KraLiçe
Daimi Üye
Anayasa Mahkemesi, kadınların evlendikten sonra evlenmeden önceki (kızlık) soyadlarını kullanmasına izin vermedi. Oysa kadınlar karara, hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına hem de “BM Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi”ne aykırı olduğu için itiraz ediyor.
Geçtiğimiz günlerde Anayasa Mahkemesi’nin, kadının kocasının soyadını almasını düzenleyen Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesinin iptal istemini reddetme gerekçesi Resmi Gazete’de yayımlandı. Gerekçede kadının evlendikten sonra kocasının soyadı almasının kamu düzeni için önemli olduğu vurgulandı.
Bu duruma kadın hakları savunucuları itiraz etti. Çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), evlenen kadının tek başına kızlık soyadını kullanabileceğine dair emsal teşkil eden kararlarının yanı sıra Türkiye’nin 2000 yılında onayladığı “BM Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi”ne göre de kadınlar istemeleri halinde kızlık soyadlarını tek başına kullanabiliyor. Türkiye Anayasası’nın 90. Maddesi de “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bu antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır” diyor.
İşte, kadınların soyadı haklarını kullanamamalarına dair karara kadınların itiraz gerekçeleri:
Melike Tümer
Nilüfer Narlı (Sosyolog):
Kadınların doğdukları andan itibaren aldıkları soyadını evlendikten sonra değiştirme zorunluluğu olmamasını kadınlar bir eşitlik meselesi olarak gördükleri için bunu talep ediyorlar. Erkekler evlendikten sonra nüfus cüzdanı değiştirmek zorunda kalmıyor, ama kadınlar iki soyadı da alsalar değiştirmek zorundalar. Kadınların da erkekler gibi evlenseler de nüfus cüzdanlarını değiştirmeden hayatlarına devam etmeleri gerekir. Bu, kadın erkek eşitliğini sağlamak için gerekliliktir.
Hülya Gülbahar (Avukat- KADER Başkanı):
Kadınların kocasının soyadını almadan, kendi evlenmeden önceki soyadlarını kullanmasına izin vermeyen Anayasa Mahkemesi kararı, Türkiye’de hukukun iflas ettiğini gösterir. Bu kararı verenler insan soyunu erkeklerin temsil etmesini istiyorlar. “Çocuk ve kadın bir mülktür ve bu mülkiyet erkeklerindir” anlayışı hakim.
Anayasa Mahkemesi’nin kararı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin emsal teşkil eden kararlarına, BM Kadına Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine ve Anayasa’nın 90. maddesine aykırı. 2002’de Medeni Kanun değişmesine, kanundaki “erkeğin evin reisi” olduğu maddesinin kalkmasına rağmen, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar bu reisliğin devam ettirilmek istendiğini gösteriyor.
Çocuklar hangi soyadını alacak?
Çocuklarının hangi soyadını alacağına tarafların kendilerinin karar vermesi gerekir. Dilerlerse çocuk her iki soyadını alabilmeli ve çocuk 18 yaşına geldiğinde kendi kararını verebilmeli. Çocuk her iki tarafın da kütüğüne yazılmalı. Çocuğa sadece babanın soyadını vermek, çocuklardaki adalet duygusunu zedeleyen, kadınlara kendi soyadlarını kullanma hakkının verilmemesi de kadınları kimsizleştiren bir uygulamadır.
Kadınlar ne yapmalı?
Kadınlar kocalarının soyadını almadan kendi soyadlarını korumak için dava açmaya, reddedilen kararları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşımaya devam etmeli. Umarım AİHM, sadece kadınların lehine karar vermekle kalmaz, tazminata da hükmeder ve kadınlar bu mağduriyetlerinden dolayı tazminat da kazanırlar.
Neslihan Acu (Roman ve Medyatava yazarı):
Anayasa Mahkemesi’nin kocanın soyadının özellikle "kamu yararı ve kamu düzeni için gerekli" olduğu açıklaması, şu andaki düzeni olduğu gibi açıklıyor. Çünkü maalesef bu konuda geri kalmış, ataerkil bir ülkeyiz. Medeni Kanun tümüyle erkek üzerine kurulu. Erkeğin hakları, erkeğin önceliği söz konusu.
Benim bildiğim Avustralya gibi ülkelerde, Avrupa'nın bazı ülkelerinde doğum durumunda sadece kadının adına bakılır, yani esas olan odur. Babanın kimliği ikinci planda gelir. Bizimki gibi ülkelerde ise çocuğun baba soyadı önemlidir. Bu, erkek düzeni içinde olmamızdan kaynaklanıyor.
İşin aslı, kadın eğer istiyorsa her iki soyadını da kullanabilmeli. Evlilik soyadını kendi arzu ediyorsa (yani kadına birtakım hukuki, sosyal konularda kolaylıklar sağlıyorsa eşinin soyadı) almalı sadece. Kızlık soyadı esas olmalı. Çünkü kadın o aslında, evlilikle var olmuyor. Ama maalesef bizde kadın evlilikle var oluyormuş gibi düşünülüyor. O yüzden evlenince derhal kocanın soyadı alınıyor. Birçok kadın buna gönüllü zaten. Çünkü evlilik bir tür üstünlük, bir tür sınıf atlama olarak görülüyor.
İşin özeti, her şey kadının ikinci sınıf sayılmasından kaynaklanıyor. Adım başı namus cinayetlerinin işlendiği, yoksul bölgelerde kadının bir “hiç” olduğu, hiçbir hakkının olmadığı, köle gibi, eşya gibi kullanıldığı bu ülkede soyadı meselesine gelinceye kadar aşılacak çok sorun var. Çok uzun bir yol bu…
ABD’de kadınlar 150 yıl önce soyadı haklarını aldı
Anayasa Mahkemesi’nin kadının kızlık soyadını kullanma istemini reddeden kararına “karşı oy” kullanan mahkeme üyeleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) emsal teşkil eden kararlarına vurgu yaparak, düzenlemenin iptalini istediler. Bunun için 1855 yılında kızlık soyadını kullanmak isteyen ve bunu ABD’de kabul ettiren Lucy Stone’u örnek göstererek karşı oy gerekçelerini şöyle açıkladılar:
“Aile kurumunun, toplumun kalbinde en küçük demokrasinin inşasına imkan verecek şekilde, cinsiyetler arası eşitliğe dayalı olarak yapılanabilmesi, toplumsal düzeyde demokrasinin yerleşmesine imkan tanıyacaktır.”
alıntıdır: pudra.com
Geçtiğimiz günlerde Anayasa Mahkemesi’nin, kadının kocasının soyadını almasını düzenleyen Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesinin iptal istemini reddetme gerekçesi Resmi Gazete’de yayımlandı. Gerekçede kadının evlendikten sonra kocasının soyadı almasının kamu düzeni için önemli olduğu vurgulandı.
Bu duruma kadın hakları savunucuları itiraz etti. Çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), evlenen kadının tek başına kızlık soyadını kullanabileceğine dair emsal teşkil eden kararlarının yanı sıra Türkiye’nin 2000 yılında onayladığı “BM Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi”ne göre de kadınlar istemeleri halinde kızlık soyadlarını tek başına kullanabiliyor. Türkiye Anayasası’nın 90. Maddesi de “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bu antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır” diyor.
İşte, kadınların soyadı haklarını kullanamamalarına dair karara kadınların itiraz gerekçeleri:
Melike Tümer
Nilüfer Narlı (Sosyolog):
Kadınların doğdukları andan itibaren aldıkları soyadını evlendikten sonra değiştirme zorunluluğu olmamasını kadınlar bir eşitlik meselesi olarak gördükleri için bunu talep ediyorlar. Erkekler evlendikten sonra nüfus cüzdanı değiştirmek zorunda kalmıyor, ama kadınlar iki soyadı da alsalar değiştirmek zorundalar. Kadınların da erkekler gibi evlenseler de nüfus cüzdanlarını değiştirmeden hayatlarına devam etmeleri gerekir. Bu, kadın erkek eşitliğini sağlamak için gerekliliktir.
Hülya Gülbahar (Avukat- KADER Başkanı):
Kadınların kocasının soyadını almadan, kendi evlenmeden önceki soyadlarını kullanmasına izin vermeyen Anayasa Mahkemesi kararı, Türkiye’de hukukun iflas ettiğini gösterir. Bu kararı verenler insan soyunu erkeklerin temsil etmesini istiyorlar. “Çocuk ve kadın bir mülktür ve bu mülkiyet erkeklerindir” anlayışı hakim.
Anayasa Mahkemesi’nin kararı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin emsal teşkil eden kararlarına, BM Kadına Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine ve Anayasa’nın 90. maddesine aykırı. 2002’de Medeni Kanun değişmesine, kanundaki “erkeğin evin reisi” olduğu maddesinin kalkmasına rağmen, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar bu reisliğin devam ettirilmek istendiğini gösteriyor.
Çocuklar hangi soyadını alacak?
Çocuklarının hangi soyadını alacağına tarafların kendilerinin karar vermesi gerekir. Dilerlerse çocuk her iki soyadını alabilmeli ve çocuk 18 yaşına geldiğinde kendi kararını verebilmeli. Çocuk her iki tarafın da kütüğüne yazılmalı. Çocuğa sadece babanın soyadını vermek, çocuklardaki adalet duygusunu zedeleyen, kadınlara kendi soyadlarını kullanma hakkının verilmemesi de kadınları kimsizleştiren bir uygulamadır.
Kadınlar ne yapmalı?
Kadınlar kocalarının soyadını almadan kendi soyadlarını korumak için dava açmaya, reddedilen kararları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşımaya devam etmeli. Umarım AİHM, sadece kadınların lehine karar vermekle kalmaz, tazminata da hükmeder ve kadınlar bu mağduriyetlerinden dolayı tazminat da kazanırlar.
Neslihan Acu (Roman ve Medyatava yazarı):
Anayasa Mahkemesi’nin kocanın soyadının özellikle "kamu yararı ve kamu düzeni için gerekli" olduğu açıklaması, şu andaki düzeni olduğu gibi açıklıyor. Çünkü maalesef bu konuda geri kalmış, ataerkil bir ülkeyiz. Medeni Kanun tümüyle erkek üzerine kurulu. Erkeğin hakları, erkeğin önceliği söz konusu.
Benim bildiğim Avustralya gibi ülkelerde, Avrupa'nın bazı ülkelerinde doğum durumunda sadece kadının adına bakılır, yani esas olan odur. Babanın kimliği ikinci planda gelir. Bizimki gibi ülkelerde ise çocuğun baba soyadı önemlidir. Bu, erkek düzeni içinde olmamızdan kaynaklanıyor.
İşin aslı, kadın eğer istiyorsa her iki soyadını da kullanabilmeli. Evlilik soyadını kendi arzu ediyorsa (yani kadına birtakım hukuki, sosyal konularda kolaylıklar sağlıyorsa eşinin soyadı) almalı sadece. Kızlık soyadı esas olmalı. Çünkü kadın o aslında, evlilikle var olmuyor. Ama maalesef bizde kadın evlilikle var oluyormuş gibi düşünülüyor. O yüzden evlenince derhal kocanın soyadı alınıyor. Birçok kadın buna gönüllü zaten. Çünkü evlilik bir tür üstünlük, bir tür sınıf atlama olarak görülüyor.
İşin özeti, her şey kadının ikinci sınıf sayılmasından kaynaklanıyor. Adım başı namus cinayetlerinin işlendiği, yoksul bölgelerde kadının bir “hiç” olduğu, hiçbir hakkının olmadığı, köle gibi, eşya gibi kullanıldığı bu ülkede soyadı meselesine gelinceye kadar aşılacak çok sorun var. Çok uzun bir yol bu…
ABD’de kadınlar 150 yıl önce soyadı haklarını aldı
Anayasa Mahkemesi’nin kadının kızlık soyadını kullanma istemini reddeden kararına “karşı oy” kullanan mahkeme üyeleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) emsal teşkil eden kararlarına vurgu yaparak, düzenlemenin iptalini istediler. Bunun için 1855 yılında kızlık soyadını kullanmak isteyen ve bunu ABD’de kabul ettiren Lucy Stone’u örnek göstererek karşı oy gerekçelerini şöyle açıkladılar:
“Aile kurumunun, toplumun kalbinde en küçük demokrasinin inşasına imkan verecek şekilde, cinsiyetler arası eşitliğe dayalı olarak yapılanabilmesi, toplumsal düzeyde demokrasinin yerleşmesine imkan tanıyacaktır.”
alıntıdır: pudra.com