– Hanım ev işlerini yapmaya mecbur değil midir? Bu söylentilerin mahiyeti nedir?
Böyle bir tereddüde düşenler şu mealdeki hadis-i şerifi öne sürmüşlerdir
Efendimize gelen bir hanım:
– Benim malım olmadığından sadaka verip de sevap kazanamıyorum! diyerek üzüntüsünü ifade etmiş
Efendimiz de üzülen hanıma:
– Senin evinde beyine hizmetin sadakadır, üzülme! buyurmuş
Bundan hareketle bazı alimler: “hanımın ev işlerinde hizmet etmesi sadakadır Sadaka da verilirse sevap olur” verilmezse günaha girilmez Öyle ise hanım da evde hizmet ederse sevap olur, etmezse günaha girmez” şeklinde yorum yapmış, hanımın evde hizmetinin zorunlu olmadığını ileri sürmüşlerdir
Şafii ve Hanefi görüşleri de bu konuda şöyle ifade edilmiştir:
– Nikah, kadından nesil yetiştirmek için istifade helallığı getirir, ev işlerinde çalışma mecburiyeti getirmez
Ancak, gerek toplumlarda yaşanan örfe göre, gerekse diğer dini delillere bakıldığında durum netleşmekte, hanımın ev işlerinde çalışması en azından (diyaneten) görevi olduğu hükmüne varılabilmektedir
Nitekim Hazret-i Ali ile Fatıma validemizin aile hayatlarına ait nasıhatlarda bulunan Efendimiz:
– Kızım sen ev hizmetlerini yap, Ali de dış hizmetleri görsün! şeklinde tavsiyelerde bulunmuştur
Bu yüzden Fatıma validemizin evde el değirmeni çevirmekten eli nasırlaşmış, hamur yoğurmak için küplerle su getirmekten de omuzlarında berelenmeler meydana gelmiştir Hatta yardım edecek bir hizmetçi tahsisi için kendisine yapılan müracaata Efendimiz:
– Kızım! Henüz Suffa ashabının yemek ihtiyaçlarını karşılayamadım ki sana bir hizmetçi tahsis edeyim, diyerek üzüntülü cevap vermek zorunda kalmıştır
Bundan da Fatıma validemizin ev işlerini bizzat kendisi gördüğü anlaşılmış, hanımların ev işlerinde çalışmaları görevleri olduğu hükmü çıkarılmıştır
Nitekim bir gün Hazret-i Ebu Bekrin (ra) kızı Hazret-i Esma’yı ev işlerinde çalışırken başı üzerinde yük de taşıdığını gören Efendimiz (sav) Hazretleri, gördüğü çalışmayı yasaklamamış, hanımların böyle ev işleri yapmaları caiz değildir, dememiş ama bu hizmetlerin sevabından söz etmiştir
* * *
Bey’in, ailenin maişeti için çalışıp çabalaması nasıl nafile ibadet kutsiyetine yüceliyorsa hanımın ev işlerinde çalışıp çabalaması, yemek pişirip çoluk çocuk hizmetinde yorulması da aynı şekilde ona nafile ibadet kutsiyetinde sevap kazandırmaktadır
Bundan dolayı bazı alimler erkeğin asli görevine bir de sevap getiren yardımcılık görevi ilave ederek derler ki:
– Beyin dış işlerinde çalışması farz olan aslî görevidir Ev işlerinde hanıma destek vermesi sünnet olan yardımcılık görevidir
Gerçekten de Efendimiz (sav) Hazretleri ev işlerini tümüyle üzerine almamış, ama tümüyle de hanımlara yüklememiş; bulduğu fırsatlarda bizzat evde yardımcılık yapmış, bu türlü hizmetleriyle de ümmetine sünnet olan örnek sunmuştur
Demek ki beylerin asli görevleri her ne kadar dış işlerini sürdürmek ise de evde hanımlara yardımcılık görevleri de sünnet olarak mevcuttur
Bunun için “ hayat müşterektir” denmiştir
Kadın Çocuğuna Bakmaya Mecbur Değil mi?
Kırşehir’den mektup yazan okuyucum diyor ki: “Geçenlerde bir gazetede bir hanımın yazısı çıktı İslâmiyetin kadınları koruduğunu ifade eden hanım, şöyle diyordu: ‘Bir kadın çocuğunu doğurduktan sonra işi biter Kadın çocuğa bakıp beslemek mecburiyetinde değildir Bundan sonrası beyine âittir İslâm kadına böyle hak tanımıştır’
Bu ifade doğru mu? Şayet doğru ise, ana sütünden başka bir şeyle beslenemeyen bu çocuğa baba nasıl bakacaktır? Çocuğu doğuran ananın hiç mi mecburiyeti ve sorumluluğu yoktur?”
Okuyucuma hemen ifade edeyim ki, mes’ele kısa ifade edilmiştir Fıkıh açısından genişçe izahı şöyledir:
Hanım doğurduğu çocuğa bakmaya “diyaneten” mecburdur, “kanunen” değil Okuduğu yazının demek istediği de bu olsa gerektir
Yani, bey dinî mahkemeye başvursa da, hanım çocuğa bakmıyor dese, hâkim kadını mahkûm edemez, sadece nasihat eder, günahtır evlâdına bak, deyip serbest bırakır Mecbur tutamaz
Çünkü kadının çocuğuna bakması dinî mecburiyettir, kanunî değildir
Şayet çocuk başkasından süt almıyor, yahut da beyin durumu başkasını tutmaya müsait olmuyorsa, o zaman hanımın dinî mecburiyetine kanunî mecburiyet de eklenir Her iki cihetten de çocuğuna bakmaya mecbur ve mükellef olur
Hanım “Ben senin çocuğuna (diyaneten) bakmaya mecburum, (kanunen) değil Öyle ise bakım ücreti isterim,” diyemez Böyle bir hak talebinde de bulunamaz Çünkü çocuk ana-baba arasında ortaktır Mecburiyet halinde hanım da mükelleftir
Hanımların en bahtiyarı, Cennet hanımlarının en ileri geleni; olan Fâtıma vâlidemizdir İşte bu Fâtıma vâlidemize evlendiği günü Resûlüllah Aleyhisselâm’ın ilk nasihatı şudur:
– Kızım, sen ev içi işle meşgul olacaksın Beyin Ali de ev dışı işle meşgul olacaktır!
Nitekim Cennet hanımlarının önderi Fâtıma vâlidemiz, ev işlerini bizzat kendisi yapmış, yavruları Hasan’la Hüseyin’i de yine bizzat kendileri besleyip büyütmüştür
Ne var ki, bu bakım (diyâneten) vazife olmuş, (hukuken) vazife olmamıştır Diyaneten vazife oluş da zaten kâfi gelmiş, başka müeyyideye hacet kalmamıştır
Nitekim hanımın ev işlerini yapması da yine (diyâneten) vazifedir Kanunen değil
Hanım bu noktaya dayanarak ev işlerinin dünyevî mecburiyeti yoktur, diye ifa etmese, bey de hanıma bakma mecburiyetindeki cömertliğini terkedip işi cimriliğe dökebilir Mutfağa getireceği yiyeceklerden katık cinsini ihmal eder, sadece ekmekle iktifa edebilir Hanımının bu hareketine karşılık da beye böyle bir hak doğmuş olur
Demek ki, İslâm’da bir tarafa aşırı hürriyet verip diğer tarafı ona mahkûm etmek yoktur Her iki taraf da fıtrî yapısına, yaratılış özelliğine durumuna göre mükellef tutulmuştur Biri bir vazifede ihmale gidecek olursa karşılığında bir başka haktan mahrum olabilir
Bu gibi ihmaller, beyin ev işlerini yaptıracak birini tutmaya kuvvetinin var olup olmamasıyla alâkalıdır Kudret varsa ihtimaller nazara alınmaz, yapacak birini tutabilir Ama buna imkânı yoksa hanım için şifahî olan vazife resmiyete meyleder, mecburî mükellefiyet hâlini alır Aksi halde karşılığında katıksız bakıma lâyık olmak gibi haller doğar
Nimetü’l-İslâm’a bakılabilir
Ahmet ŞAHİN
Böyle bir tereddüde düşenler şu mealdeki hadis-i şerifi öne sürmüşlerdir
Efendimize gelen bir hanım:
– Benim malım olmadığından sadaka verip de sevap kazanamıyorum! diyerek üzüntüsünü ifade etmiş
Efendimiz de üzülen hanıma:
– Senin evinde beyine hizmetin sadakadır, üzülme! buyurmuş
Bundan hareketle bazı alimler: “hanımın ev işlerinde hizmet etmesi sadakadır Sadaka da verilirse sevap olur” verilmezse günaha girilmez Öyle ise hanım da evde hizmet ederse sevap olur, etmezse günaha girmez” şeklinde yorum yapmış, hanımın evde hizmetinin zorunlu olmadığını ileri sürmüşlerdir
Şafii ve Hanefi görüşleri de bu konuda şöyle ifade edilmiştir:
– Nikah, kadından nesil yetiştirmek için istifade helallığı getirir, ev işlerinde çalışma mecburiyeti getirmez
Ancak, gerek toplumlarda yaşanan örfe göre, gerekse diğer dini delillere bakıldığında durum netleşmekte, hanımın ev işlerinde çalışması en azından (diyaneten) görevi olduğu hükmüne varılabilmektedir
Nitekim Hazret-i Ali ile Fatıma validemizin aile hayatlarına ait nasıhatlarda bulunan Efendimiz:
– Kızım sen ev hizmetlerini yap, Ali de dış hizmetleri görsün! şeklinde tavsiyelerde bulunmuştur
Bu yüzden Fatıma validemizin evde el değirmeni çevirmekten eli nasırlaşmış, hamur yoğurmak için küplerle su getirmekten de omuzlarında berelenmeler meydana gelmiştir Hatta yardım edecek bir hizmetçi tahsisi için kendisine yapılan müracaata Efendimiz:
– Kızım! Henüz Suffa ashabının yemek ihtiyaçlarını karşılayamadım ki sana bir hizmetçi tahsis edeyim, diyerek üzüntülü cevap vermek zorunda kalmıştır
Bundan da Fatıma validemizin ev işlerini bizzat kendisi gördüğü anlaşılmış, hanımların ev işlerinde çalışmaları görevleri olduğu hükmü çıkarılmıştır
Nitekim bir gün Hazret-i Ebu Bekrin (ra) kızı Hazret-i Esma’yı ev işlerinde çalışırken başı üzerinde yük de taşıdığını gören Efendimiz (sav) Hazretleri, gördüğü çalışmayı yasaklamamış, hanımların böyle ev işleri yapmaları caiz değildir, dememiş ama bu hizmetlerin sevabından söz etmiştir
* * *
Bey’in, ailenin maişeti için çalışıp çabalaması nasıl nafile ibadet kutsiyetine yüceliyorsa hanımın ev işlerinde çalışıp çabalaması, yemek pişirip çoluk çocuk hizmetinde yorulması da aynı şekilde ona nafile ibadet kutsiyetinde sevap kazandırmaktadır
Bundan dolayı bazı alimler erkeğin asli görevine bir de sevap getiren yardımcılık görevi ilave ederek derler ki:
– Beyin dış işlerinde çalışması farz olan aslî görevidir Ev işlerinde hanıma destek vermesi sünnet olan yardımcılık görevidir
Gerçekten de Efendimiz (sav) Hazretleri ev işlerini tümüyle üzerine almamış, ama tümüyle de hanımlara yüklememiş; bulduğu fırsatlarda bizzat evde yardımcılık yapmış, bu türlü hizmetleriyle de ümmetine sünnet olan örnek sunmuştur
Demek ki beylerin asli görevleri her ne kadar dış işlerini sürdürmek ise de evde hanımlara yardımcılık görevleri de sünnet olarak mevcuttur
Bunun için “ hayat müşterektir” denmiştir
Kadın Çocuğuna Bakmaya Mecbur Değil mi?
Kırşehir’den mektup yazan okuyucum diyor ki: “Geçenlerde bir gazetede bir hanımın yazısı çıktı İslâmiyetin kadınları koruduğunu ifade eden hanım, şöyle diyordu: ‘Bir kadın çocuğunu doğurduktan sonra işi biter Kadın çocuğa bakıp beslemek mecburiyetinde değildir Bundan sonrası beyine âittir İslâm kadına böyle hak tanımıştır’
Bu ifade doğru mu? Şayet doğru ise, ana sütünden başka bir şeyle beslenemeyen bu çocuğa baba nasıl bakacaktır? Çocuğu doğuran ananın hiç mi mecburiyeti ve sorumluluğu yoktur?”
Okuyucuma hemen ifade edeyim ki, mes’ele kısa ifade edilmiştir Fıkıh açısından genişçe izahı şöyledir:
Hanım doğurduğu çocuğa bakmaya “diyaneten” mecburdur, “kanunen” değil Okuduğu yazının demek istediği de bu olsa gerektir
Yani, bey dinî mahkemeye başvursa da, hanım çocuğa bakmıyor dese, hâkim kadını mahkûm edemez, sadece nasihat eder, günahtır evlâdına bak, deyip serbest bırakır Mecbur tutamaz
Çünkü kadının çocuğuna bakması dinî mecburiyettir, kanunî değildir
Şayet çocuk başkasından süt almıyor, yahut da beyin durumu başkasını tutmaya müsait olmuyorsa, o zaman hanımın dinî mecburiyetine kanunî mecburiyet de eklenir Her iki cihetten de çocuğuna bakmaya mecbur ve mükellef olur
Hanım “Ben senin çocuğuna (diyaneten) bakmaya mecburum, (kanunen) değil Öyle ise bakım ücreti isterim,” diyemez Böyle bir hak talebinde de bulunamaz Çünkü çocuk ana-baba arasında ortaktır Mecburiyet halinde hanım da mükelleftir
Hanımların en bahtiyarı, Cennet hanımlarının en ileri geleni; olan Fâtıma vâlidemizdir İşte bu Fâtıma vâlidemize evlendiği günü Resûlüllah Aleyhisselâm’ın ilk nasihatı şudur:
– Kızım, sen ev içi işle meşgul olacaksın Beyin Ali de ev dışı işle meşgul olacaktır!
Nitekim Cennet hanımlarının önderi Fâtıma vâlidemiz, ev işlerini bizzat kendisi yapmış, yavruları Hasan’la Hüseyin’i de yine bizzat kendileri besleyip büyütmüştür
Ne var ki, bu bakım (diyâneten) vazife olmuş, (hukuken) vazife olmamıştır Diyaneten vazife oluş da zaten kâfi gelmiş, başka müeyyideye hacet kalmamıştır
Nitekim hanımın ev işlerini yapması da yine (diyâneten) vazifedir Kanunen değil
Hanım bu noktaya dayanarak ev işlerinin dünyevî mecburiyeti yoktur, diye ifa etmese, bey de hanıma bakma mecburiyetindeki cömertliğini terkedip işi cimriliğe dökebilir Mutfağa getireceği yiyeceklerden katık cinsini ihmal eder, sadece ekmekle iktifa edebilir Hanımının bu hareketine karşılık da beye böyle bir hak doğmuş olur
Demek ki, İslâm’da bir tarafa aşırı hürriyet verip diğer tarafı ona mahkûm etmek yoktur Her iki taraf da fıtrî yapısına, yaratılış özelliğine durumuna göre mükellef tutulmuştur Biri bir vazifede ihmale gidecek olursa karşılığında bir başka haktan mahrum olabilir
Bu gibi ihmaller, beyin ev işlerini yaptıracak birini tutmaya kuvvetinin var olup olmamasıyla alâkalıdır Kudret varsa ihtimaller nazara alınmaz, yapacak birini tutabilir Ama buna imkânı yoksa hanım için şifahî olan vazife resmiyete meyleder, mecburî mükellefiyet hâlini alır Aksi halde karşılığında katıksız bakıma lâyık olmak gibi haller doğar
Nimetü’l-İslâm’a bakılabilir
Ahmet ŞAHİN