Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Günün çoğunu neşeli geçiririm. Üzgün veya durgun olduğum zamanlar neşeli olduğum zamanlardan daha azdır. Arkadaşlarımla gülüp eğlenebiliyorum. Geleceği dair bir amacım var. Bu amacı gerçekleştirmeye çalışıyorum. Üzüldüğüm zamanlar bir gün süresini nadiren geçer. Beni üzen dış bir faktör olursa ancak o zaman birkaç gün boyunca üzüntülü olabilirim. Nadiren psikolojik bir yorgunluğum olur. Yorgunluğumun nedeni çoğu zaman fizikseldir. Uykularım düzenlidir ve uyku sorunum yoktur. Kilomda aşırı bir değişkenlik yoktur.Yaşantılarınız bu şekilde ise depresif olduğunuz söylenemez.
Sürekli bir yorgunluk haliniz varsa. Çoğu zaman neşesiz zaman geçiriyorsanız. Uyku ve kilonuzla ilgili sorunlar yaşıyorsanız. Arkadaşlarınızdan uzaklaşma ve içe kapanma isteği varsa. Sürekli bir mutsuzluk hali hissediyorsanız. Yaşamı boş ve anlamsız buluyorsanız depresif bir durumunuzun olma ihtimali yüksektir.
İnsan bedenini arabaya benzetelim. İnsan ruhunu da şoföre benzetilim. İnsan bedenindeki biyolojik zayıflıklar, sahip olduğumuz arabanın teknik yetersizliği olarak temsil edilsin. Aracın teknik özelliklerinin zayıf olması ile depresyona biyolojik olarak yatkın olmayı birbirine benzetebiliriz. Ama yine de şoförün arabayı nasıl kullandığı çok önemlidir. Şoför bütün teknik yetersizliklere rağmen aracı amacına uygun bir şekilde sürmeyi başarabilir.
Depresyon ruhun ve vücudun verdiği “fizyolojik- normal” bir tepkidir. Sorun bu “normal-tepkinin” abartılı olmasıdır.
Kişisel yaşam savaşımızda topluma (sosyal ortamlara) bir noktadan tutunmamız (uyum sağlamamız) gerekir.
Toplum bize hayata nasıl bir anlam vereceğimizi anlatır (dikte eder). Bizde kendi yaratıcılığımız ölçüsünde hayata bir anlam verip bu arzumuzu topluma geri döndürmeye çalışırız. İnsan sadece topluma muhtaç olduğu için değil, aynı zamanda toplum tarafından kuşatıldığı içinde bu ilişkiye girmek zorundadır.
Yaşamın anlamı dediğimiz şey toplumla kurduğumuz bu “alış veriş”ilişkisidir. Hayvanlardan farklı olarak insan “yaşamın anlamına” ihtiyaç duyar. Bu insanın “güçlü bir yanıdır” ama aynı zamanda “nevrotik bir zayıflığıdır”. Anne ve babamızla kurduğumuz ilişki toplumla kuracağımız ilişkinin çatısını oluşturur.
Anne ve babamızla kuruduğumuz ilişkideki “çatlaklar” “boşluklar” “kör noktalar” bize yaşama anlam katma konusunda bir zayıflık yaşatacaktır. Yaşama anlam katmak ile yaşama “iştahımız” arasında güçlü bir bağlantı vardır.
Dr.Kubilay Boğoçlu
Psikiyatri Uzmanı