GÜLÇİN
Daimi Üye
Daniel Craig
Daniel Craig, şöhretin getirebileceği tüm pırıltıya gözlerini kapayıp, doğru bildiği yolda ilerlemeyi tercih etme iradesini gösteren aktörlerden. 90'ların ortasında ?Our Friends In The North? dizisiyle birdenbire yıldızı parlayan aktör, bulvar gazetelerinin, magazin basınının ve yeni yüzleri harcamakta usta TV yapımcılarının ilgi odağı oldu. Ancak o hepsine boşverip, önce sanat çevrelerinin ilgisini çekecek Avrupa filmlerinde rol alarak ismine saygılık kazandırdı. Sonrasında da ancak aklına yatan büyük bütçeli filmlerden gelen rol tekliflerini kabul etti. Hiçbir zaman seçicilikten vazgeçmemesi, onu bugün sinema çevrelerinde diğer aktörlerden oldukça farklı bir yere yerleştiriyor.
Küçük yaşta atılan kariyer tohumları...
Craig, 11 Kasım 1968'de İngiltere'nin Chester kentinde, öğretmen bir anneyle ticaretle uğraşan bir babanın ikinci çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Dört yaşındayken annesi ve babasının boşanması sonucu, ablası Lea ve annesi Olivia'yla birlikte Liverpol'a taşınmışlar. Craig'i oyunculuğa yönlendiren ilk kırılmanın bu olduğunu söyleyebiliriz: Liverpool Art College'den mezun olan annesiyle daha çok vakit geçirmeye başlaması, onun da küçük yaştan itibaren sanata ilgi duymaya başlamasını sağlamış. Boşanmalarının ardından, annesi Liverpool'daki Everyman Theatre'a takıldığı için, Craig de vaktinin çoğunu sahne tozu yutarak geçiriyormuş. Kendi ifadesine göre, burada tanıdığı oyuncuları daha sonra televizyonda da görmek, onu çok etkilemiş ve henüz 6 yaşındayken kendisinin de bir gün onlar gibi olması gerektiğine karar vermiş. Okul yaşamı da, akademik anlamda pek parlak olmasa da, sanatla ve sporla fazlasıyla içli dışlı geçmiş. 16 yaşına geldiğinde, okul hayatını sürdürmenin kendisi için bir anlamı olmadığına karar verip tiyatrocu olmak için eğtimini yarıda bırakmış. Annesi ilk başta buna karşı çıkmaya çalışsa da Daniel?ın kararlılığı sayesinde, oğlunun bu kararını desteklemiş, hatta sadece desteklemekle kalmayıp onun adına National Youth Theatre?a başvurup kabul edilmesini bile sağlamış. Oradan da, drama çalışmak üzere, ünlü Guildhall School of Music and Drama at the Barbican?a kabul edilmeyi başarmış. Bu okulun İngiltere?de oyunculuk açısından ne kadar önemli olduğunu anlamak için Craig?in sıra arkadaşlarını birkaçını saymak yeterli olacaktır: Rhys Ifans, Ewan McGregor, Alistair McGowan, Joseph Fiennes ve Damian Lewis.
Televizyonla gelen popülerlik...
Bu okulu bitiren herkes gibi, önünde istediği gibi şekilleyebileceği bir yol açılmıştı Craig?in. Nitekim o da bunu değerlendirdi ve henüz okulu bitirmeden, yüksek bütçeli ?The Power Of One?dan bir rol kapmayı başardı. Böylece Morgan Freeman gibi bir aktörle birlikte çalışarak ve hatırı sayılır bir rolle oyunculuk macerasına atılmış oldu. ?The Adventures of Young Indiana Jones: Daredevils of the Desert? adlı video filminin ardından bazı TV dizilerinin kimi episodlarında da yer alan Craig, 1992?de tanışıp evlendiği İskoç aktris?ten bir de çocuk sahibi oldu.
Craig?in kariyeri başladığı hızla devam etmedi. Royal National Theatre?ın, Pulitzer ödüllü oyunu (daha sonra TV dizisi de olacak) ?Angels in America?nın Londra?da sahnelenen versiyonunda, tam dört karakteri birden canlandırdı. Ardından iki TV dramasında, ?Sharpe's Eagle? (1993) ve ?Genghis Cohn?da (1993), başarılı performanslar sergiledi.
Ancak Craig?in asıl çıkışı ve popülerlik kazanması, Newcastle?lı dört kafadarın maceralarını konu alan ?Our Friends In The North? adlı ?hit? TV dizisiyle oldu. Medyanın kendisine aşırı ilgi göstermeye başladığını sezen aktör, bu tür magazinel şöhretin tuzaklarını çok iyi görerek, ?ciddi bir aktör? olarak tanınmasını sağlayacak önlemleri aldı ve kendini tüm bu ilginin dışında tutmayı başardı. Şöhreti çok umursamasa da, kovulmanın eşiğinde gezinen, serseri bir polis memurunu canlandıracağı ?Kiss And Tell? ve ardından da Andrew Davies'in Daniel Dafoe?den uyarladığı ?The Fortunes and Misfortunes of Moll Flanders? adlı TV filmlerinde rol alması, beyazcam tutkunları için iyice popüler bir figür haline gelmesine yol açtı. O da önlem olarak, tüm röportaj önerilerini geri çevirmeyi seçti. 1996?daki son rolü, bu saydığımız yapımlara göre daha az popülist olan, BBC yapımı ?Saint-Ex?teydi. Ünlü ?Küçük Prens? kitabının Fransız yazarı Antoine de Saint-Exupery?nin yaşamını konu alan filmde Miranda Richardson, Janet McTeer ve Katrin Cartlidge gibi önemli isimlerle birlite rol alan Craig, Saint-Exupery?nin en yakın arkadaşı Guillaumet?yi canlandırıyor ve çok olumlu eleştiriler alıyordu.
Sinemanın ağırlığı hissedilmeye başlanıyor...
Yavaş yavaş, sinema kariyerine ağırlık vermeye başlasa da, bir ayağını televizyonda ve tiyatro sahnesinde tutmayı da ihmal etmedi. Çeşitlilik, kariyeri için en çok önemsediği bir şeydi... 1997?ye yine bir TV filminde, ?The Ice House?ta rol alarak başladı. Bunu Obsession (1997) ve ?Love and Rage? (1998) izledi. ?Obsession?da tanıştığı Alman aktris Heike Makatsch?la ilişkisi sahne dışına taştı ve Craig eşinden ayrılarak Makatsch?la yaşamaya başladı. İki oyuncunun bu beraberlikleri ayrılacakları Ocak 2004?e kadar, yaklaşık yedi yıl sürecekti.
1998?de, karyerinin sinema ayağı iyice öne çıkmaya başladı. Önce bol Oscarlı ?Elizabeth?te küçük ama etkili bir rolde yer aldı ve bir rahibi canlandırdı. Ardından da John Maybury?nin yönettiği ?Love Is the Devil: Study for a Portrait of Francis Bacon?da (1998), Derek Jacobi?nin canlandırdığı Francis Bacon?ın sevgilisi George Dyer olarak karşımıza çıktı. Bunu ?Love and Rage? (1998) ve ?The Trench? (1999) izledi ve 1999?u yine bir TV filminde, ?Shockers: The Visitor?da (1999) rol alarak tamamladı.
2000?li yıllar ve sabrın sonu...
Craig?in amaçladığı saygın aktör imajına, sinemada bürünmesi, 2000?li yıllarla birlikte oldu diyebiliriz. Kim Bassinger?la birlikte rol aldığı Hugh Hodsun?ın epik filmi ?I Dreamed Of Africa?nın ardından Joe Penhall'ın oyunundan uyarlanan ?Some Voices? adlı bağımsız filmde rol aldı. Bunu İstanbul Film Festivali?nde de izlediğimiz bir başka bağımsız film, Terence Gross?un yönettiği, Toni Collette ve Katrin Cartlidge?in de rol aldığı ?Hotel Splendide? izledi.
Daniel Craig, 2001?de bir süredir uzak durduğu televizyona geri döndü ve ?Sword of Honour? adlı mini TV dizisinde rol aldı. Aynı yıl Craig, belki de para için, kariyerinde hiç yapmadığı bir hatayı yaparak, büyük bütçe tuzağına yakalandı ve Angelina Jolie?yle anılan bilgisayar oyunu uyarlaması ?Lara Croft: Tomb Raider?da (2001) rol aldı. Neyse ki toparlaması kolay oldu: Ünlüler geçidi şeklindeki Sam Mendes filmi ?Azap Yolu?nda (?Road to Perdition?) yine yan karakterlerden birini canlandırsa da göründüğü sahnelerde ağırlığını hissettirmeyi başarıyordu.
Üst üste iki Hollywood yapımında rol alsa da Craig, bağımsız sinemayla olan yakın ilişkisinden vazgeçmedi. Bir ara İstanbul Modern?in içindeki Arthouse Sineması?nda da gösterilen ?Ten Minutes Older: The Cello?da (2002) Michael Radford'un yönettiği ?Addicted To The Stars? adlı bölümde rol aldı. Bunu TV filmi ?Copenhagen? (2002) ve bir tür gansgter filmi olan ?Occasional, Strong? (2002) izledi. 2003?te, 3. !F İstanbul Film Festivali?nde de gösterilen, ünlü yazar Hanif Kureishi?nin senaryosuna imza attığı ve Roger Michell?in yönettiği ?The Mother?da rol aldıktan sonra, peş peşe kendi çaplarında iddialı ve bağımsız kategorisine dahil edebileceğimiz filmlerde rol alarak hızlı bir yükseliş yaşadı.
Ağustos 2004?te ülkemizde de vizyona giren ?Slyvia? filminde, Gwenyth Paltrow?un canlandırdığı ünlü kadın şair Sylvia Plath?in fırtınalı bir aşk yaşadığı ve intiharından sorumlu tutulan usta şair eşi Ted Hughes?u canlandırdı. Bunu yine yakın zamanda ülkemizde izlediğimiz ?Dayanılmaz Aşk? (?Enduring Love?) ve Guy Ritcihe tarzı eğlenceli gangster filmi ?Bir Dilim Suç?taki (?Layer Cake?) başroller izledi. Craig ayrıca, yan karakterlerdeki başarısını unutturmayacak şekilde, ülkemizde her ne hikmetse son anda gösterime girmesi iptal edilen ?The Jacket? filminde, başarılı bir performans sergiledi.
?Love is the Devil: Study for a Portrait of Francis Bacon? ve ?The Jacket? filmlerinde birlikte çalıştığı yönetmen, ressam ve modern sanatçı John Maybury?nin dediği gibi, Daniel Craig, küçük gözükseler de film içinde kilit konumda olan karakterleri canlandırmada özel bir ustalığa sahip. Son dönemde bu ustalığını başroldeki karakterleri de canlandıracak şekilde genişlettiğine tanık oluyoruz. Anlaşılan ondan konuşmaya daha uzun süre devam edeceğiz...
Daniel Craig, şöhretin getirebileceği tüm pırıltıya gözlerini kapayıp, doğru bildiği yolda ilerlemeyi tercih etme iradesini gösteren aktörlerden. 90'ların ortasında ?Our Friends In The North? dizisiyle birdenbire yıldızı parlayan aktör, bulvar gazetelerinin, magazin basınının ve yeni yüzleri harcamakta usta TV yapımcılarının ilgi odağı oldu. Ancak o hepsine boşverip, önce sanat çevrelerinin ilgisini çekecek Avrupa filmlerinde rol alarak ismine saygılık kazandırdı. Sonrasında da ancak aklına yatan büyük bütçeli filmlerden gelen rol tekliflerini kabul etti. Hiçbir zaman seçicilikten vazgeçmemesi, onu bugün sinema çevrelerinde diğer aktörlerden oldukça farklı bir yere yerleştiriyor.
Küçük yaşta atılan kariyer tohumları...
Craig, 11 Kasım 1968'de İngiltere'nin Chester kentinde, öğretmen bir anneyle ticaretle uğraşan bir babanın ikinci çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Dört yaşındayken annesi ve babasının boşanması sonucu, ablası Lea ve annesi Olivia'yla birlikte Liverpol'a taşınmışlar. Craig'i oyunculuğa yönlendiren ilk kırılmanın bu olduğunu söyleyebiliriz: Liverpool Art College'den mezun olan annesiyle daha çok vakit geçirmeye başlaması, onun da küçük yaştan itibaren sanata ilgi duymaya başlamasını sağlamış. Boşanmalarının ardından, annesi Liverpool'daki Everyman Theatre'a takıldığı için, Craig de vaktinin çoğunu sahne tozu yutarak geçiriyormuş. Kendi ifadesine göre, burada tanıdığı oyuncuları daha sonra televizyonda da görmek, onu çok etkilemiş ve henüz 6 yaşındayken kendisinin de bir gün onlar gibi olması gerektiğine karar vermiş. Okul yaşamı da, akademik anlamda pek parlak olmasa da, sanatla ve sporla fazlasıyla içli dışlı geçmiş. 16 yaşına geldiğinde, okul hayatını sürdürmenin kendisi için bir anlamı olmadığına karar verip tiyatrocu olmak için eğtimini yarıda bırakmış. Annesi ilk başta buna karşı çıkmaya çalışsa da Daniel?ın kararlılığı sayesinde, oğlunun bu kararını desteklemiş, hatta sadece desteklemekle kalmayıp onun adına National Youth Theatre?a başvurup kabul edilmesini bile sağlamış. Oradan da, drama çalışmak üzere, ünlü Guildhall School of Music and Drama at the Barbican?a kabul edilmeyi başarmış. Bu okulun İngiltere?de oyunculuk açısından ne kadar önemli olduğunu anlamak için Craig?in sıra arkadaşlarını birkaçını saymak yeterli olacaktır: Rhys Ifans, Ewan McGregor, Alistair McGowan, Joseph Fiennes ve Damian Lewis.
Televizyonla gelen popülerlik...
Bu okulu bitiren herkes gibi, önünde istediği gibi şekilleyebileceği bir yol açılmıştı Craig?in. Nitekim o da bunu değerlendirdi ve henüz okulu bitirmeden, yüksek bütçeli ?The Power Of One?dan bir rol kapmayı başardı. Böylece Morgan Freeman gibi bir aktörle birlikte çalışarak ve hatırı sayılır bir rolle oyunculuk macerasına atılmış oldu. ?The Adventures of Young Indiana Jones: Daredevils of the Desert? adlı video filminin ardından bazı TV dizilerinin kimi episodlarında da yer alan Craig, 1992?de tanışıp evlendiği İskoç aktris?ten bir de çocuk sahibi oldu.
Craig?in kariyeri başladığı hızla devam etmedi. Royal National Theatre?ın, Pulitzer ödüllü oyunu (daha sonra TV dizisi de olacak) ?Angels in America?nın Londra?da sahnelenen versiyonunda, tam dört karakteri birden canlandırdı. Ardından iki TV dramasında, ?Sharpe's Eagle? (1993) ve ?Genghis Cohn?da (1993), başarılı performanslar sergiledi.
Ancak Craig?in asıl çıkışı ve popülerlik kazanması, Newcastle?lı dört kafadarın maceralarını konu alan ?Our Friends In The North? adlı ?hit? TV dizisiyle oldu. Medyanın kendisine aşırı ilgi göstermeye başladığını sezen aktör, bu tür magazinel şöhretin tuzaklarını çok iyi görerek, ?ciddi bir aktör? olarak tanınmasını sağlayacak önlemleri aldı ve kendini tüm bu ilginin dışında tutmayı başardı. Şöhreti çok umursamasa da, kovulmanın eşiğinde gezinen, serseri bir polis memurunu canlandıracağı ?Kiss And Tell? ve ardından da Andrew Davies'in Daniel Dafoe?den uyarladığı ?The Fortunes and Misfortunes of Moll Flanders? adlı TV filmlerinde rol alması, beyazcam tutkunları için iyice popüler bir figür haline gelmesine yol açtı. O da önlem olarak, tüm röportaj önerilerini geri çevirmeyi seçti. 1996?daki son rolü, bu saydığımız yapımlara göre daha az popülist olan, BBC yapımı ?Saint-Ex?teydi. Ünlü ?Küçük Prens? kitabının Fransız yazarı Antoine de Saint-Exupery?nin yaşamını konu alan filmde Miranda Richardson, Janet McTeer ve Katrin Cartlidge gibi önemli isimlerle birlite rol alan Craig, Saint-Exupery?nin en yakın arkadaşı Guillaumet?yi canlandırıyor ve çok olumlu eleştiriler alıyordu.
Sinemanın ağırlığı hissedilmeye başlanıyor...
Yavaş yavaş, sinema kariyerine ağırlık vermeye başlasa da, bir ayağını televizyonda ve tiyatro sahnesinde tutmayı da ihmal etmedi. Çeşitlilik, kariyeri için en çok önemsediği bir şeydi... 1997?ye yine bir TV filminde, ?The Ice House?ta rol alarak başladı. Bunu Obsession (1997) ve ?Love and Rage? (1998) izledi. ?Obsession?da tanıştığı Alman aktris Heike Makatsch?la ilişkisi sahne dışına taştı ve Craig eşinden ayrılarak Makatsch?la yaşamaya başladı. İki oyuncunun bu beraberlikleri ayrılacakları Ocak 2004?e kadar, yaklaşık yedi yıl sürecekti.
1998?de, karyerinin sinema ayağı iyice öne çıkmaya başladı. Önce bol Oscarlı ?Elizabeth?te küçük ama etkili bir rolde yer aldı ve bir rahibi canlandırdı. Ardından da John Maybury?nin yönettiği ?Love Is the Devil: Study for a Portrait of Francis Bacon?da (1998), Derek Jacobi?nin canlandırdığı Francis Bacon?ın sevgilisi George Dyer olarak karşımıza çıktı. Bunu ?Love and Rage? (1998) ve ?The Trench? (1999) izledi ve 1999?u yine bir TV filminde, ?Shockers: The Visitor?da (1999) rol alarak tamamladı.
2000?li yıllar ve sabrın sonu...
Craig?in amaçladığı saygın aktör imajına, sinemada bürünmesi, 2000?li yıllarla birlikte oldu diyebiliriz. Kim Bassinger?la birlikte rol aldığı Hugh Hodsun?ın epik filmi ?I Dreamed Of Africa?nın ardından Joe Penhall'ın oyunundan uyarlanan ?Some Voices? adlı bağımsız filmde rol aldı. Bunu İstanbul Film Festivali?nde de izlediğimiz bir başka bağımsız film, Terence Gross?un yönettiği, Toni Collette ve Katrin Cartlidge?in de rol aldığı ?Hotel Splendide? izledi.
Daniel Craig, 2001?de bir süredir uzak durduğu televizyona geri döndü ve ?Sword of Honour? adlı mini TV dizisinde rol aldı. Aynı yıl Craig, belki de para için, kariyerinde hiç yapmadığı bir hatayı yaparak, büyük bütçe tuzağına yakalandı ve Angelina Jolie?yle anılan bilgisayar oyunu uyarlaması ?Lara Croft: Tomb Raider?da (2001) rol aldı. Neyse ki toparlaması kolay oldu: Ünlüler geçidi şeklindeki Sam Mendes filmi ?Azap Yolu?nda (?Road to Perdition?) yine yan karakterlerden birini canlandırsa da göründüğü sahnelerde ağırlığını hissettirmeyi başarıyordu.
Üst üste iki Hollywood yapımında rol alsa da Craig, bağımsız sinemayla olan yakın ilişkisinden vazgeçmedi. Bir ara İstanbul Modern?in içindeki Arthouse Sineması?nda da gösterilen ?Ten Minutes Older: The Cello?da (2002) Michael Radford'un yönettiği ?Addicted To The Stars? adlı bölümde rol aldı. Bunu TV filmi ?Copenhagen? (2002) ve bir tür gansgter filmi olan ?Occasional, Strong? (2002) izledi. 2003?te, 3. !F İstanbul Film Festivali?nde de gösterilen, ünlü yazar Hanif Kureishi?nin senaryosuna imza attığı ve Roger Michell?in yönettiği ?The Mother?da rol aldıktan sonra, peş peşe kendi çaplarında iddialı ve bağımsız kategorisine dahil edebileceğimiz filmlerde rol alarak hızlı bir yükseliş yaşadı.
Ağustos 2004?te ülkemizde de vizyona giren ?Slyvia? filminde, Gwenyth Paltrow?un canlandırdığı ünlü kadın şair Sylvia Plath?in fırtınalı bir aşk yaşadığı ve intiharından sorumlu tutulan usta şair eşi Ted Hughes?u canlandırdı. Bunu yine yakın zamanda ülkemizde izlediğimiz ?Dayanılmaz Aşk? (?Enduring Love?) ve Guy Ritcihe tarzı eğlenceli gangster filmi ?Bir Dilim Suç?taki (?Layer Cake?) başroller izledi. Craig ayrıca, yan karakterlerdeki başarısını unutturmayacak şekilde, ülkemizde her ne hikmetse son anda gösterime girmesi iptal edilen ?The Jacket? filminde, başarılı bir performans sergiledi.
?Love is the Devil: Study for a Portrait of Francis Bacon? ve ?The Jacket? filmlerinde birlikte çalıştığı yönetmen, ressam ve modern sanatçı John Maybury?nin dediği gibi, Daniel Craig, küçük gözükseler de film içinde kilit konumda olan karakterleri canlandırmada özel bir ustalığa sahip. Son dönemde bu ustalığını başroldeki karakterleri de canlandıracak şekilde genişlettiğine tanık oluyoruz. Anlaşılan ondan konuşmaya daha uzun süre devam edeceğiz...