Hülya Avşar...Yeşilçam'ın unutulmaz filmlerinin art arda çekildiği zamanlarda saf güzelliğiyle ve oyunculuğuyla girdi hayatımıza. Şimdilerde O Ses Türkiye ve Yetenek Sizsiniz yarışmalarıyla haftanın üç günü ekranlarda. Ama bugün buluşma sebebimiz başka...Çenesine yaptırdığı yıldıza da dikkat edin bu arada! Hülya Avşar'la Maslak Sheraton Oteli'nde açtığı spor salonunda buluşacağız. Spor mu giyinsem, şık mı karar veremedim. Bilsem ki o siyah, sade spor kıyafetleriyle gelecek hiç düşünür müydüm bu kadar? Ben biraz daha erken gittim. Etrafı kurcalamak için. Sonra içeri rüzgâr gibi bir şey girdi...Hülya Avşar'mış. Detaylarla ilgilendi bir bir. Öyle ya, başarı detaylarda gizlidir. Pek çok isim unutuldu o hep gündemde... * Tabii kebapçı açsanız biraz abes olurdu, hatta "Hülya Avşar nasıl bir yer açsın" deseler "Spor salonu" der herkes, kesin. Nasıl oldu burası? - Tesadüf aslında. Buraya çok sık gidip geliyordum. Eksik bir şeyler vardı. Buranın sahipleri çok şeker insanlar. Derken iş başıma kaldı. "Buyurun sizin olsun, ne yaparsanız yapın" dediler. Bir anda o kadar her şey örtüştü ki "Tamam" dedim ve aldım. "Aldım" derken, devrettiler. Burayı baştan aşağı yıktık, düzenledik. Amacımız doğru kişiyi, doğru spora yönlendirmek, yoksa bir sürü spor salonu var. Bence mesele de bu. Her gelene "Evet sizin kilonuz şu kadar, boyunuz da bu kadar, şu programdan başlayın" deyip eline ağırlıkları tutuşturmak bence yanlış. * Neler yapıyorsunuz? - Beni daha çok ilgilendiren toplu sporlar ama burada da ufak tefek çalışmalarım oluyor. Ağırlık değil de lastikle çalışmayı seviyorum burada, Squash'ta zaman geçirmeyi seviyorum. * Peki size dış görünüş ya da ruh sağlığı dışında ne kattı spor? - İnsan bir şey yaparken daha derin düşünüyor. Mesela ben kararlarımı ya ormanda koşarken alıyorum ya da burada spor yaparken...İnsana başka bir şey oluyor. Oksijen giriyor herhalde beynine bilmiyorum. Tabii benim yaptığım sporlar biraz daha farklı. Tenis oynarken kurduğun oyun işine de yansıyor. Karşında kuvvetli rakip varsa, onu ancak iyi oyun kurarak yenebilirsin. O zaman da sürekli beynini çalıştırıyorsun. Derken farklı şeylere de yansıyor. Derken derken başka insanlarla tanışıyorsun. Senin dışında bir sürü insandan bir sürü şey öğreniyorsun. Yani o kadar çok faydası var ki spor yapmanın. * Bu arada çok erken kalkıyorsunuz ve ormana gidiyorsunuz sabahları... - 6.30'da kalkıyorum çünkü Zehra'yı okula yolluyorum, önceliğim o. sonra da bir daha yatamıyorum. Direkt ormana gidiyorum. 6 kilometreyi 40 dakikada koşuyorum. * Haftada kaç gün? - Haftanın 3-4 günü. Sonra eve geliyorum, duşumu alıyorum, buraya gelip karın kası vs. çalışıyorum; her ne kadar bunları insanlar televizyonlarından göremese de! inanamıyorum zaten kendime orada, çok başka bir insan gibi görünüyorum. Ben öyle bir insan değilim aslında. Gerçi artık kabullendim, buna yapacak bir şey yok. YÜZÜNDEKİ DEĞİŞİKLİK * Sizde bir değişiklik var, yüzünüzde, minicik bir yıldız... - Evet, babam tarafım Kürt olduğu için babaannemde de vardı bunlardan. * Aynı yerde mi? - Yok, onun rengi daha başkaydı zaten, onu yaptırmak mümkün değil. O zamanlardan beri çok özenirdim. Bir tanecik kondurayım da aklımda kalmasın dedim. Oyunculuk yapacağım zaman çok rahat kapatılabiliyor. Günlük hayatımda kullanıyorum, televizyonda da kullanıyorum ama sinema ya da benzer bir şey olduğu zaman, kapatıyorum. * Yeni mi yaptırdınız? - Bir ay olmuştur. Televizyonda fark edip Twitter'dan yazanlar oldu ama tabii genelde fark edilmedi. 'BENİM ŞANSIM ACUN' * Biraz iş konuşalım. Yetenek Sizsiniz ve O Ses Türkiye'ye geleceğim. Siz bir şey yapsanız da yapmasanız da gündemdesiniz ama bu yarışmalar esprili, komik Hülya Avsar'la bizi yeniden mi tanıştırdı? - Evet o çıktı ortaya biraz. Bunun da sebebi Acun'dan pas alıyor olabilmem. * O da sizden aldığını söylüyor. - Galiba öyle, bayağı futbol maçı gibi, iyi pas verilirse gol oluyor. Biz Acun'la böyleyiz, birlikte iş yaptığım herkesle böyle olmayabilirim. Benim şansım Acun... O kadar da güzel pas veriyor ki ben de doğal olarak günlük hayattaki Hülya'yı oraya taşıyabiliyorum. Oradaki Hülya'yı çok seviyorum. Özellikle O Ses'te daha kalabalığız, daha fazla sataşacağım insan var. Kendimi bildim bileli böyleydim zaten. Simdi onu televizyona taşımış oldum. * Twitter'dan da sizi takip ediyorum, orası öyle bir yer ki kendinden bahsetmekle reklamını yapmak arasında ince bir çizgi var. Çakıl ismi çok geçiyor, köpeğiniz sanırım. - Çakıl ismi çok değerli benim için çünkü babam vefat etmeden önce Zehra 3 aylıktı. Ona baktı baktı "Çakıl" dedi. Tam da konuşamıyorsu, felçliydi. Allah rahmet eylesin. Ben de dedim ki herhalde babam bu taş devri çizgi filminden aklında kalan bir şeyi söyledi. Sonra babama "Neden Çakıl dedin" diye sordum, "Kaya'ya çok benziyor" dedi. Kayanın ufaltılmışına derler ya çakıl taşı, inanamadım nasıl aklına o anda böyle bir şey geldi. O gün bugündür benim hayatımda her şeyim Çakıl. Babam vefat edince. Zehra'ya evde "Çakıl" diye hitap etmeye başladım, köpeğimize de "Çakıl" diye sesleniyorum. Hatta spor salonununun adının anlamı da Çakıl. * Nasıl yani? Cluppeb, "pebble"dan geliyor. Çakılın İngilizce'sinin kısaltılmışı. 'ZEHRA'NIN DOLABINDA NE VARSA TIRTIKLIYORUM' * Alışverişe hep yalnız mı çıkarsınız? Kimin fikrine güvenirsiniz? - Çok alışveriş yapıyorum diyemeyeceğim. Çünkü ben sürekli değişik bir şeyler giymekten o kadar çok sıkıldım ki iş hayatımda, günlük hayatımda kendime bir tarz betirledim. O tarzın dışına çıkmıyorum. Dolayısıyla bu da beni inanılmaz rahatlattı. Sürekli alışveriş yapmak zorunda kalmıyorum. Bana yakışan 3-5 şey varsa onların üzerinde dönüyorum. * Mesela bu öyle bir kıyafet mi? - Yoo. Zaten iş toplantısı ya da başka şeyler yoksa mutlaka bir jean tercih ediyorum ama yumuşak blue jean sert değil, o bile beni sıkıyor. Rahat etmek istiyorum. Siyah taytı çok seviyorum ama üzerine uzun bir şey giyerek. Bunları belirledim artık, dışına da çok fazla çıkmıyorum. İnsanlar "Her gün aynı şeyi giyiyor" deseler ne olacak yani. Ama tabi bir gece daveti olur, o zaman özeniyorum. Günlük hayatımda yorulmamak için böyle bir karar aldım, fazla alışveriş yapmıyorum. Aslında birazcık da Zehra'dan çalıyorum. * Oluyorsa ne güzel... - Zehra zevkli bir çocuk Allah'a şükür. Biraz da ondan zaten, trendi takip etmek zorunda kalıyorum. Zorunda da değilim aslında severek yapıyorum. Zehra'nın dolabından ne varsa tırtıklıyorum, biraz da o benim dolabımdan tırtıklıyor, öyle işte... ACI ÇEKMEK GEREK * Yıllar önce oynadığınız filmler hâlâ yayınlanıyor. Bu nasıl bir oyunculuk deyip kapatıyor musunuz yoksa zevkle seyrediyor musunuz? - Kapatmıyorum ama gülüyorum bazen. Ya aslında gülmüyorum da... Aradaki farkı fark ediyorum. Mesela diyelim ki bir vesile oldu sanat hayatına atıldınız, önce okuyacaksınız. Yaşayarak, tecrübe ederek, oynayarak, hatalar yapacaksınız, belki azarlanacaksınız, eleştirileceksiniz, bir sürü insan üstünüze gelecek, siz onların üstüne gideceksiniz, ağlayacaksınız, yırtınacaksınız, zorlanacaksınız, uykusuz kalacaksınız ve bütün bunlar senelere yayılacak. Ondan sonra sanatçı oluyorsunuz. Yani 3 şarkı, 3 filmle sanatçı olunmuyor. Sanatçı lafına, şerefli kelimesine sahip olabilmek için, bütün bunları yaşayıp görüp acı çekip seneler vermek gerek. * Sporda da öyle... - Aynen. Tenise başladığınız zaman, 2 sene tenis oynasanız bile tenisçi olmuyorsunuz. Zaman vereceksiniz, o da kilometre meselesi. Yenileceksiniz, düşeceksiniz, bir yerleriniz sakatlanacak, yani emek vermek lazım. O yüzden öyle kolay kolay bir şey olunmuyor. Zaman içerisinde aradaki farkı görüyoruz. SQUASH ODASINDA REZALET! Hülya Avşar bu salon için 10 ay boyunca her ayrıntı üzerinde çalışmış. 3000 metrekare kapalı alan içerisinde kurulmuş salonda sadece spor alanları değil farklı masaj uygulamalarının yapıldığı odalar ve internet bölümü de var. Squash odasını birlikte test ettik. Her gün oynuyormuşuz pozu sizi yanıltmasın, rezil oldum. Bu arada Hülya Avsar, salonun mimarisini ve dekorasyonunu kendi eviyle aynı şekilde tasarlamış. Futbol meraklıları için de bir köşe yapmış.
Kaynak RT Haberden alıntı.
Kaynak RT Haberden alıntı.