Çankaya'nın Duvaksız Gelini Fikriye - Halil İbrahim Özcan, Nokta Kitap, Mayıs 2007
Son zamanlarda, Mustafa Kemal Atatürk'ün askeri başarıları ile ülkemizi kurtarıp bugünlere gelmemizi sağlayan ilke ve devrimlerinin yanısıra, yaşadığı aşklar, bir askerden ziyade bir insan olduğunu anlatan bir dolu kitap artık kitapçıların raflarında yerini aldı. Elbette, Atatürk'ün hayatındaki kadınlar ile yaşadığı evlilik okullarda öğretilen tarih kitaplarının içinde yer almıyor. Ancak bir ulusu peşinden sürükleyen böylesine mükemmel bir liderin özel hayatı insanlar tarafından merak ediliyor. Elde edilen anekdotlar da askeri hayatına ait anılar kadar somut olmasa da, bugüne kadar o dönemi yaşayan kişilerce ve az sayıdaki yazılı belgelerle tarafımıza ulaştırılmış bulunuyor.
Halil İbrahim Özcan'ın kitabı da 2 bölümden oluşuyor. Birinci bölümde, Atatürk'ün askeri hayatı ön planda. Vatanı kurtarmak için adım adım yaptıkları, çok fazla detaya girilmeden anlatılmış. Bu da bir bakıma iyi, çünkü Atatürk'ün bu ülke için verdiği uğraşları her Türk insanı, ezberden biliyor, bilmeli de. İkinci bölüm aslında kitaba adını veren bölüm. Fikriye Hanım'ın, Atatürk'ün hayatına dahil olduğu kısımla başlıyor, ölümüne kadar olanlar ana hatlarıyla anlatılıyor.
Bu tarz bir kitabı okurken insan ister istemez hüzünleniyor. Sonunun nasıl biteceğini bildiği bir aşk hikayesini okumak, o sıralar Atatürk, Fikriye ve Latife Hanım'ın aklından ve kalbinden neler geçtiğini merak etmek, tekrar tekrar düşünmek, şartlar farklı olsaydı acaba neler olurdu'ya kafa yormak oldukça enteresan. Mesela, Atatürk'ün, Latife Hanım'la evliliğini yürütmenin mümkün olmadığını farkedip boşandığı sırada Fikriye Hanım hayatta olsaydı, yaşamları nasıl bir seyir içinde olacaktı? Tabii ki örnekleri varsayımlar üzerinden çoğaltmak mümkün. Ancak yine kitapta belirtildiği gibi, Atatürk, Latife Hanım'la evliliğe karar verdiği anda, Fikriye Hanım'ın bu yükü kaldıramayacağını tahmin etmiş olsa gerek, hastalığını bahane edip kendisine yurt dışına göndermesi de aslında onun duygularına ne denli önem verdiğinin de açık bir kanıtı.
Atatürk ve annesi Zübeyde Hanım'ın zaman zaman bahsettiği gibi Fikriye Hanım Mustafa Kemal'i, Latife Hanım ise Atatürk'ü sevmişti. Tabii iki kadının çok farklı eğitimlerden ve çok değişik sosyo-ekonomik çevrelerden gelmiş olduğunu unutmamak lazım.
Fikriye Hanım'ın Atatürk'e karşılıksız, derin bir tutkuyla bağlanışı, Latife Hanım'ın ortaya çıkışını bilmese de kadınca içgüdüleriyle hissetmesi ve buna karşı oluşan çaresizliği, bir süre yurtdışında kaldıktan sonra dayanamayıp ülkeye dönüşü, Latife Hanım'ın kendisini bir tehdit olarak algılayıp köşkten içeri dahi sokmaması kitabın yine çarpıcı bölümlerinden.
Fikriye Hanım'ın Çankaya'nın duvaksız gelini olduğu muhakkak, ancak kitabın arka kapağında yer alan "Fikriye, Latife ile giriştiği aşk mücadelesini kaybetmiş"cümlesi bana kalırsa doğru değil. Fikriye Hanım, canıyla ödediği aşkının bedeline rağmen, Atatürk'ün Latife Hanım'dan bir süre sonra boşanması, gerçekte Ata'nın kalbinin asıl sahibinin kim olduğu konusunda bizlere oldukça önemli ipuçları veriyor...
Son zamanlarda, Mustafa Kemal Atatürk'ün askeri başarıları ile ülkemizi kurtarıp bugünlere gelmemizi sağlayan ilke ve devrimlerinin yanısıra, yaşadığı aşklar, bir askerden ziyade bir insan olduğunu anlatan bir dolu kitap artık kitapçıların raflarında yerini aldı. Elbette, Atatürk'ün hayatındaki kadınlar ile yaşadığı evlilik okullarda öğretilen tarih kitaplarının içinde yer almıyor. Ancak bir ulusu peşinden sürükleyen böylesine mükemmel bir liderin özel hayatı insanlar tarafından merak ediliyor. Elde edilen anekdotlar da askeri hayatına ait anılar kadar somut olmasa da, bugüne kadar o dönemi yaşayan kişilerce ve az sayıdaki yazılı belgelerle tarafımıza ulaştırılmış bulunuyor.
Halil İbrahim Özcan'ın kitabı da 2 bölümden oluşuyor. Birinci bölümde, Atatürk'ün askeri hayatı ön planda. Vatanı kurtarmak için adım adım yaptıkları, çok fazla detaya girilmeden anlatılmış. Bu da bir bakıma iyi, çünkü Atatürk'ün bu ülke için verdiği uğraşları her Türk insanı, ezberden biliyor, bilmeli de. İkinci bölüm aslında kitaba adını veren bölüm. Fikriye Hanım'ın, Atatürk'ün hayatına dahil olduğu kısımla başlıyor, ölümüne kadar olanlar ana hatlarıyla anlatılıyor.
Bu tarz bir kitabı okurken insan ister istemez hüzünleniyor. Sonunun nasıl biteceğini bildiği bir aşk hikayesini okumak, o sıralar Atatürk, Fikriye ve Latife Hanım'ın aklından ve kalbinden neler geçtiğini merak etmek, tekrar tekrar düşünmek, şartlar farklı olsaydı acaba neler olurdu'ya kafa yormak oldukça enteresan. Mesela, Atatürk'ün, Latife Hanım'la evliliğini yürütmenin mümkün olmadığını farkedip boşandığı sırada Fikriye Hanım hayatta olsaydı, yaşamları nasıl bir seyir içinde olacaktı? Tabii ki örnekleri varsayımlar üzerinden çoğaltmak mümkün. Ancak yine kitapta belirtildiği gibi, Atatürk, Latife Hanım'la evliliğe karar verdiği anda, Fikriye Hanım'ın bu yükü kaldıramayacağını tahmin etmiş olsa gerek, hastalığını bahane edip kendisine yurt dışına göndermesi de aslında onun duygularına ne denli önem verdiğinin de açık bir kanıtı.
Atatürk ve annesi Zübeyde Hanım'ın zaman zaman bahsettiği gibi Fikriye Hanım Mustafa Kemal'i, Latife Hanım ise Atatürk'ü sevmişti. Tabii iki kadının çok farklı eğitimlerden ve çok değişik sosyo-ekonomik çevrelerden gelmiş olduğunu unutmamak lazım.
Fikriye Hanım'ın Atatürk'e karşılıksız, derin bir tutkuyla bağlanışı, Latife Hanım'ın ortaya çıkışını bilmese de kadınca içgüdüleriyle hissetmesi ve buna karşı oluşan çaresizliği, bir süre yurtdışında kaldıktan sonra dayanamayıp ülkeye dönüşü, Latife Hanım'ın kendisini bir tehdit olarak algılayıp köşkten içeri dahi sokmaması kitabın yine çarpıcı bölümlerinden.
Fikriye Hanım'ın Çankaya'nın duvaksız gelini olduğu muhakkak, ancak kitabın arka kapağında yer alan "Fikriye, Latife ile giriştiği aşk mücadelesini kaybetmiş"cümlesi bana kalırsa doğru değil. Fikriye Hanım, canıyla ödediği aşkının bedeline rağmen, Atatürk'ün Latife Hanım'dan bir süre sonra boşanması, gerçekte Ata'nın kalbinin asıl sahibinin kim olduğu konusunda bizlere oldukça önemli ipuçları veriyor...