Hz. Mevlânâ'dan mesaj yüklü hatıralar...
Mevlânâ Haftası münasebetiyle Konya dünyanın her tarafından gelen ziyaretçilerle dolup taşıyor.
Demek ki asırlar geçer ama Hz. Mevlânâ geçmez. O tüm hatıralarıyla hayatımızda ve içimizdedir.
İşte o unutulmaz hatıralarından bir demet sizlere. Zannederim siz de ibretle okuyacak, takdirle tefekkür edeceksiniz.
***
Hz. Mevlânâ zikir halkasına katılmış, çevresiyle birlikte zikrediyordu. Tam bu sırada bir sarhoş da dışarıdan halkaya katılıp zikretmeye başladı. Ancak sarhoş dengesini tutamıyor, yanındakilere çarpıyor, rahatsızlık veriyordu.
Tutup kapıya atmak istediler. Ama sarhoş çıkmak istemeyip direnince zorlamalar başladı.
İş tekme tokada kadar varınca Mevlânâ sordu:
-Ne yapıyorsunuz öyle?..
-Sarhoştur, dediler çıkmak istemiyor, biz de çıkarmaya çalışıyoruz.
Verdiği cevaba bakın lütfen:
-Şarabı o içmiş, sarhoşluğu siz yapıyorsunuz!..
Ne muhteşem bir söz. Ne müthiş bir cevap. Hem de kitaplık çapta...
-Şarabı o içmiş, sarhoşluğu siz yapıyorsunuz!..
Anlaşılan sarhoş da olsa saf dışı edilmesini istemiyor, hor hakir görülerek dışarı atılmasına razı olmuyordu. Sözlerine şunu da ilave ediyordu:
-Düşene herkes tekme atar, bir tekme de siz atmayın!..
***
İki kişi sokak ortasında ağız dalaşı yaparak tartışıyorlardı. Biri dedi ki:
-Bana bak!.. Ben öyle bir adamım ki, bana bir söylesen bin cevap alırsın!..
Oradan geçmekte olan Mevlânâ bu sözü duyunca hemen adamın yanına varıp çenesi altına kadar sokularak şöyle dedi:
-Ben de öyle bir adamım ki, bana bin söylesen bir tane dahi cevap alamazsın!..
Bir söze bin cevap vereceğini söyleyen adam, bir tane dahi cevap veremedi...
***
Bir talebesi evlenmiş, hayata karışmıştı. Ziyaretine geldiğinde talebesinin kılık kıyafetinden ihtiyaç içinde olduğunu anlamıştı. Fakat halkın içinde mahcup etmeden nasıl yardımcı olabileceğini düşünüyordu. Nihayet bulduğu çareyi tatbike koydu. Kalkıp gitmek üzere olan talebesine seslendi:
-Osman! Sen eksiden çok mütevazı biri idin, şimdilerde biraz gurura kapılmış gibi görüyorum seni. Çünkü o zamanlarda gelip elimi öperdin. Halbuki şimdi uzakta oturuyorsun, ne yanıma yaklaştığın var, ne de elimi öptüğün!..
Osman kapının yanındaki yerinden mahcubiyetle kalkarak Mevlânâ'nın yanına yaklaşıp eline sarıldı. O sırada avucu içine önceden hazırladığı altınları kimsecikler görmeden Osman'ın avucu içine koyarak elini kapatan Mevlânâ, şu tembihte bulunmayı da ihmal etmedi:
- Osman dedi, ben el öptürmeyi çok severim, sık sık gelip elimi öpmeni istiyorum!..
Osman avucu içindeki altınları sıkı sıkıya tutarak çıkıp evin yolunu tutarken bu zarif anlayış karşısında öylesine duygulandı ki, yol boyunca gözyaşlarını durduramadı...
***
Sökülen cübbesini üzerinde iken dikmeye çalışan Gevher Hatun, çevredeki geleneğe uyarak,
-Efendi, dedi ağzına bir çöp al da aklını dikmiş olmayayım!..
Mevlânâ bu yersiz geleneği zarif bir cevapla düzeltti:
-Hanım sen merak etme. Ben ağzıma çöp yerine Kulhüvellahü'yü aldım. O, çöpten iyi korur beni.
***
Bir gün Konya çarşısında yürürken bir papaz kendisini görünce ayağa kalkıp eğilerek hürmetle selam vermişti. Bunu gören Mevlânâ ise papazdan da aşağıya eğilerek selamına mukabele etti. Bu duruma itiraz eden biri,
-Bir papaza da bu kadar aşağıya eğilmek olur mu? deyince şu cevabı verdi.
-Tevazuda da papazı geçmemiz gerekir!
Zaman
Yazar: Ahmed Şahin
Mevlânâ Haftası münasebetiyle Konya dünyanın her tarafından gelen ziyaretçilerle dolup taşıyor.
Demek ki asırlar geçer ama Hz. Mevlânâ geçmez. O tüm hatıralarıyla hayatımızda ve içimizdedir.
İşte o unutulmaz hatıralarından bir demet sizlere. Zannederim siz de ibretle okuyacak, takdirle tefekkür edeceksiniz.
***
Hz. Mevlânâ zikir halkasına katılmış, çevresiyle birlikte zikrediyordu. Tam bu sırada bir sarhoş da dışarıdan halkaya katılıp zikretmeye başladı. Ancak sarhoş dengesini tutamıyor, yanındakilere çarpıyor, rahatsızlık veriyordu.
Tutup kapıya atmak istediler. Ama sarhoş çıkmak istemeyip direnince zorlamalar başladı.
İş tekme tokada kadar varınca Mevlânâ sordu:
-Ne yapıyorsunuz öyle?..
-Sarhoştur, dediler çıkmak istemiyor, biz de çıkarmaya çalışıyoruz.
Verdiği cevaba bakın lütfen:
-Şarabı o içmiş, sarhoşluğu siz yapıyorsunuz!..
Ne muhteşem bir söz. Ne müthiş bir cevap. Hem de kitaplık çapta...
-Şarabı o içmiş, sarhoşluğu siz yapıyorsunuz!..
Anlaşılan sarhoş da olsa saf dışı edilmesini istemiyor, hor hakir görülerek dışarı atılmasına razı olmuyordu. Sözlerine şunu da ilave ediyordu:
-Düşene herkes tekme atar, bir tekme de siz atmayın!..
***
İki kişi sokak ortasında ağız dalaşı yaparak tartışıyorlardı. Biri dedi ki:
-Bana bak!.. Ben öyle bir adamım ki, bana bir söylesen bin cevap alırsın!..
Oradan geçmekte olan Mevlânâ bu sözü duyunca hemen adamın yanına varıp çenesi altına kadar sokularak şöyle dedi:
-Ben de öyle bir adamım ki, bana bin söylesen bir tane dahi cevap alamazsın!..
Bir söze bin cevap vereceğini söyleyen adam, bir tane dahi cevap veremedi...
***
Bir talebesi evlenmiş, hayata karışmıştı. Ziyaretine geldiğinde talebesinin kılık kıyafetinden ihtiyaç içinde olduğunu anlamıştı. Fakat halkın içinde mahcup etmeden nasıl yardımcı olabileceğini düşünüyordu. Nihayet bulduğu çareyi tatbike koydu. Kalkıp gitmek üzere olan talebesine seslendi:
-Osman! Sen eksiden çok mütevazı biri idin, şimdilerde biraz gurura kapılmış gibi görüyorum seni. Çünkü o zamanlarda gelip elimi öperdin. Halbuki şimdi uzakta oturuyorsun, ne yanıma yaklaştığın var, ne de elimi öptüğün!..
Osman kapının yanındaki yerinden mahcubiyetle kalkarak Mevlânâ'nın yanına yaklaşıp eline sarıldı. O sırada avucu içine önceden hazırladığı altınları kimsecikler görmeden Osman'ın avucu içine koyarak elini kapatan Mevlânâ, şu tembihte bulunmayı da ihmal etmedi:
- Osman dedi, ben el öptürmeyi çok severim, sık sık gelip elimi öpmeni istiyorum!..
Osman avucu içindeki altınları sıkı sıkıya tutarak çıkıp evin yolunu tutarken bu zarif anlayış karşısında öylesine duygulandı ki, yol boyunca gözyaşlarını durduramadı...
***
Sökülen cübbesini üzerinde iken dikmeye çalışan Gevher Hatun, çevredeki geleneğe uyarak,
-Efendi, dedi ağzına bir çöp al da aklını dikmiş olmayayım!..
Mevlânâ bu yersiz geleneği zarif bir cevapla düzeltti:
-Hanım sen merak etme. Ben ağzıma çöp yerine Kulhüvellahü'yü aldım. O, çöpten iyi korur beni.
***
Bir gün Konya çarşısında yürürken bir papaz kendisini görünce ayağa kalkıp eğilerek hürmetle selam vermişti. Bunu gören Mevlânâ ise papazdan da aşağıya eğilerek selamına mukabele etti. Bu duruma itiraz eden biri,
-Bir papaza da bu kadar aşağıya eğilmek olur mu? deyince şu cevabı verdi.
-Tevazuda da papazı geçmemiz gerekir!
Zaman
Yazar: Ahmed Şahin