Yaklaşık yirmi yaşlarındaydı. Fakat yaşının üzerinde bir tavır sergiliyor, olgun bir insan görüntüsü veriyordu. Gittiği her yerde yoğun bir ilgiyle karşılanıyordu. Eşsiz dehâsı ve ilmiyle gündemin baş sıralarındaydı.
Onu misafir etmek, ağırlamak, sohbetinden birşeyler öğrenmek herkesin can attığı bir şeydi.
Zamanın yöneticileriyle samimi dostu. El üstünde tutuluyor, ikram ve izzetlere boğuluyordu.
Bugünlerde zamanın Bitlis Valisi Ömer Paşa Bediüzzaman'ı yüksek ilim ve faziletinden dolayı evinde misafir etmek istedi. Bediüzzaman, valinin ısrarı üzerine buna razı oldu.
Vali kendisine özel bir oda verdi. Burada çeşitli ilimlere dair kitapları okumaya ve ezberlemeye başladı.
Valinin hanımı vefat etmişti. Evinde üçü küçük üçü büyük altı kızı vardı. Bir gün büyük kızlardan biri bir iş için Bediüzzaman'ın odasına girmek istedi. Bediüzzaman buna izin vermedi. Kız ise üzülerek geri döndü.
Aynı gün Bediüzzaman'ı kıskananlardan biri hükümette valinin kulağına şu sözleri fısıldadı:
"Said'i nasıl evde bırakıyorsun? Kızların bâkire, karın yok. Kendisi genç ve delikanlı bunu nasıl kabul ediyorsun?"
Valinin fikrini bozmak istemiş Bediüzzaman'la ilgili yanlış bir kanaat edinmesine çalışmıştı.
Vali akşam evine geldiğinde büyük kızı ağlayarak karşıladı babasını:
"Baba bu odada bıraktığımız Said deli, bizi odaya bırakmıyor!."
Vali düşüncesinde yanılmış olduğunu anladı. Bediüzzaman'ın odasına girdi:
"Herkesin bir üstadı var benim de hocam ve üstadım sensin" dedi, Bediüzzaman'ın elini öptü ve ona iltifat ve ikramlarda bulundu.
Bu olayı Bediüzzaman, daha sonra yazdığı bir eserinde şöyle anlatmıştı:
"Yirmi yaşlarında iken Bitlis'te Vali Ömer Paşa hanesinde iki sene onun ısrarıyla ve ilme ziyade hürmetiyle kaldım. Onun altı adet kızı vardı. Üçü küçük, üçü büyüktü."
"Ben üç büyükleri, iki sene beraber bir hanede kaldığımız halde, birbirinden ayırt edip tanıyamıyordum. O derece dikkat etmiyordum ki tanıyayım."
"Hatta bir alim misafirim yanıma geldi, iki günde onları birbirinden ayırt etti, tanıdı. Herkes bendeki hale hayret ederek bana sordular:
"Neden bakmıyorsun?"
“Dedim: İlmin izzetini muhafaza etmek beni baktırmıyor."
Âlim insan Allah'ı sever ve Ondan korkar. Onun emirlerine karşı gelmekten çekinir. İlminin şeref ve üstünlüğünü korumak için gözüne ve gönlüne hâkim olur.
Alıntı
Onu misafir etmek, ağırlamak, sohbetinden birşeyler öğrenmek herkesin can attığı bir şeydi.
Zamanın yöneticileriyle samimi dostu. El üstünde tutuluyor, ikram ve izzetlere boğuluyordu.
Bugünlerde zamanın Bitlis Valisi Ömer Paşa Bediüzzaman'ı yüksek ilim ve faziletinden dolayı evinde misafir etmek istedi. Bediüzzaman, valinin ısrarı üzerine buna razı oldu.
Vali kendisine özel bir oda verdi. Burada çeşitli ilimlere dair kitapları okumaya ve ezberlemeye başladı.
Valinin hanımı vefat etmişti. Evinde üçü küçük üçü büyük altı kızı vardı. Bir gün büyük kızlardan biri bir iş için Bediüzzaman'ın odasına girmek istedi. Bediüzzaman buna izin vermedi. Kız ise üzülerek geri döndü.
Aynı gün Bediüzzaman'ı kıskananlardan biri hükümette valinin kulağına şu sözleri fısıldadı:
"Said'i nasıl evde bırakıyorsun? Kızların bâkire, karın yok. Kendisi genç ve delikanlı bunu nasıl kabul ediyorsun?"
Valinin fikrini bozmak istemiş Bediüzzaman'la ilgili yanlış bir kanaat edinmesine çalışmıştı.
Vali akşam evine geldiğinde büyük kızı ağlayarak karşıladı babasını:
"Baba bu odada bıraktığımız Said deli, bizi odaya bırakmıyor!."
Vali düşüncesinde yanılmış olduğunu anladı. Bediüzzaman'ın odasına girdi:
"Herkesin bir üstadı var benim de hocam ve üstadım sensin" dedi, Bediüzzaman'ın elini öptü ve ona iltifat ve ikramlarda bulundu.
Bu olayı Bediüzzaman, daha sonra yazdığı bir eserinde şöyle anlatmıştı:
"Yirmi yaşlarında iken Bitlis'te Vali Ömer Paşa hanesinde iki sene onun ısrarıyla ve ilme ziyade hürmetiyle kaldım. Onun altı adet kızı vardı. Üçü küçük, üçü büyüktü."
"Ben üç büyükleri, iki sene beraber bir hanede kaldığımız halde, birbirinden ayırt edip tanıyamıyordum. O derece dikkat etmiyordum ki tanıyayım."
"Hatta bir alim misafirim yanıma geldi, iki günde onları birbirinden ayırt etti, tanıdı. Herkes bendeki hale hayret ederek bana sordular:
"Neden bakmıyorsun?"
“Dedim: İlmin izzetini muhafaza etmek beni baktırmıyor."
Âlim insan Allah'ı sever ve Ondan korkar. Onun emirlerine karşı gelmekten çekinir. İlminin şeref ve üstünlüğünü korumak için gözüne ve gönlüne hâkim olur.
Alıntı