Cinsel İstismar Davranışı Gösteren Ergenler: Olgusal Gözden Geçirme
Bu makalenin amacı diğer çocukları cinsel olarak istismar ettiği için psikiyatriste getirilen ve öykülerinde cinsel istismar belirlenen iki erkek ergen olguyu sunmak ve ilişkili olabilecek psikososyal etmenleri irdelemektir.
Amaç: Araştırmalar cinsel istismara uğrayan erkek çocukların %50’sine, kız çocukların %25-30’una cinsel istismarda bulunan kişinin ergen olduğunu, genel toplamda cinsel istismar eylemlerinin %30-40’ının ergenler tarafından gerçekleştirildiğini göstermiştir.
Bu yazı, kendileri de daha önce cinsel istismara maruz kalmış olan ve cinsel istismar davranışı gösteren iki ergen olguyu sunmayı ve bu olgular temelinde cinsel istismar davranışı gösteren ergenlerle ilgili yayınları gözden geçirmeyi amaçlamıştır.
Yöntem: Cinsel istismar davranışı gösteren ergenlerle ilgili ulusal ve uluslararası yayınlar gözden geçirilerek sonuçlar özetlenmiştir.
Sonuçlar: Çocuklar ve ergenler tarafından gerçekleştirilen cinsel istismar davranışlarıyla ilgili olarak batılı ülkelerde giderek artan farkındalık ve bilgi birikimi olmasına karşın, ülkemizde konuyla ilgili bilimsel veriler azdır. Cinsel istismar davranışı gösteren ergenler her sosyoekonomik düzeyden, ırktan, dinden, etnik kökenden ve kültürel gruptan olabilmektedir. Onda dokuzu erkektir ve normal popülasyonla kıyaslandığında daha sıklıkla fiziksel, cinsel ya da başka bir biçimde istismara uğramışlardır. Çoğunlukla bozuk aile yapıları vardır ve psikiyatrik bozukluk görülme oranları yüksektir. Tartışma: Ergende saldırgan cinsel davranışların gelişmesinde bozuk aile yapısı, istismara uğramış olma, erkek cinsiyet, psikiyatrik bozukluk olması önemli etmenlerdir.
Çocukları cinsel olarak istismar eden çocuklarla ilgili birkaç makalenin yayınlandığı 1980’li yıllara kadar cinsel istismarın önlenmesinde ve tedavi yaklaşımlarında “istismarcıya dönüşen mağdurlar” ve “cinsel istismar davranışı gösteren çocuklar ve gençler” ihmal edilen konulardı (Ryan 2000). Bu çocuklar için Johnson “cinsel istismarcı çocuklar” (children who molest ) ve Friedric “cinsel-saldırgan çocuklar” (sexuallyaggressive children) terimlerini kullanmıştır(Johnson 2000).
Cinsel istismar; ergen ya da çocuk tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğine bakılmaksızın onay ve eşitliğin olmadığı durumlarda, zorlama, tehdit, oyun oynama, hile ya da kandırma sonucu oluşan her türlü cinsel eylem olarak tanımlanmaktadır (Shaw 1999).
Tekrarlayıcı müstehcen telefon konuşmaları, teşhircilik, sürtünmecilik gibi nispeten hafif tacizkar davranışları içerebilir. Bununla birlikte, ergenler tarafından gerçekleştirilen cinsel istismarlarda yetişkinlerde görüldüğünden daha yüksek oranda cinsel birleşme girişimi, genital-genital temas ve genital-anal teması içeren cinsel eylemler bildirilmektedir (Allard-Dansereau ve ark. 1997, Fehrenbach ve ark. 1986).
Bazı çocuk ve ergenlerin diğerlerini cinsel olarak istismar etmelerinin nedenlerini açıklamaya yönelik pek çok teori ileri sürülmüştür. Ancak çocukta cinsel saldırgan davranışların neden ortaya çıktığını açıklayan net ve basit bir formül yoktur. Günümüzde en çok kabul gören açıklama çocuk ve ergende istismar edici davranışları, cinselliğe ve şiddete maruz olma, cinsel istismara uğrama, pornografik yayınların erken yaşta izlenmesi ve saldırgan aile rol modelleriyle birlikte yaşama gibi pek çok etmene bağlayan “öğrenme teorisi”dir (Ryan ve Lane 1997).
Cinsel istismar davranışı gösteren erkek çocukların %50-75’inin, kız çocukların ise hepsinin daha önce cinsel olarak istismara uğradığı bildirilmektedir (Johnson 2000). Ayrıca bu çocukların hemen hepsinin duygusal olarak ihmal edildiği, büyük çoğunluğunun da fiziksel istismara uğradığı anlaşılmıştır.
Pek çok yazar cinsel işlev bozukluk ve sapmalarının örseleyicivi travmatik çocukluk çağı yaşantılarıyla ilgili olduğuna dikkat çekmiştir (Courtois 2000,Doğan 2005, Doğan 2006, Maltz 2000). Özellikle parafililer ve cinsel obsesyonlar söz konusu olduğunda bağlantının daha kuvvetli olduğu öne sürülmüş ve bu durum "çocukluk çağı travmalarının erotizasyonu" olarak adlandırılmıştır (Kaplan 1995).
Kaplan 20 yıl boyunca yaptığı 7000'den fazla cinsel muayenede sadistik ve mazokistik seksüel fantezileri ya da yaşantıları olan bütün hastaların istisnasız olarak çocukluklarında zalimce durumlara maruz kaldıklarını bildirmiştir. Cinsel obsesyonları, çarpık cinsel fantezileri olan ya da parafilik cinsel davranışlar sergileyen hastaların, aile ve psikoseksüel öyküleri gözden geçirildiğinde yaşamın erken evrelerinde korku, tiksinme, öfke objesi olan kişi ve olayların sonunda cinsel istek objesine dönüşebildiği görülmektedir. Daha spesifik olarak söylersek çocuklar bazen acı verici ve olumsuz deneyimleri erotize etmektedirler. Bununla birlikte, Van Outsem (2007) gözlemsel çalışmaları gözden geçirdiği çalışmasında, cinsel istismar davranışı gösteren ergenlerin %60’ının psikolojik ve gelişimsel olarak olarak “normal” sınırlarda olduğu, %40’ında ise cinsel, sosyal ve/ya da psikolojik bir sapma olduğu sonucuna varmıştır.
Son yıllarda ülkemizde çocukluk istismarı ile ilgili bilimsel çalışmalarda artış dikkati çekmektedir. Yayınlar gözden geçirildiğinde, çocuk istismarının tarihçesi, görülme sıklığı, patofizyolojisi, tipleri, tanınması ve klinik olarak değerlendirilmesi, eşlik eden psikiyatrik bozuklukların nitelikleri, tedavisi, prognozu ve önlenmesi ile ilgili çalışmalar olduğu gözlenmektedir (Güz ve ark. 2003, Kara ve ark. 2004, Yılmaz ve ark. 2003, Zoroğlu ve ark. 2001). Spesifik olarak çocukluk çağı cinsel istismarına değinen yazarlar ise değişkenlik gösteren psikiyatrik semptomatolojinin varlığında ve tedaviye dirençte cinsel istismara yönelik değerlendirmenin önemi, çocukluk cinsel istismarı tanısında yaşanan güçlükler ve cinsel istismar öyküsünün erişkin dönemdeki cinsel işlevler ile prognoz üzerindeki etkileri konusunda veriler bildirmektedirler (Doğan 2006, Karakaya ve ark. 2005, Öztürk 1993). Ayrıca çocuğu cinsel istismara uğrayan anne-babalarına psikiyatrik-psikolojik yardım verilmesi konusunda modeller öneren, çocuk cinsel istismarına hemşirelik yaklaşımının nasıl olması gerektiğini ve cinsel travma sonrası oluşan ruhsal bozuklarla birlikte yeniden mağduriyeti tartışan yazılar da mevcuttur (Gölge 2006, Keskin ve Çam 2005, Sezgin ve ark. 1995). Bununla birlikte, ulaşılabilen kaynaklarda, ülkemizde cinsel istismar davranışı gösteren çocuk ya da ergenlerle ilgili herhangi bir veriye rastlanamamıştır.
Bu yazının amacı diğer çocukları cinsel olarak istismar ettiği için psikiyatriste getirilen ve öykülerinde cinsel istismar belirlenen iki erkek ergen olguyu sunmak ve ilişkili olabilecek psikososyal etmenleri irdelemektir. Ayrıca, “cinsel istismar döngüsü”nün kırılmasının önemine, çocuk ve ergenlerde cinsel davranışı değerlendirirken aşırı patolojikleştirme ya da görmezden gelmenin tehlikelerine, tedavi ve önleme konusunda önemli olabilecek etmenlere dikkat çekilecektir.
Bu makalenin amacı diğer çocukları cinsel olarak istismar ettiği için psikiyatriste getirilen ve öykülerinde cinsel istismar belirlenen iki erkek ergen olguyu sunmak ve ilişkili olabilecek psikososyal etmenleri irdelemektir.
Amaç: Araştırmalar cinsel istismara uğrayan erkek çocukların %50’sine, kız çocukların %25-30’una cinsel istismarda bulunan kişinin ergen olduğunu, genel toplamda cinsel istismar eylemlerinin %30-40’ının ergenler tarafından gerçekleştirildiğini göstermiştir.
Bu yazı, kendileri de daha önce cinsel istismara maruz kalmış olan ve cinsel istismar davranışı gösteren iki ergen olguyu sunmayı ve bu olgular temelinde cinsel istismar davranışı gösteren ergenlerle ilgili yayınları gözden geçirmeyi amaçlamıştır.
Yöntem: Cinsel istismar davranışı gösteren ergenlerle ilgili ulusal ve uluslararası yayınlar gözden geçirilerek sonuçlar özetlenmiştir.
Sonuçlar: Çocuklar ve ergenler tarafından gerçekleştirilen cinsel istismar davranışlarıyla ilgili olarak batılı ülkelerde giderek artan farkındalık ve bilgi birikimi olmasına karşın, ülkemizde konuyla ilgili bilimsel veriler azdır. Cinsel istismar davranışı gösteren ergenler her sosyoekonomik düzeyden, ırktan, dinden, etnik kökenden ve kültürel gruptan olabilmektedir. Onda dokuzu erkektir ve normal popülasyonla kıyaslandığında daha sıklıkla fiziksel, cinsel ya da başka bir biçimde istismara uğramışlardır. Çoğunlukla bozuk aile yapıları vardır ve psikiyatrik bozukluk görülme oranları yüksektir. Tartışma: Ergende saldırgan cinsel davranışların gelişmesinde bozuk aile yapısı, istismara uğramış olma, erkek cinsiyet, psikiyatrik bozukluk olması önemli etmenlerdir.
Çocukları cinsel olarak istismar eden çocuklarla ilgili birkaç makalenin yayınlandığı 1980’li yıllara kadar cinsel istismarın önlenmesinde ve tedavi yaklaşımlarında “istismarcıya dönüşen mağdurlar” ve “cinsel istismar davranışı gösteren çocuklar ve gençler” ihmal edilen konulardı (Ryan 2000). Bu çocuklar için Johnson “cinsel istismarcı çocuklar” (children who molest ) ve Friedric “cinsel-saldırgan çocuklar” (sexuallyaggressive children) terimlerini kullanmıştır(Johnson 2000).
Cinsel istismar; ergen ya da çocuk tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğine bakılmaksızın onay ve eşitliğin olmadığı durumlarda, zorlama, tehdit, oyun oynama, hile ya da kandırma sonucu oluşan her türlü cinsel eylem olarak tanımlanmaktadır (Shaw 1999).
Tekrarlayıcı müstehcen telefon konuşmaları, teşhircilik, sürtünmecilik gibi nispeten hafif tacizkar davranışları içerebilir. Bununla birlikte, ergenler tarafından gerçekleştirilen cinsel istismarlarda yetişkinlerde görüldüğünden daha yüksek oranda cinsel birleşme girişimi, genital-genital temas ve genital-anal teması içeren cinsel eylemler bildirilmektedir (Allard-Dansereau ve ark. 1997, Fehrenbach ve ark. 1986).
Bazı çocuk ve ergenlerin diğerlerini cinsel olarak istismar etmelerinin nedenlerini açıklamaya yönelik pek çok teori ileri sürülmüştür. Ancak çocukta cinsel saldırgan davranışların neden ortaya çıktığını açıklayan net ve basit bir formül yoktur. Günümüzde en çok kabul gören açıklama çocuk ve ergende istismar edici davranışları, cinselliğe ve şiddete maruz olma, cinsel istismara uğrama, pornografik yayınların erken yaşta izlenmesi ve saldırgan aile rol modelleriyle birlikte yaşama gibi pek çok etmene bağlayan “öğrenme teorisi”dir (Ryan ve Lane 1997).
Cinsel istismar davranışı gösteren erkek çocukların %50-75’inin, kız çocukların ise hepsinin daha önce cinsel olarak istismara uğradığı bildirilmektedir (Johnson 2000). Ayrıca bu çocukların hemen hepsinin duygusal olarak ihmal edildiği, büyük çoğunluğunun da fiziksel istismara uğradığı anlaşılmıştır.
Pek çok yazar cinsel işlev bozukluk ve sapmalarının örseleyicivi travmatik çocukluk çağı yaşantılarıyla ilgili olduğuna dikkat çekmiştir (Courtois 2000,Doğan 2005, Doğan 2006, Maltz 2000). Özellikle parafililer ve cinsel obsesyonlar söz konusu olduğunda bağlantının daha kuvvetli olduğu öne sürülmüş ve bu durum "çocukluk çağı travmalarının erotizasyonu" olarak adlandırılmıştır (Kaplan 1995).
Kaplan 20 yıl boyunca yaptığı 7000'den fazla cinsel muayenede sadistik ve mazokistik seksüel fantezileri ya da yaşantıları olan bütün hastaların istisnasız olarak çocukluklarında zalimce durumlara maruz kaldıklarını bildirmiştir. Cinsel obsesyonları, çarpık cinsel fantezileri olan ya da parafilik cinsel davranışlar sergileyen hastaların, aile ve psikoseksüel öyküleri gözden geçirildiğinde yaşamın erken evrelerinde korku, tiksinme, öfke objesi olan kişi ve olayların sonunda cinsel istek objesine dönüşebildiği görülmektedir. Daha spesifik olarak söylersek çocuklar bazen acı verici ve olumsuz deneyimleri erotize etmektedirler. Bununla birlikte, Van Outsem (2007) gözlemsel çalışmaları gözden geçirdiği çalışmasında, cinsel istismar davranışı gösteren ergenlerin %60’ının psikolojik ve gelişimsel olarak olarak “normal” sınırlarda olduğu, %40’ında ise cinsel, sosyal ve/ya da psikolojik bir sapma olduğu sonucuna varmıştır.
Son yıllarda ülkemizde çocukluk istismarı ile ilgili bilimsel çalışmalarda artış dikkati çekmektedir. Yayınlar gözden geçirildiğinde, çocuk istismarının tarihçesi, görülme sıklığı, patofizyolojisi, tipleri, tanınması ve klinik olarak değerlendirilmesi, eşlik eden psikiyatrik bozuklukların nitelikleri, tedavisi, prognozu ve önlenmesi ile ilgili çalışmalar olduğu gözlenmektedir (Güz ve ark. 2003, Kara ve ark. 2004, Yılmaz ve ark. 2003, Zoroğlu ve ark. 2001). Spesifik olarak çocukluk çağı cinsel istismarına değinen yazarlar ise değişkenlik gösteren psikiyatrik semptomatolojinin varlığında ve tedaviye dirençte cinsel istismara yönelik değerlendirmenin önemi, çocukluk cinsel istismarı tanısında yaşanan güçlükler ve cinsel istismar öyküsünün erişkin dönemdeki cinsel işlevler ile prognoz üzerindeki etkileri konusunda veriler bildirmektedirler (Doğan 2006, Karakaya ve ark. 2005, Öztürk 1993). Ayrıca çocuğu cinsel istismara uğrayan anne-babalarına psikiyatrik-psikolojik yardım verilmesi konusunda modeller öneren, çocuk cinsel istismarına hemşirelik yaklaşımının nasıl olması gerektiğini ve cinsel travma sonrası oluşan ruhsal bozuklarla birlikte yeniden mağduriyeti tartışan yazılar da mevcuttur (Gölge 2006, Keskin ve Çam 2005, Sezgin ve ark. 1995). Bununla birlikte, ulaşılabilen kaynaklarda, ülkemizde cinsel istismar davranışı gösteren çocuk ya da ergenlerle ilgili herhangi bir veriye rastlanamamıştır.
Bu yazının amacı diğer çocukları cinsel olarak istismar ettiği için psikiyatriste getirilen ve öykülerinde cinsel istismar belirlenen iki erkek ergen olguyu sunmak ve ilişkili olabilecek psikososyal etmenleri irdelemektir. Ayrıca, “cinsel istismar döngüsü”nün kırılmasının önemine, çocuk ve ergenlerde cinsel davranışı değerlendirirken aşırı patolojikleştirme ya da görmezden gelmenin tehlikelerine, tedavi ve önleme konusunda önemli olabilecek etmenlere dikkat çekilecektir.