Aldı eline telefonu Ezel ve Ceren ile mesajlaşmaya başladı. Hafta içi hergün sabah 08:00 ile akşam 17:00 arası staj yaptığı büroya yürüyerek ve müzik dinleyerek gidip geliyordu. Hayatından gayet memnundu, müzikleri ona ilham veriyordu hayata dair…
Ceren’e Musa’dan bahsedecekti; ama çekiniyordu, çünkü ilk aşık olduğu kişi ile ayrıları henüz bir buçuk yıl olmuştu ve ondan ayrıldıktan sonra sık sık aldığı tekliflerden bıkmıştı… Bu bıkkınlık karşı cinsten nefret etmesini sağlayacaktı ki Musa karşısına çıkmıştı. Karar veremedi ve Ceren’e sadece stajın iyi gittiğini ve bolbol eğlenerek öğrendiğini söyledi.
Ceren o yaz İstanbul’a gitmişti, yaklaşık bir ay orada kalacaktı ve bu yüzden iş çıkışı bile olsa görüşemeyeceklerdi. Nergis memleketine gitmiş evde pinekliyordu, annesi devlet bankasında ona staj hazırlamasına rağmen o gitmedi ve Ezel’in ısrarından etkilenmiş olacak ki, bilgisayar kursuna gitti. Sevda ile üçü de pek görüşemiyordu, çünkü operatör farklıydı, aldıkları tek haber ‘ iyi olduğu ve evde pineklediğiydi’.
Yine her gün olduğu gibi işini tertemiz yaptı, terledi, yoruldu ve mutfağa Tuba ablanın yanına gitti. İlhan bey de kadın ve kızlarla muhabbet etmeye, dedikodu, yalan ve abartmaya meyilli olduğu için hemen mutfakta bitiverdi.
-İlhan—“yarın Musa annesini de alıp Diyarbakır’a gidecekmiş.”
-Tuba—“neden İlhan abi, hayırdır?”
-İlhan—“Neden olacak, annesi kız bulmuş, gidip bakacaklarmış.”
-Tuba—“Valla mı? Çok sevindim, sonunda evlenecek demek? Hadi bakalım, hayırlısı olsun.”
Ezel’in başından kaynar sular dökülmüştü sanki. Sesini çıkaramadı, konuşmayı dinledi. İlhan bey ballı ballı anlatıyordu, akrabadan bir kız olmalıydı…
Nerden çıkmıştı bu şimdi, tam da hayalin içine Musa’yı koymaya çalışırken, bu olacak şey miydi? Biraz daha zaman olsaydı elinde, belki de Musa’yı sevip sevmediğinden emin olacaktı…
Düşündü, ‘ben ne zaman bir hayal kurmaya kalksam çok görülüyor sanki, her şey elimi uzatmayı düşündüğüm zaman kaybolurdu önceden. Şimdi düşünemedim bile.’ Dedi kendi kendine. Sonra konuşmalara dayanamayıp kalktı ve lavaboya gitti, aynada baktı çehresine. Çirkin miydi, yanlış mıydı? Hayır, belki değildi; ama korkuyordu. Çünkü sevmeye yeteneksizdi. Hayatında ilk defa aşık olduğu biri olmuştu ve bir kız yüzünden her şey mahfolmuştu. Sonra kaç kişi ona yaklaşmak istediyse, o eski sevdiğini hep sayıkladı. Unutmak istedi, ama başkasını sevememişti işte… Takii yanında mutlu ve huzurlu olduğunu düşündüğü Musa karşısına çıkana kadar.
Ne olacaktı peki şimdi? Musa’nın kendisine karşı bir hissi olup olmadığını dahi anlayamamıştı ki… Üstelik Musa ondan mail adresini istemişti; ama o,Ezel, Musa’nın mail adresini veya cep numarasını falan istememişti.
Tuba abla seslendi, ‘herkes mutfağa, sofra hazır!’
Ellerini beşinci kez yıkadı ve mutfağın önüne geldi, o sırada Musa’da aynı noktaya geldi. Musa ile küçük birer hamle gibi gülümsediler. Ve Ezel:” benim ufak bir işim var, siz başlayın, ben gelirim.” Sonrada Tuba’ya; “abla onlar yesin çekilsin, sonra ben yerim, İlhan ağabeyinin kaynı burada, ben yiyemem.” dedi. Onay aldı ve odasına gitti.
Evraklarla oyalandı biraz ve şiir yazmaya başlayacaktı ki, düşünmeye başladı. Ne tür yazabilirdi, ayrılık, sevgi, hasret??? Yoksa doğmadan ölmüş bir aşk mı?
Durdu olduğu yerde ve kendi kendine gülümsedi Ezel, biran saçmaladığını ve Musa’dan uzak durması gerektiğini anladı. Ve neden sonra hiç ummadığı bir şey oldu.
Ceren’e Musa’dan bahsedecekti; ama çekiniyordu, çünkü ilk aşık olduğu kişi ile ayrıları henüz bir buçuk yıl olmuştu ve ondan ayrıldıktan sonra sık sık aldığı tekliflerden bıkmıştı… Bu bıkkınlık karşı cinsten nefret etmesini sağlayacaktı ki Musa karşısına çıkmıştı. Karar veremedi ve Ceren’e sadece stajın iyi gittiğini ve bolbol eğlenerek öğrendiğini söyledi.
Ceren o yaz İstanbul’a gitmişti, yaklaşık bir ay orada kalacaktı ve bu yüzden iş çıkışı bile olsa görüşemeyeceklerdi. Nergis memleketine gitmiş evde pinekliyordu, annesi devlet bankasında ona staj hazırlamasına rağmen o gitmedi ve Ezel’in ısrarından etkilenmiş olacak ki, bilgisayar kursuna gitti. Sevda ile üçü de pek görüşemiyordu, çünkü operatör farklıydı, aldıkları tek haber ‘ iyi olduğu ve evde pineklediğiydi’.
Yine her gün olduğu gibi işini tertemiz yaptı, terledi, yoruldu ve mutfağa Tuba ablanın yanına gitti. İlhan bey de kadın ve kızlarla muhabbet etmeye, dedikodu, yalan ve abartmaya meyilli olduğu için hemen mutfakta bitiverdi.
-İlhan—“yarın Musa annesini de alıp Diyarbakır’a gidecekmiş.”
-Tuba—“neden İlhan abi, hayırdır?”
-İlhan—“Neden olacak, annesi kız bulmuş, gidip bakacaklarmış.”
-Tuba—“Valla mı? Çok sevindim, sonunda evlenecek demek? Hadi bakalım, hayırlısı olsun.”
Ezel’in başından kaynar sular dökülmüştü sanki. Sesini çıkaramadı, konuşmayı dinledi. İlhan bey ballı ballı anlatıyordu, akrabadan bir kız olmalıydı…
Nerden çıkmıştı bu şimdi, tam da hayalin içine Musa’yı koymaya çalışırken, bu olacak şey miydi? Biraz daha zaman olsaydı elinde, belki de Musa’yı sevip sevmediğinden emin olacaktı…
Düşündü, ‘ben ne zaman bir hayal kurmaya kalksam çok görülüyor sanki, her şey elimi uzatmayı düşündüğüm zaman kaybolurdu önceden. Şimdi düşünemedim bile.’ Dedi kendi kendine. Sonra konuşmalara dayanamayıp kalktı ve lavaboya gitti, aynada baktı çehresine. Çirkin miydi, yanlış mıydı? Hayır, belki değildi; ama korkuyordu. Çünkü sevmeye yeteneksizdi. Hayatında ilk defa aşık olduğu biri olmuştu ve bir kız yüzünden her şey mahfolmuştu. Sonra kaç kişi ona yaklaşmak istediyse, o eski sevdiğini hep sayıkladı. Unutmak istedi, ama başkasını sevememişti işte… Takii yanında mutlu ve huzurlu olduğunu düşündüğü Musa karşısına çıkana kadar.
Ne olacaktı peki şimdi? Musa’nın kendisine karşı bir hissi olup olmadığını dahi anlayamamıştı ki… Üstelik Musa ondan mail adresini istemişti; ama o,Ezel, Musa’nın mail adresini veya cep numarasını falan istememişti.
Tuba abla seslendi, ‘herkes mutfağa, sofra hazır!’
Ellerini beşinci kez yıkadı ve mutfağın önüne geldi, o sırada Musa’da aynı noktaya geldi. Musa ile küçük birer hamle gibi gülümsediler. Ve Ezel:” benim ufak bir işim var, siz başlayın, ben gelirim.” Sonrada Tuba’ya; “abla onlar yesin çekilsin, sonra ben yerim, İlhan ağabeyinin kaynı burada, ben yiyemem.” dedi. Onay aldı ve odasına gitti.
Evraklarla oyalandı biraz ve şiir yazmaya başlayacaktı ki, düşünmeye başladı. Ne tür yazabilirdi, ayrılık, sevgi, hasret??? Yoksa doğmadan ölmüş bir aşk mı?
Durdu olduğu yerde ve kendi kendine gülümsedi Ezel, biran saçmaladığını ve Musa’dan uzak durması gerektiğini anladı. Ve neden sonra hiç ummadığı bir şey oldu.