Büyükşehirlerde yeni tehlike!
Yaşamanın her geçen gün zorlaştığı metropoller, kendine özgü hastalıklarla insanları tehdit ediyor.
Metropol hastalıkları
Yaşamanın her geçen gün zorlaştığı metropoller, kendine özgü hastalıklarla insanları tehdit ediyor.
Büyükşehir insanının hemen hemen her gün yaşadığı trafik, hava kirliliği, iş stresi, sosyal hayattan kopuş gibi sorunlar, ortaya, adı metropollerle anılan ve büyük oranda buralarda yaşayan insanlarda görülen hastalıkları, “metropol hastalıkları”nı çıkartıyor. Küçük şehirlerde görülmeyen “metropol hastalıkları” arasında ölümcül olanları bile var!
Büyükşehirlerde yaşam, devasa plazalarda çalışmak, alışveriş merkezlerinde zaman geçirmek gibi yönleriyle çoğu zaman cazip gibi gözükse de bu ortamlar insanlar üzerinde çeşitli hastalıklara neden oluyor. Bu hastalıkların ortak özellikleri ise metropolde yaşayan insanlara has olmaları. Büyük şehirde yaşayan bir insanla, kasabada, köyde yaşayan bir insanın maruz kaldığı çevre şartları farklı olduğu için bu hastalıklar kırsal kesimde hemen hiç görülmüyor. İşte tamamıyla çevre şartlarına bağlılık gösteren, büyük şehir insanına özgü bu hastalıklara halk arasında “metropol hastalıkları” deniliyor. Tıp literatürüne yeni girmiş olan “İstanbul Bronşiti”, “Hasta Bina Sendromu” ve “Lejyoner Hastalığı”, metropol hastalıklarının en önemlileri arasında yer alıyor.
'İstanbul Bronşiti'
Hava kirliliğinin yoğun olduğu İstanbul gibi büyükşehirlerde görüldüğü için bu hastalığa 'İstanbul Bronşiti' deniliyor. Kendisini sadece kuru bir öksürükle ortaya koyan İstanbul Bronşiti, hastanın günlük yaşamını önemli ölçüde etkiliyor. Her yaşta görülebilen hastalık genellikle geceleri ortaya çıkıyor. Nöbetler şeklinde ortaya çıkan şiddetli öksürük, özellikle kadın ve çocuklarda idrar kaçırmaya neden oluyor. Geceleri hastanın uykusundan uyanmasına neden olan bu şiddetli öksürük nöbetleri, hastanın günlük yaşantısının aksamasına da neden oluyor. Tedaviye iyi cevap veren bir hastalık olan İstanbul Bronşiti’nde hasta, nefes yoluyla alınan sprey şeklindeki kortizon ve antihistaminiklerle birkaç ay içerisinde iyileşebiliyor.
'Lejyoner Hastalığı'
Bir akciğer enfeksiyonu olan “Lejyoner Hastalığı” adını ABD’li lejyonerlerden alıyor. Hastalık, 1976’da Philadelphia’da bir otelde yapılan lejyoner toplantısı sırasında başlayan salgınla keşfedildi. Lejyonerlerin de bu durumdan etkilenmesiyle salgına yol açan mikrop, onların anısına “Legionella Pneumophila” olarak literatüre geçti. Hastalığa neden olan bakteri sularda ürüyor ve göl, nehir, dere gibi sularda bulunabiliyor. Büyük şehir insanını asıl ilgilendiren boyutu ise, 1976’da ortaya çıkan ve onlarca kişinin zatürree olmasına neden olan mikrobun, klima ve havalandırma sisteminden insanlara bulaşmış olması. Modern toplumun bir parçası olan klimalar bakım yapılmadığı takdirde bu hastalığa neden oluyor. Çünkü Lejyoner Hastalığı, mikroplu suyun havayla karışıp solunması durumunda insana bulaşıyor.
Halsizlik, öksürük, göğüs ağrısı, nefes darlığı, bulantı, kusma, huzursuzluk, dalgınlık, sıkıntı, bilinç bulanıklığı gibi belirtilerle seyreden, yeterli tedavi gerçekleştirilmezse ölümle sonuçlanabilen Lejyoner Hastalığı’nın kuluçka süresi 2-10 gün arasında değişiyor. 50 yaşın üzerindekiler, sigara içenler, alkol bağımlıları, kronik akciğer hastalarının risk grubunu oluşturduğu hastalık, 2-3 haftalık bir antibiyotik tedavisi gerektiriyor.
'Hasta Bina Sendromu'
İç ortamdaki hava nedeniyle ortaya çıkan diğer bir büyük şehir hastalığı ise “Hasta Bina Sendromu.” Plazalarda çalışanlar ya da büyük alışveriş merkezlerinde dolaşmayı sevenler bu hastalığın risk grubunda yer alıyor. Çünkü merkezi havalandırma sistemi kullanılan alışveriş merkezi ve plaza gibi kapalı alanlardaki havanın sadece yüzde 20'si değişiyor. Bu da en çok akciğerlerimizi etkiliyor.
Bu rahatsızlıkta, insanlar kapalı yapılara girdiklerinde, başka hiçbir hastalık olmaksızın üst solunum yollarında burun tıkanıklığı, burun akıntısı, geniz akıntısı, gözlerde sulanma, boğazda gıcık hissi, kuru bir öksürük, baş ağrısı, deride kaşıntılar, kurumalar rahatsızlık hissi, kırgınlık, hâlsizlik, huzursuzluk ve çarpıntı gibi bir takım belirtiler gösteriyor. Hasta Bina Sendromu’nun ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlerin başında, iç ortamı kirleten kaynakların ortadan kaldırılması, sigaranın yasaklanması ve içerideki havanın değişim oranının artırılması geliyor.
Metropol Hastalıklarının Psikolojik Boyutu
Büyükşehirde yaşam, fizyolojimiz üzerinde etkili olduğu kadar, psikolojimiz üzerinde de etkili oluyor. Yaşadığımız çevrenin özelliği bizi olumlu yönde etkileyebileceği gibi olumsuz etkileyip gerginlik içerisine de sokabiliyor. Madde bağımlılığı, eş, evlilik ve gençlik sorunları, iş stresine bağlı psikomatik hastalıklar, trafik kazası ve benzeri olaylara bağlı travma sonrası stres bozukluğu tabloları metropol koşullarında daha sık ortaya çıkıyor.
Yaşamanın her geçen gün zorlaştığı metropoller, kendine özgü hastalıklarla insanları tehdit ediyor.
Metropol hastalıkları
Yaşamanın her geçen gün zorlaştığı metropoller, kendine özgü hastalıklarla insanları tehdit ediyor.
Büyükşehir insanının hemen hemen her gün yaşadığı trafik, hava kirliliği, iş stresi, sosyal hayattan kopuş gibi sorunlar, ortaya, adı metropollerle anılan ve büyük oranda buralarda yaşayan insanlarda görülen hastalıkları, “metropol hastalıkları”nı çıkartıyor. Küçük şehirlerde görülmeyen “metropol hastalıkları” arasında ölümcül olanları bile var!
Büyükşehirlerde yaşam, devasa plazalarda çalışmak, alışveriş merkezlerinde zaman geçirmek gibi yönleriyle çoğu zaman cazip gibi gözükse de bu ortamlar insanlar üzerinde çeşitli hastalıklara neden oluyor. Bu hastalıkların ortak özellikleri ise metropolde yaşayan insanlara has olmaları. Büyük şehirde yaşayan bir insanla, kasabada, köyde yaşayan bir insanın maruz kaldığı çevre şartları farklı olduğu için bu hastalıklar kırsal kesimde hemen hiç görülmüyor. İşte tamamıyla çevre şartlarına bağlılık gösteren, büyük şehir insanına özgü bu hastalıklara halk arasında “metropol hastalıkları” deniliyor. Tıp literatürüne yeni girmiş olan “İstanbul Bronşiti”, “Hasta Bina Sendromu” ve “Lejyoner Hastalığı”, metropol hastalıklarının en önemlileri arasında yer alıyor.
'İstanbul Bronşiti'
Hava kirliliğinin yoğun olduğu İstanbul gibi büyükşehirlerde görüldüğü için bu hastalığa 'İstanbul Bronşiti' deniliyor. Kendisini sadece kuru bir öksürükle ortaya koyan İstanbul Bronşiti, hastanın günlük yaşamını önemli ölçüde etkiliyor. Her yaşta görülebilen hastalık genellikle geceleri ortaya çıkıyor. Nöbetler şeklinde ortaya çıkan şiddetli öksürük, özellikle kadın ve çocuklarda idrar kaçırmaya neden oluyor. Geceleri hastanın uykusundan uyanmasına neden olan bu şiddetli öksürük nöbetleri, hastanın günlük yaşantısının aksamasına da neden oluyor. Tedaviye iyi cevap veren bir hastalık olan İstanbul Bronşiti’nde hasta, nefes yoluyla alınan sprey şeklindeki kortizon ve antihistaminiklerle birkaç ay içerisinde iyileşebiliyor.
'Lejyoner Hastalığı'
Bir akciğer enfeksiyonu olan “Lejyoner Hastalığı” adını ABD’li lejyonerlerden alıyor. Hastalık, 1976’da Philadelphia’da bir otelde yapılan lejyoner toplantısı sırasında başlayan salgınla keşfedildi. Lejyonerlerin de bu durumdan etkilenmesiyle salgına yol açan mikrop, onların anısına “Legionella Pneumophila” olarak literatüre geçti. Hastalığa neden olan bakteri sularda ürüyor ve göl, nehir, dere gibi sularda bulunabiliyor. Büyük şehir insanını asıl ilgilendiren boyutu ise, 1976’da ortaya çıkan ve onlarca kişinin zatürree olmasına neden olan mikrobun, klima ve havalandırma sisteminden insanlara bulaşmış olması. Modern toplumun bir parçası olan klimalar bakım yapılmadığı takdirde bu hastalığa neden oluyor. Çünkü Lejyoner Hastalığı, mikroplu suyun havayla karışıp solunması durumunda insana bulaşıyor.
Halsizlik, öksürük, göğüs ağrısı, nefes darlığı, bulantı, kusma, huzursuzluk, dalgınlık, sıkıntı, bilinç bulanıklığı gibi belirtilerle seyreden, yeterli tedavi gerçekleştirilmezse ölümle sonuçlanabilen Lejyoner Hastalığı’nın kuluçka süresi 2-10 gün arasında değişiyor. 50 yaşın üzerindekiler, sigara içenler, alkol bağımlıları, kronik akciğer hastalarının risk grubunu oluşturduğu hastalık, 2-3 haftalık bir antibiyotik tedavisi gerektiriyor.
'Hasta Bina Sendromu'
İç ortamdaki hava nedeniyle ortaya çıkan diğer bir büyük şehir hastalığı ise “Hasta Bina Sendromu.” Plazalarda çalışanlar ya da büyük alışveriş merkezlerinde dolaşmayı sevenler bu hastalığın risk grubunda yer alıyor. Çünkü merkezi havalandırma sistemi kullanılan alışveriş merkezi ve plaza gibi kapalı alanlardaki havanın sadece yüzde 20'si değişiyor. Bu da en çok akciğerlerimizi etkiliyor.
Bu rahatsızlıkta, insanlar kapalı yapılara girdiklerinde, başka hiçbir hastalık olmaksızın üst solunum yollarında burun tıkanıklığı, burun akıntısı, geniz akıntısı, gözlerde sulanma, boğazda gıcık hissi, kuru bir öksürük, baş ağrısı, deride kaşıntılar, kurumalar rahatsızlık hissi, kırgınlık, hâlsizlik, huzursuzluk ve çarpıntı gibi bir takım belirtiler gösteriyor. Hasta Bina Sendromu’nun ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlerin başında, iç ortamı kirleten kaynakların ortadan kaldırılması, sigaranın yasaklanması ve içerideki havanın değişim oranının artırılması geliyor.
Metropol Hastalıklarının Psikolojik Boyutu
Büyükşehirde yaşam, fizyolojimiz üzerinde etkili olduğu kadar, psikolojimiz üzerinde de etkili oluyor. Yaşadığımız çevrenin özelliği bizi olumlu yönde etkileyebileceği gibi olumsuz etkileyip gerginlik içerisine de sokabiliyor. Madde bağımlılığı, eş, evlilik ve gençlik sorunları, iş stresine bağlı psikomatik hastalıklar, trafik kazası ve benzeri olaylara bağlı travma sonrası stres bozukluğu tabloları metropol koşullarında daha sık ortaya çıkıyor.