Gebelikte ne gibi incelemeler yapılır?
Gebelik esnasında ve/veya öncesinde herhangi bir hastalığı olmayan, daha önce doğum yapmamış veya sağlıklı bir ya da fazla sayıda doğum yapmış, ailesinde herhangi bir hastalığı olmayan, şu anda yaşadığı gebelikte de bebeğiyle veya kendisiyle ilgili herhangi bir problem saptanmamış olan gebeliklere düşük riskli gebelikler adı verilir. Bu gebeliklerin seyri, doğumla sonuçlanması esnasında ve doğum sonrasında normaldışı bir durum ortaya çıkma olasılığı düşüktür. Bu gebeliklerin baştan sona kadar takibinde genel olarak aynı temel incelemeler ve tetkikler uygulanır. Bu incelemelere gebelikte rutin uygulanan incelemeler adı verilir.
Gebelik öncesinden varolan ve/veya gebelikte ortaya çıkan risk faktörlerinde ise ileri inceleme amacıyla rutin tetkiklere ek olarak daha farklı bazı incelemeler yapılır. Bunlara da ileri incelemeler adı verilir.
TEMEL (RUTİN) İNCELEMELER
Jinekolojik (pelvik) muayene
Genel olarak ilk antenatal muayene esnasında pelvik muayene yapılır ve gebeliği olumsuz yönde etkileyebilecek muhtemel genital kitle, enfeksiyon, doğumsal genital anomaliler, kanser ve kanser öncesi lezyonlar ortaya çıkarılır. Muayeneye ultrason ve papsmear incelemesi de eklenerek değerlendirme tamamlanmış olur.
Son zamanlarda jinekolojik muayene giderek daha da ihmal edilir hale gelmiştir. Bunun bir nedeni anne adaylarında varolan "jinekolojik muayeneye bağlı düşük oluşma korkusu", diğer nedeni de ultrasonun giderek daha fazla oranda kullanılmasının doktorlara verdiği "güvendir". Öncelikle düzeltilmesi gereken yanlışlık, jinekolojik muayenenin düşük riskine yolaçan bir durum olduğu fikridir. Tıbben, jinekolojik muayenenin düşüğe yolaçtığı görüşünü destekleyen bir bilgi yoktur.
Her ne kadar ilk antenatal muayenenin yerini çoğu durumda ultrason almış olsa da enfeksiyon, serviks (rahimağzı) değişiklikleri gibi patolojiler ultrasonda anlaşılamaz. Bu nedenle ultrason asla muayenenin bir alternatifi olarak görülmemelidir. Özellikle jinekolojik bir patolojiye işaret eden şikayetleri olan anne adaylarının doktorları tarafından önerilen jinekolojik muayeneyi kabul etmeleri önemlidir.
Vajinal muayene gebeliğin ilerleyen dönemlerinde erken doğum tehdidi şüphesinde, doğum ağrıları başladığında anne adayının doğum eyleminin hangi aşamasında olduğunu ortaya çıkarmak için, bebeğin pelvise giren kısmı hakkında bilgi sahibi olmak için ya da doğumun suni sancı ile başlatılması gerektiğinde serviksin olgunlaşması hakkında bilgi edinmek için uygulanır.
Sistem muayeneleri
Bu muayeneler herzaman yapılmayabilir. Genel olarak ilk antenatal muayenede sindirim sistemi, kalp ve dolaşım sistemi, solunum sistemi, lokomotor sistem (kas ve eklemler) ve sinir sistemi ve ruhsal durum hakkında şikayet sorgulaması ve genel muayene kadın doğum uzmanı tarafından yapılır. Patolojik bir bulgu durumunda kadın doğum uzmanı ilgili uzmanı konsulte eder.
İlk muayenede gerekli durumlarda meme muayenesi de yapılarak muhtemel bir kitle, doğumsal meme anomalileri ve doğum sonrası emzirmeye engel teşkil edebilecek anormal durumlar ortaya çıkarılır ve gerekli önlemler alınır.
Tansiyon ölçümü
Anne adayının sağ kolundan uygun bir manşet boyu kullanılarak, sakin vaziyetteyken, oturur durumda elde edilen tansiyon değeri takip kartına işlenir. Tansiyon ölçümü her gebelik muayenesinde tekrarlanır. Preeklampsinin erken tanısında tansiyon değeri en önemli kriterdir.
Kilo ölçümü
Anne adayının kilo ölçümünü sabah evde aç karnına kendi tartısıyla yapması ve muayenede doktoruna bildirmesi daha uygundur.
Özellikle kısa zamanda aşırı kilo alımı preeklampsi habercisi olabilir. Uzun döneme (haftalara) yayılan aşırı kilo alımı ise karbonhidrattan ve yağdan zengin yiyeceklerin gereksiz yere alınmasına bağlı olabileceği gibi diabet habercisi olabilir. Elbette çok hızlı büyüyen bir iri bebek de anne adayının hızlı kilo almasına neden olabilir.
Bazı doktorlar gebelik takibinde kilo alımının sıkı bir şekilde takip edilmesinin gerekli olmadığına inanırlar. Benim de benimsediğim bu görüşe göre anne adayı ve bebeğin sağlığında kilo alma kriteri son sıralarda yeralır. Ön planda olan bebeğin gelişimi ve anne adayının tansiyonu ve genel sağlık durumudur. Gebeliği takipeden doktor anne adayını belli aralıklarla gördüğünden bir muayeneden diğer muayeneye anlamlı ve sorun yaratabilecek kilo değişikliklerini kolaylıkla farkeder.
Kilo takibinin bu şekilde "doktor gözüyle yapılması", "gram gram" kilo takibi yapılan anne adaylarında ortaya çıkması muhtemel psikolojik sorunları ve gereksiz endişeleri önleyen bir uygulamadır.
Karnın büyümesinin değerlendirilmesi
Gebeliğin ikinci yarısının başında uterus tam göbek deliği hizasına gelir ve elle hissedilir. Daha sonra ise mesane boşken yapılan ölçümlerde pubis (çatı) kemiği ile uterusun en üst yüksekliği arasındaki mezura ile ölçülen santimetre birimindeki mesafe az hata payıyla gebelik haftasını verir. İkiz gebelik, aşırı şişmanlık, mesanenin aşırı dolu olması, ölçen kişinin tecrübesiz olması gibi faktörler testin yanıltıcı sonuç vermesine katkıda bulunur.
Bu değerlendirme günümüzde doktorların büyük kısmının her antenatal değerlendirmede ultrason yapması nedeniyle giderek terkedilmektedir.
Bebeğin karın içindeki haritasının çıkarılması
Leopold manevraları adı verilen özel muayene yöntemleri ile doktor bebeğin başının, sırtının, bacaklarının yerini belirler. Gebeliğin sonuna doğru bebeğin pelvis içine ne şekilde girdiği de bu yöntemlerle belirlenir.
Not: Ultrason, karnın mezura ile ölçümü ve Leopold manevraları ile elde edilen bilgilerden çok daha hassas bilgiler verir.
Gebelik testleri
İdrarda veya kanda gebeliğe özgü bir hormon olan HCG'nin saptanması esasına dayanan testlerdir. Kanda henüz adet gecikmeden, idrarda ise testin hassasiyetine göre üç ile on gün arasındaki gecikmelerde gebeliği belirleyebilirler.
Kan gruplarının belirlenmesi
Anne ve baba adaylarının kan grupları parmaktan alınan kanda belirlenebilir. Anne adayının kan grubunun Rh(-), baba adayının ise Rh(+) olması durumunda Rh uygunsuzluğundan bahsedilir.
Tam kan sayımı
Damardan alınan kanda otomatik olarak sayım yapan aletler tarafından kanın çok çeşitli parametreleri belirlenir. Lökosit (akyuvar) sayısı , eritrosit (alyuvar) sayısı, eritrositlerin ortalama hemoglobin içeriği, büyüklükleri, trombosit sayısı, hemoglobin ve hematokrit değeri dışında daha çok sayıda parametre belirlenir. Kansızlık tanısı konarak bunun demir eksikliği, B12 ve/veya folik asit vitamini eksikliği veya kalıtsal bir hastalığa bağlı olup olmadığı konusunda genel bir fikir edinilir.
Lökosit sayısı gebeliğe bağlı fizyolojik artışın üstüne çıktığında (12.000 ve üzeri) enfeksiyona, aşırı düşmesinde ise akyuvar yapımını bozan bir hastalığa işaret edebilir. Trombosit sayısı ise gebelikteki fizyolojik düşüşün daha altında düşmüş olarak saptandığında kanamayı durdurmaktan sorumlu bu hücrelerin gereksiz yere harcanmasına neden olan bir hastalıktan şüphelenilir.
Tam idrar tahlili (TİT)
İdrar vücudun bir aynasıdır. İdrar sedimentinde idrar yolu enfeksiyonu, idrarda taş veya "kum" varlığı saptanarak uygun tedaviye başlanır. İdrarda protein (albumin), aseton (keton), bilirubin, kan hücresi varlığı, ürobilinojenin aşırı artışı her zaman anormaldir ve ileri inceleme gerektirir. İdrarda glikoz varlığı ise gebelikte belli bir dereceye kadar normal kabul edilir, ancak yine de ileri inceleme gerektirir.
Gebelikte TİT oldukça sık olarak yapılır. Bunun amacı idrarda enfeksiyon bulgularını ortaya çıkarmak, erken gebelik döneminde aşırı bulantı ve kusmaları olan anne adayının genel beslenme durumunu değerlendirmek (idrarda aseton (keton) çıkışı açlığa işaret eder ve açlık derecesiyle doğru orantılı olarak keton pozitifliği de artar), gebeliğin ilerleyen aşamalarında idrarda protein varlığını ortaya çıkarmak (idrarda protein varlığı preeklampsi bulgusu olabilir) ve anne adayının yeterli su içip içmediğini değerlendirmektir (yetersiz su içildiğinde idrarın rengi koyulaşır ve dansitesi (yoğunluğu) artar).
İdrar kültürü
Gebelik idrar yolu enfeksiyonlarının gelişmesini kolaylaştırır. İdrar sedimentinde lökosit, eritrosit ve/veya bakteri görülmesi enfeksiyona işaret eder ve anne adayının şikayetleri varsa antibiyotik tedavisi gerektirir. Ancak antibiyotiklerin her türlü bakteriye etki etmemesi nedeniyle idrar kültürüyle bakterinin cinsi belirlenerek enfeksiyon tedavisi yapmak daha uygundur. Uygun koşullarda alınan idrar örneğinde var olan bakteri özel besin maddeleri eklenerek üretilir ve bakterinin bazı antibiyotiklere hassasiyeti ölçülür. Kültürde üreme olmazsa "steril" yani tedavi gerektirecek bakteri içermeyen idrardan bahsedilir. Üreme "100.000 koloni altındaysa" bu durumda üreyen bakterinin anne adayının kendisindeki bir enfeksiyondan değil numunenin barındırıldığı kaptan, genital dokulardan veya başka kaynaklardan bulaştığından şüphelenilir ve gerekirse tekrarlanır. "100.000'in üzerinde üreme" durumunda ise mutlaka idrar yollarında tedavi gerektirecek sayıda bakteri var demektir. Bakterilerin hangi antibiyotiklere hassas olduğunu belirten antibiyogram raporuna göre uygun antibiyotik tedavisi verilir ve tedavi bitiminden 15 gün sonra tedavi başarısını değerlendirmek amacıyla idrar kültürü tekrarlanır.
Anne adayının hiç bir şikayeti olmasa bile idrar kültüründe üreme olduğunda ileride oluşabilecek ciddi enfeksiyonları önlemek amacıyla antibiyotik tedavisi yapılır. Bu amaçla anne adaylarında gebeliğin başında bir kez ve mümkünse sonuna doğru bir kez daha idrar kültürü yapılarak muhtemel bir üreme saptanır ve uygun bir şekilde tedavi edilir.
Enfeksiyon tarama testleri
Toksoplazma, Rubella (kızamıkçık) ve Sifiliz (frengi) tarama testleri tercihan gebelik planlandığı dönemde yapılır. Bu amaçla anne adayından alınan kanda Toksoplazma IgG ve IgM (antikorlar); Rubella IgG ve IgM ve sifiliz için genellikle VDRL adı verilen inceleme yapılır. Bu üç enfeksiyon erken gebelik döneminde geçirildiğinde bebekte anomali yaratabilen enfeksiyonların başında gelir ve gebelik öncesi dönemde belirlenmeleri bu yüzden daha uygundur.
Hepatit B ve HIV (AIDS) için tarama testleri ise gebeliğin sonlarına doğru yapılır. Hepatit B taraması için HBsAg ve AntiHBs incelemeleri yapılır. Anne adayında taşıyıcılık saptanması durumunda bebeğin annesinden enfeksiyonu kapmasının engellenmesi için aşıya ek olarak doğumdan kısa süre sonra immun serum tedavisi görmesi gerekir.
Ultrason (vajinal, abdominal)
İlk antenatal muayenede ve tercihan gebeliğin ilk haftalarında yapılan ultrasonun önemi büyüktür. Bu ultrason Son Adet Tarihi'nin (SAT) doğruluğunu onaylamak; SAT'ını bilmeyen anne adaylarında gebelik haftasını belirlemek; dış gebelik; mol gebeliği gibi durumları erken dönemde saptamak; gebelik üzerinde olumsuz etki yaratması muhtemel miyom ya da over (yumrtalık) kisti gibi kitlesel lezyonları saptamak ve yine muhtemel bir çoğul gebeliği ortaya çıkarmak için son derece önemlidir. Bu amaçla erken gebelik haftalarında (14. haftaya kadar) vajinal ultrason tercih edilmekle beraber, abdominal (karından) ultrason da kullanılabilir.
Daha sonraki gebelik haftalarında bazı doktorlar her antenatal muayenede ultrason incelemesi yapmayı tercih ederler. Bu uygulama mutlaka gerekli olmamakla beraber ilk ultrasonu takiben anomali taraması için 19.-23. gebelik haftaları arasında bir kez ayrıntılı ultrason incelemesi yapılması önemlidir.
Rutin ultrason incelemeleri dışında bebeğin yaşayıp yaşamadığından şüphelenilen her durumda (düşük tehdidi, bebek hareketlerinin hissedilmemesi, karnın büyümesinin durması gibi); İUGG (gelişme geriliği) şüphesi olduğunda; miyad geçmesinin değerlendirilmesinde ve normalden farklı bir seyir ortaya çıkan her durumda (ateşli enfeksiyon, tansiyon yükselmesi, ağrı gibi) ultrason incelemesi tekrarlanır.
IDC (İndirekt Coombs Testi)
Kan uyuşmazlığı olan anne adaylarında istenen bir incelemedir. Belli aralıklarla kanda bebeğin alyuvarlarına karşı gelişmesi muhtemel antikorlar bu yöntemle belirlenir. Antikorlar müspet bulunduğunda ileri bir inceleme gerekebilir.
Üçlü test (İkinci trimester Down sendromu tarama testi)
Gebeliğin 16.-18. haftaları arasında yapılan bir incelemedir. Anne adayından alınan kanda üç ayrı hormon tetkiki yapılarak Down sendromu ve Nöral tüp defekti riski belirlenir. Son zamanlarda yerini giderek 11-14 testine bırakmaktadır.
PPG (Postprandial Glikoz) ve OGTT (Oral Glikoz Tolerans Testi)
Gebelik, diabet (şeker hastalığı) oluşma riskini artıran bir durumdur. Bu yüzden anne adayları 24.-28. gebelik haftaları arasında şeker yükleme testine tabi tutulurlar. Bu amaçla anne adayının risk faktörlerine göre 50 gram (PPG) ya da 100 gram glikoz ile (OGTT) yükleme yapılır.
Kan biyokimyası
Gebelik başladığı andan itibaren kan biyokimyası önemli değişikliklere sahne olur. Buna bağlı olarak kan biyokimyası parametrelerinin normal değerleri değişir ve yorum yapmak zorlaşabilir hatta yanlış yorumlar yapılabilir.
Gebelik döneminde özellikle gebeliğin erken dönemlerinde başta karaciğer ve böbrek olmak üzere organların işlevlerini değerlendirmek için birçok kan testi istenir. Belli bir hastalığı olmayan bir anne adayından bu tetkikleri istemenin gerekli olup olmadığı henüz tartışma konusu olmakla birlikte, aşağıda bahsedilen birkaç parametrenin değerlendirilmesi uygun olur:
Benim görüşüme göre, "kan biyokimyası ölçümleri" tercihan gebelik öncesi dönemde yapılmalıdır. Gebelik döneminde yapılan ölçümler ise yorumlanırken çok dikkatli olunmalıdır. Yapılacak olan tetkikler kan sayımı (yukarıda anlatılmıştı), kreatinin (böbrek işlevlerini değerlendirmek için), SGOT ve SGPT (karaciğer işlevlerini değerlendirmek için), yemek yenilen zaman dikkate alınmadan herhangi bir zamanda bakılan kan şekeri ve TSH (tiroid bezi işlevlerini değerlendirmek için) şeklinde olması yeterli olacaktır.
Diğer (imkan olan durumlarda yapılan) incelemeler
Anne kanında alfafetoprotein (AFP)ölçümü
11-14 testinin giderek üçlütestin yerini alması normalde üçlütestin bir parçası olan alfafetoprotein ölçümünün de yapılmamasını beraberinde getirmektedir. Ancak AFP değerlendirmesi bebekte olması muhtemel bazı anomaliler hakkında ve gebeliğin seyri hakkında bazı ipuçları verebilmektedir. Bu nedenle üçlütest yapılmayan durumlarda 16-18. haftalar arasında en azından sadece AFP incelenmesi mantıklı bir yaklaşım gibi görünmektedir.
Doppler ultrasonografi
20-24. haftalar arasında bir tarama testi olarak önerilen Doppler ultrasonografi ülkemizde de giderek artan sıklıkta uygulanan bir inceleme haline gelmektedir. Pahalı bir inceleme olması nedeniyle tüm anne adaylarına uygulanması şu an için imkansız gibi görünmekle birlikte, hiç bir risk faktörü olmayan anne adaylarına uygulamanın mutlaka gerekli olup olmadığı da tartışmalıdır.
11-14 testi (İkili test, Birinci trimester Down sendromu tarama testi)
Adından da anlaşılabileceği gibi gebeliğin 11.-14. haftaları arasında yapılan bir incelemedir. Ultrasonda bebeğin ense pilisi kalınlığı belirlenir ve anne adayından alınan kanda iki ayrı madde bakılarak Down sendromu riski belirlenir. Down sendromu riskini belirleme yanında başka önemli avantajları da vardır.
Alıntıdır.
Gebelik esnasında ve/veya öncesinde herhangi bir hastalığı olmayan, daha önce doğum yapmamış veya sağlıklı bir ya da fazla sayıda doğum yapmış, ailesinde herhangi bir hastalığı olmayan, şu anda yaşadığı gebelikte de bebeğiyle veya kendisiyle ilgili herhangi bir problem saptanmamış olan gebeliklere düşük riskli gebelikler adı verilir. Bu gebeliklerin seyri, doğumla sonuçlanması esnasında ve doğum sonrasında normaldışı bir durum ortaya çıkma olasılığı düşüktür. Bu gebeliklerin baştan sona kadar takibinde genel olarak aynı temel incelemeler ve tetkikler uygulanır. Bu incelemelere gebelikte rutin uygulanan incelemeler adı verilir.
Gebelik öncesinden varolan ve/veya gebelikte ortaya çıkan risk faktörlerinde ise ileri inceleme amacıyla rutin tetkiklere ek olarak daha farklı bazı incelemeler yapılır. Bunlara da ileri incelemeler adı verilir.
TEMEL (RUTİN) İNCELEMELER
Jinekolojik (pelvik) muayene
Genel olarak ilk antenatal muayene esnasında pelvik muayene yapılır ve gebeliği olumsuz yönde etkileyebilecek muhtemel genital kitle, enfeksiyon, doğumsal genital anomaliler, kanser ve kanser öncesi lezyonlar ortaya çıkarılır. Muayeneye ultrason ve papsmear incelemesi de eklenerek değerlendirme tamamlanmış olur.
Son zamanlarda jinekolojik muayene giderek daha da ihmal edilir hale gelmiştir. Bunun bir nedeni anne adaylarında varolan "jinekolojik muayeneye bağlı düşük oluşma korkusu", diğer nedeni de ultrasonun giderek daha fazla oranda kullanılmasının doktorlara verdiği "güvendir". Öncelikle düzeltilmesi gereken yanlışlık, jinekolojik muayenenin düşük riskine yolaçan bir durum olduğu fikridir. Tıbben, jinekolojik muayenenin düşüğe yolaçtığı görüşünü destekleyen bir bilgi yoktur.
Her ne kadar ilk antenatal muayenenin yerini çoğu durumda ultrason almış olsa da enfeksiyon, serviks (rahimağzı) değişiklikleri gibi patolojiler ultrasonda anlaşılamaz. Bu nedenle ultrason asla muayenenin bir alternatifi olarak görülmemelidir. Özellikle jinekolojik bir patolojiye işaret eden şikayetleri olan anne adaylarının doktorları tarafından önerilen jinekolojik muayeneyi kabul etmeleri önemlidir.
Vajinal muayene gebeliğin ilerleyen dönemlerinde erken doğum tehdidi şüphesinde, doğum ağrıları başladığında anne adayının doğum eyleminin hangi aşamasında olduğunu ortaya çıkarmak için, bebeğin pelvise giren kısmı hakkında bilgi sahibi olmak için ya da doğumun suni sancı ile başlatılması gerektiğinde serviksin olgunlaşması hakkında bilgi edinmek için uygulanır.
Sistem muayeneleri
Bu muayeneler herzaman yapılmayabilir. Genel olarak ilk antenatal muayenede sindirim sistemi, kalp ve dolaşım sistemi, solunum sistemi, lokomotor sistem (kas ve eklemler) ve sinir sistemi ve ruhsal durum hakkında şikayet sorgulaması ve genel muayene kadın doğum uzmanı tarafından yapılır. Patolojik bir bulgu durumunda kadın doğum uzmanı ilgili uzmanı konsulte eder.
İlk muayenede gerekli durumlarda meme muayenesi de yapılarak muhtemel bir kitle, doğumsal meme anomalileri ve doğum sonrası emzirmeye engel teşkil edebilecek anormal durumlar ortaya çıkarılır ve gerekli önlemler alınır.
Tansiyon ölçümü
Anne adayının sağ kolundan uygun bir manşet boyu kullanılarak, sakin vaziyetteyken, oturur durumda elde edilen tansiyon değeri takip kartına işlenir. Tansiyon ölçümü her gebelik muayenesinde tekrarlanır. Preeklampsinin erken tanısında tansiyon değeri en önemli kriterdir.
Kilo ölçümü
Anne adayının kilo ölçümünü sabah evde aç karnına kendi tartısıyla yapması ve muayenede doktoruna bildirmesi daha uygundur.
Özellikle kısa zamanda aşırı kilo alımı preeklampsi habercisi olabilir. Uzun döneme (haftalara) yayılan aşırı kilo alımı ise karbonhidrattan ve yağdan zengin yiyeceklerin gereksiz yere alınmasına bağlı olabileceği gibi diabet habercisi olabilir. Elbette çok hızlı büyüyen bir iri bebek de anne adayının hızlı kilo almasına neden olabilir.
Bazı doktorlar gebelik takibinde kilo alımının sıkı bir şekilde takip edilmesinin gerekli olmadığına inanırlar. Benim de benimsediğim bu görüşe göre anne adayı ve bebeğin sağlığında kilo alma kriteri son sıralarda yeralır. Ön planda olan bebeğin gelişimi ve anne adayının tansiyonu ve genel sağlık durumudur. Gebeliği takipeden doktor anne adayını belli aralıklarla gördüğünden bir muayeneden diğer muayeneye anlamlı ve sorun yaratabilecek kilo değişikliklerini kolaylıkla farkeder.
Kilo takibinin bu şekilde "doktor gözüyle yapılması", "gram gram" kilo takibi yapılan anne adaylarında ortaya çıkması muhtemel psikolojik sorunları ve gereksiz endişeleri önleyen bir uygulamadır.
Karnın büyümesinin değerlendirilmesi
Gebeliğin ikinci yarısının başında uterus tam göbek deliği hizasına gelir ve elle hissedilir. Daha sonra ise mesane boşken yapılan ölçümlerde pubis (çatı) kemiği ile uterusun en üst yüksekliği arasındaki mezura ile ölçülen santimetre birimindeki mesafe az hata payıyla gebelik haftasını verir. İkiz gebelik, aşırı şişmanlık, mesanenin aşırı dolu olması, ölçen kişinin tecrübesiz olması gibi faktörler testin yanıltıcı sonuç vermesine katkıda bulunur.
Bu değerlendirme günümüzde doktorların büyük kısmının her antenatal değerlendirmede ultrason yapması nedeniyle giderek terkedilmektedir.
Bebeğin karın içindeki haritasının çıkarılması
Leopold manevraları adı verilen özel muayene yöntemleri ile doktor bebeğin başının, sırtının, bacaklarının yerini belirler. Gebeliğin sonuna doğru bebeğin pelvis içine ne şekilde girdiği de bu yöntemlerle belirlenir.
Not: Ultrason, karnın mezura ile ölçümü ve Leopold manevraları ile elde edilen bilgilerden çok daha hassas bilgiler verir.
Gebelik testleri
İdrarda veya kanda gebeliğe özgü bir hormon olan HCG'nin saptanması esasına dayanan testlerdir. Kanda henüz adet gecikmeden, idrarda ise testin hassasiyetine göre üç ile on gün arasındaki gecikmelerde gebeliği belirleyebilirler.
Kan gruplarının belirlenmesi
Anne ve baba adaylarının kan grupları parmaktan alınan kanda belirlenebilir. Anne adayının kan grubunun Rh(-), baba adayının ise Rh(+) olması durumunda Rh uygunsuzluğundan bahsedilir.
Tam kan sayımı
Damardan alınan kanda otomatik olarak sayım yapan aletler tarafından kanın çok çeşitli parametreleri belirlenir. Lökosit (akyuvar) sayısı , eritrosit (alyuvar) sayısı, eritrositlerin ortalama hemoglobin içeriği, büyüklükleri, trombosit sayısı, hemoglobin ve hematokrit değeri dışında daha çok sayıda parametre belirlenir. Kansızlık tanısı konarak bunun demir eksikliği, B12 ve/veya folik asit vitamini eksikliği veya kalıtsal bir hastalığa bağlı olup olmadığı konusunda genel bir fikir edinilir.
Lökosit sayısı gebeliğe bağlı fizyolojik artışın üstüne çıktığında (12.000 ve üzeri) enfeksiyona, aşırı düşmesinde ise akyuvar yapımını bozan bir hastalığa işaret edebilir. Trombosit sayısı ise gebelikteki fizyolojik düşüşün daha altında düşmüş olarak saptandığında kanamayı durdurmaktan sorumlu bu hücrelerin gereksiz yere harcanmasına neden olan bir hastalıktan şüphelenilir.
Tam idrar tahlili (TİT)
İdrar vücudun bir aynasıdır. İdrar sedimentinde idrar yolu enfeksiyonu, idrarda taş veya "kum" varlığı saptanarak uygun tedaviye başlanır. İdrarda protein (albumin), aseton (keton), bilirubin, kan hücresi varlığı, ürobilinojenin aşırı artışı her zaman anormaldir ve ileri inceleme gerektirir. İdrarda glikoz varlığı ise gebelikte belli bir dereceye kadar normal kabul edilir, ancak yine de ileri inceleme gerektirir.
Gebelikte TİT oldukça sık olarak yapılır. Bunun amacı idrarda enfeksiyon bulgularını ortaya çıkarmak, erken gebelik döneminde aşırı bulantı ve kusmaları olan anne adayının genel beslenme durumunu değerlendirmek (idrarda aseton (keton) çıkışı açlığa işaret eder ve açlık derecesiyle doğru orantılı olarak keton pozitifliği de artar), gebeliğin ilerleyen aşamalarında idrarda protein varlığını ortaya çıkarmak (idrarda protein varlığı preeklampsi bulgusu olabilir) ve anne adayının yeterli su içip içmediğini değerlendirmektir (yetersiz su içildiğinde idrarın rengi koyulaşır ve dansitesi (yoğunluğu) artar).
İdrar kültürü
Gebelik idrar yolu enfeksiyonlarının gelişmesini kolaylaştırır. İdrar sedimentinde lökosit, eritrosit ve/veya bakteri görülmesi enfeksiyona işaret eder ve anne adayının şikayetleri varsa antibiyotik tedavisi gerektirir. Ancak antibiyotiklerin her türlü bakteriye etki etmemesi nedeniyle idrar kültürüyle bakterinin cinsi belirlenerek enfeksiyon tedavisi yapmak daha uygundur. Uygun koşullarda alınan idrar örneğinde var olan bakteri özel besin maddeleri eklenerek üretilir ve bakterinin bazı antibiyotiklere hassasiyeti ölçülür. Kültürde üreme olmazsa "steril" yani tedavi gerektirecek bakteri içermeyen idrardan bahsedilir. Üreme "100.000 koloni altındaysa" bu durumda üreyen bakterinin anne adayının kendisindeki bir enfeksiyondan değil numunenin barındırıldığı kaptan, genital dokulardan veya başka kaynaklardan bulaştığından şüphelenilir ve gerekirse tekrarlanır. "100.000'in üzerinde üreme" durumunda ise mutlaka idrar yollarında tedavi gerektirecek sayıda bakteri var demektir. Bakterilerin hangi antibiyotiklere hassas olduğunu belirten antibiyogram raporuna göre uygun antibiyotik tedavisi verilir ve tedavi bitiminden 15 gün sonra tedavi başarısını değerlendirmek amacıyla idrar kültürü tekrarlanır.
Anne adayının hiç bir şikayeti olmasa bile idrar kültüründe üreme olduğunda ileride oluşabilecek ciddi enfeksiyonları önlemek amacıyla antibiyotik tedavisi yapılır. Bu amaçla anne adaylarında gebeliğin başında bir kez ve mümkünse sonuna doğru bir kez daha idrar kültürü yapılarak muhtemel bir üreme saptanır ve uygun bir şekilde tedavi edilir.
Enfeksiyon tarama testleri
Toksoplazma, Rubella (kızamıkçık) ve Sifiliz (frengi) tarama testleri tercihan gebelik planlandığı dönemde yapılır. Bu amaçla anne adayından alınan kanda Toksoplazma IgG ve IgM (antikorlar); Rubella IgG ve IgM ve sifiliz için genellikle VDRL adı verilen inceleme yapılır. Bu üç enfeksiyon erken gebelik döneminde geçirildiğinde bebekte anomali yaratabilen enfeksiyonların başında gelir ve gebelik öncesi dönemde belirlenmeleri bu yüzden daha uygundur.
Hepatit B ve HIV (AIDS) için tarama testleri ise gebeliğin sonlarına doğru yapılır. Hepatit B taraması için HBsAg ve AntiHBs incelemeleri yapılır. Anne adayında taşıyıcılık saptanması durumunda bebeğin annesinden enfeksiyonu kapmasının engellenmesi için aşıya ek olarak doğumdan kısa süre sonra immun serum tedavisi görmesi gerekir.
Ultrason (vajinal, abdominal)
İlk antenatal muayenede ve tercihan gebeliğin ilk haftalarında yapılan ultrasonun önemi büyüktür. Bu ultrason Son Adet Tarihi'nin (SAT) doğruluğunu onaylamak; SAT'ını bilmeyen anne adaylarında gebelik haftasını belirlemek; dış gebelik; mol gebeliği gibi durumları erken dönemde saptamak; gebelik üzerinde olumsuz etki yaratması muhtemel miyom ya da over (yumrtalık) kisti gibi kitlesel lezyonları saptamak ve yine muhtemel bir çoğul gebeliği ortaya çıkarmak için son derece önemlidir. Bu amaçla erken gebelik haftalarında (14. haftaya kadar) vajinal ultrason tercih edilmekle beraber, abdominal (karından) ultrason da kullanılabilir.
Daha sonraki gebelik haftalarında bazı doktorlar her antenatal muayenede ultrason incelemesi yapmayı tercih ederler. Bu uygulama mutlaka gerekli olmamakla beraber ilk ultrasonu takiben anomali taraması için 19.-23. gebelik haftaları arasında bir kez ayrıntılı ultrason incelemesi yapılması önemlidir.
Rutin ultrason incelemeleri dışında bebeğin yaşayıp yaşamadığından şüphelenilen her durumda (düşük tehdidi, bebek hareketlerinin hissedilmemesi, karnın büyümesinin durması gibi); İUGG (gelişme geriliği) şüphesi olduğunda; miyad geçmesinin değerlendirilmesinde ve normalden farklı bir seyir ortaya çıkan her durumda (ateşli enfeksiyon, tansiyon yükselmesi, ağrı gibi) ultrason incelemesi tekrarlanır.
IDC (İndirekt Coombs Testi)
Kan uyuşmazlığı olan anne adaylarında istenen bir incelemedir. Belli aralıklarla kanda bebeğin alyuvarlarına karşı gelişmesi muhtemel antikorlar bu yöntemle belirlenir. Antikorlar müspet bulunduğunda ileri bir inceleme gerekebilir.
Üçlü test (İkinci trimester Down sendromu tarama testi)
Gebeliğin 16.-18. haftaları arasında yapılan bir incelemedir. Anne adayından alınan kanda üç ayrı hormon tetkiki yapılarak Down sendromu ve Nöral tüp defekti riski belirlenir. Son zamanlarda yerini giderek 11-14 testine bırakmaktadır.
PPG (Postprandial Glikoz) ve OGTT (Oral Glikoz Tolerans Testi)
Gebelik, diabet (şeker hastalığı) oluşma riskini artıran bir durumdur. Bu yüzden anne adayları 24.-28. gebelik haftaları arasında şeker yükleme testine tabi tutulurlar. Bu amaçla anne adayının risk faktörlerine göre 50 gram (PPG) ya da 100 gram glikoz ile (OGTT) yükleme yapılır.
Kan biyokimyası
Gebelik başladığı andan itibaren kan biyokimyası önemli değişikliklere sahne olur. Buna bağlı olarak kan biyokimyası parametrelerinin normal değerleri değişir ve yorum yapmak zorlaşabilir hatta yanlış yorumlar yapılabilir.
Gebelik döneminde özellikle gebeliğin erken dönemlerinde başta karaciğer ve böbrek olmak üzere organların işlevlerini değerlendirmek için birçok kan testi istenir. Belli bir hastalığı olmayan bir anne adayından bu tetkikleri istemenin gerekli olup olmadığı henüz tartışma konusu olmakla birlikte, aşağıda bahsedilen birkaç parametrenin değerlendirilmesi uygun olur:
Benim görüşüme göre, "kan biyokimyası ölçümleri" tercihan gebelik öncesi dönemde yapılmalıdır. Gebelik döneminde yapılan ölçümler ise yorumlanırken çok dikkatli olunmalıdır. Yapılacak olan tetkikler kan sayımı (yukarıda anlatılmıştı), kreatinin (böbrek işlevlerini değerlendirmek için), SGOT ve SGPT (karaciğer işlevlerini değerlendirmek için), yemek yenilen zaman dikkate alınmadan herhangi bir zamanda bakılan kan şekeri ve TSH (tiroid bezi işlevlerini değerlendirmek için) şeklinde olması yeterli olacaktır.
Diğer (imkan olan durumlarda yapılan) incelemeler
Anne kanında alfafetoprotein (AFP)ölçümü
11-14 testinin giderek üçlütestin yerini alması normalde üçlütestin bir parçası olan alfafetoprotein ölçümünün de yapılmamasını beraberinde getirmektedir. Ancak AFP değerlendirmesi bebekte olması muhtemel bazı anomaliler hakkında ve gebeliğin seyri hakkında bazı ipuçları verebilmektedir. Bu nedenle üçlütest yapılmayan durumlarda 16-18. haftalar arasında en azından sadece AFP incelenmesi mantıklı bir yaklaşım gibi görünmektedir.
Doppler ultrasonografi
20-24. haftalar arasında bir tarama testi olarak önerilen Doppler ultrasonografi ülkemizde de giderek artan sıklıkta uygulanan bir inceleme haline gelmektedir. Pahalı bir inceleme olması nedeniyle tüm anne adaylarına uygulanması şu an için imkansız gibi görünmekle birlikte, hiç bir risk faktörü olmayan anne adaylarına uygulamanın mutlaka gerekli olup olmadığı da tartışmalıdır.
11-14 testi (İkili test, Birinci trimester Down sendromu tarama testi)
Adından da anlaşılabileceği gibi gebeliğin 11.-14. haftaları arasında yapılan bir incelemedir. Ultrasonda bebeğin ense pilisi kalınlığı belirlenir ve anne adayından alınan kanda iki ayrı madde bakılarak Down sendromu riski belirlenir. Down sendromu riskini belirleme yanında başka önemli avantajları da vardır.
Alıntıdır.