Fatih’te aşklar yaşanır ama kimse duymaz
İkinci romanı Lâl‘de İslami kültürde çok işlenmeyen bir konuyu, yitip giden kocasını beklerken başka bir erkeğe âşık olan bir kadını anlatan Ayşe Kara: “Dindar kadınlar da âşık olur, hiçbirimiz sanıldığı gibi rahibe değiliz. Erkeklerimiz de rahip değil,” diyor...
Ayşe Kara, bir anne. Üç kızı, bir oğlu var. İlkokulu bitirdikten sonra 'kız olduğu için' okutulmayanlardan. Ama evde İslami ilimlerle ilgili eğitimler almış, uzun bir dönem hadis ve tefsir eğitiminden geçmiş. Esprili üslubuyla, 15 yaşında evlendirildiği için kendisini "Profesyonel evliyim, biz okul yerine kocaya gittik. Bizim evlendiğimiz dönemlerde okula gitmeyen kızlar çok makbul kızlardı," diye tanıtıyor. Küçüklüğünden beri okumaya olan merakı daha sonra onu yazmaya götürmüş. Çocuklarını uyuttuktan sonra sabahlara kadar hep okumuş yıllarca... Hece, Türk Edebiyatı, Yörünge ile Tarih ve Düşünce dergilerinde denemeleri, öyküleri yayımlanmaya başlayınca, bunu 2003'de ilk kitabı izlemiş: Bir Tanzimat Prensesi Refia Sultan. Onunla bir araya gelme nedenimiz ise başörtülü bir kadının hem özelini, hem ruh dünyasını, hem de onun gözünden 'bir tür cumhuriyet' olan Fatih'le İstanbul'u anlattığı ikinci romanı Lâl. Romanın kahramanı Nergis aracılığıyla belki de ilk kez, dindar bir kadının aşka bakışına, aldatmaya, terk edilmeye bakışına ve onları yaşayış biçimine tanık oluyoruz.
► Kaç yaşınızda 'Artık yazmalıyım' dediniz?
35 yaşımdaydım sanırım. Hayat gidiyordu, ben kendim için bir şey yapmamıştım. Bir an kendimi bir boşlukta buldum. O halimi Lal'in kahramanı Nergis'e ödünç verdim. Yazı bana bir çıkış kapısı olarak geldi.
Romanın Dört Ayağı Var
►Neden Lâl? Lâl sizin için neyi ifade ediyor?
Lâluzun, sancılı bir sürecin sonucu. Galiba ben bu süreçte İbn-i Arabi'nin 'Tanrı Musa'ya ateş olarak göründü,' sözü misali varlığın özünü ateş olarak hissettim. Bu da romana yansıdı, ateş renkli cevher anlamındaki 'Lâl'i kullandım başlık olarak. Aynı zamanda 'dilsiz' anlamıyla da Nergis'in susuşunu ifade ediyor. Bir roman için bunu söylemek ne kadar doğrudur bilmiyorum ama Lâl'in mimarisi hakkında düşünürken camiyi örnek aldım. Kubbesi aşk; zemini aidiyet... Dört ana karakter, Nergis (güzellik ve aşk), Fatih (düşünce), Fuad (hareket), Nilüfer (otorite) kubbeyi tutan dört ayak...
►Kitaptaki Sermüezzin efendi ailesi üzerinden günümüz Müslümanlarını nasıl anlatmak istediniz?
Geleneği temsil misyonu yüklenmişler. Romanın esas kişileri 80 kuşağından Nergis, Fatih ve Fuad. Bugünden ailenin tarihi üzerinden yakın tarihe gidiyoruz; devrimlerin Fatihli muhafazakârlar üzerinde yarattığı travmaya şahit oluyoruz. Ben 80 kuşağındanım. 31 yıldır Fatihliyim, insanların neler konuşup neler söylediğini biliyorum. Bu anlamda içeriden bir bakışım var olaylara. Hakikaten dindar olup dini, Allah'ı kullanan kullanan çok cahil insanlar da var. Ama bir taraftan modern olmak da tamamen donanımlı olmak demek değil. Maalesef hiç telaffuz etmek istemediğim bir kutuplaşma var.
Bu Bir Hidayet Romanı Değil
►Muhafazakâr kesimde ilk defa bir kadının karşı cinsle ilişkilerine dair bu kadar açık satırlarla karşılaşıyoruz.
Çok hidayet romanı okudum, hiçbirini de sevmedim. Sevmediğim bir şekilde niye yazayım? Tamam hidayete erdiler, sonra ne oldu? Bu insanlar yaşıyor, hayatla karşı karşıyalar, dertleri var, çeşitli olayların hayatlarının üzerinde etkileri var. Ben daha önce dindar kesimin yazdığı romanlardan farklı olarak gerçekleri yazmaya çalıştım. Bunu bir edebi değer üstünden yapmaya çabaladım.
Müjgan Halis
İkinci romanı Lâl‘de İslami kültürde çok işlenmeyen bir konuyu, yitip giden kocasını beklerken başka bir erkeğe âşık olan bir kadını anlatan Ayşe Kara: “Dindar kadınlar da âşık olur, hiçbirimiz sanıldığı gibi rahibe değiliz. Erkeklerimiz de rahip değil,” diyor...
Ayşe Kara, bir anne. Üç kızı, bir oğlu var. İlkokulu bitirdikten sonra 'kız olduğu için' okutulmayanlardan. Ama evde İslami ilimlerle ilgili eğitimler almış, uzun bir dönem hadis ve tefsir eğitiminden geçmiş. Esprili üslubuyla, 15 yaşında evlendirildiği için kendisini "Profesyonel evliyim, biz okul yerine kocaya gittik. Bizim evlendiğimiz dönemlerde okula gitmeyen kızlar çok makbul kızlardı," diye tanıtıyor. Küçüklüğünden beri okumaya olan merakı daha sonra onu yazmaya götürmüş. Çocuklarını uyuttuktan sonra sabahlara kadar hep okumuş yıllarca... Hece, Türk Edebiyatı, Yörünge ile Tarih ve Düşünce dergilerinde denemeleri, öyküleri yayımlanmaya başlayınca, bunu 2003'de ilk kitabı izlemiş: Bir Tanzimat Prensesi Refia Sultan. Onunla bir araya gelme nedenimiz ise başörtülü bir kadının hem özelini, hem ruh dünyasını, hem de onun gözünden 'bir tür cumhuriyet' olan Fatih'le İstanbul'u anlattığı ikinci romanı Lâl. Romanın kahramanı Nergis aracılığıyla belki de ilk kez, dindar bir kadının aşka bakışına, aldatmaya, terk edilmeye bakışına ve onları yaşayış biçimine tanık oluyoruz.
► Kaç yaşınızda 'Artık yazmalıyım' dediniz?
35 yaşımdaydım sanırım. Hayat gidiyordu, ben kendim için bir şey yapmamıştım. Bir an kendimi bir boşlukta buldum. O halimi Lal'in kahramanı Nergis'e ödünç verdim. Yazı bana bir çıkış kapısı olarak geldi.
Romanın Dört Ayağı Var
►Neden Lâl? Lâl sizin için neyi ifade ediyor?
Lâluzun, sancılı bir sürecin sonucu. Galiba ben bu süreçte İbn-i Arabi'nin 'Tanrı Musa'ya ateş olarak göründü,' sözü misali varlığın özünü ateş olarak hissettim. Bu da romana yansıdı, ateş renkli cevher anlamındaki 'Lâl'i kullandım başlık olarak. Aynı zamanda 'dilsiz' anlamıyla da Nergis'in susuşunu ifade ediyor. Bir roman için bunu söylemek ne kadar doğrudur bilmiyorum ama Lâl'in mimarisi hakkında düşünürken camiyi örnek aldım. Kubbesi aşk; zemini aidiyet... Dört ana karakter, Nergis (güzellik ve aşk), Fatih (düşünce), Fuad (hareket), Nilüfer (otorite) kubbeyi tutan dört ayak...
►Kitaptaki Sermüezzin efendi ailesi üzerinden günümüz Müslümanlarını nasıl anlatmak istediniz?
Geleneği temsil misyonu yüklenmişler. Romanın esas kişileri 80 kuşağından Nergis, Fatih ve Fuad. Bugünden ailenin tarihi üzerinden yakın tarihe gidiyoruz; devrimlerin Fatihli muhafazakârlar üzerinde yarattığı travmaya şahit oluyoruz. Ben 80 kuşağındanım. 31 yıldır Fatihliyim, insanların neler konuşup neler söylediğini biliyorum. Bu anlamda içeriden bir bakışım var olaylara. Hakikaten dindar olup dini, Allah'ı kullanan kullanan çok cahil insanlar da var. Ama bir taraftan modern olmak da tamamen donanımlı olmak demek değil. Maalesef hiç telaffuz etmek istemediğim bir kutuplaşma var.
Bu Bir Hidayet Romanı Değil
►Muhafazakâr kesimde ilk defa bir kadının karşı cinsle ilişkilerine dair bu kadar açık satırlarla karşılaşıyoruz.
Çok hidayet romanı okudum, hiçbirini de sevmedim. Sevmediğim bir şekilde niye yazayım? Tamam hidayete erdiler, sonra ne oldu? Bu insanlar yaşıyor, hayatla karşı karşıyalar, dertleri var, çeşitli olayların hayatlarının üzerinde etkileri var. Ben daha önce dindar kesimin yazdığı romanlardan farklı olarak gerçekleri yazmaya çalıştım. Bunu bir edebi değer üstünden yapmaya çabaladım.
Müjgan Halis