İçimizin karanlık odaları
Kimse girmesin oralara …
Kapıları ağır büyük ve kilitli olsun …
Kimse görmesin o zavallı ;korku ve endişe yüklü büyümemiş ,erken yaşlanmış yüzümüzü …
Eskimiş ,sararmış ,solmuş , üzeri eski çarşaflarla örtülmüş utançları …
Hataları yalanları pişmanlıkları ,zamansızlıkları ,zaafları …
Ortalama olma ,ortalama yaşama ,uzlaşma kaygılarımız …
Vazgeçişlerimizi ,kaçışlarımızı ,kaçırdıklarımızı …
Yok saydıklarımızı,görmezden geldiklerimizi ,es geç tiklerimizi…
Kimse ! kimse görmesin bütün bunları .
Anlatılmayan ,anlatılmayacak olan ,suskunlukla boyanmış bütün anıları …
Bir gün gelip ansızın açılıveren ,o kimsenin onaramayacağı yaraları …
Bir kederi…
Hiç kimsenin orda olduğunu ,orda öylece kala kaldığını hiçbir zaman anlayamayacağı …
Bir kalbin açıklanması güç ,çözümü imkansız tek başınalığını…
Bir durum ki su vermeyi unutmuş birileri …
Bir hal ki , istasyonun birinde hep “gelecek “treni bekleme ses isliği …
Kimse görmesin o içimizdeki karanlık odaları … yok saysınlar içimizdeki o çaresiz gölgeyi … kapıları kilitli kalsın hep …
Kapıları büyük olsun hep …
Zamanın durduğu hatırlamanın koca bir çığı yerinden kopardığı …
Bütün bir ömrün en zavallı “toplamı”…
Karanlık odaları dört duvarın hapsedilmiş bir “unutkanlık”…uykular arasında bir şarkının ortasında,aynada bir yağmurlu bir öğle sonrasında …”oradayım ben bıraktığın yerde ,o karanlıkta “diye fısıldayan … Ah ,kimse bilmesin o odalara bıraktıklarımızı… yüzleşmektir aslında en zoru ,birinin o odanın kapısını açmasından sonrası …
Ne çokmuş meğer bir ömrün saklanan kısmı …eğer herkesin varsa bir karanlık odası ,o odanın aşkına bir dakikalık saygı duruşuna susmalı … susmalı
Bir başka karanlık odaya karşı …
İCLAL AYDIN
Kimse girmesin oralara …
Kapıları ağır büyük ve kilitli olsun …
Kimse görmesin o zavallı ;korku ve endişe yüklü büyümemiş ,erken yaşlanmış yüzümüzü …
Eskimiş ,sararmış ,solmuş , üzeri eski çarşaflarla örtülmüş utançları …
Hataları yalanları pişmanlıkları ,zamansızlıkları ,zaafları …
Ortalama olma ,ortalama yaşama ,uzlaşma kaygılarımız …
Vazgeçişlerimizi ,kaçışlarımızı ,kaçırdıklarımızı …
Yok saydıklarımızı,görmezden geldiklerimizi ,es geç tiklerimizi…
Kimse ! kimse görmesin bütün bunları .
Anlatılmayan ,anlatılmayacak olan ,suskunlukla boyanmış bütün anıları …
Bir gün gelip ansızın açılıveren ,o kimsenin onaramayacağı yaraları …
Bir kederi…
Hiç kimsenin orda olduğunu ,orda öylece kala kaldığını hiçbir zaman anlayamayacağı …
Bir kalbin açıklanması güç ,çözümü imkansız tek başınalığını…
Bir durum ki su vermeyi unutmuş birileri …
Bir hal ki , istasyonun birinde hep “gelecek “treni bekleme ses isliği …
Kimse görmesin o içimizdeki karanlık odaları … yok saysınlar içimizdeki o çaresiz gölgeyi … kapıları kilitli kalsın hep …
Kapıları büyük olsun hep …
Zamanın durduğu hatırlamanın koca bir çığı yerinden kopardığı …
Bütün bir ömrün en zavallı “toplamı”…
Karanlık odaları dört duvarın hapsedilmiş bir “unutkanlık”…uykular arasında bir şarkının ortasında,aynada bir yağmurlu bir öğle sonrasında …”oradayım ben bıraktığın yerde ,o karanlıkta “diye fısıldayan … Ah ,kimse bilmesin o odalara bıraktıklarımızı… yüzleşmektir aslında en zoru ,birinin o odanın kapısını açmasından sonrası …
Ne çokmuş meğer bir ömrün saklanan kısmı …eğer herkesin varsa bir karanlık odası ,o odanın aşkına bir dakikalık saygı duruşuna susmalı … susmalı
Bir başka karanlık odaya karşı …
İCLAL AYDIN