Hüznümü Hasretine Adadım Ey Nebi...
Rahmanın Adıyla...
Bir Nûr Yaratıldı, Kâinata Rahîm Olanın Rahmetini Muştulayan.
Selâm Olsun O Müjdeciye!
Halbuki ne zaman açabilirdi seninle aramızı, ne de sonu toprak bir beden yakınlaştırabilirdi seninle bizi; farkedemedik...
Bilemedik! Senin o siyah gözlerinin nûru bir miskinin, bir fakirin gözlerinde saklıymış meğer; göremedik...
Bilemedik! Senin ellerinin sıcaklığını hissedebilmek için bir yetimin başını okşayabilmek yetermiş; düşünemedik...
Ve yine bilemedik ey Nebî; seni sevindirmek, senin gönlünde yer edinebilmek, karanlıklar içerisinde kalan bir kalpte sevginin ateşini yakabilmekmiş; beceremedik...
Yolda kalmışlığımızın, şaşıp durmuşluğumuzun kusuruna bakma ey Nebî!
Ey Nebî, nefesini ver bize! Nefes ver sensiz kalmaktan, seni hatırlayamamaktan kurumuş gövdelerimize! Nefes ver ki dile gelelim ve dem vuralım firâkından... Nefes ver ki bize yeşersin gövdemiz, gülzar olsun bedenimiz... Nefes ver bize; bitsin artık bu asırlardır süren ümmetinin kara kışı; nefes verdiğin baharları teneffüs edelim senin kokundur diye, kokusu sensin diye...
Ey Nebî! içimdeki hüznümü hasretine adadım... Ne zaman sensizliği tüm hücrelerimle hissedebilsem takatim kalmıyor. Nefesim kesiliyor da, kanım donuyor. Ey Nebî, yolda kalmışlığımızı yüzümüze vurma nolur! Pürkusur hâlimizle gelip de aklayamazsak kendimizi mizanda, bizi önce sen sitemli gözlerinle utancın nârına atma, nolur!
Ey Nebî! Seni yaratılmış tüm zerreler miktârınca sâlat ve selâmla anıyoruz; utanarak...
Ey Nebî! şefaâtini umarak...