Deepak Chopra - Aşkın Yolu

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
179868_2.jpg

''Sevginin mantığa ihtiyacı yoktur. O, kalbin mantıksız aklıyla konuşur.''

Deepak Chopra, Aşkın Yolu adlı eserinde, ömrü boyunca aşka giden yolda karşılaşılan engelleri aşmak için çaba gösterenlere, son derece kullanşlı ve şiirsel çözümler sunuyor. Doğu ve Batı öğretilerinden yararlanarak, aşkın özgür ruhunu canlandırmanın ve bir ömür sürece sevgiyi bulmanın yollarını tarif ediyor.



Yakın İlişkilerin Karanlık Yanı: Kuşku ve Güvensizlik

‘Gerçek sevginin uyanışı tutkuda huzur, huzurda tutku bulmakta yatar.’ (Deepak Chopra-Aşkın Yolu)


Hepimizin yakın ilişkilerde sevilmeye, kabul görmeye, bağlılık hissetmeye ve kendimizi bir bütün olarak ifade etmeye ihtiyacımız vardır. Sevgi, ilgi, kabul, anlayış ve güven ihtiyaçlarının karşılandığı yakın ilişkilerde çiftler , kendi potansiyellerini ve yaratıcılıklarını tamamen ortaya koyabilir; sevgi almanın ve vermenin keyfi içerisinde hem kendilerini hem de ilişkilerini geliştirebilirler.

Leyla Navaro’nun yakın ilişkilere dair mesleki ve akademik birikimlerini derlediği ‘Tapınağın Öbür Yüzü’ isimli kitabında ele aldığı ‘bağlılık ve bağımlılık’ kavramı, yakın ilişkilerde zaman zaman yaşanan karanlığa ışık tutmakta ve rehberlik etmekte. Alanda yapılan araştırmalar, bağlılık ve bağımlılığın kadınlar ve erkekler tarafından oldukça farklı yaşandığını ortaya koymaktadır. Bu farklılık, temelde iki nedenle ilişkilidir. Birincisi, küçük yaşlardan itibaren çocukların yetiştirilmesinde ailelerin kız çocuklarını daha fazla ilişki odaklı olmaya, başkalarının duygularına eğilmeye ve kendi duygularını ifade etmeye ; erkek çocuklarını ise daha bağımsız olmaya ve en doğal duyguları ve duyarlılıklarını ifade etmek yerine bastırmaya teşvik etmeleridir. İkinci neden ,daha çok kültürel yapımızla ve Türk toplumunun geleneksel değerleriyle ilgilidir. Türk toplumu, yakın ilişkilerde kadınların bağlılık kurmakla birlikte bağımlı davranmasını, erkeklerin de bağlılık kurarken kendi bağımsızlıklarını mutlaka korumasını desteklemektedir. Bu açılardan bakıldığında sözkonusu genel eğilimlerin dışında kendi benliğini kaybetmeden yakın ilişki kurabilmek için:yakın ilişkinin ne anlama geldiğini bilmek, bağımlılık yerine bağlılık kurmayı istemek, bunun için kararlı olmak ve bu deneyimi öğrenmeye açık olmak gerekir.

Okuyucular arasından ‘Bunca zahmete katlanmanın ne gereği, ya da ne anlamı var’ diye düşünenler olabilir. Çünkü yukarıda önerilen şekliyle doyurucu bir birliktelik yaşamak; sürekli bir öğrenme, kendini geliştirme, yenileme ve paylaşma hali gerektiriyor. Bu çabanın ödülü ise, sevginin gerçek anlamını keşfetmektir. Gerçek anlamda sevgi ilişkisi, iki kişinin birbirlerinin keyif, haz, güvence, konfor ihtiyaçlarını karşıladıkları bir ihtiyaç ilişkisi değildir; bunun ötesinde içinde tutku, güven, bağlılık , sevecenlik ve anlayış barındıran çok derinlikli bir yaşam deneyimidir.

Yakın ilişki sistemlerinde deneyim, birikim ve gözlemlerim arttıkça benim de farkettiğim bir nokta oldu; çoğu zaman kendimizi tanımadan ilişkilerin içine giriyoruz. Kendimizi iyi tanımadığımız için, istek ve duygularımızı anlayamıyoruz; bu anlayamama hali nedeniyle sıkışıp kalıyoruz ve hissettiğimiz hayalkırıklığı ya da engellenmişlik duygusunun acısını başta değilse de bir süre sonra) ilişki içinde olduğumuz kişiye yansıtıyoruz. Kendimizde gördüğümüz eksiklikleri onun telafi etmesini bekliyor, bu olmadığı için de daha çok olumsuz duygular biriktiriyoruz.

Dilimize yerleşmiş bir söz vardır, ilişkilerde çoğu zaman olumlu bir çağrışım yapmak üzere dile getirilir: ‘Biz, bir elmanın yarısıyız’. Bir elmanın yarısı olmak, çiftlerin birbirini tamamlaması anlayışını içermektedir. Bu deyiş, aslında bağımlı bir ilişkiyi tarif etmektedir. Çünkü bağımlı ilişkide çiftlerin , kendi başlarına eksik ya da yetersiz oldukları inancı vardır. Bu anlayışa göre, kadın ya da erkeğin kendilerini bir bütün hissedebilmesi için karşılarındaki kişiye ihtiyaçları bulunmaktadır.

Bu yazının konusu olan kuşku, güvensizlik, korku ve kıskançlık duygularının; bağımlı ilişki yaşayan kişilerde rastlanma olasılığı daha fazladır. Çünkü bağımlı bir ilişkide taraflar, tüm ilgilerini karşılarındaki kişiye yöneltme eğiliminde olurlar, karşılarındaki kişiyi gerçek anlamda sevmekten çok ona (onun ilgisine, zamanına, onayına vb..) sahip olmayı isterler. Ancak bu şekilde ilişkiye sıkı sıkı sarılmak, sevgiyi boğar ve zaman içinde kişilerin güvensizlik , kıskançlık gibi hisler yaşayarak karşı tarafa yönelik eleştiri ya da suçlamalarına zemin hazırlar. Bu duygular – dile getirilse de getirilmese de- ilişki içerisinde hissedilen yakınlığı zedeler, böylelikle çiftlerden biri ya da her ikisi geri çekilme ve sevgilerini saklama eğilimi gösterebilirler.

Yakın ilişkilerde kıskançlık, güvensizlik ya da kuşku hissedildiğinde yapılması gereken şey; alınganlık ya da eleştirel bakışla dikkati karşı tarafa değil, kendimize yöneltmek, yüzeyde görünenin altında ne hissettiğimize bakmak ve kendimize karşı dürüst olmaktır. Gerçek şudur ki, yakın olmaktan korkmayıp ilişkiye yarımızı değil bütünümüzü verdiğimizde ve kendimizi saklamaya gerek duymadan birlikte yaşayabildiğimizde bağımlılık ve güvensizlik yerine bağlılık ve güvenli sevgiyi tadabilir, tutkuda huzur huzurda tutkuyu hissedebiliriz.


Çocukluğumuzdan beri hepimiz duyularla doğrulanabilen maddi bir dünyaya inanmaya koşullandırıldık. Bu bakımdan, geriye kalanlarımızdan hiçbir farkı olmayan sevgililer karşı konulmaz bir birleşme duygusunun süpürüp temizlediği, aynı zamanda da gerçek olamayacak bir şeyi mantıklı kılarak iki dünyada yaşadıklarını sık sık belirtirler. Sevilen kişi büyülenmiş bir varlık değildir; dünya mükemmelliğin ışığında yıkanmaz -hep-si geçici bir delilik olmalıdır. Artık en hassas an gelmiştir, çünkü birbirine karşıt iki algı içte savaşır ve bunlardan sadece biri kalacaktır.
Sorun, ikisinin de doğru olmasıdır. Aynı olay hakkındaki iki algı nasıl aynı derecede geçerli olabilir? Bu, spiritüel bir olayın anahtar konusudur, çünkü algı bir seçimdir. Aşık olmanın psikolojik tanımı spiritüele o kadar zıttır ki, aynı olguda uyuşmaları zıt gibidir. Aşık olmak,

psikolojik; spiritüel;
geçicidir sonsuzdur
yanılsamadır aşkındır
heyecan verir huzurludur
bağımlılıktır özgürleştirir
hormonlara dayanır cana dayanır
hayalde birliktir gerçek birliktir
çocuksu gerilemedir zenginleştiren evrimleşmedir


MUTLULUĞUN ANAHTARI

Herşeyi kontrol etmeye ve yönetmeye çalışmaktan vazgeçin.

Sürekli 'alarmda' olmanız gerektiğini söyleyen iç sesinize kulak vermeyin.

Yeni yollar denemesi için ruhunuza izin verin.

Bir şey için elinizden geleni yaptıktan sonrasını dert edinmeyin.

Fırsatların karşınıza kendiliğinden çıkmasına izin verin.

Kendinize günlük hedefler seçin.

Kendinizi huzursuz hissettiğinizde içinizdeki barışın merkezine gidin.

Sinirlenmenin boşa giden enerjiden başka birşey olmadığını unutmayın.

Tek bir doğru yoktur. Olayları algılama şeklinizi değiştirin.

Kendinizi başkalarının yerine koyun. Böylece daha zor incinir ve incitirsiniz.

Tüm bunlarla sevgili Tolstoy' un güzel bir sözünü söylemek yerinde olacaktır;

''Güzel olan sevgili değildir, sevgili olan güzeldir.''
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst