Hz. Ömer'in Müslüman Oluşu

-sumeyye

Daimi Üye
Katılım
3 Aralık 2009
Mesajlar
5.596
Tepki
4.990
Puan
113
Yaş
45
Konum
İstanbul
Ömer'in Müslüman Oluşu




Hz. Ömer'in Müslüman Oluşu
Bir perşembe gecesi Habîb-i ekrem 's.a.v.' Ömer 'r.a.' hakkında düâ etdi. Düâsı kabûl oldu.
Buyurdular ki
- Yâ Rabbî! Şu iki kişiden hangisi sana sevgili ise dîn-i islâmı onun ile azîz eyle. Ömer bin Hattâb veyâ Amr bin Hişâm.
Ertesi gün Kureyşin büyükleri Haremde toplandılar.
- İşbu Ebû Tâlibin yetîmi Muhammed Mustafâ 's.a.v.' zuhûr edip âbâ ve ecdâdımızın dînini ibtâl etdi. Putlarımız için fâide ve zarar vermez diye kötüledi. Gayretine dokunmuyor mu ki yâ Ömer bu denli kudret ve heybetin izzet ve satvetin var iken putlara yardım etmeyi onu öldürmeği düşünmüyor musun diye tahrîk etdiler.
Hazret-i Ömerin câhiliyye damarı kalkdı. Sonu kötü olan bir gayretle kılıncını takındı. Resûlullah 's.a.v.' hazretlerini öldürmeğe giderken Benî Zühreden Nu'aym 'radıyallahü teâlâ anh' hazretlerine rastladı.
- Yâ Ömer nereye gidersin dedikde cevâb verip
- Şu Kureyşin büyüklerine ahmak diyen ve putlarımıza bâtıl diyen Muhammedi katl etmeğe gidiyorum dedi.
Nu'aym 'radıyallahü teâlâ anh' dedi ki
- Yâ Ömer! Hayret edilecek bir işe yeltenirsin. Başa çıkamıyacağın sevdâya düşmüşsün. Eğer bu işi başarırsan Benî Hâşim ve Benî Zühre seni sağ koyacaklarını mı sanıyorsun. Yürü var işine git deyince
Ömer 'radıyallahü teâlâ anh' dedi ki
- Yâ Nu'aym! Yoksa sende mi Muhammedin dînine girdin. Eğer öyle ise evvelâ seni katl edeyim.
Nu'aym hazretleri dedi:
- Muhammedin dînine sâdece ben mi girdim sanırsın. Kız kardeşin ve enişten de girmişlerdir.
Ömer bu haberi işitince gadabı dahâ fazla olup nereden ma'lûm onların müslimân oldukları dedi.
Nu'aym dedi:
- Eğer inanmaz isen kız kardeşinin evine var. Bir koyunu kendi elin ile boğazla pişirsinler. Onlar senin boğazladığın koyunu yimezler ise o zemân bilmiş olasın ki onlar islâm dînine girmişlerdir.
Hazret-i Ömer 'radıyallahü teâlâ anh' o tehevvür ile gidip kapılarına vardı. İçeriden kulağına bir ses geldi. Dikkat ile dinledi. Anladı ki okudukları kelâm hiç insan sözüne benzemez. Meğer o vakt Tâhâ sûresi nâzil olup; hazret-i Fahr-i kâinât aleyhi efdalüttehıyyât muhâcirînden Habbâbı 'radıyallahü anh' onlara göndermişdi. Onlara o sûrenin âyetlerini ta'lîm ediyordu. O vakt bunlar hazret-i Ömerin korkusundan kapıyı bağlamışlardı. Ta'lîm ile meşgûl iken hazret-i Ömer kapı ardından dinledi. Dinledikçe istidâdlı kalblerine ezelî olan kelâmın rahmânî nûrları gelmeğe başlayıp şeytânî küfr zulmeti mahv olmağa başladı. Sabr etmeğe mecâli kalmayıp kapıya eli ile vurdu. Kapı bağlanmış idi. Dikkat kesildikleri gibi içeride olanlar korkularından susdular. Habbâbı 'radıyallahü anh' gizlediler. Sûre-i kerîmeyi saklayıp kapıya bakdılar ki gelen hazret-i Ömerdir 'r.a.'. Kılıncı yanında heybetle ve satvetle gelmiş ki yüzlerine bakmaz. Kız kardeşi
- Hoş geldiniz deyip içeri alıp oturdular.
Gelmelerinden dolayı yiyecek tedârik edip koyun getirdiler. Hazret-i Ömer 'r.a.' kalkıp kendi boğazladı. Pişirdiler. Hazret-i Ömer ezelî kelâmın te'sîrinden mest olmuş ne konuşmağa mecâli ve ne oturmağa sabrı ve karârı var idi. Ne hâl ise taâmı pişirip ortaya getirdiler. Hazret-i Ömer dedi gelin berâber yiyelim. Her biri bir özr behâne edip yimediler. Kendileri de birkaç lokma aldılar. Dîn-i islâma girdiklerini tahkîk edip hayreti de çoğaldı. Taâmı [yiyeceği] kaldırdıkdan sonra süâl buyurdular ki;
- Okuduğunuz ne idi.
Onlar okuduklarını inkâr eylediler. Korkularından konuşmağa başladılar.
Hazret-i Ömer 'radıyallahü teâlâ anh' buyurdular ki
- Bilmiş olunuz ki ben Kureyş arasında kılınç bağlayıp o da'vâ ile geldim ki varıp Muhammedi katl edeyim. Yolda gelirken sizin de Muhammedül-emînin dînine girdiğinizi işitdim. Geldim ki evvelâ sizi katl edeyim. Sonra Muhammedi katl edeyim. Lâkin kapıya geldim. Kulağıma bir ses geldi. Dinledikce o kelâmın lezzeti bir hâl verdi ki o kötü fikr benden gidip kalbime şevk ve muhabbet dolup beni tedirgin eyledi. Elbette inkâra mecâl vermeyip getirin okuduğunuzu dinleyelim dedi.
Kız kardeşi ve eniştesi bu sözü işitdiklerinde sevindiler. Kalbi islâm tarafına meyl etmişdir diyerek dediler ki
- Okuduğumuz Allahü teâlânın ezelî olan kelâmıdır. Hak Sübhânehü ve teâlâ hazret-i Cebrâîl aleyhisselâm vâsıtası ile Resûl-i ekrem 's.a.v.' hazretlerine indirmişdir. Dinlemek istersen evvelâ gusl eyle. Ondan sonra okuyalım göresin.
Hazret-i Ömer 'r.a.' kalkıp huzûr-ı kalb ile gusl edip gelip kıbleye dönüp oturdu. Kız kardeşi kalkıp ta'zîm ve tekrîm ile sûre-i şerîfi eline alıp (Bismillahirrahmânirrahîm). (Tâhâ ...) diye okumağa başladı. Nazm-ı şerîfin fesâhat ve belâgatinden kalbi çok yumuşadı. (Ben o Allahım ki benden başka ibâdete müstehak ilâh yokdur. O hâlde yalnız bana ibâdet et ve beni hâtırlaman için nemâz kıl) meâlindeki Tâhâ sûresinin 14.cü âyetine gelince Kur'ân-ı kerîmin nûru kalbine nûrâniyyet verip Kur'ânın eseri açığa çıkıp küfr ve şekâvet zulmeti gitmeğe başladı. Dedi ki beni iki cihânın fahri Muhammed Mustafâ 's.a.v.' hazretlerinin huzûruna ulaşdırın. O sırada Habbâb bin Erat perde arasından dışarı çıkıp dedi ki
- Yâ Ömer müjdeler olsun sana ki Allahü teâlâya Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' hazretlerinin etdiği düâsı senin hakkında kabûl oldu. Allahü teâlâya hamd olsun.
Sevinerek önüne düşüp hazret-i Sultân-ı Enbiyânın olduğu eve ***ürdü. Bütün Eshâb-ı güzîn 'rıdv⤤¤¤ahi teâlâ aleyhim ecma'în' hazret-i Ömerin geldiğini görünce hazret-i Fahr-i kâinâta haber verdiler.
- Bırakın gelsin. Başında devlet var ise îmâna gelir buyurdu. Hazret-i Ömer 'radıyallahü teâlâ anh' hazret-i Peygamberin 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' mubârek nûr cemâlini müşâhede ile müşerref oldu.
Resûl-i ekrem hazretleri buyurdular ki
- Yâ Ömer dahâ küfr ve şekâvetden vazgeçmek yok mu?
Hazret-i Ömer Peygamberin mubârek cemâline nazar edip kelâmını duyup nazarlarına kavuşunca hemen karârsız kalmayıp yüksek dergâhlarına yüz sürüp sonra
- Yâ Resûlallah hiç şek ve şübhe kalmadı. Hak Peygambersin. Bana îmânı arz eyle dedi.
(Eşhedü en lâ ilâhe illallah. Ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resûlüh) deyip şecere-i îmânı [îmân ağacını] temîz kalbine dikdi. Cümle Eshâb-ı güzîn 'rıdv⤤¤¤ahi teâlâ aleyhim ecma'în' tekbîr getirip sürûr-ı kalb ile hazret-i Ömer ile kucaklaşıp boynuna sarıldılar. Allahü teâlâ hazretlerine hamd ve senâ eylediler. Resûlullah 's.a.v.' buyurdu;
- Su getirdiler. Hazret-i Ömer 'radıyallahü teâlâ anh' temizlenip gusl eyledi. Ona Kur'ân ta'lîm buyurdular. Kalbini îmân nûru ile doldurdular. Nemâzı ve diğer dîni erkânı ta'lîm eyledi. Hazret-i Ömer onları gördü ki mağara gibi gizli bir yerde dururlar.
Dedi ki
- Yâ Resûlallah! Bu ne keyfiyetdir ki bu mağarada ihtifâ buyurdunuz.
Se'âdet ile buyurdular ki
- Müşriklerin mü'minlere ezâ ve cefâsından dolayı burada dururuz.
Hazret-i Ömer 'radıyallahü teâlâ anh' dedi ki
- Onlar puta gündüz taparlar. Önünde âşikâre yer öperler. Niçin biz Hâlıka gizli taparız yâ Resûlallah. Buyurun billahi varalım biz de Harem-i beyt-i şerîfde nemâzı âşikâre kılalım. Görelim bize kim mâni' olur.
Fahr-i âlem 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' kalkıp Sahâbe-i güzîn 'rıdv⤤¤¤ahi teâlâ aleyhim ecma'în' ile berâber hazret-i Ömer önlerinde elinde yalın kılınç Beyt-i şerîfe doğru yürümeğe başladılar. Kureyş müşrikleri önlerinde hazret-i Ömeri böyle gördüklerinde sevinip dediler ki
- Meğer Ömer bunların hepsini esîr etmişdir ki getirip karşımızda kırmak ister.
Yanlarına geldiklerinde gördüler ki hazret-i Ömer bunların herbirine güzel muâmele edip bunlar ile karışmış güle-güle söyleşip gelirler. Ebû Cehl la'în bu hâli gördü. Müslimân olduğunu anladı.
- Âh! Gördünüz mü? Muhammed Ömeri de kendi dînine döndürmüş. Ben size demedim mi ki sihrle Muhammed onu aldatır kendine uydurur. Siz dediniz ki böyle olmaz. Eyvâh gelin görelim şimdi ne yapalım. Ve ona ne söyliyelim. Yakınına geldiler. Hazret-i Ömer 'r.a.' kılıncı kaldırıp dedi; (Nazm)
Durun ben geliyorum bize kıyâma durun
Genç ihtiyâr yaşlı hepsi efendi köle olsun.
Dîn-i islâmı teblîg için Allah gönderdi
Bize Peygamber olan Muhammedi 'aleyhisselâm'.
Açığa çıkardı güzel islâm dînini
Putlar yıkıldı kalmadı hükmleri.
Döndüm Hakka bunun dînine girdim
Ey Kureyş! Hepiniz avam ve has böyle bilin!
Kâfirler bu hâli görüp içlerinde telâşlanıp it gibi çağrışdılar. Ebû Cehl la'în yüksek sesle dedi ki
- Görün Muhammedi ki Kureyşin büyüklerini müslimân yapmağa başladı. Bu işler bize azdır. Dedim gelin onlar çoğalmadan öldürelim aldırmadınız. Şimdi ejderhâ oldu.
Kâfirler hazret-i Ömerden korkup hiçbir mü'mine el uzatmağa kâdir olmadılar. Her birinin dudağı kuruyup kaldı. Server-i âlem 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' ileri yürüyüp Hacer-ül esved ile bâb-ı Kâ'be-i şerîf arasında durup nemâzı o gün âşikâre kıldılar. Gerçi kâfirler çok idi. Mü'minler az idi. Nemâz bitdikden sonra kalkıp Kâ'beyi ta'vâf etdiler. İbni Mes'ûd 'radıyallahü teâlâ anh' buyurdular ki hazret-i Ömerin 'radıyallahü teâlâ anh' müslimân olması mü'minlere feth ve nusret ve rahmet oldu. O müslimân oluncaya kadar dîn-i islâm âşikâre olmadı. Kâ'be-i mu'azzamada müslimânlardan hiç kimse nemâz kılmamış idi. Nakl edilmişdir ki hazret-i Ömer 'radıyallahü anh' îmâna geldikde Peygamberimiz 's.a.v.' hazretleri mubârek elini Ömerin 'radıyallahü anh' göğsüne koyup üç kerre buyurdular ki
- Yâ Rab! Bunun sadrında olan gereksiz sıfatı [göğsünde bulunan kötü sıfatı] ve illeti [hastalığı] çıkarıp onun yerine îmân ve hikmeti ver.
alıntı
 

bitter_im

Kılıç Arslan
Sitenin Hikaye Yazarı
Katılım
3 Aralık 2009
Mesajlar
65.385
Tepki
56.035
Puan
113
Yaş
33
Konum
kocaeli
aro.gif
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst