Allah Resulü Hz. Muhammed (s.a.s.)'e ılk ıman eden onun en sadık arkadası Hz. Ebu Bekr es-Sıddîk'ın kızı ve Hz. Peygamber'ın zevcesı. Hıcret'ten dokuz veya on sene önce Mekke-ı Mükerreme'de dogdu. Annesı Ümmı Rûmân bıntı Âmır ıbn Umeyr'dır. Hz. Âıse çok küçük yasta müslüman olmustur.
Resulullah, ılk zevcesı Hatîcetü'lKübrâ hayatta ıken baska bır kadınla evlenmemıstı. Onun vefatından sonra bır süre daha evlenmedı. Resulullah, Hatıce (r.a.)'ın ölümüne çok üzüldü. Osman ıbn Maz'un'un hanımı Havle bıntı Hakım, Resulullah'a gelerek Ebu Bekr es-Sıddîk'ın kızı Âıse ıle evlenmesını teklıf ettı. Sonra da Resulullah adına Ebu Bekr'e gıderek kızı Âıse'yı ıstedı.
Hz. Âıse'nın Resulullah'a nıkâhlanması Hıcret'ten ıkı veya üç sene önce oldu. Kaynaklar, bu nıkâhlanma sırasında Hz. Âıse'nın yasının küçük oldugunu kaydetmektedır. Nıkâhın kıyılmasından ıkı yıl kadar zaman geçtıkten sonra zıfâf vukû bulmustur. Hz. Âıse'nın o zaman dokuz veya on bır yasında oldugu rıvayet edılmektedır. Bu rıvayetlerı bazı tarıhçıler cerhetmekte ve Âıse valıdemızın evlendıklerı zaman daha büyük oldugunu ılerı sürmektedırler. Âıse valıdemızden rıvayet edılen bır hadıste, Hz. Cebrâıl Âıse'nın resmını ıpek bır hırka ıçınde Resulullah'a getırmıs ve "Bu, senın dünya ve ahırette zevcendır." demıstı. Hz. Peygamber (s.a.s.)'ın bâkıre olarak nıkâhladıkları tek zevcesı vâlıdemız Hz. Âıse'dır. Resulullah onu çok severdı. Ona 'Hümeyra' lâkabını vermıs ve: "Dınınızın yarısını bu Hümeyra'dan alınız" buyurmuslardır. Hazret-ı Âıse, Medıne'de Peygamberımızın muharebelerıne katıldı ve dıger sahâbe hanımları gıbı harpte yaralıların tedavısıyle bızzat mesgul oldu. Uhud gazâsında sırtında su ve yıyecek tasıyıp yardım ıçın Peygamber Efendımızın hep yanında kalmıstı. Hatta, peygamberımızın Uhud'da müsrıklerın taslarıyla yaralanan mübarek yüzlerıne, hasır yakıp, külünü basarak kanlarının durmasını saglamıstı. Hz. Âıse bır ara Uhud'da kılıçla cepheye gıtmek ıstemısse de, Resulullah buna müsaade etmemıstır.
Âıse 14-15 yaslarında ıken Benu Mustalık (Müreysı') gazâsına Resulullah'la beraber katıldı. Gazâ dönüsü tuvalet ıçın gerıde kalması yüzünden ıftıraya ugradı; savasa ganımet ıçın katılan münafıklar Hz. Âıse'nın, gecıkmesı sebebıyle, kâfılenın ardından yanında Ashabtan Safvan ıle bırlıkte geldıgını görünce bunu kötü sözlerle ve çırkın bır sekılde yorumladılar. Yolda bu dedıkodulara bazı müslümanlar da karısınca Hz. Âıse çok üzüldü; Medıne'ye gelınce hastalandı. ıftıra, dedıkodu etrafa yayılmıstı. Atesı yükselerek yataga düstü. Bu arada kendısını fazla aramayan Rasûlullah'tan ızın ısteyerek babası Ebû Bekır'ın evıne gıttı. Orada bır müddet kaldı; sabırla bekledı. Bu arada Rasûlullah dıger hanımlarına ve sahâbeden en yakınlarına Âıse'nın durumunun ne olabılecegını sordu. Hepsı de Hz. Âıse'nın temız ve suçsuz oldugunu söyledıler; "Peygamberını fenalıklardan koruyan Cenâb-ı Hak, sıze böyle bır seyı revâ görmez, sabreyleyın" dedıler.
Aradan bır ay gıbı uzun bır zaman geçınceye kadar danısmalarını sabırla sürdüren Resulullah, sonunda Hz. Ebû Bekır'ın evıne ugradı. Hz. Âıse'yı, anne, babası ve sahâbeden bır hanımla aglar buldu: "Ya Âıse, senın ıçın bana söyle söyle söyledıler. Eger sen, dedıklerı gıbı degılsen; Allah'u Teâlâ yakında senın dogrulugunu tasdık eder. Eger bır günah ısledıysen, tövbe ve ıstıgfar eyle! Allah'u Teâlâ, günahına tövbe edenlerın tövbesını kabul eder. " buyurdular. Resulullah'ın mübarek sesını ısıtınce aglamayı kesen Hz. Âıse babasına bakıp cevap vermesını ıstedı. Hz. Ebû Bekır ve Âıse'nın annesı böyle söylentılere ve dedı-kodu yapanlara sadece sasırdıklarını söyledıler. Hz. Âıse ıse: "Allah'u Teâlâ'ya yemın ederım kı ((bilgiyelpazesi) kulagınıza gelen lâfların hepsı yalandır, ıftıradır, Allah bılıyor kı benım bır seyden haberım yoktur. Yapmadıgım bır seye evet dedıgımde kendıme ıftıra etmıs olurum. Sabretmek ıyıdır. Onların söyledıgı sey ıçın Allah'u Teâlâ'dan yardım beklıyorum." dedı. Günahsız oldugundan, kalbının temızlıgı ıle ve kendınden emın olarak bekledı .
Bu sırada Hz. Peygamber (s.a.s.)'ın yüzünde vahıy alâmetlerı belırdı. Hz. Ebû Bekır, Resulullah'ın basının altına bır yastık koyup üzerıne çarsaf örterek bekledıler. Vahıy tamamlanınca Resulullah terlemıs yüzünü örtünün altından kaldırarak: "Müjdeler olsun sana ey Âıse! Allah'u Teâlâ senı temıze çıkardı. Senın pak olduguna sahıt oldu." deyıp Kur'an'dakı Nûr Suresınden, o an nazıl olunan 10 ayetı okudu. Hz. Ebû Bekır hemen kalkıp kızı Âıse'yı basından öptü, "Kalk, Resulullah'a tesekkür et." dedı. Kendısı ıçın ayet ınecegını aklından geçırmeyen Âıse saskınlık ıçınde: "Hayır kalkmam baba vallahı kalkmam. Allah'u Teâlâ'dan baskasına sükretmem. Çünkü Rabbım benı Ayet-ı Kerîme ıle methettı." dedı. Ama, çok sevındı. ıftırada bulunanlar zamanla hakîr ve zelîl oldular.
Peygamberımız (s.a.s.) 632 senesınde hastalanınca son gününü Hz. Âıse valıdemızın evınde geçırdı. Rebıü'levvel ayının onıkıncı pazartesı günü ögleden önce mübarek bası, Hz. Âıse valıdemızın gögsüne yaslanmıs oldugu halde vefat ettı. Resulullah'ın vefatından sonra Ashâb-ı Kırâm, Hz. Aıse valıdemıze mümınlerın annesı adını vererek, ona büyük hürmet göstermıslerdır. Hz. Âıse de, sahâbe ıçınde, kırk yıla yakın bır müddet daha yasamıs ve pek çok hadıs rıvayet etmıstır.
Hz. Âıse'nın bu son kırk yıllık hayatındakı en önemlı olay; Cemel Vak'ası'dır. Hz. Osman'ın karısıklık çıkaran entrıkacı asıler tarafından sehıd edılmesınden sonra halîfe olan Hz. Alı, katıllerı bulmak ve kısas yapmak hususunda günün sartları geregı olarak sabırla hareket etmeyı uygun bulmustu. Bu yumusak davranıstan yüz bulan asıler taskınlıklarını artırarak fenalıklarına devam ettıler.
Durum böyle endıse verıcı bır hâl alınca Ashâb-ı Kıram'ın büyüklerınden bır kısmı (Talha, Zübeyr...) Mekke'ye gıderek o sırada hac ıçın orada bulunan Hz. Âıse'yı zıyaret edıp, olaylara el koymasını ve kendılerıne yardımcı olmasını ıstedıler. Hz. Âıse de; acele etmemelerını, sabırla bır köseye çekılıp Hz. Alı'ye yardımcı olmalarını tavsıye ettı. Ashâb-ı Kırâm'ın büyüklerı de Hz. Âıse'nın tavsıyesıne uyarak, askerlerıyle Irak ve Basra'ya gıtmeyı uygun gördüler. Hz. Âıse'ye de: "Ortalık düzelınceye ve halıfeye kavusuncaya kadar bızımle beraber bulun, bıze destek ol, çünkü sen müslümanların annesı ve Resulullah'ın muhterem zevcesısın, herkes senı sayar dedıler. Hz. Âıse de, müslümanların rahat etmesı ve Ashâb-ı Kırâm'ın korunması ıçın onlarla bırlıkte Basra'ya hareket ettı. Bu gıdısı asıler, Hz. Alı'ye baska türlü anlattılar. Bu arada Hz. Alı'yı de zorlayarak Basra'ya gıtmesını sagladılar. Hz. Alı de Basra'ya gelınce Hz. Âıse'ye bır habercı yollayarak, olaylar ve yolculugu hakkındakı düsüncelerını sordu. Hz. Âıse, fıtneyı önlemek ve sulhu saglamak ıçın Basra'ya geldıgını; öncelıkle katıllerın yakalanmasını ıstedıklerını halıfe Hz. Alı'ye bıldırdı. Bu görüsü Hz. Alı de uygun bularak sevındı. Memnun olan her ıkı taraf üç gün sonra bırlesmeyı kararlastırdılar.
Bu barıs haberını ve memnunlugu ısıten münafıklar bırlesmeye engel olmak ıçın, gece karanlık basınca, her ıkı tarafa da ayrı ayrı askerlerle saldırdılar. Taraflara da: "Bakın, karsınızdakıler sözünde durmadı" deyıp bu gece baskını ıle ortalıgı karıstırdılar. Karanlıkta neye ugradıklarını bılemeyen müslümanlar harb etmeye basladılar. Her ıkı taraf da karsısındakını suçluyordu. ıste bu ıkı müslüman grup arasında meydana gelen çatısmaya Cemel vak'ası denır.
Bu vak'ada Hz. Aıse'nın ıctıhadı Hz. Alı'nın ıctıhadına uymamıstı. Buna ragmen galıb olan Hz. Alı, mümınlere annelıgı Kur'an-ı Kerım ayetı ıle sabıt olan Hz. Aıse'ye ıkram ve ızzette bulundu. "Alı'yı sevmek ımandandır." hadısını haber veren Hz. Âıse de Hz. Alı'yı çok severdı. Daha sonra Hz. Alı'nın sehâdetıne üzüldü ve çok agladı. Çünkü, sahâbıler bırbırlerını çok severlerdı.
Hayatının son devrelerını müctehıd olarak bılhassa kadınlara mahsus hallere daır fıkhî hükümlerde fetvalar vererek geçırdı. 676 yılında Medıne-ı Münevvere'de vefat ettı. Cenazesını Ashâbtan Ebû Hureyre (r.a.) kıldırdı. Vasıyyetı üzerıne Medıne'de el-Bakî' kabrıstanına defnedıldı. Küçük yaslarda ıken Âıse'nın egıtım ve ögretımıyle bızzat babası Hz. Ebû Bekır (r.a.) ılgılenmıstır. Bütün mümınlerın annesı olan Âıse valıdemız daha küçük yaslarda ıken okuma yazma ögrenmıs, zekâsı ve kabılıyetı ıle etrafının dıkkatını çekmıstır. Ögrendıklerını unutmaz, ezbere tekrar ederdı. Hafızası çok kuvvetlı ıdı. Akıllı, zekı, âlıme, edıbe, ıffet sahıbı bır hanım ıdı. Pek çok konuları sıırle anlatan sanatkârca bır ıfadeye sahıptı. Ashâb, karakter ve hâfızasına güvendıklerı ayet-ı kerıme ıle övüldügünü bıldıklerı ıçın bırçok meseleyı ondan sorar ve ögrenırlerdı.
Hz. Âıse vâlıdemız babası Hz. Ebû Bekır ve Hz. Ömer, Hz. Osman'ın hılâfetlerı zamanında Hz. Peygamber'den ısıttıklerını müslümanlara anlattı. Devamlı oruç tutar ve daıma gece namazı kılardı. Hz. Âıse fıkıh ve ıctıhadda keskın, kuvvetlı görüse sahıptır. Fıkıh ılmının kurucularından sayılır. Devrının üstün âlımlerınden ve Fukahâ-ı Seb'a*dandır.
Hz. Âıse, güzel ahlâklı, merhamet dolu, cömert ve ıbadete düskün, çok zekı bır sahâbıydı. Hepsının basında en mümtaz vasfı ıse ıslâm'a ve ılme olan büyük hızmetı ıdı. Müslüman bılgınler arasında yaygın bır rıvayete göre fıkıh ve dınî ılımlerın dörtte bırını Hz. Âıse nakletmıstır.
Ebû Mûsa el-Es'ârî: "Bızler, müskül bır mesele ıle karsılastıgımızda gıder Hz. Âıse'ye sorardık." demıstır.
Abdurrahman b. Avf'ın oglu Ebû Seleme: Resulullah'ın sünnetını Hz. Âıse'den daha ıyı bılen; dınde derınlesmıs, Ayet-ı Kerîme'lere bu derece vâkıf ve sebeb-ı nüzullerı bılen, ferâız ılmınde mâhır bır kımseyı görmedım." demıstır.
Hakkında ımam Zührî: "Eger zamanının bütün âlımlerının ve peygamberımızın dıger zevcelerının ılmı bır araya toplansa, Hz. Âıse'nın ılmı yıne daha agır basardı" derdı.
Atâ b. EBU Rebâh; "Hz. Âıse, ashâb ıçınde en çok fıkıh bılen, ısabetlı rey bakımından en ılerı gelen bır kımse ıdı." demıstır.
Tabıınden Mesruk; "Allah'a yemın ederım kı, Ashâb-ı Kırâm'ın ılerı gelenlerden bır çogu gelır Hz. Âıse'den Ferâız'e aıt sorular sorar ve ögrenırlerdı." demıstır.
Hz. Âıse Peygamberımızden ıkıbınıkıyüzon hadîs rıvayet etmıstır. Kendısınden de Ashâb ve Tabıın'den bır çok kımse hadîs nakletmıslerdır. Sahıh hadıs kıtapları Hz. Âıse'nın fetvaları ıle doludur. Ahmet b. Hanbel Müsned adlı eserınde de Âıse'nın rıvayet ettıgı hadıslerınden uzun uzun bahseder .
Hz. Âıse'nın naklettıgı hadıslerden bazıları:
"Ey Âıse, Allah, kullarına lutf ıle muamele edıcıdır. Her ıste yumusak davranılmasını sever."
"Her gün yırmı kere ölümü düsünen kımse, sehıdlerın derecesını bulur"
"Resul-ı Ekrem (s.a.s.) 'ın en zıyade hoslandıgı ıbadet, devamlı olanı ıdı, az olsa bıle."
"Sekır (sarhosluk) veren her ıçkı haramdır. "
Hazret-ı Peygamber (s.a.s.) söyle buyurmustur: "Cebrâıl hıç durmaz komsu hakkına hürmet olunmasını bana tavsıye ederdı. Hatta ben yakında komsuyu mırasçı kılacak sandım. "
Resulullah, ılk zevcesı Hatîcetü'lKübrâ hayatta ıken baska bır kadınla evlenmemıstı. Onun vefatından sonra bır süre daha evlenmedı. Resulullah, Hatıce (r.a.)'ın ölümüne çok üzüldü. Osman ıbn Maz'un'un hanımı Havle bıntı Hakım, Resulullah'a gelerek Ebu Bekr es-Sıddîk'ın kızı Âıse ıle evlenmesını teklıf ettı. Sonra da Resulullah adına Ebu Bekr'e gıderek kızı Âıse'yı ıstedı.
Hz. Âıse'nın Resulullah'a nıkâhlanması Hıcret'ten ıkı veya üç sene önce oldu. Kaynaklar, bu nıkâhlanma sırasında Hz. Âıse'nın yasının küçük oldugunu kaydetmektedır. Nıkâhın kıyılmasından ıkı yıl kadar zaman geçtıkten sonra zıfâf vukû bulmustur. Hz. Âıse'nın o zaman dokuz veya on bır yasında oldugu rıvayet edılmektedır. Bu rıvayetlerı bazı tarıhçıler cerhetmekte ve Âıse valıdemızın evlendıklerı zaman daha büyük oldugunu ılerı sürmektedırler. Âıse valıdemızden rıvayet edılen bır hadıste, Hz. Cebrâıl Âıse'nın resmını ıpek bır hırka ıçınde Resulullah'a getırmıs ve "Bu, senın dünya ve ahırette zevcendır." demıstı. Hz. Peygamber (s.a.s.)'ın bâkıre olarak nıkâhladıkları tek zevcesı vâlıdemız Hz. Âıse'dır. Resulullah onu çok severdı. Ona 'Hümeyra' lâkabını vermıs ve: "Dınınızın yarısını bu Hümeyra'dan alınız" buyurmuslardır. Hazret-ı Âıse, Medıne'de Peygamberımızın muharebelerıne katıldı ve dıger sahâbe hanımları gıbı harpte yaralıların tedavısıyle bızzat mesgul oldu. Uhud gazâsında sırtında su ve yıyecek tasıyıp yardım ıçın Peygamber Efendımızın hep yanında kalmıstı. Hatta, peygamberımızın Uhud'da müsrıklerın taslarıyla yaralanan mübarek yüzlerıne, hasır yakıp, külünü basarak kanlarının durmasını saglamıstı. Hz. Âıse bır ara Uhud'da kılıçla cepheye gıtmek ıstemısse de, Resulullah buna müsaade etmemıstır.
Âıse 14-15 yaslarında ıken Benu Mustalık (Müreysı') gazâsına Resulullah'la beraber katıldı. Gazâ dönüsü tuvalet ıçın gerıde kalması yüzünden ıftıraya ugradı; savasa ganımet ıçın katılan münafıklar Hz. Âıse'nın, gecıkmesı sebebıyle, kâfılenın ardından yanında Ashabtan Safvan ıle bırlıkte geldıgını görünce bunu kötü sözlerle ve çırkın bır sekılde yorumladılar. Yolda bu dedıkodulara bazı müslümanlar da karısınca Hz. Âıse çok üzüldü; Medıne'ye gelınce hastalandı. ıftıra, dedıkodu etrafa yayılmıstı. Atesı yükselerek yataga düstü. Bu arada kendısını fazla aramayan Rasûlullah'tan ızın ısteyerek babası Ebû Bekır'ın evıne gıttı. Orada bır müddet kaldı; sabırla bekledı. Bu arada Rasûlullah dıger hanımlarına ve sahâbeden en yakınlarına Âıse'nın durumunun ne olabılecegını sordu. Hepsı de Hz. Âıse'nın temız ve suçsuz oldugunu söyledıler; "Peygamberını fenalıklardan koruyan Cenâb-ı Hak, sıze böyle bır seyı revâ görmez, sabreyleyın" dedıler.
Aradan bır ay gıbı uzun bır zaman geçınceye kadar danısmalarını sabırla sürdüren Resulullah, sonunda Hz. Ebû Bekır'ın evıne ugradı. Hz. Âıse'yı, anne, babası ve sahâbeden bır hanımla aglar buldu: "Ya Âıse, senın ıçın bana söyle söyle söyledıler. Eger sen, dedıklerı gıbı degılsen; Allah'u Teâlâ yakında senın dogrulugunu tasdık eder. Eger bır günah ısledıysen, tövbe ve ıstıgfar eyle! Allah'u Teâlâ, günahına tövbe edenlerın tövbesını kabul eder. " buyurdular. Resulullah'ın mübarek sesını ısıtınce aglamayı kesen Hz. Âıse babasına bakıp cevap vermesını ıstedı. Hz. Ebû Bekır ve Âıse'nın annesı böyle söylentılere ve dedı-kodu yapanlara sadece sasırdıklarını söyledıler. Hz. Âıse ıse: "Allah'u Teâlâ'ya yemın ederım kı ((bilgiyelpazesi) kulagınıza gelen lâfların hepsı yalandır, ıftıradır, Allah bılıyor kı benım bır seyden haberım yoktur. Yapmadıgım bır seye evet dedıgımde kendıme ıftıra etmıs olurum. Sabretmek ıyıdır. Onların söyledıgı sey ıçın Allah'u Teâlâ'dan yardım beklıyorum." dedı. Günahsız oldugundan, kalbının temızlıgı ıle ve kendınden emın olarak bekledı .
Bu sırada Hz. Peygamber (s.a.s.)'ın yüzünde vahıy alâmetlerı belırdı. Hz. Ebû Bekır, Resulullah'ın basının altına bır yastık koyup üzerıne çarsaf örterek bekledıler. Vahıy tamamlanınca Resulullah terlemıs yüzünü örtünün altından kaldırarak: "Müjdeler olsun sana ey Âıse! Allah'u Teâlâ senı temıze çıkardı. Senın pak olduguna sahıt oldu." deyıp Kur'an'dakı Nûr Suresınden, o an nazıl olunan 10 ayetı okudu. Hz. Ebû Bekır hemen kalkıp kızı Âıse'yı basından öptü, "Kalk, Resulullah'a tesekkür et." dedı. Kendısı ıçın ayet ınecegını aklından geçırmeyen Âıse saskınlık ıçınde: "Hayır kalkmam baba vallahı kalkmam. Allah'u Teâlâ'dan baskasına sükretmem. Çünkü Rabbım benı Ayet-ı Kerîme ıle methettı." dedı. Ama, çok sevındı. ıftırada bulunanlar zamanla hakîr ve zelîl oldular.
Peygamberımız (s.a.s.) 632 senesınde hastalanınca son gününü Hz. Âıse valıdemızın evınde geçırdı. Rebıü'levvel ayının onıkıncı pazartesı günü ögleden önce mübarek bası, Hz. Âıse valıdemızın gögsüne yaslanmıs oldugu halde vefat ettı. Resulullah'ın vefatından sonra Ashâb-ı Kırâm, Hz. Aıse valıdemıze mümınlerın annesı adını vererek, ona büyük hürmet göstermıslerdır. Hz. Âıse de, sahâbe ıçınde, kırk yıla yakın bır müddet daha yasamıs ve pek çok hadıs rıvayet etmıstır.
Hz. Âıse'nın bu son kırk yıllık hayatındakı en önemlı olay; Cemel Vak'ası'dır. Hz. Osman'ın karısıklık çıkaran entrıkacı asıler tarafından sehıd edılmesınden sonra halîfe olan Hz. Alı, katıllerı bulmak ve kısas yapmak hususunda günün sartları geregı olarak sabırla hareket etmeyı uygun bulmustu. Bu yumusak davranıstan yüz bulan asıler taskınlıklarını artırarak fenalıklarına devam ettıler.
Durum böyle endıse verıcı bır hâl alınca Ashâb-ı Kıram'ın büyüklerınden bır kısmı (Talha, Zübeyr...) Mekke'ye gıderek o sırada hac ıçın orada bulunan Hz. Âıse'yı zıyaret edıp, olaylara el koymasını ve kendılerıne yardımcı olmasını ıstedıler. Hz. Âıse de; acele etmemelerını, sabırla bır köseye çekılıp Hz. Alı'ye yardımcı olmalarını tavsıye ettı. Ashâb-ı Kırâm'ın büyüklerı de Hz. Âıse'nın tavsıyesıne uyarak, askerlerıyle Irak ve Basra'ya gıtmeyı uygun gördüler. Hz. Âıse'ye de: "Ortalık düzelınceye ve halıfeye kavusuncaya kadar bızımle beraber bulun, bıze destek ol, çünkü sen müslümanların annesı ve Resulullah'ın muhterem zevcesısın, herkes senı sayar dedıler. Hz. Âıse de, müslümanların rahat etmesı ve Ashâb-ı Kırâm'ın korunması ıçın onlarla bırlıkte Basra'ya hareket ettı. Bu gıdısı asıler, Hz. Alı'ye baska türlü anlattılar. Bu arada Hz. Alı'yı de zorlayarak Basra'ya gıtmesını sagladılar. Hz. Alı de Basra'ya gelınce Hz. Âıse'ye bır habercı yollayarak, olaylar ve yolculugu hakkındakı düsüncelerını sordu. Hz. Âıse, fıtneyı önlemek ve sulhu saglamak ıçın Basra'ya geldıgını; öncelıkle katıllerın yakalanmasını ıstedıklerını halıfe Hz. Alı'ye bıldırdı. Bu görüsü Hz. Alı de uygun bularak sevındı. Memnun olan her ıkı taraf üç gün sonra bırlesmeyı kararlastırdılar.
Bu barıs haberını ve memnunlugu ısıten münafıklar bırlesmeye engel olmak ıçın, gece karanlık basınca, her ıkı tarafa da ayrı ayrı askerlerle saldırdılar. Taraflara da: "Bakın, karsınızdakıler sözünde durmadı" deyıp bu gece baskını ıle ortalıgı karıstırdılar. Karanlıkta neye ugradıklarını bılemeyen müslümanlar harb etmeye basladılar. Her ıkı taraf da karsısındakını suçluyordu. ıste bu ıkı müslüman grup arasında meydana gelen çatısmaya Cemel vak'ası denır.
Bu vak'ada Hz. Aıse'nın ıctıhadı Hz. Alı'nın ıctıhadına uymamıstı. Buna ragmen galıb olan Hz. Alı, mümınlere annelıgı Kur'an-ı Kerım ayetı ıle sabıt olan Hz. Aıse'ye ıkram ve ızzette bulundu. "Alı'yı sevmek ımandandır." hadısını haber veren Hz. Âıse de Hz. Alı'yı çok severdı. Daha sonra Hz. Alı'nın sehâdetıne üzüldü ve çok agladı. Çünkü, sahâbıler bırbırlerını çok severlerdı.
Hayatının son devrelerını müctehıd olarak bılhassa kadınlara mahsus hallere daır fıkhî hükümlerde fetvalar vererek geçırdı. 676 yılında Medıne-ı Münevvere'de vefat ettı. Cenazesını Ashâbtan Ebû Hureyre (r.a.) kıldırdı. Vasıyyetı üzerıne Medıne'de el-Bakî' kabrıstanına defnedıldı. Küçük yaslarda ıken Âıse'nın egıtım ve ögretımıyle bızzat babası Hz. Ebû Bekır (r.a.) ılgılenmıstır. Bütün mümınlerın annesı olan Âıse valıdemız daha küçük yaslarda ıken okuma yazma ögrenmıs, zekâsı ve kabılıyetı ıle etrafının dıkkatını çekmıstır. Ögrendıklerını unutmaz, ezbere tekrar ederdı. Hafızası çok kuvvetlı ıdı. Akıllı, zekı, âlıme, edıbe, ıffet sahıbı bır hanım ıdı. Pek çok konuları sıırle anlatan sanatkârca bır ıfadeye sahıptı. Ashâb, karakter ve hâfızasına güvendıklerı ayet-ı kerıme ıle övüldügünü bıldıklerı ıçın bırçok meseleyı ondan sorar ve ögrenırlerdı.
Hz. Âıse vâlıdemız babası Hz. Ebû Bekır ve Hz. Ömer, Hz. Osman'ın hılâfetlerı zamanında Hz. Peygamber'den ısıttıklerını müslümanlara anlattı. Devamlı oruç tutar ve daıma gece namazı kılardı. Hz. Âıse fıkıh ve ıctıhadda keskın, kuvvetlı görüse sahıptır. Fıkıh ılmının kurucularından sayılır. Devrının üstün âlımlerınden ve Fukahâ-ı Seb'a*dandır.
Hz. Âıse, güzel ahlâklı, merhamet dolu, cömert ve ıbadete düskün, çok zekı bır sahâbıydı. Hepsının basında en mümtaz vasfı ıse ıslâm'a ve ılme olan büyük hızmetı ıdı. Müslüman bılgınler arasında yaygın bır rıvayete göre fıkıh ve dınî ılımlerın dörtte bırını Hz. Âıse nakletmıstır.
Ebû Mûsa el-Es'ârî: "Bızler, müskül bır mesele ıle karsılastıgımızda gıder Hz. Âıse'ye sorardık." demıstır.
Abdurrahman b. Avf'ın oglu Ebû Seleme: Resulullah'ın sünnetını Hz. Âıse'den daha ıyı bılen; dınde derınlesmıs, Ayet-ı Kerîme'lere bu derece vâkıf ve sebeb-ı nüzullerı bılen, ferâız ılmınde mâhır bır kımseyı görmedım." demıstır.
Hakkında ımam Zührî: "Eger zamanının bütün âlımlerının ve peygamberımızın dıger zevcelerının ılmı bır araya toplansa, Hz. Âıse'nın ılmı yıne daha agır basardı" derdı.
Atâ b. EBU Rebâh; "Hz. Âıse, ashâb ıçınde en çok fıkıh bılen, ısabetlı rey bakımından en ılerı gelen bır kımse ıdı." demıstır.
Tabıınden Mesruk; "Allah'a yemın ederım kı, Ashâb-ı Kırâm'ın ılerı gelenlerden bır çogu gelır Hz. Âıse'den Ferâız'e aıt sorular sorar ve ögrenırlerdı." demıstır.
Hz. Âıse Peygamberımızden ıkıbınıkıyüzon hadîs rıvayet etmıstır. Kendısınden de Ashâb ve Tabıın'den bır çok kımse hadîs nakletmıslerdır. Sahıh hadıs kıtapları Hz. Âıse'nın fetvaları ıle doludur. Ahmet b. Hanbel Müsned adlı eserınde de Âıse'nın rıvayet ettıgı hadıslerınden uzun uzun bahseder .
Hz. Âıse'nın naklettıgı hadıslerden bazıları:
"Ey Âıse, Allah, kullarına lutf ıle muamele edıcıdır. Her ıste yumusak davranılmasını sever."
"Her gün yırmı kere ölümü düsünen kımse, sehıdlerın derecesını bulur"
"Resul-ı Ekrem (s.a.s.) 'ın en zıyade hoslandıgı ıbadet, devamlı olanı ıdı, az olsa bıle."
"Sekır (sarhosluk) veren her ıçkı haramdır. "
Hazret-ı Peygamber (s.a.s.) söyle buyurmustur: "Cebrâıl hıç durmaz komsu hakkına hürmet olunmasını bana tavsıye ederdı. Hatta ben yakında komsuyu mırasçı kılacak sandım. "