Aslında insan ömrünün 120 yıl olduğu saptanmış. İki tür yaşlanma var. Birisi çevresel etkilere bağlı olmaksızın devam eden ve genetik kodumuzda belirlenmiş olan yaşlanma, diğeri ise dış etkiler nedeniyle (güneş, sigara, stres, beslenme bozuklukları) olan yaşlanmadır.
Yaşlanmaya dair kabul gören iki teoriden genetik teori ye göre, hücre bölünmesi sırasında bu bölünmeye yardım eden "telomer" denen iplikçik her seferinde giderek kısalır. "Hayatımız pamuk ipliğine bağlı" sözünü "Hayatımız telomer ipine bağlı" diye düzeltirsek daha doğru olur, yani iplik tükenince hücre artık çoğalamaz ve sonuç ölüm!... Araştırmalar, telomer uzunluğunun aslında 120 yıllık ömre yettiğini gösteriyor. Evrim teorisi ne göre ise, bizle üreme çağından sonra (35 yaş üzeri) yeni gelen nesle yer açmak için ölmek zorundayız. Ama dünyada henüz yeterli yaşam alanı ve besin olduğuna göre doğal seleksiyona uğramamız için hiç sebep yok. Üstelik besin zincirinin en tepesindeki varlık olarak, aslında kendimizden başka düşmanımız yok. SONUÇ: Kendimize iyi bakmıyoruz.
Hormonlarda 35 yaşından itibaren azalma başlıyor. Bu özellikle orkestra şefi diyebileceğimiz büyüme hormonunda(BH) belirgin düzeydedir. BH organların büyümesi ve yenilenmesinden sorumludur. BH azalmasıyla birlikte, giderek yağlanırız, beyaz saçlar artar, ****bolizma yavaşlar, kondisyonumuz azalır. Kandaki seviyesi eğer azsa, doğal yollardan erttırmak için akşam yemeklerini daha erkene çekme ya da haftada bir gün yemek atlamak gibi doğal yollar denenebilir. Bu yetmezse hormon salgılanmasını arttırıcı maddeler verilebilir. Bu da olmazsa BH insülin iğnesi gibi iğne olarak verilebilir.
Böbrek üstü bezinden salgılanan DHEA özellikle kadınlarda testesteronun tek kaynağıdır, 30 yaşından sonra azalıp 50 yaş civarı düşük bir platoya ulaşır. Bu hormonun azlığında hem erkek hem de kadında cinsel ilginin azalması, hayattan zevk alamama, sürekli yorgun hissetme gibi belirtiler olur. Bu yerine konduğu zaman kişi hayata tekrar bağlanır, ruh halinde olumlu gelişme ve libido(cinsel istek) artışı olur.
Akşam yemeklerini erkene çekmek çok önemli. Dolu bir mideyle yatarsanız BH, uyku hormonu Melatonin , mutluluk hormonu Serotonin dengesi bozulur. Bu nedenle mide boşken ve çok geç kalmadan yatılmalı. Normalde akşam 10-11 civarı melatonin salgısı artar, insanın uykusu gelir. Buna direnip alışkanlık haline getirirseniz zamanla "Melatonin Shift Sendromu" olur, yani hormonun salınım saati kayar. Bu durum ertesi günkü verimi kötü etkiler. Geç yatmaya alışmış kişi bunu düzeltmek için uyku ilacı kullanmak yerine yatmadan yarım saat önce melatonin hapı alarak uyku dengesini daha doğal bir yoldan kurabilir.
Hormon seviyemizi yükseltmek için akşam öğününü erkene çekin(18:00) ve erken yatın(22:00-23:00)
Yaşla beraber, fazla beslenme, az egzersiz sonucu insülin direnci artıyor. Ne kadar fazla yağlanırsak insülin direncini o kadar arttırmış oluruz ve bu daha çok şişmanlamaya yol açar. Bir kısır döngü söz konusudur. İnsülin kandaki şekeri hücre içine sokarak bundaki enerjinin kullanılmasından sorumludur. Sonuçta kanda artmış kan şekeri ve sürekli yüksek dozlarda insülin bulunması, Tip2 ya da yaşlılık diyabeti dediğimiz hastalığa yol açar. Bu tipik yaşlılık hastalığıdır. Yani hüceler varlık içinde yokluk çekmektedir, kanda şeker dediğimiz enerji kaynağı olmasına rağmen hücre içine girip yakılamıyor, bunu hücre içine sokmak için sürekli yüksek oranda insülin salgılanıyor, ama direnç nedeniyle etkili olmamıyor, kandaki şeker dediğimiz enerji kaynağı yakılamadığı için depolanıyor, sonuçta yaşlı şişman insanlar ortaya çıkıyor.
Hipertansiyonlu hastaların en az yarısında sebep yine şişmanlık ve hatalı beslenme sonucu damarlarda kolesterol plaklarının yerleşmesidir. Bir de sigara içiliyorsa risk katlanmış olur. Düzgün beslenme ve spor ile bu riskler azalır. Düzgün beslenme diyet değildir, ömür boyu düşük kalorili beslenmeliyiz.
Yaşlılık Diyabeti(tip2) ve Hipertansiyonun en büyük sebebi şişmanlık ve hatalı beslenmedir
Anti-aging, Geriatri''den farklıdır. Geriatri hipertansiyon, koroner hastalıklar, eklem romatizması, kanser, Alzheimer gibi yaşlılık hastalıklarıyla uğraşır, daha çok rehabilitasyon ağırlıklıdır. Anti-aging ise koruyucudur.
İnsan ömrünü uzatan kanıtlanmış tek faktör: Kalori kısıtlamasıdır
* Yaşlanma 30''unda başlar, 50''li yaşlara kadar yavaş, sonra hızlı ilerler
* Gözle görülen ilk belirtiler cilt ve saçlarda başlar
* Ciltte elastikiyet kaybı, incelme, kırışıklar, gevşeme, yerçekimine göre sarkma
* Saçlarda kalite bozulması, seyrekleşme
* Kas kitlesi azalır, kilo artmadan beden büyür, inatçı kilo alma başlar
* Vücut enine genişler, boyuna kısalır
* Depresyon
* Anksiyete
* Osteoporoz
* Kalp kasında güç kaybı
* Seksüel güç ve istek kaybı
* Kan pıhtılaşmasında artış
* Kolesterolde artış
* Çeşitli kronik hastalıklar
Beslenme ve spor temeli üzerine, savunma sistemini güçlendiren vitamin vitamin ve antioksidanları ekleyip, hormonal seviyemizi 35 yaş seviyesinde tutmalıyız. Sağlıklı yaşlanmak isteyen bir insanın 35 yaşından itibaren günlük Cvit, Evit, multivitamin, antioksidan ve mineral alması gerekir.
Yaşlanmaya dair kabul gören iki teoriden genetik teori ye göre, hücre bölünmesi sırasında bu bölünmeye yardım eden "telomer" denen iplikçik her seferinde giderek kısalır. "Hayatımız pamuk ipliğine bağlı" sözünü "Hayatımız telomer ipine bağlı" diye düzeltirsek daha doğru olur, yani iplik tükenince hücre artık çoğalamaz ve sonuç ölüm!... Araştırmalar, telomer uzunluğunun aslında 120 yıllık ömre yettiğini gösteriyor. Evrim teorisi ne göre ise, bizle üreme çağından sonra (35 yaş üzeri) yeni gelen nesle yer açmak için ölmek zorundayız. Ama dünyada henüz yeterli yaşam alanı ve besin olduğuna göre doğal seleksiyona uğramamız için hiç sebep yok. Üstelik besin zincirinin en tepesindeki varlık olarak, aslında kendimizden başka düşmanımız yok. SONUÇ: Kendimize iyi bakmıyoruz.
Hormonlarda 35 yaşından itibaren azalma başlıyor. Bu özellikle orkestra şefi diyebileceğimiz büyüme hormonunda(BH) belirgin düzeydedir. BH organların büyümesi ve yenilenmesinden sorumludur. BH azalmasıyla birlikte, giderek yağlanırız, beyaz saçlar artar, ****bolizma yavaşlar, kondisyonumuz azalır. Kandaki seviyesi eğer azsa, doğal yollardan erttırmak için akşam yemeklerini daha erkene çekme ya da haftada bir gün yemek atlamak gibi doğal yollar denenebilir. Bu yetmezse hormon salgılanmasını arttırıcı maddeler verilebilir. Bu da olmazsa BH insülin iğnesi gibi iğne olarak verilebilir.
Böbrek üstü bezinden salgılanan DHEA özellikle kadınlarda testesteronun tek kaynağıdır, 30 yaşından sonra azalıp 50 yaş civarı düşük bir platoya ulaşır. Bu hormonun azlığında hem erkek hem de kadında cinsel ilginin azalması, hayattan zevk alamama, sürekli yorgun hissetme gibi belirtiler olur. Bu yerine konduğu zaman kişi hayata tekrar bağlanır, ruh halinde olumlu gelişme ve libido(cinsel istek) artışı olur.
Akşam yemeklerini erkene çekmek çok önemli. Dolu bir mideyle yatarsanız BH, uyku hormonu Melatonin , mutluluk hormonu Serotonin dengesi bozulur. Bu nedenle mide boşken ve çok geç kalmadan yatılmalı. Normalde akşam 10-11 civarı melatonin salgısı artar, insanın uykusu gelir. Buna direnip alışkanlık haline getirirseniz zamanla "Melatonin Shift Sendromu" olur, yani hormonun salınım saati kayar. Bu durum ertesi günkü verimi kötü etkiler. Geç yatmaya alışmış kişi bunu düzeltmek için uyku ilacı kullanmak yerine yatmadan yarım saat önce melatonin hapı alarak uyku dengesini daha doğal bir yoldan kurabilir.
Hormon seviyemizi yükseltmek için akşam öğününü erkene çekin(18:00) ve erken yatın(22:00-23:00)
Yaşla beraber, fazla beslenme, az egzersiz sonucu insülin direnci artıyor. Ne kadar fazla yağlanırsak insülin direncini o kadar arttırmış oluruz ve bu daha çok şişmanlamaya yol açar. Bir kısır döngü söz konusudur. İnsülin kandaki şekeri hücre içine sokarak bundaki enerjinin kullanılmasından sorumludur. Sonuçta kanda artmış kan şekeri ve sürekli yüksek dozlarda insülin bulunması, Tip2 ya da yaşlılık diyabeti dediğimiz hastalığa yol açar. Bu tipik yaşlılık hastalığıdır. Yani hüceler varlık içinde yokluk çekmektedir, kanda şeker dediğimiz enerji kaynağı olmasına rağmen hücre içine girip yakılamıyor, bunu hücre içine sokmak için sürekli yüksek oranda insülin salgılanıyor, ama direnç nedeniyle etkili olmamıyor, kandaki şeker dediğimiz enerji kaynağı yakılamadığı için depolanıyor, sonuçta yaşlı şişman insanlar ortaya çıkıyor.
Hipertansiyonlu hastaların en az yarısında sebep yine şişmanlık ve hatalı beslenme sonucu damarlarda kolesterol plaklarının yerleşmesidir. Bir de sigara içiliyorsa risk katlanmış olur. Düzgün beslenme ve spor ile bu riskler azalır. Düzgün beslenme diyet değildir, ömür boyu düşük kalorili beslenmeliyiz.
Yaşlılık Diyabeti(tip2) ve Hipertansiyonun en büyük sebebi şişmanlık ve hatalı beslenmedir
Anti-aging, Geriatri''den farklıdır. Geriatri hipertansiyon, koroner hastalıklar, eklem romatizması, kanser, Alzheimer gibi yaşlılık hastalıklarıyla uğraşır, daha çok rehabilitasyon ağırlıklıdır. Anti-aging ise koruyucudur.
İnsan ömrünü uzatan kanıtlanmış tek faktör: Kalori kısıtlamasıdır
* Yaşlanma 30''unda başlar, 50''li yaşlara kadar yavaş, sonra hızlı ilerler
* Gözle görülen ilk belirtiler cilt ve saçlarda başlar
* Ciltte elastikiyet kaybı, incelme, kırışıklar, gevşeme, yerçekimine göre sarkma
* Saçlarda kalite bozulması, seyrekleşme
* Kas kitlesi azalır, kilo artmadan beden büyür, inatçı kilo alma başlar
* Vücut enine genişler, boyuna kısalır
* Depresyon
* Anksiyete
* Osteoporoz
* Kalp kasında güç kaybı
* Seksüel güç ve istek kaybı
* Kan pıhtılaşmasında artış
* Kolesterolde artış
* Çeşitli kronik hastalıklar
Beslenme ve spor temeli üzerine, savunma sistemini güçlendiren vitamin vitamin ve antioksidanları ekleyip, hormonal seviyemizi 35 yaş seviyesinde tutmalıyız. Sağlıklı yaşlanmak isteyen bir insanın 35 yaşından itibaren günlük Cvit, Evit, multivitamin, antioksidan ve mineral alması gerekir.