Aslı Oktay
Daimi Üye
Allah yoksulun, muhtacın, düşmüşün yanındadır. Onları her yaptığımız ikramda aynı zamanda Allah'a ikramda bulunmuş oluruz. Susuz kalmış kimseye verilmiş su Allah'a verilmiş sayılır
Denilir ki Hz. Musa'nın kavmi Hz. Musa'ya derler ki; "Yüce Allah'ı soframıza davet et. O'na yemek ikram etmek istiyoruz." Hz. Musa (a.s.) kavmine kızar. Der ki; "bilmiyor musunuz Yüce Rabbimiz insanlara ait böyle eksikliklerden pak ve uzaktır? Onun için böyle haller düşünülemez. Yüce Allah'ın sizin ekmeğinize yemeğinize ihtiyacı yoktur. Allah yemez, içmez, uyumaz." Ancak kavmi ısrar eder.
Daha sonra Hz. Musa Yüce Rabbin vahyine ulaşınca Rabbimiz sordurur. "Musa! Kavminin isteğini neden bana iletmedin? Onlar beni yemeğe çağırdılar."
Hz. Musa der ki; "Ya Rabbi! Seni tenzih ederim. Senin sıfatlarını biliyorum. Sen böyle şeylerden - ekmekten, yemekten, su içmekten, uykudan - arınmışsın. Paksın. Münezzehsin."
Yüce Rabbimiz Hz. Musa'ya buyurur ki; "kavmin hazırlık yapsın. Cuma günü ben onların davetine karşılık vereceğim."
Hz. Musa kavmine döndüğünde bunu onlara söyler. Kavmi müthiş bir hazırlık yapar. Hayvanlar hazırlanır. Çeşit çeşit yemekler hazırlanır. Her ev yemek getirir. Hazırdırlar. Ve Yüce Rabbi beklemekteler.
Ancak gelen giden yok. Neden sonra akşamüstü, her tarafı dökülen, gariban ve muhtaç olduğu belli olan bir fakir gelir. Ve "bu fakire bir lokma" der. Halk ve Hz. Musa derler ki; "biz Yüce bir misafir bekliyoruz. Sen bekle, hatta bize su taşı. Sonra seni doyururuz."
Beklerler. Gelen giden yok. Kavmi Hz. Musa'yı kınarlar. Fakir de bir şey yiyemeden yoluna devam edip gider.
Ertesi gün Hz. Musa'ya Rabbin emri tecelli eder. Hz. Musa der ki; "Ya Rabbi, ben mahcup oldum. Sizin lütfunuz o sofraya tecelli etmedi." (Hz. Musa Yüce Allah'ın gelmeyeceğini ama lütfunun bir şekilde tecelli edeceğini, oraya bir türlü yansıyacağını biliyordu.)
Yüce Rabbimiz buyurdu; "Musa ben geldim. Ama siz beni doyurmadan gönderdiniz." Hz. Musa hayret içinde; "Ya Rabbi nasıl olur?" deyince,
Rabbimiz buyurdu; "O fakir geldi ya! İşte ben o fakirin yanında idim. Onu doyurmuş olsaydınız bana ikram etmiş olurdunuz. Bilmiyor musunuz; ben yoksulun, muhtacın, düşmüşün yanındayım. Ona ikram ettiğinde bana ikram etmiş olursunuz. Ben susamış kulumun yanındayım. Ona su verdiğinizde bana su vermiş olursunuz."
Bu anlamda sofranıza Rabbimiz'in yanında olduğu fakirleri davet eder misiniz? Sofralarınız, hali iyi olanların birbirlerini davet ettikleri birer zenginler sofrasına dönüşmesin. Mutlaka sofranızda bir yetim, bir öksüz, bir düşmüş, bir borçlu, bir ağzı dualı, bir kimsesiz olsun..
İYİLİK VE KÖTÜLÜK
Kalbine bir sor!
Vâbısa bin Ma'bed (ra) anlatıyor:
"Bir gün Resûl-i Ekrem'in (sav) huzuruna vardım. İyilik ve kötülük hakkında sorular sormak istiyordum. Bir baktım ki, yanında büyük bir kalabalık var.
İnsanları yararak ilerlemeye çalıştım.
Bana bazıları 'Vâbısa, Resûlullah'tan uzak dur, buradan uzaklaş!' dedi.
Ben ise 'Ben Vâbısa'yım, bırakın da ona yaklaşayım. O benim en sevdiğim insan, ona yaklaşmalıyım!' diyordum. Resul-i Ekrem bana 'Yaklaş Vâbısa!' buyurdu.
İyice yaklaştım, hatta dizim onun dizine değdi.
Allah'ın elçisi bana; 'Bana neyi sormaya geldiğini sana ben mi söyleyeyim, yoksa sen mi söylersin?' diye sordu.
Ben de; 'Ey Allah'ın Resûlü! Sen söyle!' dedim.
'İyilik ve kötülüğün ne olduğunu mu sormaya geldin?' buyurdu.
'Evet' dedim.
Üç parmağını birleştirerek göğsüme vurdu ve şöyle buyurdu:
'Vâbısa! Kalbine danış! İyilik, kalbin uygun gördüğü ve yapılmasını onayladığı şeydir. Kötülük ise, kalbi tırmalayan, başkaları sana yap diye fetva verse bile, içe sinmeyen şeydir!'"
BÜYÜKLERİN DUALARI
Elmalı Hamdi Yazır'ın Yakarışı
İlahi, hamdini sözüme sertaç ettim, zikrini kalbime miraç ettim.
Kitabını kendime kılavuz edindim.
Şaşırtma beni, doğruyu söylet, neşeni duyur, hakikati öğret.
Sen duyurmazsan, ben duyamam.
Sen söyletmezsen, ben söyleyemem.
Sen sevdirmezsen, ben sevdiremem.
Sevdir bize hep sevdiklerini, yerdir bize hep yerdiklerini,
Yar et bize erdirdiklerini.
Salat ve selamlar, tahiyyat ve ikramlar, her türlü saygılar, asfiyanın başı, son Peygamber (s.a.v.)'e, O'nun mübarek nesline, dostlarına, O'na tabi olanlara olsun Ya Rab!
SORU - CEVAP
1- Türbe ziyaretlerinin usulü nedir?
Türbe ziyareti mezar ziyaretidir. Mezarları ziyaret sünnettir. Peygamberimiz bunu teşvik etmiştir. Ancak orada mum yakmak, çaput bağlamak, etrafınıda tavaf etmek, ondan bir şey istemek gibi hususlar bid'attır. Şirke yol açacak tavırlardır. Ancak orada durup Allah'tan tevbe ve istiğfar dilenir ve türbe sahibine de dua edilir. Doğru olanı budur.
2- Kabirdekiler ziyaretimizi duyarlar mı?
Yüce Allah diledikten sonra ölüler ziyaretimizden haberdar olurlar. Kabir ziyareti sırasında konuşulanları, kabirdeki kişinin duyduğu ve verilen selamı aldığı hadislerle sabittir.
3- okağımdaki fakir çocukları Sünnet ettirmeyi düşünüyorum, zekât sayılır mı?
Sünnet bir zaruret olduğundan velisi fakir olan çocukların sünnet masrafları zekâttan düşülebilir. Bunu düşünmeniz de güzel bir şey.
Nihat Hatipoğlu
Denilir ki Hz. Musa'nın kavmi Hz. Musa'ya derler ki; "Yüce Allah'ı soframıza davet et. O'na yemek ikram etmek istiyoruz." Hz. Musa (a.s.) kavmine kızar. Der ki; "bilmiyor musunuz Yüce Rabbimiz insanlara ait böyle eksikliklerden pak ve uzaktır? Onun için böyle haller düşünülemez. Yüce Allah'ın sizin ekmeğinize yemeğinize ihtiyacı yoktur. Allah yemez, içmez, uyumaz." Ancak kavmi ısrar eder.
Daha sonra Hz. Musa Yüce Rabbin vahyine ulaşınca Rabbimiz sordurur. "Musa! Kavminin isteğini neden bana iletmedin? Onlar beni yemeğe çağırdılar."
Hz. Musa der ki; "Ya Rabbi! Seni tenzih ederim. Senin sıfatlarını biliyorum. Sen böyle şeylerden - ekmekten, yemekten, su içmekten, uykudan - arınmışsın. Paksın. Münezzehsin."
Yüce Rabbimiz Hz. Musa'ya buyurur ki; "kavmin hazırlık yapsın. Cuma günü ben onların davetine karşılık vereceğim."
Hz. Musa kavmine döndüğünde bunu onlara söyler. Kavmi müthiş bir hazırlık yapar. Hayvanlar hazırlanır. Çeşit çeşit yemekler hazırlanır. Her ev yemek getirir. Hazırdırlar. Ve Yüce Rabbi beklemekteler.
Ancak gelen giden yok. Neden sonra akşamüstü, her tarafı dökülen, gariban ve muhtaç olduğu belli olan bir fakir gelir. Ve "bu fakire bir lokma" der. Halk ve Hz. Musa derler ki; "biz Yüce bir misafir bekliyoruz. Sen bekle, hatta bize su taşı. Sonra seni doyururuz."
Beklerler. Gelen giden yok. Kavmi Hz. Musa'yı kınarlar. Fakir de bir şey yiyemeden yoluna devam edip gider.
Ertesi gün Hz. Musa'ya Rabbin emri tecelli eder. Hz. Musa der ki; "Ya Rabbi, ben mahcup oldum. Sizin lütfunuz o sofraya tecelli etmedi." (Hz. Musa Yüce Allah'ın gelmeyeceğini ama lütfunun bir şekilde tecelli edeceğini, oraya bir türlü yansıyacağını biliyordu.)
Yüce Rabbimiz buyurdu; "Musa ben geldim. Ama siz beni doyurmadan gönderdiniz." Hz. Musa hayret içinde; "Ya Rabbi nasıl olur?" deyince,
Rabbimiz buyurdu; "O fakir geldi ya! İşte ben o fakirin yanında idim. Onu doyurmuş olsaydınız bana ikram etmiş olurdunuz. Bilmiyor musunuz; ben yoksulun, muhtacın, düşmüşün yanındayım. Ona ikram ettiğinde bana ikram etmiş olursunuz. Ben susamış kulumun yanındayım. Ona su verdiğinizde bana su vermiş olursunuz."
Bu anlamda sofranıza Rabbimiz'in yanında olduğu fakirleri davet eder misiniz? Sofralarınız, hali iyi olanların birbirlerini davet ettikleri birer zenginler sofrasına dönüşmesin. Mutlaka sofranızda bir yetim, bir öksüz, bir düşmüş, bir borçlu, bir ağzı dualı, bir kimsesiz olsun..
İYİLİK VE KÖTÜLÜK
Kalbine bir sor!
Vâbısa bin Ma'bed (ra) anlatıyor:
"Bir gün Resûl-i Ekrem'in (sav) huzuruna vardım. İyilik ve kötülük hakkında sorular sormak istiyordum. Bir baktım ki, yanında büyük bir kalabalık var.
İnsanları yararak ilerlemeye çalıştım.
Bana bazıları 'Vâbısa, Resûlullah'tan uzak dur, buradan uzaklaş!' dedi.
Ben ise 'Ben Vâbısa'yım, bırakın da ona yaklaşayım. O benim en sevdiğim insan, ona yaklaşmalıyım!' diyordum. Resul-i Ekrem bana 'Yaklaş Vâbısa!' buyurdu.
İyice yaklaştım, hatta dizim onun dizine değdi.
Allah'ın elçisi bana; 'Bana neyi sormaya geldiğini sana ben mi söyleyeyim, yoksa sen mi söylersin?' diye sordu.
Ben de; 'Ey Allah'ın Resûlü! Sen söyle!' dedim.
'İyilik ve kötülüğün ne olduğunu mu sormaya geldin?' buyurdu.
'Evet' dedim.
Üç parmağını birleştirerek göğsüme vurdu ve şöyle buyurdu:
'Vâbısa! Kalbine danış! İyilik, kalbin uygun gördüğü ve yapılmasını onayladığı şeydir. Kötülük ise, kalbi tırmalayan, başkaları sana yap diye fetva verse bile, içe sinmeyen şeydir!'"
BÜYÜKLERİN DUALARI
Elmalı Hamdi Yazır'ın Yakarışı
İlahi, hamdini sözüme sertaç ettim, zikrini kalbime miraç ettim.
Kitabını kendime kılavuz edindim.
Şaşırtma beni, doğruyu söylet, neşeni duyur, hakikati öğret.
Sen duyurmazsan, ben duyamam.
Sen söyletmezsen, ben söyleyemem.
Sen sevdirmezsen, ben sevdiremem.
Sevdir bize hep sevdiklerini, yerdir bize hep yerdiklerini,
Yar et bize erdirdiklerini.
Salat ve selamlar, tahiyyat ve ikramlar, her türlü saygılar, asfiyanın başı, son Peygamber (s.a.v.)'e, O'nun mübarek nesline, dostlarına, O'na tabi olanlara olsun Ya Rab!
SORU - CEVAP
1- Türbe ziyaretlerinin usulü nedir?
Türbe ziyareti mezar ziyaretidir. Mezarları ziyaret sünnettir. Peygamberimiz bunu teşvik etmiştir. Ancak orada mum yakmak, çaput bağlamak, etrafınıda tavaf etmek, ondan bir şey istemek gibi hususlar bid'attır. Şirke yol açacak tavırlardır. Ancak orada durup Allah'tan tevbe ve istiğfar dilenir ve türbe sahibine de dua edilir. Doğru olanı budur.
2- Kabirdekiler ziyaretimizi duyarlar mı?
Yüce Allah diledikten sonra ölüler ziyaretimizden haberdar olurlar. Kabir ziyareti sırasında konuşulanları, kabirdeki kişinin duyduğu ve verilen selamı aldığı hadislerle sabittir.
3- okağımdaki fakir çocukları Sünnet ettirmeyi düşünüyorum, zekât sayılır mı?
Sünnet bir zaruret olduğundan velisi fakir olan çocukların sünnet masrafları zekâttan düşülebilir. Bunu düşünmeniz de güzel bir şey.
Nihat Hatipoğlu