Aslı Oktay
Daimi Üye
Hırsızlar, çocukluğumu çaldılar!
Ben bir hırsızım. Muhtemelen bu yazıyı okuyan size de benim gibisiniz. Evet, evet ciddiyim. Şaka da yapmıyorum. Kimsenin malını mülkünü çalmadık belki lakin farkında olmadan öyle bir hırsızlık yaptık ki, kendimizi artık nasıl aklarız bilmiyorum. Çünkü çaldığımız şey, dünyanın en masum varlıkları olan çocuklara ait. Kimi zaman sessiz kalarak, kimi zaman göz yumarak, kimi zaman da bizzat rol alarak o masum yavruların çocukluklarını çaldık çünkü.
Önce sokaklarını çaldık çocukların. Her bulduğumuz boşluğa bina diktik. Sonrasında arabalarımızla onların oldukça daralan oyun alanlarını istila ettik. Artık sokak bir oyun alanı olmaktan çıktı, korkularak çıkılan bir yol halini aldı. Şimdiki sokaklarda ne çelik çomak oynanır oldu ne de dokuztaş.
Sonrasında yeşil alanlarını çaldık çocukların. Pantolonların diz kapaklarının yeşil renge boyanması diye bir durum söz konusu değil artık. Çünkü yeşil alaları tek tek kapatıp, yerine apartmanlar diktik. Sınırsızca üzerinde koşabileceği otlar yerine, üzerine basılmaması gereken çimler diktik onlara. Onların doğa ile olan bağlantılarını kopardık.
Sokaktaki köpekleri toplayıp uzaklaştırdık. Ağaçsız sokaklar inşa edip, kuşları kaçırdık. Yerlere asfalt döküp karıncaları, kertenkeleleri ürküttük. Toprakları betona dönüştürdük, solucanları sakladık. Çiçekli bahçelere binalar dikip, uç uç böceklerini, arıları ve kelebekleri kovduk. Havayı kirletip, martıları kaçırdık. Böylece çocukların oyun arkadaşları olan hayvanları da onların dünyasından çıkarmış olduk.
Sonra arkadaşlarını ellerinden aldık. Misafirliğe gitmez olduk. Misafirlik işini pasta-börek ile o kadar büyük bir ritüele dönüştürdük ki, sonunda bu ritüellerden yorulup misafir alamaz, misafirliğe gidemez olduk. Misafirliklerin son bulması ile çocuklarımızın arkadaşları ile bir araya gelmesi de son buldu böylece. Dolayısı ile onların arkadaşlıklarını da ellerinden aldık.
Tüm bunları çaldığımız yetmedi, gözümüzü onların vakitlerine diktik. Okulları tam gün yapıp saatlerini çaldık. Hafta sonu dershanelere gönderip zamanlarını daralttık. Kurstu, özel dersti, etüttü derken geriye onlara oyun oynayacakları pek de zaman bırakmadık. Geriye kalan zamanlarda o kadar çok ödev verdik ki, adeta oyuna zaman bırakmadık. Oyun oynayacakları mekanları ellerinden almıştık, ancak hâlâ oynayabilecek zamanları vardı. O zamanları da ellerinden usulca aldık.
Bunları yaptığımız yetmezmiş gibi, sonra da karşılarına geçip Sizin bu oynadığınız bilgisayar oyunları da oyun mu? Çocukluk nedir bilmiyorsunuz! diye azarladık onları. Ellerinde var olan kısıtlı oyunlardan aldıkları hazlara da el uzattık. Geriye ortada ne çocukluk kaldı, ne de sokaktan mahalleye yayılan çocuk sesi.
Suçluyuz hepimiz. Boynumuzda büyük bir vebal var. Bir çocuğun en değerli şeyini, yani çocukluğunu çaldık biz. Ağır suçtan yargılanıp hapse atılmamız gerekiyor belki. Şu aşamadan sonra bir şeyleri değiştirebilir miyiz bilmiyorum. Ama yapabileceğimiz bir şey var en azından: onları suçlamaktan vazgeçmek ve aldıklarımızı teker teker iade etmek.
Özür dileriz çocuklar, gerçekten çok özür dileriz
Mehmet Teber
Ben bir hırsızım. Muhtemelen bu yazıyı okuyan size de benim gibisiniz. Evet, evet ciddiyim. Şaka da yapmıyorum. Kimsenin malını mülkünü çalmadık belki lakin farkında olmadan öyle bir hırsızlık yaptık ki, kendimizi artık nasıl aklarız bilmiyorum. Çünkü çaldığımız şey, dünyanın en masum varlıkları olan çocuklara ait. Kimi zaman sessiz kalarak, kimi zaman göz yumarak, kimi zaman da bizzat rol alarak o masum yavruların çocukluklarını çaldık çünkü.
Önce sokaklarını çaldık çocukların. Her bulduğumuz boşluğa bina diktik. Sonrasında arabalarımızla onların oldukça daralan oyun alanlarını istila ettik. Artık sokak bir oyun alanı olmaktan çıktı, korkularak çıkılan bir yol halini aldı. Şimdiki sokaklarda ne çelik çomak oynanır oldu ne de dokuztaş.
Sonrasında yeşil alanlarını çaldık çocukların. Pantolonların diz kapaklarının yeşil renge boyanması diye bir durum söz konusu değil artık. Çünkü yeşil alaları tek tek kapatıp, yerine apartmanlar diktik. Sınırsızca üzerinde koşabileceği otlar yerine, üzerine basılmaması gereken çimler diktik onlara. Onların doğa ile olan bağlantılarını kopardık.
Sokaktaki köpekleri toplayıp uzaklaştırdık. Ağaçsız sokaklar inşa edip, kuşları kaçırdık. Yerlere asfalt döküp karıncaları, kertenkeleleri ürküttük. Toprakları betona dönüştürdük, solucanları sakladık. Çiçekli bahçelere binalar dikip, uç uç böceklerini, arıları ve kelebekleri kovduk. Havayı kirletip, martıları kaçırdık. Böylece çocukların oyun arkadaşları olan hayvanları da onların dünyasından çıkarmış olduk.
Sonra arkadaşlarını ellerinden aldık. Misafirliğe gitmez olduk. Misafirlik işini pasta-börek ile o kadar büyük bir ritüele dönüştürdük ki, sonunda bu ritüellerden yorulup misafir alamaz, misafirliğe gidemez olduk. Misafirliklerin son bulması ile çocuklarımızın arkadaşları ile bir araya gelmesi de son buldu böylece. Dolayısı ile onların arkadaşlıklarını da ellerinden aldık.
Tüm bunları çaldığımız yetmedi, gözümüzü onların vakitlerine diktik. Okulları tam gün yapıp saatlerini çaldık. Hafta sonu dershanelere gönderip zamanlarını daralttık. Kurstu, özel dersti, etüttü derken geriye onlara oyun oynayacakları pek de zaman bırakmadık. Geriye kalan zamanlarda o kadar çok ödev verdik ki, adeta oyuna zaman bırakmadık. Oyun oynayacakları mekanları ellerinden almıştık, ancak hâlâ oynayabilecek zamanları vardı. O zamanları da ellerinden usulca aldık.
Bunları yaptığımız yetmezmiş gibi, sonra da karşılarına geçip Sizin bu oynadığınız bilgisayar oyunları da oyun mu? Çocukluk nedir bilmiyorsunuz! diye azarladık onları. Ellerinde var olan kısıtlı oyunlardan aldıkları hazlara da el uzattık. Geriye ortada ne çocukluk kaldı, ne de sokaktan mahalleye yayılan çocuk sesi.
Suçluyuz hepimiz. Boynumuzda büyük bir vebal var. Bir çocuğun en değerli şeyini, yani çocukluğunu çaldık biz. Ağır suçtan yargılanıp hapse atılmamız gerekiyor belki. Şu aşamadan sonra bir şeyleri değiştirebilir miyiz bilmiyorum. Ama yapabileceğimiz bir şey var en azından: onları suçlamaktan vazgeçmek ve aldıklarımızı teker teker iade etmek.
Özür dileriz çocuklar, gerçekten çok özür dileriz
Mehmet Teber