İkinci kez evlilik ebeveynlerin umutla girdikleri,olumlu, paylaşımcı, neşeli bir aile ortamına duyulan ihtiyacı gidermenin bir yoludur.
Bu durum gerek yalnızlığın giderilme ihtiyacından, gerekse de tek başına sorumlulukların altından kalkmaya çalışmanın zorluğundan kaynaklanmaktadır.
Birçok yetişkin insan boşanma sonrası hayatını yeniden düzenleme ve yeni bir ilişkiye başlama eğilimindedir. Bu doğal dönemde yetişkinler birçok yeni birliktelikler yaşayabilirler. Ancak çocukların yalnızca uzun süreli, ciddi ilişkiler olacağı düşünülen kişilerle tanıştırılmaları önerilir.
Yapılan araştırmalar, boşanma suretiyle ayrılan kişilerin 3 ile 5 yıl sonra yeniden evlendiklerini ortaya koymaktadır. Erkeklerin yeniden evlenme oranı kadınlara göre daha fazla ve daha çabuktur. Birçok erkek ve kadın ilk evliliklerinde tecrübesiz olduklarından dolayı hatalar yaptıklarını ve bu hatalardan ders alarak artık gerçek sevgiye ve ortak güzel ilişkiye hazır olduklarını hissederler ve yeniden evlenirler ( Gestoff, 1975).
İkinci evlilik bir önceki evliliğin bir benzeri olabilir ancak oluşan aile ortamı kesinlikle birinci evliliğin benzeri olamaz. ( Bilen,1983)
İkinci evliliklerde karşılaşılan en büyük sorunlardan biri çocuklardan gelen tepkilerdir. Yeni ve mutlu bir aile kurma aşamasında çoğu çocuk uygun yaklaşımlarla yeni kişiyi kabullenir. İlk yapılması gereken bu haberin çocuklara özenle verilmesidir.
Evlilik kararı yetişkinlerin kendi hayatları ile ilgili karardır. Ebeveynin bağımsızca aldığı kararını çocukla başbaşayken, başka kimsenin olmadığı sakin bir ortamda söylemesi çocuğun rahatça tepki göstermesine yardımcı olur. Ancak evlenmek için çocuktan izin istemek hem çocuğun yetişkin hayatını yönetmesine hem de yaşına uymayan sorumlulukların altına girmesine yol açar.
Çocuğun seveceği yerlere, ikinci eş adayı ile birlikte yapılan kısa geziler tanışma ve alışmanın zorlamadan yapılmasına yardımcı olur. Abartılmadan yapılan görüşmeler çocuklara daha çok güven verir. Kişiyi sevdirmeye yönelik çabalar ise zorlayıcı ve itici olabilir. Çocuk ve ikinci eşin birbirlerini tanıması, güvenmesi ve sevmesi için sabırlı yaklaşmak yeterince zaman tanımak gerekir.
Çocuklar yeni evliliğe ne kadar hazırlanmış ve bu evliliğe ne kadar hoşgörü ile bakmış olularsa olsun bir takım problemlerin yaşanması muhtemeldir. Gerçekte çoğu çocuk uzun bir süre öz anne ve babasının tekrar birleşmesini ümit eder. Yeni evlilik haberi ile çocuğun bu hayali de son bulmuş oluyor.
Gerek evlenen kişiler gerekse çocuk, önceleri bazı zorluklar yaşayacaklardır. Özellikle ilk zamanlarda çocuklardan yeni gelen ebeveyne anne ya da baba diye hitap etmesi istenmemelidir. Zaten çocuklar; bu kişiye abla,ağabey, teyze, amca diye hitap ederek tepkilerini dile getirirler.
Üvey ebeveynlerin yaşayacağı bir takım sıkıntılar bulunmaktadır. Özellikle çocuğa karşı geliştireceği uygun duygusal yakınlık derecesi, çocukla ilgili karar verme hakkı ve sorumluluğu, çocuğa sergileyeceği disiplin miktarının doğruluğu ve mali sorumlulukları konusunda tam emin olamazlar ( Eisenberg & Lewis, 1979 ).
Yeniden evlenme durumunda büyük yaştaki çocukları küçük çocuklara göre daha az etkilenmektedirler. Bu durum büyük yaştaki çocukların daha mantıklı düşünebildikleri ve kendilerini daha bağımsız olarak idare edebildikleri ile açıklanabilir. İkinci evlilik çocuk küçükken gerçekleştiğinde ya da ergenlik dönemi sonrasında gerçekleştiğinde çok daha az zorluk yaşandığı gözlenmektedir. Özellikle ergenlik döneminin başları ise uyum güçlüğünün en yoğun yaşandığı dönemdir. Çocuğun ikinci eşle yaşayıp yaşamayacağı da önemlidir. Babasıyla yaşayan bir çocuğun annesinin evlenmesi ya da annesiyle yaşayan bir çocuğun babasının evlenmesi farklı algılamalara yol açar. Genellikle ikinci eşle yaşamayan çocuklar ikinci eşi annesinin ya da babasının eşi olarak algılar.
Anneyle yaşayan kız, anneyle yaşayan erkek, babayla yaşayan kız , babayla yaşayan erkek olmak da ikinci eşe bakışı etkiler. Anneleriyle yaşayan erkekler ve babalarıyla yaşayan kız çocuklar kendilerini evin erkeği ya da kadını olarak görebilir. Bu durumda eve yeni gelen kişi onun rolünü de elinden alacaktır. Gerçekte hiçbir çocuk anne ya da babasını karşı cinsten biriyle paylaşmak istemez. Dolayısıyla üvey anne veya babayı düşman, öz anne ya da babasının sevgisine bir rakip, davetsiz misafir olarak görebilir ve yeni gelen kişiye birden yakınlaşamayabilir.
Çocuk kendi annesini ya da babasını her zaman istemektedir. Artık öz ebeveynlerinden biri kesin olarak yanında olmayacaktır. Bu nedenle bir güvensizlik yaşayacak ve yanında kaldığı ebeveyne daha da yakınlaşacaktır.
Çocuk zaman zaman giden ebeveyne karşı düşmanca duygular taşıyabilir zira onu bırakıp gitmiştir. Duygularını transfer ettiği ebeveyn de günün birinde evlenmek suretiyle onu ikinci plana itmiştir. Bu konuda çocuğun aklında değişik ve karmaşık sorular oluşmaktadır. Örneğin, Acaba beni bu yeni eşin gelmesine rağmen eskisi kadar sevecek mi? gibi düşünceler çocuğun zihnini fazlasıyla meşgul edecektir.
Üvey ebeveyn ise başta iyi niyetine rağmen, çocukların yarattığı sürekli güçlükler karşısında ümidini yitirmeye başlar. Bu durumda üvey ebeveyn ile çocuk arasındaki sorunları çözümlemede ve dengeyi sağlamada öz ebeveyne daha çok görev düşmektedir. Bu ortamda kesin yargı içeren cümleler söylemekten kaçınmak gerekir. Bazen ebeveyn evlendiği kişi ile çocuğunun yaşadığı sıkıntılar yüzünden suçluluk duyabilir, hatta evlendiğine pişman olabilir.
Evlenen kişiler her şeyden önce çocuklu biriyle evlenmiş oldukları gerçeğini kabul etmelidirler. Daha sonra çocuğu her yönüyle tanımaya, anlamaya çalışmalı, ona zaman tanımalı ve sabırlı olmalıdırlar. Eve yeni gelen ebeveynin söyleyeceği Senden beni hemen sevmeni ve kabul etmeni bekleyemem, çünkü beni yeterince tanımıyorsun ancak ben de seni yeterince tanımıyorum, istersen önce birbirimizi tanımaya çalışalım, ne dersin ? gibi sözler her şeyden önce çocukta; karşısındaki kişinin onu anladığını ve zaman tanıdığı fikrinin yerleşmesine neden olacaktır.
Çocukların yeni evlilik gerçekleşmeden önce aile yaşantılarından bazı alışkanlıkları ve değerleri taşıdıkları unutulmamalıdır. Buna ilaveten eğer ebeveynlerden biri ölmüşse, o dönemde yaşanan zorlukların çocuk üzerindeki etkisi kolay geçecek türden değildir. Ölen ebeveyn idolleşiyor. Zihinsel olarak çocuğun kafasında öyle özel bir yerde oluyor ki bunu yeni eşin ne yapsa kapatması mümkün olmuyor. Ölen ebeveyn ütopik bir şekilde hatırlandığından ona denk ebeveynlik yapmak çok güç oluyor. Ya da boşanma sonucunda ebeveynlerden biri gitmişse yine çocuk üzerindeki etkisi önem taşımaktadır. Boşanma öncesi ailede yaşanan gergin günler, çocuğun suçluluk duymasına, değersizlik duygusuna kapılmasına neden olur.
Çocukların bir bölümü boşanma olayında kendilerini suçlu hissedip, yaramazlık yaptığı ya da anne babasını üzdüğü için anne babasının ayrıldığı duygusuna kapılabilir ve durumun tek sorumlusunun kendisi
olduğuna inanır.
Özellikle erkek çocukların yaşadığı bu gibi duygular genellikle ödipus karmaşasından kaynaklanan sorunlarla ilgilidir. Erkek çocuk babasının ayrılmasını kendi bilinç dışı ya da bilinçli isteklerinin gerçekleşmesi biçiminde yaşar ve bundan dolayı suçluluk duyar. Evden ayrılan kişi anne ise , benzer duygular kız çocuk için de geçerlidir. Boşanma olayını terk edilme olarak yaşayan çocukta , kendisinin değersiz olduğuna inanır ( Geçtan ,1982). Anne ve babanın ayrı ayrı çocuğun gözünde taşıdığı önem dikkate alınırsa bu hiç de kolay bir durum değildir. Ebeveynlerin bu konuda dikkatli olmaları gerekir.
Üvey anne çocuklarla rahat iletişim kurabilmenin yollarını aramalıdır.
Yaşanan problemleri çözümleyici olmalı, problem yaratıcı konumunda olmamalıdır. Çocukların annelerine karşı duydukları sevgiye saygı göstermeli, annelerinden bahsetmelerine izin verilmelidir. Eğer anneleri yaşıyorsa onu ziyaret etmelerine izin vermeli hatta çocukları bu konuda teşvik etmelidir. Eğer anneleri ölmüşse, annenin mezarını ziyaret etmelerine imkan vermeli gerekirse bunu birlikte yapmalıdırlar. Eğer istiyorlarsa çocukların odalarına annelerinin resmini asmalarına izin vermeli, anneleri konusunda yaşadıkları duyguları çocuklarla paylaşmalıdır.
Bütün bunları yapmak başlangıçta zor olabilir. Ancak çocuğu üvey anneye yaklaştırmada son derece etkili bir yaklaşımdır. Aynı durum üvey baba için de geçerlidir. Zira eve gelen üvey babanın da yaşayacağı bir çok sorunlar olacaktır. Her ne kadar yapılan araştırmalarda babaların daha az sorunla karşılaştığı görüşü yaygınsa da, yine de üvey baba olmak kolay bir durum değildir.
Sonuç olarak yukarıda bahsedilen sıkıntılı durumlardan kurtulmak kişilerin elindedir. Yaşanan zor günleri en aza indirmek tarafların anlayış, hoşgörü ve işbirliği ile mümkün olacaktır. Ayrıca aile içi hiyerarşik düzenin korunması da önemli ve gereklidir. En fazla etkilenen ve ileride bu etkilenmenin yarattığı sorunları yaşayacak olanın çocuk olduğu düşünülürse en fazla görev ebeveynlere düşmektedir.