleri hep bir yaşam hikayesinden kalanlardır. Şarkılar türküler söylenir ağlamalar bir iki derken böyle devam eder. Konuklardan da ağlamalar sürer. Kına yakıldıktan sonra buğulu hava oynak şarkı ve türkülerle dağıtılır ve kızın evlendiği akla gelir, eğlence başlar. Bundan sonra herşey unutulur. Başladığı gibi eğlenceli bir şekilde biter.
Şayet aile erkek tarafına yakınlaşmaya başladığında yani kız ailesinden uzaklaşması durumunda kız tarafı tedirginlik yaşamaya başlar. Bazı kız anneleri kızlarının uzaklaşmasından dolayı üzgün olduğu için bu kez kızının, damadı ailesinden uzaklaştırması için telkin yoluyla, iyi niyet göstergesiyle ayrı bir evde ve ayrı kalmalarının kendisi için iyi olacağını belirtir. "Anne hakkı ödenmez" düşüncesi ve sevgisi karşısında kız aynı yolda harekete başlar. Erkek tarafından bir kişiyi hedef belirler ve sürekli o kişi üzerinde damadı yoğunlaştırır. Sonra o kişinin yaptığı en ufak hareket ve davranış damadın gözüne batar. Daha sonra gelin bu ayırma planını o fert üzerinde direkt olarak uygular. Barış yollarını bilerek kapatır ve zıt kutuplaşmanın temelleri atılmış olur. Böylelikle çatışmalar doğmaya başlar. Daha sonra erkek tarafının diğer fertleri de tek tek mimlenir. Tabii bu olgular zaman içerisine dağıtıldığı için erkek varsa kardeşlerinden ve ailesinden soğumaya başlar. Aynı şekilde erkek tarafı da oğullarının kız tarafına yakınlaşmasını gördüğünde ve kendilerinden uzaklaştığında aynı savaş sürer. Erkek annesi "Oğlumu ben doğurdum onun anasıyım iç güvey vermem" düşüncesine dalarak bu kez oğlunu aynı şekilde telkin etmeye başlar, "oğlum kendi yuvanı kendin kuruyorsun. Sen erkeksin bu kadar yüz göz olman durumunda karını idare edemezsin sonra olanlar olur" şeklinde öğütler devam eder. Damatta aynı olgular üzerinde karısıyla arasında çatışmalar başlar. Gözü gibi sevdiği karısının başını ezmek için önce akrabalarının psikolojik baskısına maruz bırakır. Daha sonra karısına ikinci sınıf insanmış muamelesi yapar ve yeri geldiğinde şiddet uygulamaya başlar. Adeta esir muamelesi yapanlar bile oluyor. Tabii bu olanlar aile içerisinde sır gibi saklı kalıyor. Her yeni evli ailede böyle şiddetler uygulanıyor denemez. Modern ve post modern aile yaşantılarıda da bunlar oluyor tabii ki. Aile çatışmaları sürerken bu duruma kayınpederler hiç bir zaman karışmaz. Babalar sadece şiddet olaylarında evlatlarının yanında kendini gösterir. Daha doğrusu kaynanalardan babalara yapacak birşey kalmaz. Onlar sürekli hareket halinde olduğu için.
Bu çatışmalar ya yuvayı parçalar veya yuvanın her iki aileye uzak olması şeklinde devam eder. Tabii ki yukarıdaki durum her aile içinde geçerli değildir. Bazı aileler vardır ki evlatları için hiçbirşey yapmaz lakin evlendiklerinde analık babalık duyguları kabarır ve kendi çatıları altında tutabilmek, genç çiftten faydalanabilmek için kötülük fikirleride aşılayanlar bile oluyor. Aynı şekilde bu fikre sahip olanlar olduğu gibi de iyi niyetli ve evlatlarının yuvalarında adeta bahar havası yaşanmasını isteyen ailelerde oluyor. Aman oğlum-kızım rahat olsun, onlar mutlu olsun, bizden uzak olması önemli değil düşüncesi içerisinde olanlarda oluyor. Böyle oluncada yeni evli çift tercih hakkını kullanabiliyor. Yeni bir aile kuruluyor ve ailenin dış etkenleri olduğu kadar iç etkenleride kendi yüzünü gösterebiliyor. Evlilik esnasında yeni gelin, ilk geceden kocanın şiddetine de uğrayabiliyor. Aynı zamanda kadın kocasının yaptıkları karşısında hayatının inanılmaz olaylarıylada karşılaşabiliyor. Böyle olunca bir çok olay dışarıya yansıtılmadan aile içerisinde kalıyor. Çocuk olduktan sonra, kocasının tarafından şiddete maruz kalma, ekonomik şartların zor olduğu dönemleri yaşanması bu zorlukları kadın kendi uğraşlarıyla emekleriyle kurtarmaya çalışması adeta yılların yorgunluğu üzerine binmiş hale gelmektedir. İşte bu zorluklar bir annenin yaşamından kısa bir kesit.
Aynı kesit kısır döngü gibi bir kısmını mutlaka diğer aileler yaşanmaya başlar. İşte tüm zorluklara rağmen yetiştirdiği göz nuru gibi baktığı kızını tanımadığı bir delikanlıya veriyor. Kızının hangi şartlarda ne gibi ortamda yaşayacağını bilmiyor. Kendisi de evlendiğinde kocasının çok iyi bir insan olduğunu gördüğü gibi yaşadığı zorluklar ve sıkıntılar göz önünde canlanmaya başlıyor. Adeta kendinin gelin olduğu günler gözün önüne gelir. Anne kendi yuvadan ayrılışını hatırlar ve yaptıkları ettikleri adeta film şeridi gibi kafasından gelip geçer. İşte yaşamın iyi sürprizlerini gördüğü için, anne kızına, "allah yolunu açık etsin, bahtını iyi etsin, gittiğin yuvada mutluluk ve hoşgörü göresin, kocan senin kıymetini bilsin, zorbalık ve zorluk göstermesin, ananı babanı sana sevdirsin. Anasını babasını da sevdirsin. Sen kocanın anne ve babasını kendi anan-baban gibi bil. Kocan bilmese sen yine bil. Sert olurlarsa sen yumuşak yüzlü ol. Çivi çiviyi söker anlayışından uzak ol" diyerek göz yaşına boğulur. Göz nuru gibi baktığı evladı büyümüş ve gelin olmuş yuvadan uçuyor. Dokunamadığı kızının yaşayacağı hayatta ne sürprizlerle karşılabileceği hep kafasında şüphe ile canlanır. Ana yüreği dayanamaz ve ağlar. Kızın ise ağlamaya başlamasındaki olgu ise, "evden bir an önce kurtulsamda kendi yuvamı kursam. Kimseye bağlı olmadan kendi kararlarımı bağımsız şekilde versem" düşüncesiyle hareket ettiği yolda aklına, "Annem ve babam bütün zorluklara rağmen bana baktı ve büyüttü. Sıcak ve soğuk günlerimizde yuvamız içirisinde hep birbirimize sarıldık. Ama ben bu yuvadan ayrılıyorum. Onlarla kim bilir ne zaman görüşürüm. Evleniyorum ama kocam olacak bu kişiyi ne kadar tanıyorum. Ya babamın yaptıklarını yaparsa.. Ya kocamın tarafı umduğum kadar iyi çıkmazsa, arkadaşlarımın söyledikleri doğrumu dur acaba... Evlenmekle iyi mi yaptım anneme kim bakacak.... vs" düşüncelerle kafası bulanmaya başlar ve annesinin ağlamasıyla birlikte kendisinin de gözlerinden yaşlar boşalır. Söylenen kına şarkı ve türküleri hep bir yaşam hikayesinden kalanlardır. Şarkılar türküler söylenir ağlamalar bir iki derken böyle devam eder. Konuklardan da ağlamalar sürer. Kına yakıldıktan sonra buğulu hava oynak şarkı ve türkülerle dağıtılır ve kızın evlendiği akla gelir, eğlence başlar. Bundan sonra herşey unutulur. Başladığı gibi eğlenceli bir şekilde biter.