Evliliğin elbette duygusal bir yaşı yoktur. Fakat yeterli olgunluğa ulaşmadan yapılan evlilikler dengesini bulana kadar zorlanır veya çatırdar. Büyümeden kadın ve anne olmaya adım atan genç bir kız kendini tanımlamakta zorluk çekebilir. Geçmiş deneyimlerde geleneğin içerisinde bir eğitim tarzıyla kadınlık ve annelik eğitimini kuşaklar boyu alan kadınlarımız davranış kalıplarını normal gelişme sürecinde öğrenip duygusal olarak büyüyebiliyordu. Sorumluluk fiziksel gelişimle birlikte uyumlu bir şekilde artıyor ve kendi ailesini kurması için duygusal bir aşamadan geçiriliyordu. Fakat günümüzde modern yaşamın hayatımıza girmesiyle birlikte geleneğin ve modernitenin arasında sıkışan ve geçim telâşı içinde yeterli sosyal ve duygusal olgunluğa ulaşamamış anneler ve kadın rolleri, çocuklarıyla olan ilişkide de aynı sıkıntıyı yaşamaktadır.
Ergenlik döneminde kazanılması gereken rollerin içerisinde karşı cinsle olgun bir ilişkiye ve evliliğe hazırlanma aşaması da yer almaktadır. Ergenler evliliği ve aile yaşamını ailelerinde gördükleri model çizgiye göre ya zevkle bekler ya da korkuyla yaklaşabilir. Kendini tanıma aşamasında fiziksel uyumuyla birlikte cinsel kimliğiyle ilgili kadınlık rolünü ve karşı cinse karşı tavır alışlarını belirler. Bu tavır alış ideal olanla doğal tercih edilmesi gereken arasında bir çatışma ortaya çıkarır. Cinsel kimliğini algılamaya arzu ve duygularını anlamlandırmaya çalışırken tutarsızlıklar görülebilir. Kız ergenler duygularını tanıyarak ve duygularını anlam yükleyerek karşı cinse karşı bir beklenti içerisine girerken; erkek ergenler de arzularını fark ederek karşı cinse karşı yaklaşma eğilimindedir. Kız ve erkek ergenler arasındaki bu iki temel farklılık birbirlerini tanıma sürecini de etkiler. Dolayısıyla kendisini çözümleyememiş ergenlik evresini tamamlayamamış bir çift evlendiği zaman uzun soluklu bir evliliği götürmekte zorlanır.
Ergenlik dönemi duyguların ve arzuların tam olarak ayrışamadığı dürtüsü ve duygusu arasında gelgitlerin yaşandığı bir evredir. Modern hayat tarzı bu gelişimi farklı olarak etkilemekte fiziksel olarak daha erken gelişirken duygusal ve sosyal olarak daha geç gelişmeyi getirmektedir. Bu yüzden anne babalar modern yaşamın getirisiyle çocuklarına sorumluluk vermekte gecikebilir ve onların hayatlarını ipotek altına alabilirler. Ebeveyninin devamlı baskın eli karşısında bağımsızlaşamayan ve bunu hep hisseden bir ergen, devamlı olarak ergen kalacaktır. Ebeveynler ergenlik döneminde ergenin kendi seçimlerini desteklemeli ve yaşamını kurması yolunda ona yardımcı olmalıdır. Fakat bu yardım ergen adına kararlar verip, hatta evlilik tercihini veya iş tercihini etkilemek değil, hayatının sorumluluğunu ona vermektir. Son yıllarda yetişkin çocuk gibi davranan kişilerin iş, arkadaşlık ve eş ilişkilerinde sorun yaşamalarının sebebi, anne babalık rolünün hep aşırı koruma şeklinde hayatlarına yansımasıdır. Yetişkin çocuklar fiziksel olarak büyümüş, bir aile kurmuş, hatta anne baba olmuş, fakat hâlâ ergenlikten duygusal olarak çıkış yapamayan kişilerdir. Modern yaşamın ürettiği ve yalnızlaştırdığı yetişkin çocuk tiplemeleri gündemimize daha çok yansıyacaktır.
Ergenlik dönemi sınırların fark edildiği ve anlaşılmaya çalışıldığı bir dönemdir. Özellikle genç kızların romantik duygularının şekillendiği ve coştuğu ve erkek çocukların ise korkusuz daha çok risk alan özellikleriyle ön planda olduğu bir dönemdir. Bu özelliklerin belirgin olması bu evreyi daha çetrefilli bir yapıya büründürür. Ergen hoşlandığı şeyleri kabul edip, hoşlanmadığı şeyleri iterek anne babasına bazen zorluk yaşatabilir; haz prensibiyle hareket ettiği için kendini ertelemekte zorlanabilir. Kendini ertelemenin ve dürtülerini kontrol altına almanın en önemli yatırımı ebeveynler tarafından özgürlüğün sınırlarını öğretmek ve kazandırmaktır. Kendi hazlarına göre hareket ettikleri için her sevdiği şeyin ona ait olmasını ister. Kültürel ve dinden gelen sınırları yeterince olgunlaşmadığı zaman sorumluluk almakta daha çok zorlanacak ve sadece çok istediği şeyleri severek yapacaktır. Fakat bu haz prensibi çocukluk döneminin ilk üç yaş evresindeki haz evresinden farklıdır. İlk üç yaş evresindeki çocuk daha çok kendi isteklerinin ertelenmesinden hoşlanmazken, ergen ise bu isteklerin mantıksız ve sert bir şekilde engellenmesinden hoşlanmaz.
Yeterince olgunlaşamayan bir genç kız evlendiği zaman biz duygusunu oluşturmakta ve bunu reel bir hale getirmekte zorlanabilir. Kendi isteklerine karşı, karşı cinsi uyararak çatışmayı içinden çıkılması zor bir sürece sürükleyebilir. Aynı şey genç erkekler için de geçerlidir. Kendi duygu tahlillerini yapabilirse karşı tarafı tanımakta da zorluk çekmez. Fakat her şeye kendi merkezinden baktığı zaman biz duygusunu oluşturabilmek oldukça zor olacaktır. Ergenlik döneminde yaşanan bir eş seçimi değil, aynı zamanda cinsiyet ve kişiliğin oturduğu bir dönemdir. Kendi kişiliği ve cinsiyet algısı oturmadan diğerini tanımlamaya çalışmak ve evliliğin getirdiği sorunları çözümlemek oldukça tehlikelidir.
Evliliğe erken başlamakla birlikte çocuk sahibi olunduğunda ise çatışmalar kuvvetlenir, büyümeden anne olmaya ve baba olmaya çalışmak çocukla olan ilişkileri daha da zorlamaktadır. Kendi yeni yetmeliğini çözümleyemediği için çocuğuyla olan ilişkilerini kurgulamakta ve yönetmekte zorlanır. Özellikle genç annelerin (17–18 yaş) ilk çocuklarıyla bu kadar sorunlu bir ilişki tarzı yaşamalarının sebebi budur. Kendi duygularını anlamlandırmaya çalışırken bir bebekle birlikte anne kimliğini de üstlenmiştir. Bu anneler aşırı kırılgan, hassas, çocuklarına karşı devamlı savunucu ya da aşırı koruyucudurlar. Annelik deneyimi eğer o güven duygusuyla birleşmediyse çocuğuna en temel güveni vermekte sıkıntı yaşar. Çocuk için birinin yanında olduğunu bilmek yeterli değildir. Onu gören, gerektiğinde sakinleştirebilen, ona duygularını değerlendirme ve anlamlandırma isteği yaşatan bir anne ile birlikte olmaktır. Kendi duyguları üzerinde gözlem becerisini elde edemediği zaman olumsuz düşünce ve davranışlarını çocuğuna yansıtıp onun benlik değerini etkileyebilmektedir. Özellikle öfke davranışı bu tip anne figürlerinde daha yoğun görülmektedir. Sorunla baş etmekte zorlandığı için çocuğuna karşı agresif davranmakta, kendi beceri sınırlarının gelişmesine izin vermemektedir.
Ergenlik dönemindeki fırtınalı çatışmalar anne çocuk ikileminde daha fazla ağırlığını hissettirir. Sorumluluk ve sağduyulu olmak veya bu sorumluluğu kendi annesine atarak çocuğun anneanne ile büyümesine, bazı kuralları ve annelik duygusunu farklı bir şekilde içselleştirmesine zemin hazırlar. Kişiliğimiz annelerimizden ve onların bize kazandırdığı ilişki tarzlarından oldukça fazla beslenir. Yetişkin bir kadın olunduğunda ise annelik seçimimizi yönlendirir. Özellikle annelerin çocukları ergenlik döneminden duygusal olarak çıkmadan evliliği bir tercih olarak onlara sunmaları yetişkin çocuk anne figürünü oluşturmaktadır. Annelerin dikkatli olması gereken çocuğuna sorumluluk duygusunu kazandırırken hayatını yönetme ve yönlendirme şansını da eline teslim etmesi gerekir.
Ergenlik döneminde kazanılması gereken rollerin içerisinde karşı cinsle olgun bir ilişkiye ve evliliğe hazırlanma aşaması da yer almaktadır. Ergenler evliliği ve aile yaşamını ailelerinde gördükleri model çizgiye göre ya zevkle bekler ya da korkuyla yaklaşabilir. Kendini tanıma aşamasında fiziksel uyumuyla birlikte cinsel kimliğiyle ilgili kadınlık rolünü ve karşı cinse karşı tavır alışlarını belirler. Bu tavır alış ideal olanla doğal tercih edilmesi gereken arasında bir çatışma ortaya çıkarır. Cinsel kimliğini algılamaya arzu ve duygularını anlamlandırmaya çalışırken tutarsızlıklar görülebilir. Kız ergenler duygularını tanıyarak ve duygularını anlam yükleyerek karşı cinse karşı bir beklenti içerisine girerken; erkek ergenler de arzularını fark ederek karşı cinse karşı yaklaşma eğilimindedir. Kız ve erkek ergenler arasındaki bu iki temel farklılık birbirlerini tanıma sürecini de etkiler. Dolayısıyla kendisini çözümleyememiş ergenlik evresini tamamlayamamış bir çift evlendiği zaman uzun soluklu bir evliliği götürmekte zorlanır.
Ergenlik dönemi duyguların ve arzuların tam olarak ayrışamadığı dürtüsü ve duygusu arasında gelgitlerin yaşandığı bir evredir. Modern hayat tarzı bu gelişimi farklı olarak etkilemekte fiziksel olarak daha erken gelişirken duygusal ve sosyal olarak daha geç gelişmeyi getirmektedir. Bu yüzden anne babalar modern yaşamın getirisiyle çocuklarına sorumluluk vermekte gecikebilir ve onların hayatlarını ipotek altına alabilirler. Ebeveyninin devamlı baskın eli karşısında bağımsızlaşamayan ve bunu hep hisseden bir ergen, devamlı olarak ergen kalacaktır. Ebeveynler ergenlik döneminde ergenin kendi seçimlerini desteklemeli ve yaşamını kurması yolunda ona yardımcı olmalıdır. Fakat bu yardım ergen adına kararlar verip, hatta evlilik tercihini veya iş tercihini etkilemek değil, hayatının sorumluluğunu ona vermektir. Son yıllarda yetişkin çocuk gibi davranan kişilerin iş, arkadaşlık ve eş ilişkilerinde sorun yaşamalarının sebebi, anne babalık rolünün hep aşırı koruma şeklinde hayatlarına yansımasıdır. Yetişkin çocuklar fiziksel olarak büyümüş, bir aile kurmuş, hatta anne baba olmuş, fakat hâlâ ergenlikten duygusal olarak çıkış yapamayan kişilerdir. Modern yaşamın ürettiği ve yalnızlaştırdığı yetişkin çocuk tiplemeleri gündemimize daha çok yansıyacaktır.
Ergenlik dönemi sınırların fark edildiği ve anlaşılmaya çalışıldığı bir dönemdir. Özellikle genç kızların romantik duygularının şekillendiği ve coştuğu ve erkek çocukların ise korkusuz daha çok risk alan özellikleriyle ön planda olduğu bir dönemdir. Bu özelliklerin belirgin olması bu evreyi daha çetrefilli bir yapıya büründürür. Ergen hoşlandığı şeyleri kabul edip, hoşlanmadığı şeyleri iterek anne babasına bazen zorluk yaşatabilir; haz prensibiyle hareket ettiği için kendini ertelemekte zorlanabilir. Kendini ertelemenin ve dürtülerini kontrol altına almanın en önemli yatırımı ebeveynler tarafından özgürlüğün sınırlarını öğretmek ve kazandırmaktır. Kendi hazlarına göre hareket ettikleri için her sevdiği şeyin ona ait olmasını ister. Kültürel ve dinden gelen sınırları yeterince olgunlaşmadığı zaman sorumluluk almakta daha çok zorlanacak ve sadece çok istediği şeyleri severek yapacaktır. Fakat bu haz prensibi çocukluk döneminin ilk üç yaş evresindeki haz evresinden farklıdır. İlk üç yaş evresindeki çocuk daha çok kendi isteklerinin ertelenmesinden hoşlanmazken, ergen ise bu isteklerin mantıksız ve sert bir şekilde engellenmesinden hoşlanmaz.
Yeterince olgunlaşamayan bir genç kız evlendiği zaman biz duygusunu oluşturmakta ve bunu reel bir hale getirmekte zorlanabilir. Kendi isteklerine karşı, karşı cinsi uyararak çatışmayı içinden çıkılması zor bir sürece sürükleyebilir. Aynı şey genç erkekler için de geçerlidir. Kendi duygu tahlillerini yapabilirse karşı tarafı tanımakta da zorluk çekmez. Fakat her şeye kendi merkezinden baktığı zaman biz duygusunu oluşturabilmek oldukça zor olacaktır. Ergenlik döneminde yaşanan bir eş seçimi değil, aynı zamanda cinsiyet ve kişiliğin oturduğu bir dönemdir. Kendi kişiliği ve cinsiyet algısı oturmadan diğerini tanımlamaya çalışmak ve evliliğin getirdiği sorunları çözümlemek oldukça tehlikelidir.
Evliliğe erken başlamakla birlikte çocuk sahibi olunduğunda ise çatışmalar kuvvetlenir, büyümeden anne olmaya ve baba olmaya çalışmak çocukla olan ilişkileri daha da zorlamaktadır. Kendi yeni yetmeliğini çözümleyemediği için çocuğuyla olan ilişkilerini kurgulamakta ve yönetmekte zorlanır. Özellikle genç annelerin (17–18 yaş) ilk çocuklarıyla bu kadar sorunlu bir ilişki tarzı yaşamalarının sebebi budur. Kendi duygularını anlamlandırmaya çalışırken bir bebekle birlikte anne kimliğini de üstlenmiştir. Bu anneler aşırı kırılgan, hassas, çocuklarına karşı devamlı savunucu ya da aşırı koruyucudurlar. Annelik deneyimi eğer o güven duygusuyla birleşmediyse çocuğuna en temel güveni vermekte sıkıntı yaşar. Çocuk için birinin yanında olduğunu bilmek yeterli değildir. Onu gören, gerektiğinde sakinleştirebilen, ona duygularını değerlendirme ve anlamlandırma isteği yaşatan bir anne ile birlikte olmaktır. Kendi duyguları üzerinde gözlem becerisini elde edemediği zaman olumsuz düşünce ve davranışlarını çocuğuna yansıtıp onun benlik değerini etkileyebilmektedir. Özellikle öfke davranışı bu tip anne figürlerinde daha yoğun görülmektedir. Sorunla baş etmekte zorlandığı için çocuğuna karşı agresif davranmakta, kendi beceri sınırlarının gelişmesine izin vermemektedir.
Ergenlik dönemindeki fırtınalı çatışmalar anne çocuk ikileminde daha fazla ağırlığını hissettirir. Sorumluluk ve sağduyulu olmak veya bu sorumluluğu kendi annesine atarak çocuğun anneanne ile büyümesine, bazı kuralları ve annelik duygusunu farklı bir şekilde içselleştirmesine zemin hazırlar. Kişiliğimiz annelerimizden ve onların bize kazandırdığı ilişki tarzlarından oldukça fazla beslenir. Yetişkin bir kadın olunduğunda ise annelik seçimimizi yönlendirir. Özellikle annelerin çocukları ergenlik döneminden duygusal olarak çıkmadan evliliği bir tercih olarak onlara sunmaları yetişkin çocuk anne figürünü oluşturmaktadır. Annelerin dikkatli olması gereken çocuğuna sorumluluk duygusunu kazandırırken hayatını yönetme ve yönlendirme şansını da eline teslim etmesi gerekir.