Aslı Oktay
Daimi Üye
20 Yılı aşkın süredir oturmakta olduğum mahallemizde, evliya olduğu söylenen asırlık bir ihtiyar vardı. İsmi pek bilinmediği için kısaca "Nur Dede" diye çağırılan bu ihtiyar, insanın karşısına hiç umulmadık zamanlarda çıkar ve kerametli sözleriyle onların dertlerine derman olurdu.
Bir gün karşılaştığımızda, kısa bir sohbetten sonra:
— "Bana da dua et dede. Dünyanın yükü, benim omuzlarımda sanki." dedim.
Titrek elleriyle kulağımı çeker gibi yaparak:
— "Cenneti taşıyanların yanında dünyayı taşıyanların lâfı olmaz evlât", dedi. Ve hemen sonra, Cenneti yüklenen o adamı nerede görebileceğimi tarif etmeye çalıştı.
Nur Dedenin bahsettiği kişi, yakın köylerin birinde oturan ve her cuma günü şehre gelen bir gençti. Bu bahtiyar insan, dedenin anlattığına göre son zamanlarda hep aynı binaya uğruyor ve sırtındaki o mübarek yükü, bir an bile olsun bırakmıyordu.
Nur Dede ile karşılaşmamızdan sonraki ilk cuma günü, tarif ettiği yere giderek beklemeye koyuldum. Burası, merkezî bir binanın en üst katıydı. Büroların açıldığı koridorda uzun süre gezindikten sonra, merdivenlerde ayak sesleri duydum. Atılan adımların yorgunluğu sebebiyle onların bir gence ait olduğunda tereddüt etmeme rağmen, Cennet'i taşıyan adamın geldiğini hissediyordum. Merakımı yenemeyip merdivene doğru ilerlediğimde, bir anda onunla karşı karşıya geldim. 25-30 yaşları arasında çelimsiz bir insandı ve yaşlı annesini sırtına almış vaziyette, asansörü her zaman bozuk olan işyerinin beşinci katındaki doktor muayenehanesine tırmanmaya çalışıyordu. Delikanlının annesi, güçsüz kollarını evlâdına dolamış ve işlemeli yemenisi ile çevrelediği nurlu yüzünü, hafifçe yana çevirmiş vaziyette oğlunun omuzlarına dayamıştı.
Sırtındaki mukaddes yükü rahatsız etmekten korktuğum için o gence yardım edemedim. Ama yanına yaklaşarak:
— "Allah senden razı olsun kardeşim. Cennet'i taşıdığının farkında mısın?" dedim.
Delikanlının terli ve solgun yüzü, sıcak bir tebessümle aydınlandı. Fakat nedense tek kelime bile konuşmadı. Ama Rabbim biliyor ki, o tebessümde, ömrüm boyunca hiç kimsede görmediğim bir sıcaklık ve güzellik vardı. Belki de haşir ve sırattan sonra, ebedî saadet diyarına doğru uçan Cennet insanlarının mutluluğu.
90'lı yılların hemen başında, Adapazarı'nda, Ordu Evi karşısındaki bir iş hanında yaşadığım bu hatırayı, kardeşlerimin arzusuyla kaleme aldım. O günden sonra anne veya babasına hizmet eden bir genç gördüğümde, Cennet'i taşıyan o adamı hatırlarım. Tabi ki bir de, Fahr-i Kâinat Efendimiz'in (S.A.V.) "Anne ve babasının ihtiAllyarlığına yetişip de Cennet'i kazanamayanlara şaşarım" şeklindeki mübarek sözlerini.
Alinti...