Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Fizikte bir kaide vardır: Artı artıyı, eksi eksiyi iter. Zıt kutuplar birbirini çeker. İki kişinin, ikisi de, (Ben haklıyım) derse, neticede kavga çıkar, huzursuzluk başlar. Birisi, (Sen haklısın) derse kavga biter. Karı kocadan biri de, diğerine (Sen haklısın) derse geçim olur. İkisi de, (Ben haklıyım) derse geçim olmaz. Peki, ikisi de, birbirine, (Sen haklısın) derse ne olur? O evde, istenilen huzur olur ve ilahi aşk başlar.
Arkadaş çok önemlidir. Kimi seviyorsak, onunla beraber haşrolacağız. Nasıl yaşarsak, öyle öleceğiz ve nasıl ölürsek, öyle dirileceğiz.
Küfüv, denk olmak demektir. Dinimizde küfvün önemli yeri vardır. İşte, güçte, eşte denklik aramalıdır. Yani, aynı inançta olmalı, aynı sevgide olmalı, aynı hedefte olmalıdır. Buna çok dikkat etmelidir, çünkü bu çok zordur, ancak önemli bir iştir. Zira faydası da zararı da çok olur. Eğer bir araya gelme, nefsin arzusuyla olursa sonu iyi değildir; ama akılla, dinle, imanla olursa, her şey iyi olur. İş ortağımızla veya evleneceğimiz kişiyle yahut herhangi bir münasebet kuracağımız insanla aynı zihniyette değilsek, çok sıkıntı çekilir; çünkü o başka bir yere gidecek, biz başka bir yere gideceğiz ve ömür boyu huzursuzluk devam edecektir.
Mecnun ve devesi
Mecnun bir gün kesin karar vermiş, (Leyla’yı görmeye gidiyorum) demiş. Devesini hazırlayıp yola çıkmış. Leyla’nın köyüne doğru sürmeye başlamış; ama tesadüfen iki üç gün önce de devesi doğurmuş. Tabii Mecnun bu, yola çıkınca zikirle meşgul oluyor, deve de bunun zikirle meşgul olduğunu anlayıp sezdirmeden, geri, yavrusunun başına geliyor. Mecnun, ne kadar zaman sonra kendine gelince, (Ben neredeyim acaba?) diyor. (Allah Allah, aynı yerdeyim, bunda bir tuhaflık var; ama dur bakalım, herhalde biz yanlış yere sürmüşüz) diyor, tekrar Leyla’nın köyüne deveyi sürüyor.
Bir müddet gittikten sonra yine zikirle meşgul oluyor. Deve yine bunun zikirle meşgul olduğunu anlayınca, sessizce dönüp yavrusunun yanına geliyor. Mecnun, bir müddet sonra kendine gelince, (Ben nereye geldim acaba, Leyla’nın köyüne geldim mi?) diye bakıyor, yine aynı yer, (Bunda bir tuhaflık var) diyor. Bakıyor ki, deveyi nereye sürerse sürsün, yavrusunun yanına geliyor. O zaman durumu anlıyor. Deveye, (Arkadaş, sen kendi âşığınla yanıyorsun, ben kendi âşığımla yanıyorum. Biz, ikimiz bir araya gelemeyeceğiz. Senin âşık olduğun, yavrundur. Benim âşık olduğum, Leyla... Bunlar farklı şeyler, o halde biz seninle anlaşamayacağız, ben yayan gideyim bari) diyor.
Demek ki, ayrı düşüncelere sahip kimselerin, aynı gaye etrafında toplanmaları, zor veya imkânsız oluyor.
Fizikte bir kaide vardır: Artı artıyı, eksi eksiyi iter. Zıt kutuplar birbirini çeker. İki kişinin, ikisi de, (Ben haklıyım) derse, neticede kavga çıkar, huzursuzluk başlar. Birisi, (Sen haklısın) derse kavga biter. Karı kocadan biri de, diğerine (Sen haklısın) derse geçim olur. İkisi de, (Ben haklıyım) derse geçim olmaz. Peki, ikisi de, birbirine, (Sen haklısın) derse ne olur? O evde, istenilen huzur olur ve ilahi aşk başlar.
Arkadaş çok önemlidir. Kimi seviyorsak, onunla beraber haşrolacağız. Nasıl yaşarsak, öyle öleceğiz ve nasıl ölürsek, öyle dirileceğiz.
Küfüv, denk olmak demektir. Dinimizde küfvün önemli yeri vardır. İşte, güçte, eşte denklik aramalıdır. Yani, aynı inançta olmalı, aynı sevgide olmalı, aynı hedefte olmalıdır. Buna çok dikkat etmelidir, çünkü bu çok zordur, ancak önemli bir iştir. Zira faydası da zararı da çok olur. Eğer bir araya gelme, nefsin arzusuyla olursa sonu iyi değildir; ama akılla, dinle, imanla olursa, her şey iyi olur. İş ortağımızla veya evleneceğimiz kişiyle yahut herhangi bir münasebet kuracağımız insanla aynı zihniyette değilsek, çok sıkıntı çekilir; çünkü o başka bir yere gidecek, biz başka bir yere gideceğiz ve ömür boyu huzursuzluk devam edecektir.
Mecnun ve devesi
Mecnun bir gün kesin karar vermiş, (Leyla’yı görmeye gidiyorum) demiş. Devesini hazırlayıp yola çıkmış. Leyla’nın köyüne doğru sürmeye başlamış; ama tesadüfen iki üç gün önce de devesi doğurmuş. Tabii Mecnun bu, yola çıkınca zikirle meşgul oluyor, deve de bunun zikirle meşgul olduğunu anlayıp sezdirmeden, geri, yavrusunun başına geliyor. Mecnun, ne kadar zaman sonra kendine gelince, (Ben neredeyim acaba?) diyor. (Allah Allah, aynı yerdeyim, bunda bir tuhaflık var; ama dur bakalım, herhalde biz yanlış yere sürmüşüz) diyor, tekrar Leyla’nın köyüne deveyi sürüyor.
Bir müddet gittikten sonra yine zikirle meşgul oluyor. Deve yine bunun zikirle meşgul olduğunu anlayınca, sessizce dönüp yavrusunun yanına geliyor. Mecnun, bir müddet sonra kendine gelince, (Ben nereye geldim acaba, Leyla’nın köyüne geldim mi?) diye bakıyor, yine aynı yer, (Bunda bir tuhaflık var) diyor. Bakıyor ki, deveyi nereye sürerse sürsün, yavrusunun yanına geliyor. O zaman durumu anlıyor. Deveye, (Arkadaş, sen kendi âşığınla yanıyorsun, ben kendi âşığımla yanıyorum. Biz, ikimiz bir araya gelemeyeceğiz. Senin âşık olduğun, yavrundur. Benim âşık olduğum, Leyla... Bunlar farklı şeyler, o halde biz seninle anlaşamayacağız, ben yayan gideyim bari) diyor.
Demek ki, ayrı düşüncelere sahip kimselerin, aynı gaye etrafında toplanmaları, zor veya imkânsız oluyor.