Bir akşam vakti tanıştık seninle. Gözlerinde yakamozların ışıltısı vardı. Bir vurgun gibi sardın bedenimi, her yanım titremişti.
Neden karşılaştığımızı düşündüm hep, neden birbirimizin hayatında olduğumuzu? Kadersel bir aşk olabilirdi, en azından öyle olduğunu düşünmek işime gelmişti.
İçimi kaplamıştı sözlerinin sıcaklığı, bir düş gibi kendine almıştın aklımı. Ne kadar güzel olduğunu düşünmüştüm ellerinin ve hala en çok ellerini severim.
Bir masal gibi yaşadık aşkımızı, kimsenin diline destan olmadı, hala ikimizi bir ananları saymazsak. Gökkuşağı gibi renkli bir sevdaydı bizimki, içi karartan renklere çok uğramadan geçtik.
Senden ne öğrendiğimi düşündüm geçen akşam, senden nelerin yadigar kaldığını? Bir ömrün yarısı eder sayacak olsam.
Yıllar geçiyor, ben yaşlanıyorum ve anlıyorum ki; kimse kimsenin hayatına sebepsiz yere girmiyor. Mutlaka iki değerli sözü oluyor en kötüsünün bile. Üstelik kötüden ders almak, her babayiğidin işi değil!
Seninle geçirilmiş yılları, bir tek kelimeyle anlatabilirim: Değiştiriciydi! Öyleydi çünkü ben hayatın başka hiçbir noktasında bu kadar yontmadım benliğimi.
İlişkilerin bitiş şekli, o birlikteliğin niteliğini anlatmıyor. Bizim ayrılığımız mesela, hiçbir yönüyle aşkımızın tadına yakışmadı.
Ben senden öğrendiklerimle çok yol aldım. Üstüne ekledim tecrübelerimi, aklımı, bilgimi ve en son halime geldim. Yaşam, bir heykeltıraş olmalı! Bizleri böylesine incelikle delik deşik edip, sonunda ortaya çıkardığı esere bakınca, üstün yeteneğine hayran olmamak elde değil.
Ben, senden öncesi ve sonrası dahil olmak üzere, tüm yaşadıklarımı seviyorum. Acıyı, kederi, hüznü de içine katarak, hayata koca bir teşekkür ediyorum.
Artık sen yoksun ama ben hala büyük sevdalara vurgunum. Gözlerinde yakamoz olan bir adam daha görürsem, yeniden aşık olacağım, biliyorum
Candan Ünal