HZ. BİLAL: Sesiyle Sisleri Dağıtan Münadi
Birinci ses: "Lat ve Uzza'ya tapmadıkça kurtulamayacaksın bu azaptan!"
İkinci ses: "Rabbim Allah'tır. O birdir."
Üçüncü ses: "Bu zavallıya daha ne kadar işkence edeceksin!"
Birinci sesin sahibi Ümeyye b. Halef. Cehaletin ihtiraslı aktörlerinden. "Bir" kelimesi çıldırtıyor onu. Atalarından kalan sisi korumakla yükümlü hissediyor kendini.
İkinci sesin sahibi Bilal-i Habeşî. Ümeyye b. Halef'in kölesi. "Bir" olana inandığından beri asıl sahibine çeviriyor yüzünü. Boynunda iple sokak sokak dolaştırılıyor. Kızgın kumlarla ateşten kayalar arasına hapsediliyor bedeni.
Üçüncü sesin sahibi Hz. Ebû Bekir (ra): " De ki, O Allah birdir." âyetinin indiği kalbin dostu. Bilal-i Habeşî'yi İslam'la o tanıştırıyor. Henüz beş kişiler Mekke'de çağrıya kulak veren: Kadınlardan Hz. Hatice, çocuklardan Hz. Ali, hür erkeklerden Hz. Ebû Bekir, azatlı kölelerden Hz. Zeyd b. Harise, kölelerden Hz. Bilal-i Habeşî.
Dördüncü ses: "Ebu Bekir efendimizdir, efendimizi azat etmiştir."
Dördüncü sesin sahibi Hz. Ömer (ra). Kölenin efendiliğini yıllar sonra bu cümleyle özetliyor. Kimi ravilere gelince, bu tarihî pazarlıktan bir sahneyi hiç unutmuyorlar: İşte Bilal b. Rebah'ı bir kilo altın vererek satın alıyor Hz. Ebû Bekir sevinçle. İşte müşrikler "Şayet 200 grama kadar inmemizi teklif etseydin yine onu sana satardık." diyerek sevincini gölgelemeye çalışıyorlar. İşte Hz. Ebû Bekir, "Şayet siz yirmi kiloya kadar çıkmamı isteseydiniz yine onu alırdım." diyerek inancın ve özgürlüğün paha biçilmez değerini haykırıyor gelecek zamanlara.
İslam insanların renklerine değil kalplerine bakıyor. Hz. Peygamber, siyah Bilal'i beyaz Ebû Ruveyha'yla kardeş yapıyor hicretle beraber. Bilal hastalanıyor Medine'de pek çok sahabe gibi, bedeni Mekke'yi istiyor. Bilal şiirler yazıyor Medine'de pek çok sahabe gibi, ruhu Mekke'yi özlüyor. Fakat her şeyi unutturan bir Nebî var yanlarında ve her şeyi hatırlatan. O'nunla her yer cennete dönüşüyor. Ah o namaz vakitleri! Yeryüzünü mescide çeviren anlar... "Essalât, essalât!" diye seslenilerek hatırlatılıyor vakit. Birden doluyor Peygamber'in ardındaki saflar. Fakat gitgide büyüyor cemaat. Namaz vakitlerini duyurmak zorlaşıyor. Daha kolay ve etkili bir davete ihtiyaç var. " Çanla duyuralım!" diyenlere, "O Hıristiyanlara aittir," diyor Nebî, " Boru çalsak!" diyenlere, " O Yahudilere aittir." Yüksek bir yerde ateş yakmayı teklif edenler, " O Mecûsilere aittir," cevabını alıyor. Namaz vakitlerinde bayrak asma fikri de kabul görmüyor. Ve bir sabah rüyalar yetişiyor Müslümanların imdadına. Bir sabah Ensar'dan Abdullah b. Zeyd geliyor Hz. Peygamber'in yanına ve rüyasını anlatıyor heyecanla: Ezanla davet ediliyor Müslümanlar namaza. "İnşallah hak rüyadır," diyor Nebî ve Abdullah Zeyd'i Bilal'e gönderiyor ezan okuması için: "Gördüğünü anlat ki uygulasın, sesi yüksektir onun!"
Ve ezan okuyor Hz. Bilal. "Allahu ekber, Allahu ekber!" dediği anda bütün taşları oynuyor yeryüzünün. "Allahu ekber, Allahu ekber" dediği anda bütün taşlar yerine oturuyor. "Eşhedu en lâ ilâhe illallah" dediğinde bütün güçlüler zayıf oluyorlar. "Eşhedu en lâ ilâhe illallah" dediğinde bütün zayıflar kuvvetli oluyor. "Allah en büyüktür!", " Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur", iki azat yıldırımı gibi düşüyor köle ruhlara. Tam Hz. Bilal, "Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehadet ederim," derken Hz. Ömer evinden fırlayarak koşuyor Nebî'ye. "Ey Allah'ın elçisi, Seni gönderen Allah'a yemin olsun ki onun gördüğü ezanı ben de gördüm rüyamda!" diyor coşkuyla. Gülümsüyor Hz. Peygamber. Şükrediyor Rabbine.
Ne güzel bir sesi var Bilal'in. Huşuyla ürperten bu sesi yanında taşıyor Hz. Peygamber hayatı boyunca. Yolculuklar ve gazalar bu sesle yoğruluyor. Bir sabah uykudan bu sesle uyanıyor Nebî: " Namaz uykudan hayırlıdır." Ezanın sonuna Bilal'in ilave ettiği bu cümleden öyle hoşnut oluyor ki, " Bu ne güzel bir söz. Sabah ezanlarında söylemelisin bunu!" diyor Bilal'e. O sabahtan beri uyku ve namaz terazinin iki kefesinde. Namaz ağır basarken sisler dağılıyor. Ve her ezandan sonra Hz. Peygamber'in penceresine doğru sesleniyor Bilal: " Ey Allah'ın Rasûlu! Namaz!" Sonra mescide geçerek kamet getiriyor, saf tutarken güneşin arkasında yıldızlar.
Hem müezzini hem koruması Son Peygamber'in. Gölgesinden de sorumlu suyundan da. Muhasebeciliğini de yapıyor aşçılığını da. Emirlerini halka bildiren bir elçi. Elçileri ağırlayan bir diplomat aynı zamanda. Gün oluyor seriyye kumandanlarına sancak-ı şerifi veriyor. Gün oluyor geçmişi unutmayan bir savaşçı. Bir zamanlar "Lat ve Uzza'ya tapmadıkça kurtulamayacaksın bu azaptan!" diye gürleyen eski efendisi karşısında duruyor işte! Ve kükreme sırası Bilal'e geliyor Bedir'de: " İşte küfrün başı! O kurtulursa yaşayamam!" Ümeyye b. Halef kurtulamıyor. Fakat kurtuluyor Mekke küfrün sisinden. Gün oluyor Kara Bilal, kara Kâbe'nin üzerinde ezan okuyor Nebî'nin emriyle.
Ah hep O'nun için okuyor. O var diye okuyor. O duyuyor diye. Kainatın Güneşi battığında, ne yapacağını bilemiyor Bilal. Öyle derinleşiyor ki soğuk kuyular, ezan okumaktan başka bir çare bulamıyor. Fakat ezanın öyle bir yeri var ki, duyulur duyulmaz Mescid-i Nebevî'yi hıçkırıklar dolduruyor. Ashab-ı Kiram'ın gözlerine dalgalarını taşıyor bütün sahiller. Bilal ezanı bitirdiğinde, bir daha ezan okumayacağına dair söz veriyor kendine. Bir daha bu şehre gelmeyeceğine. O'nsuz bir Medine'de yaşamak istemiyor. O dememiş miydi, " Ey Bilal! Allah yolunda cihaddan daha faziletli bir amel yoktur," diye. Suriye'ye gitmek için izin istiyor Hz. Ebû Bekir'den. Yanında kalması için ısrar edince, " Ey Ebû Bekir, beni kendin için satın aldıysan yanında tut! Yok Allah rızası için satın aldınsa, bırak ki Allah yolunda cihada katılayım!" diyor.
Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in zamanında fetih ordularında yerini alıyor Bilal. Hicretin 16. senesinde Hz. Ömer'le birlikte Kudüs'e girdiğinde halifenin ısrarı üzerine ezan okuyor. Aralarında Ebû Ubeyde b. Cerrah, Muaz b. Cebel gibi öncülerin de bulunduğu yüzlerce sahabe, ezanla beraber Kainatın Efendisi'ni hatırlıyorlar gözyaşları içinde. Bilal tekrar söz veriyor kendine bir daha ezan okumamak için. Fakat rüyasında Hz. Peygamber, " Beni ziyaret etmeyecek misin?" diye sorunca, yıllardır uzak kaldığı Medine'de alıyor soluğu. İşte orada Ehl-i Beytin gözbebekleri Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'le karşılaşıyor. Onları kırmak mümkün mü! Mescid-i Nebevî'de Hz. Peygamber'in ölümünden sonra ilk defa ezan okuyor Bilal. Şehadetleri duyan Medineliler heyecanla evlerinden fırlıyor, Rasûlullah'ın mübarek kabrinden kalkıp yeniden aralarına katıldığını düşünerek dolduruyorlar mescidi. Ve hiç ağlamadıkları kadar ağlıyorlar o gün.Ne çok özlediler O'nu. Ölüm döşeği ne tatlı bu yüzden! Ölmeden önce eşine " Ne kadar hoş! Yarın sevgililerle, Muhammed ve arkadaşlarıyla buluşacağım!" diyor, Bilal. Zira öyle bir söz duydu ki O'ndan, yıllardır toprağı hayal ediyor: " Bu gece cennette, önümde senin pabuçlarının tıkırtısını duydum!"
A. Ali Ural
Birinci ses: "Lat ve Uzza'ya tapmadıkça kurtulamayacaksın bu azaptan!"
İkinci ses: "Rabbim Allah'tır. O birdir."
Üçüncü ses: "Bu zavallıya daha ne kadar işkence edeceksin!"
Birinci sesin sahibi Ümeyye b. Halef. Cehaletin ihtiraslı aktörlerinden. "Bir" kelimesi çıldırtıyor onu. Atalarından kalan sisi korumakla yükümlü hissediyor kendini.
İkinci sesin sahibi Bilal-i Habeşî. Ümeyye b. Halef'in kölesi. "Bir" olana inandığından beri asıl sahibine çeviriyor yüzünü. Boynunda iple sokak sokak dolaştırılıyor. Kızgın kumlarla ateşten kayalar arasına hapsediliyor bedeni.
Üçüncü sesin sahibi Hz. Ebû Bekir (ra): " De ki, O Allah birdir." âyetinin indiği kalbin dostu. Bilal-i Habeşî'yi İslam'la o tanıştırıyor. Henüz beş kişiler Mekke'de çağrıya kulak veren: Kadınlardan Hz. Hatice, çocuklardan Hz. Ali, hür erkeklerden Hz. Ebû Bekir, azatlı kölelerden Hz. Zeyd b. Harise, kölelerden Hz. Bilal-i Habeşî.
Dördüncü ses: "Ebu Bekir efendimizdir, efendimizi azat etmiştir."
Dördüncü sesin sahibi Hz. Ömer (ra). Kölenin efendiliğini yıllar sonra bu cümleyle özetliyor. Kimi ravilere gelince, bu tarihî pazarlıktan bir sahneyi hiç unutmuyorlar: İşte Bilal b. Rebah'ı bir kilo altın vererek satın alıyor Hz. Ebû Bekir sevinçle. İşte müşrikler "Şayet 200 grama kadar inmemizi teklif etseydin yine onu sana satardık." diyerek sevincini gölgelemeye çalışıyorlar. İşte Hz. Ebû Bekir, "Şayet siz yirmi kiloya kadar çıkmamı isteseydiniz yine onu alırdım." diyerek inancın ve özgürlüğün paha biçilmez değerini haykırıyor gelecek zamanlara.
İslam insanların renklerine değil kalplerine bakıyor. Hz. Peygamber, siyah Bilal'i beyaz Ebû Ruveyha'yla kardeş yapıyor hicretle beraber. Bilal hastalanıyor Medine'de pek çok sahabe gibi, bedeni Mekke'yi istiyor. Bilal şiirler yazıyor Medine'de pek çok sahabe gibi, ruhu Mekke'yi özlüyor. Fakat her şeyi unutturan bir Nebî var yanlarında ve her şeyi hatırlatan. O'nunla her yer cennete dönüşüyor. Ah o namaz vakitleri! Yeryüzünü mescide çeviren anlar... "Essalât, essalât!" diye seslenilerek hatırlatılıyor vakit. Birden doluyor Peygamber'in ardındaki saflar. Fakat gitgide büyüyor cemaat. Namaz vakitlerini duyurmak zorlaşıyor. Daha kolay ve etkili bir davete ihtiyaç var. " Çanla duyuralım!" diyenlere, "O Hıristiyanlara aittir," diyor Nebî, " Boru çalsak!" diyenlere, " O Yahudilere aittir." Yüksek bir yerde ateş yakmayı teklif edenler, " O Mecûsilere aittir," cevabını alıyor. Namaz vakitlerinde bayrak asma fikri de kabul görmüyor. Ve bir sabah rüyalar yetişiyor Müslümanların imdadına. Bir sabah Ensar'dan Abdullah b. Zeyd geliyor Hz. Peygamber'in yanına ve rüyasını anlatıyor heyecanla: Ezanla davet ediliyor Müslümanlar namaza. "İnşallah hak rüyadır," diyor Nebî ve Abdullah Zeyd'i Bilal'e gönderiyor ezan okuması için: "Gördüğünü anlat ki uygulasın, sesi yüksektir onun!"
Ve ezan okuyor Hz. Bilal. "Allahu ekber, Allahu ekber!" dediği anda bütün taşları oynuyor yeryüzünün. "Allahu ekber, Allahu ekber" dediği anda bütün taşlar yerine oturuyor. "Eşhedu en lâ ilâhe illallah" dediğinde bütün güçlüler zayıf oluyorlar. "Eşhedu en lâ ilâhe illallah" dediğinde bütün zayıflar kuvvetli oluyor. "Allah en büyüktür!", " Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur", iki azat yıldırımı gibi düşüyor köle ruhlara. Tam Hz. Bilal, "Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehadet ederim," derken Hz. Ömer evinden fırlayarak koşuyor Nebî'ye. "Ey Allah'ın elçisi, Seni gönderen Allah'a yemin olsun ki onun gördüğü ezanı ben de gördüm rüyamda!" diyor coşkuyla. Gülümsüyor Hz. Peygamber. Şükrediyor Rabbine.
Ne güzel bir sesi var Bilal'in. Huşuyla ürperten bu sesi yanında taşıyor Hz. Peygamber hayatı boyunca. Yolculuklar ve gazalar bu sesle yoğruluyor. Bir sabah uykudan bu sesle uyanıyor Nebî: " Namaz uykudan hayırlıdır." Ezanın sonuna Bilal'in ilave ettiği bu cümleden öyle hoşnut oluyor ki, " Bu ne güzel bir söz. Sabah ezanlarında söylemelisin bunu!" diyor Bilal'e. O sabahtan beri uyku ve namaz terazinin iki kefesinde. Namaz ağır basarken sisler dağılıyor. Ve her ezandan sonra Hz. Peygamber'in penceresine doğru sesleniyor Bilal: " Ey Allah'ın Rasûlu! Namaz!" Sonra mescide geçerek kamet getiriyor, saf tutarken güneşin arkasında yıldızlar.
Hem müezzini hem koruması Son Peygamber'in. Gölgesinden de sorumlu suyundan da. Muhasebeciliğini de yapıyor aşçılığını da. Emirlerini halka bildiren bir elçi. Elçileri ağırlayan bir diplomat aynı zamanda. Gün oluyor seriyye kumandanlarına sancak-ı şerifi veriyor. Gün oluyor geçmişi unutmayan bir savaşçı. Bir zamanlar "Lat ve Uzza'ya tapmadıkça kurtulamayacaksın bu azaptan!" diye gürleyen eski efendisi karşısında duruyor işte! Ve kükreme sırası Bilal'e geliyor Bedir'de: " İşte küfrün başı! O kurtulursa yaşayamam!" Ümeyye b. Halef kurtulamıyor. Fakat kurtuluyor Mekke küfrün sisinden. Gün oluyor Kara Bilal, kara Kâbe'nin üzerinde ezan okuyor Nebî'nin emriyle.
Ah hep O'nun için okuyor. O var diye okuyor. O duyuyor diye. Kainatın Güneşi battığında, ne yapacağını bilemiyor Bilal. Öyle derinleşiyor ki soğuk kuyular, ezan okumaktan başka bir çare bulamıyor. Fakat ezanın öyle bir yeri var ki, duyulur duyulmaz Mescid-i Nebevî'yi hıçkırıklar dolduruyor. Ashab-ı Kiram'ın gözlerine dalgalarını taşıyor bütün sahiller. Bilal ezanı bitirdiğinde, bir daha ezan okumayacağına dair söz veriyor kendine. Bir daha bu şehre gelmeyeceğine. O'nsuz bir Medine'de yaşamak istemiyor. O dememiş miydi, " Ey Bilal! Allah yolunda cihaddan daha faziletli bir amel yoktur," diye. Suriye'ye gitmek için izin istiyor Hz. Ebû Bekir'den. Yanında kalması için ısrar edince, " Ey Ebû Bekir, beni kendin için satın aldıysan yanında tut! Yok Allah rızası için satın aldınsa, bırak ki Allah yolunda cihada katılayım!" diyor.
Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in zamanında fetih ordularında yerini alıyor Bilal. Hicretin 16. senesinde Hz. Ömer'le birlikte Kudüs'e girdiğinde halifenin ısrarı üzerine ezan okuyor. Aralarında Ebû Ubeyde b. Cerrah, Muaz b. Cebel gibi öncülerin de bulunduğu yüzlerce sahabe, ezanla beraber Kainatın Efendisi'ni hatırlıyorlar gözyaşları içinde. Bilal tekrar söz veriyor kendine bir daha ezan okumamak için. Fakat rüyasında Hz. Peygamber, " Beni ziyaret etmeyecek misin?" diye sorunca, yıllardır uzak kaldığı Medine'de alıyor soluğu. İşte orada Ehl-i Beytin gözbebekleri Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'le karşılaşıyor. Onları kırmak mümkün mü! Mescid-i Nebevî'de Hz. Peygamber'in ölümünden sonra ilk defa ezan okuyor Bilal. Şehadetleri duyan Medineliler heyecanla evlerinden fırlıyor, Rasûlullah'ın mübarek kabrinden kalkıp yeniden aralarına katıldığını düşünerek dolduruyorlar mescidi. Ve hiç ağlamadıkları kadar ağlıyorlar o gün.Ne çok özlediler O'nu. Ölüm döşeği ne tatlı bu yüzden! Ölmeden önce eşine " Ne kadar hoş! Yarın sevgililerle, Muhammed ve arkadaşlarıyla buluşacağım!" diyor, Bilal. Zira öyle bir söz duydu ki O'ndan, yıllardır toprağı hayal ediyor: " Bu gece cennette, önümde senin pabuçlarının tıkırtısını duydum!"
A. Ali Ural