Ateşten Lokma
Henüz altı yaşındaydım. Babamın bir akrabasının düğünü için annemle beraber köye gitmiştik. İki gün orada kaldık. Daha sonra eski köy minibüsüyle evimize gitmek için yola çıktık. Minibüsün içi çok kalabalıktı. Üstelik minibüs çok da eşya yüklüydü. Henüz 3 saat kadar yol almıştık ki minibüs yolda teklemeye başladı ve sonunda motor boğuldu. Bütün yolcular inip gölge bir yerde bekleşti. Öğle üzeri olmuş biz de herkes gibi çok acıkmıştık. Benden üç yaş büyük ablam ve ben:
"-Acıktık." diye ağlıyorduk, annem ise:
"-Sabredin yavrularım biraz sonra inşâallâh eve ulaşırız." diye teselli ediyordu bizi. O sırada yolculardan beş-altı kişi etrafındaki bahçelere, bağlara girip üzüm, elma, şeftali toplayıp getirmişlerdi. Yanımızda akan soğuk suyla yıkadılar ve yolculara dağıtmaya başladılar. Herkes sevinçle alıp yemeye başladı. Bir taraftan da:
"-İçimiz yanmıştı, ohh serinledik!.." diyorlardı. Önce bize uzatılan meyvelerden ablam ve ben utanıp almadık çünkü annemiz bize yabancılardan bir şey almamayı öğretmişti. Sonra adam anneme uzattı:
"-Al bacı, çocuklar açlıktan ağlıyor, yedir de rahatlasınlar." dedi. Annem adama:
"-Bunları kendi bahçenizden mi topladınız?" diye sordu.
Adam:
"-Hayır! Kimin bahçesi bilmiyorum." dedi.
Annem de:
"-Ben yavrularıma şimdiye kadar haram yedirmedim şimdiden sonra da yedirmem." dedi.
Bu sözleri duyan o civardaki herkes anneme ısrar ediyordu:
"-Burada ne kadar bekleyeceğimiz belli değil hadi inat etme, al çocuklara yedir." diye. Annem de:
"-Cehennemde yavrularıma elimle ateş yedirmek istemem." diyordu. Biz o zaman oradan ancak akşama doğru ayrıldık. Çok acıkmıştık ama annem sürekli bize:
"-Allâh size cennette daha güzellerini verecek diye tesellî ediyordu."
Biz de ablamla:
"-Anneciğim, muz da verecek mi, çilek de verecek mi?" diye sürekli soruyorduk annemize. Sabırla bize cenneti, cennetin eşsiz güzelliklerini anlatıyordu. Biz o hâlde arabada uyuyup kalmışız. Anneme de o uzun yol biz uyuduğumuz için kısa gelmiş olmalı.
Yıllar geçti bizler büyüdük. Ben Kur'ân Kursu'na geldim. Bir gece susamıştık arkadaşımla yemekhâneye su içmek için indik. Bir de ne görelim. Kasalarda üzüm dolu. Arkadaşım:
"-Haydi, alalım yiyelim." deyince. Farkında olmadan:
"-Cehennemde ateş yemek istemem." demiştim. Sonra söylediğim söz üzerinde düşünmeye başladım ve yıllar önce başımdan geçen bu hâdise aklıma geldi. İşte o ân içimden anne ve babama bizi helâl lokma hassasiyetiyle yetiştirdikleri için çok duâ ettim. "İnsanların birbirinin malına göz diktiği, yediğinin helâl mi, harâm mı olduğuna dikkat etmediği böyle bir devirde", bir lokma da olsa kul hakkı yememeye ve yedirmemeye çalışan bir anne ve babanın terbiyesinde büyüdüğüm için Allâh'a sonsuz şükrettim.
alıntı
Henüz altı yaşındaydım. Babamın bir akrabasının düğünü için annemle beraber köye gitmiştik. İki gün orada kaldık. Daha sonra eski köy minibüsüyle evimize gitmek için yola çıktık. Minibüsün içi çok kalabalıktı. Üstelik minibüs çok da eşya yüklüydü. Henüz 3 saat kadar yol almıştık ki minibüs yolda teklemeye başladı ve sonunda motor boğuldu. Bütün yolcular inip gölge bir yerde bekleşti. Öğle üzeri olmuş biz de herkes gibi çok acıkmıştık. Benden üç yaş büyük ablam ve ben:
"-Acıktık." diye ağlıyorduk, annem ise:
"-Sabredin yavrularım biraz sonra inşâallâh eve ulaşırız." diye teselli ediyordu bizi. O sırada yolculardan beş-altı kişi etrafındaki bahçelere, bağlara girip üzüm, elma, şeftali toplayıp getirmişlerdi. Yanımızda akan soğuk suyla yıkadılar ve yolculara dağıtmaya başladılar. Herkes sevinçle alıp yemeye başladı. Bir taraftan da:
"-İçimiz yanmıştı, ohh serinledik!.." diyorlardı. Önce bize uzatılan meyvelerden ablam ve ben utanıp almadık çünkü annemiz bize yabancılardan bir şey almamayı öğretmişti. Sonra adam anneme uzattı:
"-Al bacı, çocuklar açlıktan ağlıyor, yedir de rahatlasınlar." dedi. Annem adama:
"-Bunları kendi bahçenizden mi topladınız?" diye sordu.
Adam:
"-Hayır! Kimin bahçesi bilmiyorum." dedi.
Annem de:
"-Ben yavrularıma şimdiye kadar haram yedirmedim şimdiden sonra da yedirmem." dedi.
Bu sözleri duyan o civardaki herkes anneme ısrar ediyordu:
"-Burada ne kadar bekleyeceğimiz belli değil hadi inat etme, al çocuklara yedir." diye. Annem de:
"-Cehennemde yavrularıma elimle ateş yedirmek istemem." diyordu. Biz o zaman oradan ancak akşama doğru ayrıldık. Çok acıkmıştık ama annem sürekli bize:
"-Allâh size cennette daha güzellerini verecek diye tesellî ediyordu."
Biz de ablamla:
"-Anneciğim, muz da verecek mi, çilek de verecek mi?" diye sürekli soruyorduk annemize. Sabırla bize cenneti, cennetin eşsiz güzelliklerini anlatıyordu. Biz o hâlde arabada uyuyup kalmışız. Anneme de o uzun yol biz uyuduğumuz için kısa gelmiş olmalı.
Yıllar geçti bizler büyüdük. Ben Kur'ân Kursu'na geldim. Bir gece susamıştık arkadaşımla yemekhâneye su içmek için indik. Bir de ne görelim. Kasalarda üzüm dolu. Arkadaşım:
"-Haydi, alalım yiyelim." deyince. Farkında olmadan:
"-Cehennemde ateş yemek istemem." demiştim. Sonra söylediğim söz üzerinde düşünmeye başladım ve yıllar önce başımdan geçen bu hâdise aklıma geldi. İşte o ân içimden anne ve babama bizi helâl lokma hassasiyetiyle yetiştirdikleri için çok duâ ettim. "İnsanların birbirinin malına göz diktiği, yediğinin helâl mi, harâm mı olduğuna dikkat etmediği böyle bir devirde", bir lokma da olsa kul hakkı yememeye ve yedirmemeye çalışan bir anne ve babanın terbiyesinde büyüdüğüm için Allâh'a sonsuz şükrettim.
alıntı