Hz. Peygamber (s.a.v)in Aile ve Akrabaları ile İlişkileri
عَنِ ابْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ:
كُلُّكُمْ رَاعٍ، وَكُلُّكُمْ مَسْؤُلٌ عَنْ رَعِيَّـتِهِ، وَالْأَمِيرُ رَاعٍ، وَالرَّجُلُ رَاعٍ عَلٰى أَهْلِ بَيْـتِهِ،
وَالْمَرْأَةُ رَاعِيَةٌ عَلٰى بَيْتِ زَوْجِهَا وَوَلَدِهِ، فَكُلُّكُمْ رَاعٍ، وَكُلُّكُمْ مَسْؤُلٌ عَنْ رَعِيّـَتِهِ.
İbn-i Ömer (r.a)’den rivâyet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ?öyle buyurdu:
“Hepiniz çobansınız. Hepiniz raiyetinden (güttü?ünden) sorumlusunuz. Âmir (memurlarının) çobanıdır. Erkek ailesinin çobanıdır. Kadın da kocasının evinin ve çocu?unun çobanıdır. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve hepiniz idare ettiklerinizden sorumlusunuz.”
(Buhârî, Cum`a 11)
Aile, toplumun temeli ve çekirde?idir. Aile, belirli ba?larla birbirine ba?lı olan, kar?ılıklı hak ve ödevlere sahip bireylerin olu?turdu?u bir kurumdur. E?ler için huzur, payla?ım ve iffet mekânı; çocuklar için terbiye, sevgi ve ?efkat oca?ı olan ailenin son derece önemli oldu?u inkâr edilemeyecek bir gerçektir ki, ilk insan ve ilk peygamber de hayata e?iyle ve ailesiyle ba?lamı?tır. Öyle ise; “aile hayatı nasıl ya?anmalı? Aile içi ve akrabalarla olan ili?kiler nasıl olmalı? İyi bir toplum olu?turabilmek için aile topluma nasıl hazırlanmalı? Allah’ın emrini yerine getirmede ailenin rolü ne olmalı?” soruları ve buna verilecek cevaplar çok önemlidir.
Bizim her alandaki örne?imiz ve önderimiz, güzellik ve özellikleriyle Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v)’dir. Örnek alınması, izlenilmesi gereken en büyük insandır. Çocuklar, gençler, ya?lılar, kadınlar, erkekler, fakirler, zenginler, yönetenler, yönetilenler, davetçiler, önderler, kısaca herkes onu iyi tanımalı ve ondaki güzelliklerden nasiplenmeye çalı?malıdır. Yüce Allah, onu bize 'en güzel örnek, en güzel model' olarak tanıtmı?tır.
“Andolsun, Allah’ın Rasûlü’nde sizin için; Allah’a ve âhiret gününe kavu?mayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (el-Ahzâb, 33/21)
Aile yuvalarının sa?lam temeller üzerinde huzurlu bir ?ekilde devam edebilmesi, gelecek nesillerin ve toplumun sa?lıklı olu?abilmesi ve her zaman dert yandı?ımız kötü hâl ve hareketlerin bertaraf edilmesi, ancak Allah ve Rasûlü’nün bu konudaki emir ve istekleri do?rultusunda aileler olu?turmakla mümkün olacaktır. İ?te bu yazımızda Hz. Peygamber (s.a.v)’in aile hayatındaki örnekli?inden hareketle, onun (s.a.v) akrabalarıyla münasebetlerine ve İslâm toplumunun temellerinin nasıl ?ekillendi?ine dair örnekler sunmaya çalı?aca?ız.
Hz. Peygamber (s.a.v)’in, ilk emirler do?rultusunda öncelikle akrabalarına İslâm’ı anlatmakla i?e ba?laması, akrabalarla ili?kilerin önemini ortaya koymaktadır.
“Önce en yakın akrabanı uyar. Sana uyan mü’minlere merhamet kanadını indir.” (e?-Şuarâ, 26/214-215) âyeti inince, Efendimiz (s.a.v) yemek hazırlatıp akrabalarını davet etmi?, kalabalık bir akraba grubunu yedirip içirdikten sonra Allah'a hamd edip O’ndan yardım dilemi? ve İslâm’ı onlara anlatmı?tır. (Taberî, Tefsîr, c.XIX, c.121-122) Yine Safâ Tepesi’ne çıkarak, akrabalarını ça?ırıp onları tek tek Allah’ın varlı?ına ve birli?ine davet etmi? ve onlara hitaben:
"Ey Kurey?! Ey Falan O?ulları! Ey Peygamber’in amcası Abbas! Ey Peygamber’in Halası Safiye! Ey Peygamber’in kızı Fâtıma! Kendinizi Allah'tan satın alınız. Siz benim malımdan diledi?inizi isteyin. Ama ben sizi, Allah'ın azabından kurtarabilecek hiçbir ?eye malik de?ilim." (Taberî, Tefsîr, c.XIX, s.118-123) buyurmu?, amcası Ebû Tâlib ba?ta olmak üzere yakınlarının Müslüman olması için ümidini yitirmeyerek sonuna kadar u?ra?mı?tır.
Kendisine ilk vahiy geldi?inde, gördü?ü manzara kar?ısında endi?elenip korkuya kapılan Peygamber Efendimiz’e de; “Sen rahat ol, üzülme. Allah’a yemin ederim ki, Allah seni asla utandırmayacak, ele güne mahcup etmeyecektir. Çünkü sen, akrabalık ba?larını gözetirsin. Hep do?ru söylersin. Emanete hıyanet etmezsin. Sıkıntılara katlanmasını bilirsin, güçsüzlerin elinden tutarsın. Misafir a?ırlamayı seversin. Zor durumda kalan ma?durların hakkını korumak için onlara yardım edersin.” (İbn-i Hi?âm, es-Sîratü’n-Nebeviyye, c.I, s.253) diyerek ilk sahip çıkan fedakâr e?i Hz. Hatice (r.anhâ) olmu?tur.
Yine İslâm’ı anlatmak için Peygamberli?inin onuncu yılında dayılarının bulundu?u Tâif’e giderek on gün kalmı? ve ev ev dola?arak onlara do?ruları anlatmı?tır. Onlar İslâm’ı kabul etmemi?ler, Efendimiz (s.a.v) ile alay etmi?ler ve ayaklarından kan akıncaya kadar ta?lamı?lardır. Ancak o, bu durum kar?ısında onlara beddua etmemi?, hidayetleri için niyazda bulunmu?tur.
Hz. Peygamber (s.a.v), do?madan önce babasını ve çok küçük ya?ta annesini kaybetmi? olmasına ra?men anne babasını ve yeti?mesine katkısı olan di?er yakınlarını hiçbir zaman unutmamı?, onları hep hayırla yâd etmi?tir. “Ana ve babasının ihtiyarlık zamanlarında, bunlardan birine yahut ikisine yeti?ip de, bunlara gereken hürmet ve hizmette bulunarak Cennet’i hak edemeyen kimsenin burnu yerlerde sürünsün!” (Müslim, Birr 8) buyurarak ana-baba hakkını yerine getirme, onlara saygılı olmamızı, ayrıca sütannesini, sütkarde?ini, baba dostunu sevip onların gönüllerini almayı da emretmi?tir.
Kendisi bir aile reisi olunca da e?lerine, çocuklarına, torunlarına ve onların yakınlarına kar?ı sergiledi?i tutumuyla en güzel aile reisli?i örne?i vermi?tir. O, bu konudaki sorumluluklarını hakkıyla yerine getirmi? ve ümmetine de bu konuda çok önemli tavsiyelerde bulunmu?tur:
“Hepiniz çobansınız. Hepiniz raiyetinden (güttü?ünden) sorumlusunuz. Âmir (memurlarının) çobanıdır. Erkek ailesinin çobanıdır. Kadın da kocasının evinin ve çocu?unun çobanıdır. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve hepiniz idare ettiklerinizden sorumlusunuz.” (Buhârî, Cum’a 11) Bu hadîs-i ?erif ile yüce dinimiz İslâm, aile bireylerinin hepsine sorumluluklar yüklemi? ve mutlu bir yuvanın kurulmasında her bireyin üzerine dü?en vazifeyi en güzel bir ?ekilde ifa etmesini emretmi?tir ki, dünya ve âhiret saadeti için dinî tekamül en önemli hususu kapsamaktadır. Yüce Mevlâ’mız Tahrîm sûresinde: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve ta?lar olan ate?ten koruyun…!” buyurmu?tur.
Medine'de dayılarını ziyaret ettikten sonra Mekke'ye dönerken Ebvâ denilen yerde kaybetti?i annesi Âmine'nin kabrini Hudeybiye yolculu?unda Ebvâ köyüne u?rayarak ziyaret etmi?, kabrini eliyle düzeltip a?lamı?tır. Niçin a?ladı?ını soranlara da: "Merhamet duygusu beni duygulandırdı da onun için a?ladım." (Dimyâtî, es-Sîratü’n-Nebeviyye, Suriye, 1996, s.37) diye cevap vermi?tir.
Sava?a katılmak için kendisinden izin isteyen Muâviye b. Cahime'ye, “Annen sa? mı?” diye sorarak ?öyle demi?tir: "Sözlerime dikkat et! Annenin aya?ı dibinde otur. Çünkü Cennet oradadır. Annenin yanından ayrılma, çünkü Cennet onun ayakları altındadır." (İbn-i Abdilberr, el-İstiâb, c.III, 1413)
Do?umunda kendisini ilk olarak emziren Ebû Leheb'in cariyesi Süveybe'yi hiç unutmamı?, Mekke’de iken onu ziyaret etmi? ve ona ikramlarda bulunmu?tur. Hicret edince Medine’den ona giyecekler göndermi?tir. Mekke Fethi’nde onun o?lunun durumunu sorup ara?tırmı?, onun da annesinden önce vefat etti?ini ö?renmi?tir. (Âi?e A. Bint-i Şâtî, Rasûlullah’ın Annesi ve Hanımları, I/165)
Sütannesi Halime’yi gördükçe; "Benim annem, benim annem!" diyerek, kendisine içten sevgi ve saygı gösterip, omuz atkısını serip üzerine oturtmu?, istek ve arzularını hemen yerine getirmi?tir. Hz. Hatice ile evlendi?inde, Halime Mekke'ye gelmi?, Peygamberimiz onu a?ırlayıp kırk koyun ve bir deve hediye etmi?tir. (A. Köksal, İslâm Tarihi, II/167)
Mekke Fethi’nde Halime’nin kız karde?ini görüp sütannesini sormu?, vefat etti?ini ö?renince de a?lamı?tır. Süt teyzesine izzet ikramda bulunarak ona 200 dirhem miktarında para vermi? ve "Sen küçükken de büyük iken de ne güzel kefil olunan, bakılansın!" (A. Köksal, İslâm Tarihi, II/46-47) sözleriyle ona iltifat etmi?tir.
Huneyn Sava?ı’nda esir dü?en sütkarde?i Hz. Şeyma'yı elbisesinin üzerine oturtmu? ve 'ho? geldin' buyurmu?, gözleri dolu dolu olmu?, ona sütanne ve sütbabasını sormu?, onların ölmü? olduklarını ö?renmi?, sonra Şeyma'ya ?unları önermi?tir: "İstersen sevgi ve saygıyla yanımda otur, istersen yararlanaca?ın mallar verip seni kavmine döndüreyim." Şeyma ikinci teklifi kabul etmi? ve Müslüman olarak kavmine dönmü?tür. (A. Köksal, age. c.XV, s.431-432) Onun bu davranı?ında, 60 yıl kadar sonra bile devam eden vefakarlı?ını görüyoruz.
"Sizin en hayırlınız, ailesine kar?ı iyi davrananınızdır. Ben aileme kar?ı en iyi davrananınızım." "Müminlerin iman bakımından en mükemmeli ahlakî bakımdan en güzel olan ve ailesine ?efkat ve mülâyemetle davranandır." (Tirmizî, İman 6) buyuran Hz. Peygamber (s.a.v), bu konuda en güzel örnekli?i kendisi sunmu?tur. O, Yüce Allah'ın "E?lerinizle en güzel bir biçimde geçinin!" (en-Nisâ, 4/19) emrini en güzel bir biçimde uygulamı?tır. O, e?leriyle en güzel bir ?ekilde geçinmi?, onlara her konuda yardımcı olmu?, ev i?lerinde onlara ortak olmu?, onlara asla bir fiske dahi vurmamı?tır. Onları hayatlarında ve vefatlarında her zaman hayırla anmı?tır. O, "Ey Âi?e, bu gece bana, Rabbime ibadet için izin verir misin?" (Elmalılı, Hak Dini Kur'ân Dili, c.II, s.1256) diyerek nafile ibadet için e?lerinden izin isteyecek kadar ince bir ruha sahiptir. Kadınların çokça dayak yedi?i günümüz dünyasında, haklı haksız kadını dövmeyi dinî bir gereklilikmi? gibi görenler, Hz. Peygamber’in bu örnekli?ini göz önüne getirmek zorundadırlar.
İlk e?i Hz. Hatice hakkında ?öyle buyurmu?tur: "Hatice, dünyadaki kadınların en hayırlısıdır. Onun cennette altından evi vardır. Ben onun üstünlü?ünü kesinlikle biliyorum.", "Bana onun sevgisi bah?edildi. Ben Hatice'nin sevdiklerini severim.” Bir koyun kesti?inde bir kısmını Hz. Hatice'nin yakınlarına gönderirdi.
Hz. Âi?e hakkında; "Halkın en sevimlisi kadınlardan Âi?e, erkeklerden Ebû Bekir'dir.” (Buhârî, Megâzî 63) diyerek Hz. Âi?e'ye ve babasına iltifat etmi?tir.
Nadro?ulları’yla yapılan Hayber Sava?ı’nda babası ve kocası öldürülerek esir dü?en, daha sonra da Hz. Peygamber’le evlenen Hz. Safiye, babası ve kocasının sava?ta öldürülmesine ra?men Allah'ın Rasûlü’nün onu ho?nut etti?inden bahseder ve onun güzelliklerini anlatırdı. Nitekim Peygamberimiz iki dizini birle?tirerek durur ve e?i Hz. Safiye onun dizlerine basarak devesine binerdi.
Hz. Peygamber, genel olarak çocukları sever, onlara selam verir, onlarla ilgilenir, onlara de?er verir, onlara dua eder, onları öper-koklar, onlarla ?akala?ır ve onlarla oynardı. O?lu İbrahim'in ölümüne a?lamı? ve bunun sebebini ?öyle açıklamı?tır: "Bu bir merhamet göstergesidir. Gözümüz ya?arır, gönlümüz mahzun olur. Ama asla Rabbimiz’i razı etmeyecek söz söylemeyiz. Ey İbrahim, senin ayrılı?ın gerçekten bizleri mahzun etti." (Buhârî, Cenâiz 44)
Torunları Hasan ve Hüseyin hakkında ?öyle buyurmu?tur: "Allah’ım ben o ikisini seviyorum, Sen de sev, onları seveni de sev." (Buhârî, Libâs 60), "Hasan ve Hüseyin'i seven beni sevmi?, onlara kin tutan bana kin tutmu? olur." (Ahmed, II/288), "Onlar benim dünyada öpüp kokladı?ım iki reyhanımdır." (Tirmizî, Menâkıb 30)
"Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor." (el-Ahzâb, 33/33) âyeti inince Peygamberimiz Hz. Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin'i elbisesiyle bürüyüp ?öyle buyurmu?tur: "Allah’ım, bunlar benim ehl-i beytimdir. Bunlardan günah kirini gider ve bunları tertemiz yap." (Taberî, Tefsîr, XXII) Bunu gören e?i Hz. Ümmü Seleme; "Ben ve kızım ne olaca?ız?” deyince Peygamberimiz "Sen de kızın da ehl-i beyttensiniz." (Âi?e A. Bint Şâtî, a.g.e., s.II, c.139) buyurarak e?ine ve üvey kızına iltifat etmi?tir.
Hz. Osman ve Rukıyye’den olan torunu Abdullah'ı altı ya?ında horoz gagalamı?tı. Çocuk hastalanıp vefat edince namazını Peygamberimiz kıldırmı?, mezar ta?ını dikmi? ve sonra ?öyle buyurmu?tu: "Yüce Allah, kullarından merhametli ve yufka yürekli olanlara rahmet eder." (A. Köksal, a.g.e., c.XI, s.133)
Çocuklarına ve torunlarına atalarının isimlerini (Abdullah, İbrahim, Fâtıma…) koymu?, onları en güzel ?ekilde yeti?tirmi?, onlarla her zaman özel ilgilenmi?, onlara bol bol dua etmi?tir. Hz. Fâtıma gelin olduktan sonra da altı ay kadar evine u?rayarak onları namaza kaldırmı?tır. (Bkz. Taberî, Tefsîr, c.XXII, s.6)
Yıllarca onun hizmetinde bulunan Enes b. Malik, "Ben ev halkına Hz. Peygamber’den daha ?efkatli olan birini görmedim." der. (Müslim, IV, 1808)
Namaz kılarken torunlarından biri sırtına çıkmı?, bu yüzden namazı biraz uzatmı?tı. (Nesâî, İftitâh 83) Bir defasında namazını kısa tutmu? ve sebebinin soranlara; “Bir çocuk a?laması duydum ve annesi üzülmesin diye namazı kısa tuttum.” (Nesâî, Kıble 35) cevabını vermi?tir.
O, her zaman çocukları kuca?ına almı?, öpüp ok?amı?tır. On tane çocu?u oldu?u halde hiç birisini alıp öpmedi?ini söyleyen bir arabiye; “Merhamet etmeyene merhamet edilmez. Allah kalbinden merhameti söküp almı?sa ben ne yapabilirim!” (Buhârî, Edeb 22) buyurmu?tur.
Dadısı Ümmü Eymen'i sık sık ziyaret ederek kendisine "anne" diye hitap etmi?tir. Yine onun için; "Anamdan sonra annem, benim ev halkımdan geride sa? kalan kimsedir." diyerek iltifat etmi?tir. (A. Köksal, a.g.e., c.II, s.54)
Ebû Talib'in e?i Fâtıma bint-i Esed'in, Peygamberimiz’in yanında büyük bir mevkii ve itibarı vardı. Zira o, Hz. Peygamber’le küçüklü?ünde ilgilenmi?ti. O, ilk yıllarda Müslüman olmu? ve Medine'ye hicret etmi?ti. Peygamberimiz zaman zaman onu ziyaret ederek evinde ku?luk uykusu uyurdu. O mübarek kadın vefat edince; "Bugün annem vefat etti!" buyurdu, gözya?ları içine damlayarak a?ladı. Gömle?ini çıkarıp ona kefen yaptı. "Ebû Talib'den sonra bu kadın kadar bana iyili?i dokunan bir kimse olmamı?tır." buyurdu ve ona dua etti. Yine onun hakkında ?unları söylemi?tir: "O benim annemdi. Kendi çocukları aç dururken önce beni doyururdu. Kendi çocukları dururken önce benim saçımı ba?ımı yıkar, tarar ve gül ya?larıyla ya?lardı." (İbn-i Sa'd, c.VIII, s.222)
Mute Sava?ı’nda amcao?lu Cafer ?ehit olunca evine giderek, onun o?ullarını ba?rına basmı?, öpmü?, koklamı? ve a?lamı?tır. Sonra ev halkı için yemek hazırlatıp onlara ikram etmi? ve iki o?lunun bakımını üstlenmi?tir. (A. Köksal, a.g.e., c.XV, s.74-76)
Sonuç olarak diyebiliriz ki; çok yönlü bir insan olan Sevgili Peygamberimiz, Yüce Allah'ın Kur'ân'da belirledi?i ölçüleri hayatında en güzel bir ?ekilde uygulamı?, akraba ili?kilerinde de en güzel örnekleri sunmu?tur. Onun gerek peygamberlik öncesi, gerek sonrası hayatı, dün oldu?u gibi bugün de ve kıyamete dek, insanlı?ı aydınlatacak güzelliklerle doludur.
Rabbimiz, gönlümüzü Sevgililer Sevgilisi’nden mahrum etmesin!
Rehber
عَنِ ابْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ:
كُلُّكُمْ رَاعٍ، وَكُلُّكُمْ مَسْؤُلٌ عَنْ رَعِيَّـتِهِ، وَالْأَمِيرُ رَاعٍ، وَالرَّجُلُ رَاعٍ عَلٰى أَهْلِ بَيْـتِهِ،
وَالْمَرْأَةُ رَاعِيَةٌ عَلٰى بَيْتِ زَوْجِهَا وَوَلَدِهِ، فَكُلُّكُمْ رَاعٍ، وَكُلُّكُمْ مَسْؤُلٌ عَنْ رَعِيّـَتِهِ.
İbn-i Ömer (r.a)’den rivâyet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ?öyle buyurdu:
“Hepiniz çobansınız. Hepiniz raiyetinden (güttü?ünden) sorumlusunuz. Âmir (memurlarının) çobanıdır. Erkek ailesinin çobanıdır. Kadın da kocasının evinin ve çocu?unun çobanıdır. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve hepiniz idare ettiklerinizden sorumlusunuz.”
(Buhârî, Cum`a 11)
Aile, toplumun temeli ve çekirde?idir. Aile, belirli ba?larla birbirine ba?lı olan, kar?ılıklı hak ve ödevlere sahip bireylerin olu?turdu?u bir kurumdur. E?ler için huzur, payla?ım ve iffet mekânı; çocuklar için terbiye, sevgi ve ?efkat oca?ı olan ailenin son derece önemli oldu?u inkâr edilemeyecek bir gerçektir ki, ilk insan ve ilk peygamber de hayata e?iyle ve ailesiyle ba?lamı?tır. Öyle ise; “aile hayatı nasıl ya?anmalı? Aile içi ve akrabalarla olan ili?kiler nasıl olmalı? İyi bir toplum olu?turabilmek için aile topluma nasıl hazırlanmalı? Allah’ın emrini yerine getirmede ailenin rolü ne olmalı?” soruları ve buna verilecek cevaplar çok önemlidir.
Bizim her alandaki örne?imiz ve önderimiz, güzellik ve özellikleriyle Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v)’dir. Örnek alınması, izlenilmesi gereken en büyük insandır. Çocuklar, gençler, ya?lılar, kadınlar, erkekler, fakirler, zenginler, yönetenler, yönetilenler, davetçiler, önderler, kısaca herkes onu iyi tanımalı ve ondaki güzelliklerden nasiplenmeye çalı?malıdır. Yüce Allah, onu bize 'en güzel örnek, en güzel model' olarak tanıtmı?tır.
“Andolsun, Allah’ın Rasûlü’nde sizin için; Allah’a ve âhiret gününe kavu?mayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (el-Ahzâb, 33/21)
Aile yuvalarının sa?lam temeller üzerinde huzurlu bir ?ekilde devam edebilmesi, gelecek nesillerin ve toplumun sa?lıklı olu?abilmesi ve her zaman dert yandı?ımız kötü hâl ve hareketlerin bertaraf edilmesi, ancak Allah ve Rasûlü’nün bu konudaki emir ve istekleri do?rultusunda aileler olu?turmakla mümkün olacaktır. İ?te bu yazımızda Hz. Peygamber (s.a.v)’in aile hayatındaki örnekli?inden hareketle, onun (s.a.v) akrabalarıyla münasebetlerine ve İslâm toplumunun temellerinin nasıl ?ekillendi?ine dair örnekler sunmaya çalı?aca?ız.
Hz. Peygamber (s.a.v)’in, ilk emirler do?rultusunda öncelikle akrabalarına İslâm’ı anlatmakla i?e ba?laması, akrabalarla ili?kilerin önemini ortaya koymaktadır.
“Önce en yakın akrabanı uyar. Sana uyan mü’minlere merhamet kanadını indir.” (e?-Şuarâ, 26/214-215) âyeti inince, Efendimiz (s.a.v) yemek hazırlatıp akrabalarını davet etmi?, kalabalık bir akraba grubunu yedirip içirdikten sonra Allah'a hamd edip O’ndan yardım dilemi? ve İslâm’ı onlara anlatmı?tır. (Taberî, Tefsîr, c.XIX, c.121-122) Yine Safâ Tepesi’ne çıkarak, akrabalarını ça?ırıp onları tek tek Allah’ın varlı?ına ve birli?ine davet etmi? ve onlara hitaben:
"Ey Kurey?! Ey Falan O?ulları! Ey Peygamber’in amcası Abbas! Ey Peygamber’in Halası Safiye! Ey Peygamber’in kızı Fâtıma! Kendinizi Allah'tan satın alınız. Siz benim malımdan diledi?inizi isteyin. Ama ben sizi, Allah'ın azabından kurtarabilecek hiçbir ?eye malik de?ilim." (Taberî, Tefsîr, c.XIX, s.118-123) buyurmu?, amcası Ebû Tâlib ba?ta olmak üzere yakınlarının Müslüman olması için ümidini yitirmeyerek sonuna kadar u?ra?mı?tır.
Kendisine ilk vahiy geldi?inde, gördü?ü manzara kar?ısında endi?elenip korkuya kapılan Peygamber Efendimiz’e de; “Sen rahat ol, üzülme. Allah’a yemin ederim ki, Allah seni asla utandırmayacak, ele güne mahcup etmeyecektir. Çünkü sen, akrabalık ba?larını gözetirsin. Hep do?ru söylersin. Emanete hıyanet etmezsin. Sıkıntılara katlanmasını bilirsin, güçsüzlerin elinden tutarsın. Misafir a?ırlamayı seversin. Zor durumda kalan ma?durların hakkını korumak için onlara yardım edersin.” (İbn-i Hi?âm, es-Sîratü’n-Nebeviyye, c.I, s.253) diyerek ilk sahip çıkan fedakâr e?i Hz. Hatice (r.anhâ) olmu?tur.
Yine İslâm’ı anlatmak için Peygamberli?inin onuncu yılında dayılarının bulundu?u Tâif’e giderek on gün kalmı? ve ev ev dola?arak onlara do?ruları anlatmı?tır. Onlar İslâm’ı kabul etmemi?ler, Efendimiz (s.a.v) ile alay etmi?ler ve ayaklarından kan akıncaya kadar ta?lamı?lardır. Ancak o, bu durum kar?ısında onlara beddua etmemi?, hidayetleri için niyazda bulunmu?tur.
Hz. Peygamber (s.a.v), do?madan önce babasını ve çok küçük ya?ta annesini kaybetmi? olmasına ra?men anne babasını ve yeti?mesine katkısı olan di?er yakınlarını hiçbir zaman unutmamı?, onları hep hayırla yâd etmi?tir. “Ana ve babasının ihtiyarlık zamanlarında, bunlardan birine yahut ikisine yeti?ip de, bunlara gereken hürmet ve hizmette bulunarak Cennet’i hak edemeyen kimsenin burnu yerlerde sürünsün!” (Müslim, Birr 8) buyurarak ana-baba hakkını yerine getirme, onlara saygılı olmamızı, ayrıca sütannesini, sütkarde?ini, baba dostunu sevip onların gönüllerini almayı da emretmi?tir.
Kendisi bir aile reisi olunca da e?lerine, çocuklarına, torunlarına ve onların yakınlarına kar?ı sergiledi?i tutumuyla en güzel aile reisli?i örne?i vermi?tir. O, bu konudaki sorumluluklarını hakkıyla yerine getirmi? ve ümmetine de bu konuda çok önemli tavsiyelerde bulunmu?tur:
“Hepiniz çobansınız. Hepiniz raiyetinden (güttü?ünden) sorumlusunuz. Âmir (memurlarının) çobanıdır. Erkek ailesinin çobanıdır. Kadın da kocasının evinin ve çocu?unun çobanıdır. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve hepiniz idare ettiklerinizden sorumlusunuz.” (Buhârî, Cum’a 11) Bu hadîs-i ?erif ile yüce dinimiz İslâm, aile bireylerinin hepsine sorumluluklar yüklemi? ve mutlu bir yuvanın kurulmasında her bireyin üzerine dü?en vazifeyi en güzel bir ?ekilde ifa etmesini emretmi?tir ki, dünya ve âhiret saadeti için dinî tekamül en önemli hususu kapsamaktadır. Yüce Mevlâ’mız Tahrîm sûresinde: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve ta?lar olan ate?ten koruyun…!” buyurmu?tur.
Medine'de dayılarını ziyaret ettikten sonra Mekke'ye dönerken Ebvâ denilen yerde kaybetti?i annesi Âmine'nin kabrini Hudeybiye yolculu?unda Ebvâ köyüne u?rayarak ziyaret etmi?, kabrini eliyle düzeltip a?lamı?tır. Niçin a?ladı?ını soranlara da: "Merhamet duygusu beni duygulandırdı da onun için a?ladım." (Dimyâtî, es-Sîratü’n-Nebeviyye, Suriye, 1996, s.37) diye cevap vermi?tir.
Sava?a katılmak için kendisinden izin isteyen Muâviye b. Cahime'ye, “Annen sa? mı?” diye sorarak ?öyle demi?tir: "Sözlerime dikkat et! Annenin aya?ı dibinde otur. Çünkü Cennet oradadır. Annenin yanından ayrılma, çünkü Cennet onun ayakları altındadır." (İbn-i Abdilberr, el-İstiâb, c.III, 1413)
Do?umunda kendisini ilk olarak emziren Ebû Leheb'in cariyesi Süveybe'yi hiç unutmamı?, Mekke’de iken onu ziyaret etmi? ve ona ikramlarda bulunmu?tur. Hicret edince Medine’den ona giyecekler göndermi?tir. Mekke Fethi’nde onun o?lunun durumunu sorup ara?tırmı?, onun da annesinden önce vefat etti?ini ö?renmi?tir. (Âi?e A. Bint-i Şâtî, Rasûlullah’ın Annesi ve Hanımları, I/165)
Sütannesi Halime’yi gördükçe; "Benim annem, benim annem!" diyerek, kendisine içten sevgi ve saygı gösterip, omuz atkısını serip üzerine oturtmu?, istek ve arzularını hemen yerine getirmi?tir. Hz. Hatice ile evlendi?inde, Halime Mekke'ye gelmi?, Peygamberimiz onu a?ırlayıp kırk koyun ve bir deve hediye etmi?tir. (A. Köksal, İslâm Tarihi, II/167)
Mekke Fethi’nde Halime’nin kız karde?ini görüp sütannesini sormu?, vefat etti?ini ö?renince de a?lamı?tır. Süt teyzesine izzet ikramda bulunarak ona 200 dirhem miktarında para vermi? ve "Sen küçükken de büyük iken de ne güzel kefil olunan, bakılansın!" (A. Köksal, İslâm Tarihi, II/46-47) sözleriyle ona iltifat etmi?tir.
Huneyn Sava?ı’nda esir dü?en sütkarde?i Hz. Şeyma'yı elbisesinin üzerine oturtmu? ve 'ho? geldin' buyurmu?, gözleri dolu dolu olmu?, ona sütanne ve sütbabasını sormu?, onların ölmü? olduklarını ö?renmi?, sonra Şeyma'ya ?unları önermi?tir: "İstersen sevgi ve saygıyla yanımda otur, istersen yararlanaca?ın mallar verip seni kavmine döndüreyim." Şeyma ikinci teklifi kabul etmi? ve Müslüman olarak kavmine dönmü?tür. (A. Köksal, age. c.XV, s.431-432) Onun bu davranı?ında, 60 yıl kadar sonra bile devam eden vefakarlı?ını görüyoruz.
"Sizin en hayırlınız, ailesine kar?ı iyi davrananınızdır. Ben aileme kar?ı en iyi davrananınızım." "Müminlerin iman bakımından en mükemmeli ahlakî bakımdan en güzel olan ve ailesine ?efkat ve mülâyemetle davranandır." (Tirmizî, İman 6) buyuran Hz. Peygamber (s.a.v), bu konuda en güzel örnekli?i kendisi sunmu?tur. O, Yüce Allah'ın "E?lerinizle en güzel bir biçimde geçinin!" (en-Nisâ, 4/19) emrini en güzel bir biçimde uygulamı?tır. O, e?leriyle en güzel bir ?ekilde geçinmi?, onlara her konuda yardımcı olmu?, ev i?lerinde onlara ortak olmu?, onlara asla bir fiske dahi vurmamı?tır. Onları hayatlarında ve vefatlarında her zaman hayırla anmı?tır. O, "Ey Âi?e, bu gece bana, Rabbime ibadet için izin verir misin?" (Elmalılı, Hak Dini Kur'ân Dili, c.II, s.1256) diyerek nafile ibadet için e?lerinden izin isteyecek kadar ince bir ruha sahiptir. Kadınların çokça dayak yedi?i günümüz dünyasında, haklı haksız kadını dövmeyi dinî bir gereklilikmi? gibi görenler, Hz. Peygamber’in bu örnekli?ini göz önüne getirmek zorundadırlar.
İlk e?i Hz. Hatice hakkında ?öyle buyurmu?tur: "Hatice, dünyadaki kadınların en hayırlısıdır. Onun cennette altından evi vardır. Ben onun üstünlü?ünü kesinlikle biliyorum.", "Bana onun sevgisi bah?edildi. Ben Hatice'nin sevdiklerini severim.” Bir koyun kesti?inde bir kısmını Hz. Hatice'nin yakınlarına gönderirdi.
Hz. Âi?e hakkında; "Halkın en sevimlisi kadınlardan Âi?e, erkeklerden Ebû Bekir'dir.” (Buhârî, Megâzî 63) diyerek Hz. Âi?e'ye ve babasına iltifat etmi?tir.
Nadro?ulları’yla yapılan Hayber Sava?ı’nda babası ve kocası öldürülerek esir dü?en, daha sonra da Hz. Peygamber’le evlenen Hz. Safiye, babası ve kocasının sava?ta öldürülmesine ra?men Allah'ın Rasûlü’nün onu ho?nut etti?inden bahseder ve onun güzelliklerini anlatırdı. Nitekim Peygamberimiz iki dizini birle?tirerek durur ve e?i Hz. Safiye onun dizlerine basarak devesine binerdi.
Hz. Peygamber, genel olarak çocukları sever, onlara selam verir, onlarla ilgilenir, onlara de?er verir, onlara dua eder, onları öper-koklar, onlarla ?akala?ır ve onlarla oynardı. O?lu İbrahim'in ölümüne a?lamı? ve bunun sebebini ?öyle açıklamı?tır: "Bu bir merhamet göstergesidir. Gözümüz ya?arır, gönlümüz mahzun olur. Ama asla Rabbimiz’i razı etmeyecek söz söylemeyiz. Ey İbrahim, senin ayrılı?ın gerçekten bizleri mahzun etti." (Buhârî, Cenâiz 44)
Torunları Hasan ve Hüseyin hakkında ?öyle buyurmu?tur: "Allah’ım ben o ikisini seviyorum, Sen de sev, onları seveni de sev." (Buhârî, Libâs 60), "Hasan ve Hüseyin'i seven beni sevmi?, onlara kin tutan bana kin tutmu? olur." (Ahmed, II/288), "Onlar benim dünyada öpüp kokladı?ım iki reyhanımdır." (Tirmizî, Menâkıb 30)
"Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor." (el-Ahzâb, 33/33) âyeti inince Peygamberimiz Hz. Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin'i elbisesiyle bürüyüp ?öyle buyurmu?tur: "Allah’ım, bunlar benim ehl-i beytimdir. Bunlardan günah kirini gider ve bunları tertemiz yap." (Taberî, Tefsîr, XXII) Bunu gören e?i Hz. Ümmü Seleme; "Ben ve kızım ne olaca?ız?” deyince Peygamberimiz "Sen de kızın da ehl-i beyttensiniz." (Âi?e A. Bint Şâtî, a.g.e., s.II, c.139) buyurarak e?ine ve üvey kızına iltifat etmi?tir.
Hz. Osman ve Rukıyye’den olan torunu Abdullah'ı altı ya?ında horoz gagalamı?tı. Çocuk hastalanıp vefat edince namazını Peygamberimiz kıldırmı?, mezar ta?ını dikmi? ve sonra ?öyle buyurmu?tu: "Yüce Allah, kullarından merhametli ve yufka yürekli olanlara rahmet eder." (A. Köksal, a.g.e., c.XI, s.133)
Çocuklarına ve torunlarına atalarının isimlerini (Abdullah, İbrahim, Fâtıma…) koymu?, onları en güzel ?ekilde yeti?tirmi?, onlarla her zaman özel ilgilenmi?, onlara bol bol dua etmi?tir. Hz. Fâtıma gelin olduktan sonra da altı ay kadar evine u?rayarak onları namaza kaldırmı?tır. (Bkz. Taberî, Tefsîr, c.XXII, s.6)
Yıllarca onun hizmetinde bulunan Enes b. Malik, "Ben ev halkına Hz. Peygamber’den daha ?efkatli olan birini görmedim." der. (Müslim, IV, 1808)
Namaz kılarken torunlarından biri sırtına çıkmı?, bu yüzden namazı biraz uzatmı?tı. (Nesâî, İftitâh 83) Bir defasında namazını kısa tutmu? ve sebebinin soranlara; “Bir çocuk a?laması duydum ve annesi üzülmesin diye namazı kısa tuttum.” (Nesâî, Kıble 35) cevabını vermi?tir.
O, her zaman çocukları kuca?ına almı?, öpüp ok?amı?tır. On tane çocu?u oldu?u halde hiç birisini alıp öpmedi?ini söyleyen bir arabiye; “Merhamet etmeyene merhamet edilmez. Allah kalbinden merhameti söküp almı?sa ben ne yapabilirim!” (Buhârî, Edeb 22) buyurmu?tur.
Dadısı Ümmü Eymen'i sık sık ziyaret ederek kendisine "anne" diye hitap etmi?tir. Yine onun için; "Anamdan sonra annem, benim ev halkımdan geride sa? kalan kimsedir." diyerek iltifat etmi?tir. (A. Köksal, a.g.e., c.II, s.54)
Ebû Talib'in e?i Fâtıma bint-i Esed'in, Peygamberimiz’in yanında büyük bir mevkii ve itibarı vardı. Zira o, Hz. Peygamber’le küçüklü?ünde ilgilenmi?ti. O, ilk yıllarda Müslüman olmu? ve Medine'ye hicret etmi?ti. Peygamberimiz zaman zaman onu ziyaret ederek evinde ku?luk uykusu uyurdu. O mübarek kadın vefat edince; "Bugün annem vefat etti!" buyurdu, gözya?ları içine damlayarak a?ladı. Gömle?ini çıkarıp ona kefen yaptı. "Ebû Talib'den sonra bu kadın kadar bana iyili?i dokunan bir kimse olmamı?tır." buyurdu ve ona dua etti. Yine onun hakkında ?unları söylemi?tir: "O benim annemdi. Kendi çocukları aç dururken önce beni doyururdu. Kendi çocukları dururken önce benim saçımı ba?ımı yıkar, tarar ve gül ya?larıyla ya?lardı." (İbn-i Sa'd, c.VIII, s.222)
Mute Sava?ı’nda amcao?lu Cafer ?ehit olunca evine giderek, onun o?ullarını ba?rına basmı?, öpmü?, koklamı? ve a?lamı?tır. Sonra ev halkı için yemek hazırlatıp onlara ikram etmi? ve iki o?lunun bakımını üstlenmi?tir. (A. Köksal, a.g.e., c.XV, s.74-76)
Sonuç olarak diyebiliriz ki; çok yönlü bir insan olan Sevgili Peygamberimiz, Yüce Allah'ın Kur'ân'da belirledi?i ölçüleri hayatında en güzel bir ?ekilde uygulamı?, akraba ili?kilerinde de en güzel örnekleri sunmu?tur. Onun gerek peygamberlik öncesi, gerek sonrası hayatı, dün oldu?u gibi bugün de ve kıyamete dek, insanlı?ı aydınlatacak güzelliklerle doludur.
Rabbimiz, gönlümüzü Sevgililer Sevgilisi’nden mahrum etmesin!
Rehber