rüzgar gülü
Daimi Üye
DR. MURAT KINIKOGLU' nun yazisi:
> Modern yaşamın başımıza sardığı en büyük dertlerden birisinin 'çocukların anne babalarına uyguladığı terör' olduğuna inanıyorum.
> Etrafımda (kendim dâhil) bu terörden mustarip pek çok anne baba var. Hele anneler çocukları tarafından öyle bir sıkıştırılıyorlar
> ki çoğu farkında bile olmadan depresyona giriyor.
>
> Geçenlerde uyku bozukluğu, sabah yorgunluğu, endişe hali ve kolay ağlama şikâyetleri ile gördüğüm hastama 'Sizi üzen, sıkan önemli
> bir sorununuz mu var?' diye sorduğumda 'İki küçük çocuğum var...' diye cevap verdi... Öyle acınacak bir halleri vardı ki
> anlatamam... Yanındaki kocası da başını salladı, iki küçük çocukları var ya 'Depresyona girmek için daha ne olsun doktor bey....'
> der gibiydiler.
>
> Şurası bir gerçek ki bizim ülkemizde doğumla birlikte ailenin yaşamı baştan aşağı değişerek 'bebeğin rahatını sağlama' üzerine
> kurulu yeni bir dönem başlıyor. Bebeklik dönemi boyunca, anne babanın kendileri için vakit ayırmaları en büyük yasak, en büyük
> vicdan azabı...
>
> Çoğu annede muazzam bir sahiplenme duygusu; televizyonda izlediğimiz Amazon belgesellerindeki yavruları boyunlarına asılı
> maymunlar gibi nerdeyse çocuklarını hiç kucaklarından indirmeyecekler.
>
> Bir de işin ekonomi boyutu var. Doğumla birlikte, çocuğun ihtiyaçları bir daha hiç geriye düşmemek üzere aile bütçesinin en önüne
> yerleşiyor; çeşit çeşit biberonlar, bebek arabaları, pusetler, kucaklıklar, sırtlıklar, arabaya konan ayrı, arka koltuğa ayrı...
> Ya çocuk bezlerine ne demeli... Bantlısı bantsızı, sızdıranı sızdırmazı, yumuşağı ipek gibisi... Bizim popomuz popo değil miydi,
> altımızda zımpara gibi Amerikan bezleriyle büyüdük, hangimizin popo estetiğinde bir zayıflık var?
>
> İşin garip tarafı bu 'çocuk terörü' belası daha çok bizim ülkeye has bir sorun gibi görülüyor. Amerikalı bir annenin çocuğunun
> peşinden elinde mama tabağı ile saatlerce gezdiğini duydunuz mu? Yakınımızda oturan Fransız bir aile var, sabah
> küçük kızlarının okul servisine binme saatinde evlerinin önünden geçiyorum, daha bir gün bile annelerinin pencereye çıkıp
> arkalarından baktığını görmedim. Bizim paşaların, prenseslerin okul servis törenini ise hepiniz görmüşsünüzdür; kapıdan elinden
> tutarak çıkarmalar, birlikte karşıya geçirmeler, servise bindirmeler, arkasından gözler yaşlı el sallamalar, öpücük atmalar...
> Sanki çocuklarını okula değil de hacca ya da cihada yolluyorlar...
>
> Bebeklik, çocukluk derken, aileler arası en büyük mücadele 'çocuğu en iyi okulda okutma' engelli yarışları ile devam ediyor. Şu
> kurs iyi, bu daha iyi, şundan özel ders, o dershane, bu dershane...
>
> Kemerleri sıkıp, uğraşıyoruz ki sonunda çocuğumuz gene paralı bir okula girsin ve biz de çileye devam edelim... Hâlbuki rahmetli
> babam, benim daha iyi bir okula gitmem gerektiğini söyleyen anneme 'Oğlum akıllı malı nede, oğlum deli malı nede?' şeklinde bir
> vecize söyleyip kenara çekilmişti. (Günümüz Türkçesiyle: Eğer çocuk akıllı ise zaten başarılı olur, yok akıllı değilse boşuna
> uğraşma en iyi okula da gitse adam olmaz)
>
> Doğrusu zaman zaman çocukların bu rahatını ve saltanatlarını kıskanmıyorum dersem yalan olur. Oğlumun cep telefonu benimkinden
> yeni model, kızımın çizmesi annesininkinden daha pahalı ve çoğumuz şöyle veya böyle çocuklarımıza
> imkânlarımızı aşan bir yaşam tarzı sunmaya çalışıyoruz. Sabah işe giderken yakınımızdaki devlet okuluna giden çocuklarla
> karşılaşıyorum. Çoğunun ayağında (nedense bağcıkları çözük) tek tip, kocaman, marka bir bot var ve çoğunun anne babasının o botu
> almak için çok daha lüzumlu bir harcamayı ertelediklerinden eminim... Üstelik sağlanan o kadar imkâna rağmen hala halinden memnun
> olmayan ve daha fazlasını, yetmedi daha fazlasını isteyen mutsuz çocuklarımız var. (Bundan 40 yıl önce ilk depresyonun görülme
> yaşı ortalaması 29 yaş iken şimdi 14) Bilmem sizde benim gibi çocuklarınıza sağladığınız imkânları kendi çocukluğunuzdaki
> imkânlarınızla kıyaslıyor ve sinirleniyor musunuz?
>
> İlkokulu bitirene kadar tek servetim beş-on bilye, bir lastik veya ****l çember ve bir sapandı (O da herkesin eline geçmezdi
> özellikle çember). Bütün gün çemberin peşinde tabanlarım sızlayana kadar sokak sokak dolaşmaktan ne anladığımı
> hatırlamıyorum ama hava kararıp da yorgunluktan bitap eve geldiğimde son derece mutlu olduğumu çok iyi hatırlıyorum...
>
> Unutmayalım ki çocuklarımıza vereceğimiz en güzel şey, neşeli ve mutlu bir aile ortamıdır. Gecelerini uykusuz geçiren, çocuğu için
> özel zevklerinden ve tüm hobilerinden vazgeçmiş anne babalarla mutlu bir aile ortamı sağlayabilirmiyiz? Yapılacak şey belli... Tüm
> dünyanın ezilen anne babaları, çocuk terörüne karşı eyleme geçmenin zamanı geldi geçiyor... Birleşelim... Yarından tezi yok önlem
> alalım... Yaşamak bizim de hakkımız...
> Modern yaşamın başımıza sardığı en büyük dertlerden birisinin 'çocukların anne babalarına uyguladığı terör' olduğuna inanıyorum.
> Etrafımda (kendim dâhil) bu terörden mustarip pek çok anne baba var. Hele anneler çocukları tarafından öyle bir sıkıştırılıyorlar
> ki çoğu farkında bile olmadan depresyona giriyor.
>
> Geçenlerde uyku bozukluğu, sabah yorgunluğu, endişe hali ve kolay ağlama şikâyetleri ile gördüğüm hastama 'Sizi üzen, sıkan önemli
> bir sorununuz mu var?' diye sorduğumda 'İki küçük çocuğum var...' diye cevap verdi... Öyle acınacak bir halleri vardı ki
> anlatamam... Yanındaki kocası da başını salladı, iki küçük çocukları var ya 'Depresyona girmek için daha ne olsun doktor bey....'
> der gibiydiler.
>
> Şurası bir gerçek ki bizim ülkemizde doğumla birlikte ailenin yaşamı baştan aşağı değişerek 'bebeğin rahatını sağlama' üzerine
> kurulu yeni bir dönem başlıyor. Bebeklik dönemi boyunca, anne babanın kendileri için vakit ayırmaları en büyük yasak, en büyük
> vicdan azabı...
>
> Çoğu annede muazzam bir sahiplenme duygusu; televizyonda izlediğimiz Amazon belgesellerindeki yavruları boyunlarına asılı
> maymunlar gibi nerdeyse çocuklarını hiç kucaklarından indirmeyecekler.
>
> Bir de işin ekonomi boyutu var. Doğumla birlikte, çocuğun ihtiyaçları bir daha hiç geriye düşmemek üzere aile bütçesinin en önüne
> yerleşiyor; çeşit çeşit biberonlar, bebek arabaları, pusetler, kucaklıklar, sırtlıklar, arabaya konan ayrı, arka koltuğa ayrı...
> Ya çocuk bezlerine ne demeli... Bantlısı bantsızı, sızdıranı sızdırmazı, yumuşağı ipek gibisi... Bizim popomuz popo değil miydi,
> altımızda zımpara gibi Amerikan bezleriyle büyüdük, hangimizin popo estetiğinde bir zayıflık var?
>
> İşin garip tarafı bu 'çocuk terörü' belası daha çok bizim ülkeye has bir sorun gibi görülüyor. Amerikalı bir annenin çocuğunun
> peşinden elinde mama tabağı ile saatlerce gezdiğini duydunuz mu? Yakınımızda oturan Fransız bir aile var, sabah
> küçük kızlarının okul servisine binme saatinde evlerinin önünden geçiyorum, daha bir gün bile annelerinin pencereye çıkıp
> arkalarından baktığını görmedim. Bizim paşaların, prenseslerin okul servis törenini ise hepiniz görmüşsünüzdür; kapıdan elinden
> tutarak çıkarmalar, birlikte karşıya geçirmeler, servise bindirmeler, arkasından gözler yaşlı el sallamalar, öpücük atmalar...
> Sanki çocuklarını okula değil de hacca ya da cihada yolluyorlar...
>
> Bebeklik, çocukluk derken, aileler arası en büyük mücadele 'çocuğu en iyi okulda okutma' engelli yarışları ile devam ediyor. Şu
> kurs iyi, bu daha iyi, şundan özel ders, o dershane, bu dershane...
>
> Kemerleri sıkıp, uğraşıyoruz ki sonunda çocuğumuz gene paralı bir okula girsin ve biz de çileye devam edelim... Hâlbuki rahmetli
> babam, benim daha iyi bir okula gitmem gerektiğini söyleyen anneme 'Oğlum akıllı malı nede, oğlum deli malı nede?' şeklinde bir
> vecize söyleyip kenara çekilmişti. (Günümüz Türkçesiyle: Eğer çocuk akıllı ise zaten başarılı olur, yok akıllı değilse boşuna
> uğraşma en iyi okula da gitse adam olmaz)
>
> Doğrusu zaman zaman çocukların bu rahatını ve saltanatlarını kıskanmıyorum dersem yalan olur. Oğlumun cep telefonu benimkinden
> yeni model, kızımın çizmesi annesininkinden daha pahalı ve çoğumuz şöyle veya böyle çocuklarımıza
> imkânlarımızı aşan bir yaşam tarzı sunmaya çalışıyoruz. Sabah işe giderken yakınımızdaki devlet okuluna giden çocuklarla
> karşılaşıyorum. Çoğunun ayağında (nedense bağcıkları çözük) tek tip, kocaman, marka bir bot var ve çoğunun anne babasının o botu
> almak için çok daha lüzumlu bir harcamayı ertelediklerinden eminim... Üstelik sağlanan o kadar imkâna rağmen hala halinden memnun
> olmayan ve daha fazlasını, yetmedi daha fazlasını isteyen mutsuz çocuklarımız var. (Bundan 40 yıl önce ilk depresyonun görülme
> yaşı ortalaması 29 yaş iken şimdi 14) Bilmem sizde benim gibi çocuklarınıza sağladığınız imkânları kendi çocukluğunuzdaki
> imkânlarınızla kıyaslıyor ve sinirleniyor musunuz?
>
> İlkokulu bitirene kadar tek servetim beş-on bilye, bir lastik veya ****l çember ve bir sapandı (O da herkesin eline geçmezdi
> özellikle çember). Bütün gün çemberin peşinde tabanlarım sızlayana kadar sokak sokak dolaşmaktan ne anladığımı
> hatırlamıyorum ama hava kararıp da yorgunluktan bitap eve geldiğimde son derece mutlu olduğumu çok iyi hatırlıyorum...
>
> Unutmayalım ki çocuklarımıza vereceğimiz en güzel şey, neşeli ve mutlu bir aile ortamıdır. Gecelerini uykusuz geçiren, çocuğu için
> özel zevklerinden ve tüm hobilerinden vazgeçmiş anne babalarla mutlu bir aile ortamı sağlayabilirmiyiz? Yapılacak şey belli... Tüm
> dünyanın ezilen anne babaları, çocuk terörüne karşı eyleme geçmenin zamanı geldi geçiyor... Birleşelim... Yarından tezi yok önlem
> alalım... Yaşamak bizim de hakkımız...