Kalbinizdeki niyetlerinize bakarım
Her işte iyi niyet yapmalı, kalb ile halis niyet etmedikçe, hiçbir ibadete başlamamalıdır. Amel ve ibadetler, halis niyet ile dürüst olur. Zira Resulullah efendimiz; (İyi ameller ancak niyete bağlıdırlar) buyurmuştur.
Bir kimse iyi bir amel işlemeye niyet etse, fakat o işi işlemek nasib olmasa, o kimseye niyetinin sevabı yazılır. Hadis-i şerifte; (Müminin niyeti, amelinden hayırlıdır) buyurulmuştur.
İbni Nüceym hazretleri Eşbah kitabında buyuruyor ki:
“Bir ibadette sevab hasıl olması için, bu ibadetin sahih olması şart değildir. Halis niyet edilmesi şarttır. Halis niyet ederek yapılan bir ibadet, bilmeyerek fasid olursa, sahih olmaz. Fakat niyet edildiği için, çok sevab hasıl olur. Necis olduğunu bilmediği suyu, temiz zannederek, bununla abdest alıp kılınan namazın şartı noksan olduğu için sahih olmaz ise de, niyet mevcut olduğu için sevab verilir. Şartlarına uygun olduğu için sahih olan bir namaz, riya ile, gösteriş için kılınırsa, sevab hasıl olmaz.”
Günahlar, niyetsiz veya iyi niyet ederek işlenirse, günah olmaktan çıkmaz. (Ameller, niyete göre iyi veya kötü olur) hadis-i şerifi, taatlara ve mubahlara niyete göre sevab verileceğini bildirmektedir.
Bir kimse, birinin gönlünü almak için başkasını incitse veya başkasının malı ile sadaka verse, yahut haram para ile okul, cami yaptırsa, bunlara sevab verilmez. Zulüm, günah, iyi niyet ile işlenirse, yine günah olur. Böyle işleri yapmamak sevabtır.
Bütün ibadetlerin kabul olması için, Allahü teâlâ için yapılması ve böyle niyet edilmesi şarttır. İnsan, mubah bir işe başlarken de, niyetine dikkat etmelidir. Niyeti iyi ise, o işi yapmalıdır. Niyeti, Allahü teâlâ için olmazsa, yapmamalıdır. Hadis-i şerifte; (Allahü teâlâ, sizin suretlerinize, mallarınıza, bakmaz. Kalblerinize ve amellerinize bakar) buyuruldu.
Allahü teâlâ, insanın yeni, temiz elbisesine, hayrat ve hasenatına, malına, rütbesine bakarak sevab ve ikram vermez. Bunları ne düşünce ve ne niyetle yaptığına bakarak, sevab veya azab verir.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
“Hayırlı işler yaparken niyetlerimizi düzeltmeliyiz. Kalblerimizi, dünyaya düşkün olmaktan kurtarmalıyız. Her uzvumuz İslamiyet’e teslim olmalıdır. Ayıplarımızı görüp, günahlarımızın çokluğunu düşünüp, Allahü teâlânın intikam almasından korkmalıyız. İyiliklerimizi az görmeli, günahlarımız az olsa da, çok bilmeliyiz. Şöhret sahibi olmaktan, insanlar arasında iyi tanınmaktan çok korkmalı, titremeliyiz.
Peygamber efendimiz, (Din veya dünya işlerinde iyi tanınarak parmakla gösterilmek, bir kimseye zarar olarak yetişir. Bu zarardan ancak Allahü teâlânın koruduğu kurtulabilir) buyurdu.
İnsan, niyeti ve işleri, ne kadar halis ve iyi olsa da, kendini kusurlu ve kabahatli bilmelidir. Dine yaptığı hizmetlere, İslamiyet’i kuvvetlendirmesine ve insanların doğru yola gelmelerine sebep olmasına güvenmemeli ve bunlarla övünmemelidir. Bu güzel işleri, kafirler ve facirler de yapabilir. Resulullah efendimiz, (Çok olur ki, Allahü teâlâ bu dinini facir kimse ile kuvvetlendirir) buyurdu.”
Netice olarak, her mümine önce lazım olan şey, imanı, farzları, haramları öğrenmektir. Bunlar öğrenilmedikçe, Müslümanlık olamaz, iman elde tutulamaz, niyet, ahlak düzeltilemez ve temizlenemez. Düzgün niyet edinilmedikçe de, hiçbir farz kabul olmaz. Hadis-i kudside buyurulduğu gibi:
(Ölüm, bütün gizli işlerinizi açığa çıkarır, kıyamet onları ortaya kor. İşlediğiniz günahın küçüklüğüne değil, onu kime karşı işlediğinize bakın! Rızkınızın azlığına veya çokluğuna değil, onu veren Rabbinize bakın! Benim mekr-i gazabımdan emin olmayın! Hangi işiniz için kızacağımı bilemezsiniz. Ben sizin görünüşlerinize, servetlerinize değil, kalbinizdeki niyetlerinize ve buna uygun olan amellerinize bakarım.)
Her işte iyi niyet yapmalı, kalb ile halis niyet etmedikçe, hiçbir ibadete başlamamalıdır. Amel ve ibadetler, halis niyet ile dürüst olur. Zira Resulullah efendimiz; (İyi ameller ancak niyete bağlıdırlar) buyurmuştur.
Bir kimse iyi bir amel işlemeye niyet etse, fakat o işi işlemek nasib olmasa, o kimseye niyetinin sevabı yazılır. Hadis-i şerifte; (Müminin niyeti, amelinden hayırlıdır) buyurulmuştur.
İbni Nüceym hazretleri Eşbah kitabında buyuruyor ki:
“Bir ibadette sevab hasıl olması için, bu ibadetin sahih olması şart değildir. Halis niyet edilmesi şarttır. Halis niyet ederek yapılan bir ibadet, bilmeyerek fasid olursa, sahih olmaz. Fakat niyet edildiği için, çok sevab hasıl olur. Necis olduğunu bilmediği suyu, temiz zannederek, bununla abdest alıp kılınan namazın şartı noksan olduğu için sahih olmaz ise de, niyet mevcut olduğu için sevab verilir. Şartlarına uygun olduğu için sahih olan bir namaz, riya ile, gösteriş için kılınırsa, sevab hasıl olmaz.”
Günahlar, niyetsiz veya iyi niyet ederek işlenirse, günah olmaktan çıkmaz. (Ameller, niyete göre iyi veya kötü olur) hadis-i şerifi, taatlara ve mubahlara niyete göre sevab verileceğini bildirmektedir.
Bir kimse, birinin gönlünü almak için başkasını incitse veya başkasının malı ile sadaka verse, yahut haram para ile okul, cami yaptırsa, bunlara sevab verilmez. Zulüm, günah, iyi niyet ile işlenirse, yine günah olur. Böyle işleri yapmamak sevabtır.
Bütün ibadetlerin kabul olması için, Allahü teâlâ için yapılması ve böyle niyet edilmesi şarttır. İnsan, mubah bir işe başlarken de, niyetine dikkat etmelidir. Niyeti iyi ise, o işi yapmalıdır. Niyeti, Allahü teâlâ için olmazsa, yapmamalıdır. Hadis-i şerifte; (Allahü teâlâ, sizin suretlerinize, mallarınıza, bakmaz. Kalblerinize ve amellerinize bakar) buyuruldu.
Allahü teâlâ, insanın yeni, temiz elbisesine, hayrat ve hasenatına, malına, rütbesine bakarak sevab ve ikram vermez. Bunları ne düşünce ve ne niyetle yaptığına bakarak, sevab veya azab verir.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
“Hayırlı işler yaparken niyetlerimizi düzeltmeliyiz. Kalblerimizi, dünyaya düşkün olmaktan kurtarmalıyız. Her uzvumuz İslamiyet’e teslim olmalıdır. Ayıplarımızı görüp, günahlarımızın çokluğunu düşünüp, Allahü teâlânın intikam almasından korkmalıyız. İyiliklerimizi az görmeli, günahlarımız az olsa da, çok bilmeliyiz. Şöhret sahibi olmaktan, insanlar arasında iyi tanınmaktan çok korkmalı, titremeliyiz.
Peygamber efendimiz, (Din veya dünya işlerinde iyi tanınarak parmakla gösterilmek, bir kimseye zarar olarak yetişir. Bu zarardan ancak Allahü teâlânın koruduğu kurtulabilir) buyurdu.
İnsan, niyeti ve işleri, ne kadar halis ve iyi olsa da, kendini kusurlu ve kabahatli bilmelidir. Dine yaptığı hizmetlere, İslamiyet’i kuvvetlendirmesine ve insanların doğru yola gelmelerine sebep olmasına güvenmemeli ve bunlarla övünmemelidir. Bu güzel işleri, kafirler ve facirler de yapabilir. Resulullah efendimiz, (Çok olur ki, Allahü teâlâ bu dinini facir kimse ile kuvvetlendirir) buyurdu.”
Netice olarak, her mümine önce lazım olan şey, imanı, farzları, haramları öğrenmektir. Bunlar öğrenilmedikçe, Müslümanlık olamaz, iman elde tutulamaz, niyet, ahlak düzeltilemez ve temizlenemez. Düzgün niyet edinilmedikçe de, hiçbir farz kabul olmaz. Hadis-i kudside buyurulduğu gibi:
(Ölüm, bütün gizli işlerinizi açığa çıkarır, kıyamet onları ortaya kor. İşlediğiniz günahın küçüklüğüne değil, onu kime karşı işlediğinize bakın! Rızkınızın azlığına veya çokluğuna değil, onu veren Rabbinize bakın! Benim mekr-i gazabımdan emin olmayın! Hangi işiniz için kızacağımı bilemezsiniz. Ben sizin görünüşlerinize, servetlerinize değil, kalbinizdeki niyetlerinize ve buna uygun olan amellerinize bakarım.)