İkbal Gürpınar

senveben

Aktif Üye
Katılım
19 Aralık 2009
Mesajlar
98
Tepki
231
Puan
33
Yaş
39
Konum
ankara
ikbalgurpinar20.jpg



sunucu İkbal Gürpınar, yaşadığı acıları Hürriyet'e anlattı: Eşim balayımıza sevgilisini de davet etmiş.

Böyle diyor Nazım Hikmet. İkbal Gürpınar ise hafta içi her gün Kanal D ekranlarından izleyicilerine "Yaşamaya Var mısın" diyor. Sürmeli gözlerinin, elma yanaklarının, kiraz dudaklarının en içlerine kadar gülerek... "Yaşama dair" ne varsa dinliyor, anlatıyor. Ne demiş sevgili Can Yücel:

Çiçek sulandığı kadar güzeldir / Kuşlar ötebildiği kadar sevimli / Bebek ağladığı kadar bebektir.

Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin / bunu da öğren / Sevdiğin kadar sevilirsin.

İkbal Gürpınar�la Çırağan Palace Kempinski�de Boğaz�ın ayaklar altına serildiği en kral odalardan birinde konuşuyoruz. Birazdan kendisinden 5,5 yaş küçük çiçeği burnunda eşi, makine mühendisi Burhan Karagözlü ile Koç Üniversitesi�nde okuyan oğlu Alper de aramıza katılacak. Bu arada otelin iki sempatik yöneticisi Eyüp Babür ile Levent Topçuoğlu bizzat gelip hoş geldiniz diyecek. Sonra İkbal Gürpınar bir başlayacak anlatmaya, zamanın nasıl aktığını anlamayacaksınız. Meğer o gülen gözlerin, tatlı dillerin gerisinde ne dramlar varmış, şaşacaksınız. Hatta ağlayacaksınız, isyan edeceksiniz. Uzatın elinizi, Hatice İkbal Sönmez Gürpınar�la bir yolculuğa çıkarayım size. İnişli çıkışlı, sevinçli, hüzünlü, heyecanlı, huzurlu bir yolculuğa. Hazır mısınız?

Bir programınızda "Dar kapıdan geçmeyince insan başarılı olmaz" dediğinizi hatırlıyorum.

- Bravo, çok doğru, ben de o dar kapılardan geçenlerden biriyim. Beni doğar doğmaz çocuğu olmayan bir akrabamıza vermişler. Ama onlar beni çok çirkin bulup geri göndermiş, yengem anlatmıştı. Hiç anne sütü emmediğimi iyi biliyorum. Ablam evlenene kadar ailem benim farkında değildi. Babam zorla beni Kırıkkale İmam Hatip Lisesi�ne yazdırdı. Şimdi bir sürü insan bana alkış tutuyor, "Ne güzel hem bu işleri yapıyorsun, hem de dinini biliyorsun" diye. Babam ilahiyat mezunu, bana imam hatibin ekstra kattığı bir şey yok ki. İlk sene erkeklerle ayrı sınıflardaydık, başımız örtüktü. Sonra Kenan Evren bir yasak çıkardı. Kızlarla erkekleri karıştırdılar, başımızı açtılar. Ben ilkokul 3�te başımı kapatmıştım zaten. Babam 1978�de hacca gitmişti, bir arkadaşı dedi ki "Babası hacca giden kızlar başlarını örterlerse, onlar kadar sevap kazanır." Benim de bu hoşuma gitti, sevap yazılsın diye başımı örttüm.

O zamanlar Kırıkkale�de hoşlandığım bir çocuk vardı. Sadece pencereden bakışma, başka ne olabilir ki? Babam bir gün bizi görmüş. "Seni vermiştim, bu iş burada bitecek" dedi. Orta�yı bitirince, babam beni rızam olmadan İzmir�deki yaşayan akrabasının oğlu Osman�a verdi. Nişanlımın ailesi, gözlerinin önünde büyümem için İzmir Fatih Koleji�nde yatılı okumamı istedi. Hafta sonları onlara evci çıkıyordum, hizmetçilik yapmak için. Millet sinemaya, tiyatroya giderken ben temizlik yapıp yemek pişiriyordum. 2. sınıfta babam aniden ayırdı beni nişanlımdan. Tabii, o vermişti, ancak o ayırabilirdi ya. Sebep, nişanlım babamın karşısında ayak ayak üstüne atmış.

HEMEN BOŞANMAK İSTEDİM

"Evlilik geleneksel olarak kadınlara sunulmuş tek gelecek. Birçok kadın ya evlidir, ya bir zamanlar evliydi, ya da evli olmadığı için acı çekiyordur." (Simone De Beauvoir)

- Nişanlımdan ayrıldıktan sonra İzmir�de bir yıl daha okudum. Fizik, kimya, matematikte TÜBİTAK öğrencisi oldum, yarışmalara hazırlanıyordum. Çok başarılı olduğum için ödül olarak Halley Kuyrukluyıldızı�nı bile göstermişlerdi. 1986�nın 19 Mayıs�ında tatil için Kırıkkale�ye geldim. Baktım bizim evde annemin akrabası misafirler var, hoş geldiniz deyip odama geçtim. Meğer o gün geleceğimden haberleri varmış, bana görücü gelmişler. Okumak istediğimi söyleyip itiraz ettim ama, nafile. "Seni okutmayacağız, ya bununla evleneceksin ya da evde oturacaksın" dediler. Dediklerini çaresiz, içim kan ağlasa da yapmaya mecburdum. Eşim TED Ankara Koleji mezunu inşaat mühendisiydi. O kolej mezunu bir mühendis, ben ise lise 2�den terk biri. Uyum sağlayamayacağımız baştan belliydi. İlk defa size anlatıyorum, eşim balayımıza sevgilisini de davet etmiş, düşünebiliyor musunuz? Bunu duyar duymaz boşanmak istedim, ailem asla kabul etmedi. Annem de, babam da "Ancak kefen ayırır" dediler. Hamile kaldım, kocama müjde vereyim dedim. Telefonda kükredi; "Hemen aldıracaksın onu" diye. Ama kürtaj olacak param yoktu. Anneme söyledim; "Günahtır, asla aldırtmayız" dedi. İyi ki de aldırtmamışım. Ve işte böylelikle benim biricik oğlum Alper doğdu. "En karanlık an, şafak sökmeden hemen önceki andır" sözüne inanıyorum.

Kahkaham yüzünden TRT�den kovdular

- Kahkahalarım yüzünden TRT�den kovuldum Yener Bey. Ayrıca, biz programda kadınların cinsel sorunlarını da çok açık konuşuyorduk. Türk kadını değil köyde, şehirde bile bir erkek doktora gidip kendini ifade edemez. Onun için ben onların soramadığı her şeyi soruyordum. Burası devletin kanalı olduğuna göre, amaç halkı bilgilendirmek değil mi? Bu yüzden de birkaç kere uyarı aldım. Bölüm müdürümüz Muhsin Yıldırım, bana "Çok kahkaha atıyorsun, çok yırtınma. Halk seni STV�deki gibi görmek istiyor. Programda cinsel konular yer almasın" dedi. Ben de "Oradaki program kan, gözyaşı programı. Burada sabah programı yapıyorum, insanlara enerji vermeliyim. Ayrıca ben neşeli bir insanım" diye cevap verdim. Ayrıca göğüs çatalının görünmesi ve mini etek de yasaktı. Bu arada program yapımcımıza da "Emre Kongar, Sunay Akın, Turgut Özakman�ı bir daha asla programa çıkarmayacaksınız" dedi. TRT�den fatura karşılığı ayda 18 bin YTL alıyordum
 
OP
senveben

senveben

Aktif Üye
Katılım
19 Aralık 2009
Mesajlar
98
Tepki
231
Puan
33
Yaş
39
Konum
ankara
Onurum için BAŞARDIM

Ünlü sunucu İkbal Gürpınar’ın hayatı roman, 17 yaşında lise öğrencisiyken, zengin bir akrabasıyla evlendirildi, Kocasına muhtaç olmayı içine sindiremedi, Dışarıdan liseyi bitirdi, Üniversiteden mezun olduğu gün, özgürlüğünü ilan etti, Ailesinin karşı çıkmasına rağmen, evliliğine son noktayı koydu, O şimdi kadın seyircilerin en gözdesi

TRT 1’de “Nane Limon Kabuğu" isimli programıyla hafta ortası her sabah ekrana gelen İkbal Gürpınar, televizyonun her eve armağan ettiği abla, kardeş, evlat, arkadaş gibi. Konuşurken gözlerinin içi gülen, taşıdığı pozitif enerjiyi beyaz camın ardından milyonlarca insana yayan Gürpınar’ın, ışıl ışıl gözlerinin ardında aç kalma pahasına bile olsa kendisine seçme şansının verilmediği hayatına yeniden sahip çıkma mücadelesi saklı. İsmi baht açıklığı anlamına gelse de ailesinin kendine zorla kabul ettirdiği bir hayatı yaşayarak mutsuzluğa sürüklenen genç kadın, bugün onurlu mücadelesiyle bahtının dizginlerini eline almış durumda.
Okumamı istemediler
Çevrenize mutluluk saçmanıza rağmen, geçmiş zamanda bıraktığınız seçme hakkının tanınmadığı hatta aşağılandığınız zor bir yaşamınız var. Günümüzde milyonlarca “müridi" olan İkbal Gürpınar kimdir?
1969 Kırıkkale doğumluyum. Bana seçme hakkının tanınmadığı bir hayatım vardı. Ama şimdi felsefem üşenme, erteleme, vazgeçme!
Çocukluğumuzdan beri hep birileri için yaşıyoruz. İyi bir çocuk olmak, derslerimize çalışmak, askere gitmek, iş sahibi olmak zorundasınız. Hep sanki toplumun istediği şeyleri yapmak zorundaymışız gibi bir durum var. Artık ben herkese aileme bile olan borcumu ödemiş gibi hissediyorum kendimi. Üstelik onlar istemediği halde okudum.
Şimdiye kadar başkaları için yaşadım ama artık kendim için yaşamaya kadar verdim. Hep başkalarını düşünerek elalem ne der diye Türkiye’de bir sürü insan istediğini yapamıyor.
Zorla evlendirdiler
Aileniz okumanıza neden karşı çıktı?
Acı ama beni 17 yaşındayken evlendirdiler. Okulumu bitiremedim. Kırıkkale’nin zengin ailelerinden birinin kızıydım. İzmir’de Fatih Koleji’nde okuyordum.
Lise ikinci sınıftayken 19 Mayıs tatilini fırsat bilerek tatil için Kırıkkale’ye döndüm.
Okulumdan bir daha geri dönmemek üzere ayrıldığımın farkına ise ailemin zoruyla evlendirildiğimde vardım. 1986 yılında aile baskısı ile bir akrabamızın oğlu ile evlendirildim. Planlarım hep boşanma üzerineydi.
1987’de ise bebeğim dünyaya geldiğinde dünyaya küsmüştüm. 75-80 kiloda şişman, aşırı sivilceli bir kadındım.
Kocam inşaat mühendisiydi. Bir gün Ankara’da Kızılay Meydanı’nda yürürken, lisedeyken benden hoşlanan bir erkek arkadaşımla karşılaştım.
İzmir’den arkadaştık ve onu görünce benim farkıma varıp tanımasın diye saklandım ama boşunaydı; tanımıştı beni. “İkbal sana ne yapmışlar böyle!" deyince elin oğluna yol ortasında sarılıp hüngür hüngür ağlamaya başladım.
“Hiçbir şey için geç kalmış sayılmazsın. Hayata yeni baştan başlamalısın" dedi.
O an benim miladım oldu. Üniversiteyi bitirecek ve bir meslek sahibi olacaktım.
Önce liseyi dışarıdan bitirdim. Sonra Açık Öğretim Fakültesi İş İdaresi Bölümü’nü kazandım ama kocam okulumla alay etti.
Aşağılanmaktan ötürü çok fazla kuyruk acısı duyuyordum.
Ben Türkiye’deki kadınların yüzde 90’ı gibi başaramadığım için değil, izin verilmediği için bir şey olamamıştım.
Hepimizin içinde cevher var ama çıkarmaya izin vermiyorlar. Tekrar sınava girdim ve Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü’nü 1990 yılında kazandım.
Kocam, “Önemli olan kazanmak değil, bitirmektir" dedi. Ben de dört yılda bitirdim okulumu ve ardından boşandım.
Herkes bana karşı çıktı, ailem bile. Annem “Kızım deli misin zengin kocan var" dedi. Ama insan gibi onurluca, inadına yaşadım ve başardım.
Köyde büyüdüm
BEN köylüyüm. İnek sağarım, koyun sağarım, çapa yaparım, hepsini bilirim. Ailem Kırşehir’in en zengin ailelerindendi. Kocam da zengindi. Evliyken her şeyim vardı. BMW’ler, Mercedes’ler. Boşanınca hiçbir şeyim kalmadı. Evimde karton kutuları ters çevirip, dantelli çarşaflar örttüm üstlerine sehpa yaptım. Ama hayat kalp atışları gibi inişli çıkışlı. Durursa yaşam bitmiş demektir. Her şey gelebilir başıma ama ben yeniden başlayacak gücü bulurum kendimde. Limon da satarım, araba da yıkarım, temizliğe de giderim.
Binlerce kadına örnek oldum
BU ülkede bir kadın tek başına bir yerde çalışıyor, para kazanıyor ve evinin geçimini sağlıyorsa bir de bakımlıysa diğer kadınlar ona destek olacaklarına, kocalarından kıskanırlar. Hani Jean Jacques Rousseau demiş ya, “İnsan insanın kurdudur", kadın kadının kurdudur. Ama bana enteresan gelen kadınların bana daha çok ilgi göstermesi. Bu kadın başardı bunun bizden bir farkı yok, o halde biz de başarabiliriz diye düşünüyorlar. Açık Öğretim İlköğretim Okulu’nda ders veriyordum. Beni örnek alan binlerce kadın ortaokul ve liseyi dışarıdan bitirmek için başvurmuş. Başkalarına yardımcı olabiliyorsam ne mutlu. Biz kadınlar kuluçkaya yatmış tavuklar gibi oturarak gelişemeyiz. Biz kadınlar yemek, içmek, uyumak, tuvalete gitmek için dünyaya gelmedik, içinizi keşfedin. Herkes bilinçlensin, kendi cevherini bulsun, siz değerlisiniz mesajını veriyorum.
Başarılı olunca herşey değişti
KENDİ ailem de dahil olmak üzere beni eleştirenler oldu. Fakat toplum sonradan kabul edip de, “İkbal seni seviyoruz" mesajları almaya başlayınca herkes beni sahiplenmeye başladı. Ama benim ihtiyacım olduğunda kimse yanımda yoktu. Kadınların pek çoğu beni eleştirdi, hatta yakın akrabalarım. Ağıza alınmayacak laflar söylediler benim hakkımda. Artık insanların iki türlü olduğuna inanıyorum. Birincisi kendisi yaşayamadığı için hiç kimse yaşamasın diye düşünen kötü kalpliler, ikincisi ben yaşayamadım ama hiç olmazsa evlatlarım yaşasın, yakınlarım yaşasın diyen insanlar. Hala, insanların aşık olup evlenmesine izin verilmiyor bu ülkede.
Şiir kaseti var
TELEVİZYON programında seyircilerine şiir okumaktan büyük keyif aldığını dile getiren İkbal Gürpınar’ın bir de şiir albümü var. Adını genç sunucunun İstanbullu avukat hayranı Zehra Birsen Yamak’ın aynı isimli şiirinden alan “Simidin İki Yarısı" geçtiğimiz aralık ayında piyasaya çıktı. En büyük arzusu ise bir gün kendi şiirlerini yazabilmek.
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst