elma şekeri
Daimi Üye
Şimdi okudum ve hayatın anlamını, yaşamın önemini o kadar güzel anlatmışki sizlerle paylaşmak istedim
Ne kadar zor olursa olsun, ne kadar engebeli yokuşlar önümüze dikilirse dikilsin yine de yaşamak çok güzel. Umutsuz kalmadan, en dipte olduğumuz anlarda bile minicik bir umut kırıntısına tutunarak hayal kurmak ve yaşama her zaman sımsıkı sarılmak.
Diğer türlü nasıl geçere ki hayat? Hep dertlenerek, hep pişmanlıklarımızı dile getirerek, hep eskilerde yaşayarak önümüzdeki bu eşsiz zamanı boşa harcamak niye? Elimize ne geçiyor, sorarım sizlere? Dertlerimizi her an aklımızda tutarak; insanlara sevgi yerine hoşnutsuzluk sunarak, her sabah asık yüzle kalkıp “işte yine sıradan bir gün” deyip sızlanarak günlerimizi çekilmez hale getiren yine bizler değil miyiz? O sıradanlığın içinde o çarkların arasında sıkışıp kalmışız ve zaman hızla geçerken bizler farkına dahi varamıyoruz.
Aslında hayattan zevk almasını bilmek, yaşarken mutlulukla gülümsemek, içimizdeki sevgiyi en güzel şekliyle başkaları ile paylaşmak, yaşadığımız her anın hakkını vermek o kadar basit ki. Yeter ki farkına varalım, yeter ki her yeni günü sevgiyle, minnetle gülümseyerek karşılayalım. Hayat bizleri ne kadar zorlarsa zorlasın yine de her dibe vuruşun sonrasında düzlüğe mutlaka varacağımızı hiçbir zaman unutmayalım. Hayatın sesine kulak verelim, bizimle yaptığı sohbete katılalım. Karşımıza bir şeyler çıkardığında, bizleri gereğinden fazla zorladığında içindeki mesajı almamızı beklediğini üstelik o mesajı bizlerden başka kimsenin anlayamayacağını fark edelim. Çünkü hayat her defasında “ BENİ YAŞA” diye bağırıyor, ne olur bu sese kulaklarımızı tıkamayalım.
Güzel düşünerek, olumlu yaklaşımın olayları kendi lehimize çevirmedeki gücüne inanarak yaşamayı sevelim her şeyden önce. Hayatın mesajlarını kendi lehimize algılamayı öğrendiğimiz AN mutluluk bizi sıcacık saracak, inanın buna.
Asık yüzlü olmanın, etrafımızdaki insanlardan içten bir merhabayı esirgemenin, olayları hep kötü ve negatif yönüyle değerlendirmenin aslında sadece kendimize zararı var. Kendi kendimizi yiyip bitirmekten başka bir işe yaramıyor ki bu olumsuzluklar. Oysaki geçmiş geçmişte kalmış, yaşanmış ve bitmiştir. Ne kadar düşünsek ne kadar sızlansak da nafile. Geçmişte olan olayları değiştirmek mümkün değil, öyle değil mi? O halde yapmamız gereken tek şey, geçmişi tamamen unutmak değil belki ama sürekli gündeme taşımadan anılarımız arasına katabilmek ve yaşadığımız AN’ları kaçırmadan, mutluluğu es geçmeden hayatı sevmek. Yaşarken, sağlıklıyken, her şey en güzel şekliyle devam ederken bunların bilincinde olup şükretmesini bilmek.
Şükredeceğimiz pek çok şey olduğunun farkına varmak bile başlı başına bir mutluluk sebebi bence. Çünkü hepimizin şükredeceği o kadar çok şeyi var ki hayatında. Listelemeye kalksak uzunluğu karşısında hepimizin şaşıracağından hiç kimsenin şüphesi olmasın. Ama bunun için düşünmek gerekli, yaşamın bize sunduklarını iyi değerlendirmek, madalyonu hep iki yönüyle incelemek gerekli.
Hayatında her zaman çok şansız ve kısmetsiz olduğunu düşünen insanlar bile o kadar değerli niteliklere sahip ki. Ama onlar ne yapıyorlar? Bunları hiç görmüyor, ellerindekinin kıymetini bilmeden ulaşamadıkları her şey için dertleniyor, hayatı kendileri için çekilmez hale getiriyorlar. Üstelik sadece kendilerine değil, onlarla beraber hayatı paylaşan insanları da mutsuz ederek yaşıyorlar. Kendi olumsuzluklarını onlara da yansıtıyorlar. Böylece bir olumsuz insanın negatif düşünceleri nedeniyle etrafına yansıttığı olumsuzluklar suya düşen bir su damlası gibi gederek büyüyor ve yayılıyor. Aslında her birimizin bu anlamda kendimize çeki düzen vermesi, yaşamını yeniden sorgulaması gerekiyor, öyle değil mi?
Tam bu noktada gelin Bernard Show’un yaşamla ilgili çok sevdiğim şu sözlerine kulak verelim. “Yaşam sizin için küçük bir mum olmasın. O elinizde tuttuğunuz muhteşem bir meşale ve siz onu gelecek nesillere geçirmeden önce olabildiğince çok ışık saçmasına yardım ederek yaşamı bir sanat halinde yaşayabilirsiniz.”
Ne kadar doğru ve anlamlı bu sözler. Yaşamı bir sanat halinde yaşamak, aldığımız her nefesin hakkını vermek. Daha ötesi yok zaten.
Hayat beni yaşa diyor. Bu sesi duyan zevkli insanlardan olmanız, nefes aldığınız her anın değerini buram buram tatmanız dileğimle…
...ALINTIDIR...
Ne kadar zor olursa olsun, ne kadar engebeli yokuşlar önümüze dikilirse dikilsin yine de yaşamak çok güzel. Umutsuz kalmadan, en dipte olduğumuz anlarda bile minicik bir umut kırıntısına tutunarak hayal kurmak ve yaşama her zaman sımsıkı sarılmak.
Diğer türlü nasıl geçere ki hayat? Hep dertlenerek, hep pişmanlıklarımızı dile getirerek, hep eskilerde yaşayarak önümüzdeki bu eşsiz zamanı boşa harcamak niye? Elimize ne geçiyor, sorarım sizlere? Dertlerimizi her an aklımızda tutarak; insanlara sevgi yerine hoşnutsuzluk sunarak, her sabah asık yüzle kalkıp “işte yine sıradan bir gün” deyip sızlanarak günlerimizi çekilmez hale getiren yine bizler değil miyiz? O sıradanlığın içinde o çarkların arasında sıkışıp kalmışız ve zaman hızla geçerken bizler farkına dahi varamıyoruz.
Aslında hayattan zevk almasını bilmek, yaşarken mutlulukla gülümsemek, içimizdeki sevgiyi en güzel şekliyle başkaları ile paylaşmak, yaşadığımız her anın hakkını vermek o kadar basit ki. Yeter ki farkına varalım, yeter ki her yeni günü sevgiyle, minnetle gülümseyerek karşılayalım. Hayat bizleri ne kadar zorlarsa zorlasın yine de her dibe vuruşun sonrasında düzlüğe mutlaka varacağımızı hiçbir zaman unutmayalım. Hayatın sesine kulak verelim, bizimle yaptığı sohbete katılalım. Karşımıza bir şeyler çıkardığında, bizleri gereğinden fazla zorladığında içindeki mesajı almamızı beklediğini üstelik o mesajı bizlerden başka kimsenin anlayamayacağını fark edelim. Çünkü hayat her defasında “ BENİ YAŞA” diye bağırıyor, ne olur bu sese kulaklarımızı tıkamayalım.
Güzel düşünerek, olumlu yaklaşımın olayları kendi lehimize çevirmedeki gücüne inanarak yaşamayı sevelim her şeyden önce. Hayatın mesajlarını kendi lehimize algılamayı öğrendiğimiz AN mutluluk bizi sıcacık saracak, inanın buna.
Asık yüzlü olmanın, etrafımızdaki insanlardan içten bir merhabayı esirgemenin, olayları hep kötü ve negatif yönüyle değerlendirmenin aslında sadece kendimize zararı var. Kendi kendimizi yiyip bitirmekten başka bir işe yaramıyor ki bu olumsuzluklar. Oysaki geçmiş geçmişte kalmış, yaşanmış ve bitmiştir. Ne kadar düşünsek ne kadar sızlansak da nafile. Geçmişte olan olayları değiştirmek mümkün değil, öyle değil mi? O halde yapmamız gereken tek şey, geçmişi tamamen unutmak değil belki ama sürekli gündeme taşımadan anılarımız arasına katabilmek ve yaşadığımız AN’ları kaçırmadan, mutluluğu es geçmeden hayatı sevmek. Yaşarken, sağlıklıyken, her şey en güzel şekliyle devam ederken bunların bilincinde olup şükretmesini bilmek.
Şükredeceğimiz pek çok şey olduğunun farkına varmak bile başlı başına bir mutluluk sebebi bence. Çünkü hepimizin şükredeceği o kadar çok şeyi var ki hayatında. Listelemeye kalksak uzunluğu karşısında hepimizin şaşıracağından hiç kimsenin şüphesi olmasın. Ama bunun için düşünmek gerekli, yaşamın bize sunduklarını iyi değerlendirmek, madalyonu hep iki yönüyle incelemek gerekli.
Hayatında her zaman çok şansız ve kısmetsiz olduğunu düşünen insanlar bile o kadar değerli niteliklere sahip ki. Ama onlar ne yapıyorlar? Bunları hiç görmüyor, ellerindekinin kıymetini bilmeden ulaşamadıkları her şey için dertleniyor, hayatı kendileri için çekilmez hale getiriyorlar. Üstelik sadece kendilerine değil, onlarla beraber hayatı paylaşan insanları da mutsuz ederek yaşıyorlar. Kendi olumsuzluklarını onlara da yansıtıyorlar. Böylece bir olumsuz insanın negatif düşünceleri nedeniyle etrafına yansıttığı olumsuzluklar suya düşen bir su damlası gibi gederek büyüyor ve yayılıyor. Aslında her birimizin bu anlamda kendimize çeki düzen vermesi, yaşamını yeniden sorgulaması gerekiyor, öyle değil mi?
Tam bu noktada gelin Bernard Show’un yaşamla ilgili çok sevdiğim şu sözlerine kulak verelim. “Yaşam sizin için küçük bir mum olmasın. O elinizde tuttuğunuz muhteşem bir meşale ve siz onu gelecek nesillere geçirmeden önce olabildiğince çok ışık saçmasına yardım ederek yaşamı bir sanat halinde yaşayabilirsiniz.”
Ne kadar doğru ve anlamlı bu sözler. Yaşamı bir sanat halinde yaşamak, aldığımız her nefesin hakkını vermek. Daha ötesi yok zaten.
Hayat beni yaşa diyor. Bu sesi duyan zevkli insanlardan olmanız, nefes aldığınız her anın değerini buram buram tatmanız dileğimle…
...ALINTIDIR...