Hergece ölüyor,her sabah da diriliyoruz da farkinda degil miyiz?
Okuyucumla ahireti ve kabir azabini tartisan adamin israrli iddiasi söyle oluyormus:
- Var mi oraya gidip de gelen? Kabirde azap görüp de dönüp anlatan?
Ben bu gibi tefekkürsüzlük mahsulü iddialara biraz da tefekkürle bakarak diyorum ki, keske insan hayatini birazcik dikkatle incelese de yasadiklarini kisacik bir tefekkür süzgecinden geçirerek yorumlasa, vardigi sonuç çok farkli olacak.. Bu türlü kolay iddialar insanin yasadiklarini düsünmeme konusundaki gafletinden kaynaklaniyor gibi gelir bana. Halbuki her insan aslinda her gece yatagina uzanirken bir bakima ölür, her sabah da uykusundan uyanirken bir bakima da dirilir. Ama yine de sorar düsünmeyen insan.
- Var mi gidip de gelen? Ölüp de dirilen?
Baskalarini birak, kendisi gidiyor her gece, yine kendisi geliyor her sabah.. Ama yine de soruyor:
- Var mi gidip de gelen, ölüp de dirilen?
Tefekkürsüz insan, 'benim hayatimda bile vardir her gece ölmek, her sabah da dirilmek' diyemiyor, hayatini tefekkürle bir gözden geçiremiyor.
Insandaki bu dalginliktan dolayidir ki, Efendimiz (sas) Hazretleri her gece yatagina uzanirken bu gerçekleri düsünerek yaptigi duasinda söyle diyor:
"- Bismike, Allahümme, emûtü ve ehyâ!"
- Allahim senin isminle ölüyor, yine senin isminle diriliyorum!.
Sabah gözlerini açinca da ayni gerçegi su manidar ilavelerle tekrar ediyor:
"- Elhamdü'lillâhillezî ehyana, ba'de mâ emâtena ve ileyhin'nüsûr."
- Bizi aksam öldürüp sabah dirilten Allah'a hamd olsun. Bir gün gelecek en son ölüm ve en son dirilisle O'na dönecegiz!.
Yatarken kalkarken yaptigi bu manidar dualariyla bizleri düsünmeye davet eden Efendimiz (sas), her gece ölmüs, her sabah da yeniden dirilmis olmayi düsünmemizi tavsiye etmis oluyor.
- Ama her gece yasadigi bu gerçegi kim yorumlar!
- Elbette düsünen insan. Düsünme yoksa, yasadiklarina ibretle bakma gibi bir tefekkür derinligi söz konusu degilse, her gece gidecek, her sabah da gelecek; ama yine de sormaya devam edecek:
- Kim gitmis de gelmis? Var mi gidip de dönen?
Yataginda bir kefene sarilir gibi sarildigi yorganinin içinde korkulu rüyalar görecek, sikintili olaylar yasayacak, ama sabah yine de soracak:
- Ölen insan kabirdeki kefeni içinde azap da görürmüs, mezarda azap görmek nasil mümkün olacak?
Gariptir ki kabir azabini imkan disi gören adam o gece yine mezara girer gibi girdigi yataginda yine korkulu rüyalar görecek, sabah gördüklerini de korku ile anlatacak. Ama yine de sorma ihtiyaci duyacak:
- 'Kabirde nasil azap olacak?' diye
Halbuki, Rabbimiz insana, ölmeyi, dirilmeyi, kabirde azap çekmeyi zihnine yaklastiracak olaylar yasatiyor hayati boyunca. Böylece aklina kapi açiyor; ama iradesini de elinden almiyor, sadece yasadiklarini düsünmesini istiyor. Buna ragmen düsünmeyen adam hâlâ soruyor:
- Var mi oraya gidip de gelen, kabirde azap görüp de gelip anlatan?
Demek ki sebepsiz degilmis Efendimiz'in (sas) su hatirlatmasi:
- Tefekkürü saatin, hayrun min ibadeti senetin!
Kisa bir zaman tefekkür (düsünmek), uzun bir zaman (nafile) ibadetten hayirlidir!
- Ne dersiniz var mi böyle tefekkür derinligimiz, yasadiklarimizi düsünerek içindeki isaretlerden istifade etme titizligimiz? Yoksa bazilarinin dedikleri gibi mi yaygin hayat:
- Ayagini sicak tut basini serin; bos ver olaylara, düsünme derin mi?
Ahmet Şahin
Okuyucumla ahireti ve kabir azabini tartisan adamin israrli iddiasi söyle oluyormus:
- Var mi oraya gidip de gelen? Kabirde azap görüp de dönüp anlatan?
Ben bu gibi tefekkürsüzlük mahsulü iddialara biraz da tefekkürle bakarak diyorum ki, keske insan hayatini birazcik dikkatle incelese de yasadiklarini kisacik bir tefekkür süzgecinden geçirerek yorumlasa, vardigi sonuç çok farkli olacak.. Bu türlü kolay iddialar insanin yasadiklarini düsünmeme konusundaki gafletinden kaynaklaniyor gibi gelir bana. Halbuki her insan aslinda her gece yatagina uzanirken bir bakima ölür, her sabah da uykusundan uyanirken bir bakima da dirilir. Ama yine de sorar düsünmeyen insan.
- Var mi gidip de gelen? Ölüp de dirilen?
Baskalarini birak, kendisi gidiyor her gece, yine kendisi geliyor her sabah.. Ama yine de soruyor:
- Var mi gidip de gelen, ölüp de dirilen?
Tefekkürsüz insan, 'benim hayatimda bile vardir her gece ölmek, her sabah da dirilmek' diyemiyor, hayatini tefekkürle bir gözden geçiremiyor.
Insandaki bu dalginliktan dolayidir ki, Efendimiz (sas) Hazretleri her gece yatagina uzanirken bu gerçekleri düsünerek yaptigi duasinda söyle diyor:
"- Bismike, Allahümme, emûtü ve ehyâ!"
- Allahim senin isminle ölüyor, yine senin isminle diriliyorum!.
Sabah gözlerini açinca da ayni gerçegi su manidar ilavelerle tekrar ediyor:
"- Elhamdü'lillâhillezî ehyana, ba'de mâ emâtena ve ileyhin'nüsûr."
- Bizi aksam öldürüp sabah dirilten Allah'a hamd olsun. Bir gün gelecek en son ölüm ve en son dirilisle O'na dönecegiz!.
Yatarken kalkarken yaptigi bu manidar dualariyla bizleri düsünmeye davet eden Efendimiz (sas), her gece ölmüs, her sabah da yeniden dirilmis olmayi düsünmemizi tavsiye etmis oluyor.
- Ama her gece yasadigi bu gerçegi kim yorumlar!
- Elbette düsünen insan. Düsünme yoksa, yasadiklarina ibretle bakma gibi bir tefekkür derinligi söz konusu degilse, her gece gidecek, her sabah da gelecek; ama yine de sormaya devam edecek:
- Kim gitmis de gelmis? Var mi gidip de dönen?
Yataginda bir kefene sarilir gibi sarildigi yorganinin içinde korkulu rüyalar görecek, sikintili olaylar yasayacak, ama sabah yine de soracak:
- Ölen insan kabirdeki kefeni içinde azap da görürmüs, mezarda azap görmek nasil mümkün olacak?
Gariptir ki kabir azabini imkan disi gören adam o gece yine mezara girer gibi girdigi yataginda yine korkulu rüyalar görecek, sabah gördüklerini de korku ile anlatacak. Ama yine de sorma ihtiyaci duyacak:
- 'Kabirde nasil azap olacak?' diye
Halbuki, Rabbimiz insana, ölmeyi, dirilmeyi, kabirde azap çekmeyi zihnine yaklastiracak olaylar yasatiyor hayati boyunca. Böylece aklina kapi açiyor; ama iradesini de elinden almiyor, sadece yasadiklarini düsünmesini istiyor. Buna ragmen düsünmeyen adam hâlâ soruyor:
- Var mi oraya gidip de gelen, kabirde azap görüp de gelip anlatan?
Demek ki sebepsiz degilmis Efendimiz'in (sas) su hatirlatmasi:
- Tefekkürü saatin, hayrun min ibadeti senetin!
Kisa bir zaman tefekkür (düsünmek), uzun bir zaman (nafile) ibadetten hayirlidir!
- Ne dersiniz var mi böyle tefekkür derinligimiz, yasadiklarimizi düsünerek içindeki isaretlerden istifade etme titizligimiz? Yoksa bazilarinin dedikleri gibi mi yaygin hayat:
- Ayagini sicak tut basini serin; bos ver olaylara, düsünme derin mi?
Ahmet Şahin