https://fbcdn-sphotos-b-a.akamaihd.net/hphotos-ak-ash3/529983_405653846162190_1237104441_n.jpg
Kızlar umarım uzun diye okumamazlık etmezsiniz ders alınacak ve öğrenebileceğimiz çok şeyin olduğu bir hikaye ben okudum ve bayıldım sizlede paylaşmak istedim
BİR ÜNİVERSİTE DERSİ: KAOSUN İÇİNDEKİ AHENK
Üniversitenin fizik bölümünde, hoca yeni bir konuya başlamıştı. Anlatımı uzun süren teorik modellerden sonra talebelerin dikkatinin dağılmaya başladığını fark eden hoca, konunun ,örneklerini tartışmak için sordu:
- Arkadaşlar, kâinatta müşahede ettiğiniz hâdiseleri insanoğlu için cazip kılan nedir?
Bu âni soru, talebelerin dağılan dikkatlerini toplamalarına yardımcı olmuştu. Soru enteresandı. Dersin hocası, her gün yaşanan hâdiselerin perde arkasındaki hakikatlere ışık tutmak istiyordu. Talebelerden biri:
- Ölüm hocam, dedi.
Cevap, hocanın duymak istediğini tam olarak ifade etmemiş olsa da önemliydi. Hoca devam etti:
- Cevabın doğru olmakla birlikte, sizden duymak istediğim şey, biraz daha farklı. Bunun üzerine talebeler düşünmeye devam ettiler. Hoca duymak istediği cevabı alamayınca bir ipucu vermek istedi:
- Arkadaşlar, bir spor müsabakasını cazip kılan nedir? Meselâ biri güçlü diğeri güçsüz iki takım karşılaşsa, acaba maçı hangisi kazanır?
- Tabii ki güçlü olan kazanır.
- Peki, güçlü olan takım her zaman kazanır mı?
Talebeler âdeta bir koro hâlinde cevap verdiler:
- Hayır, hocam, tabii ki her zaman kazanacak diye bir şey söz konusu olamaz.
Hoca aradığı cevabın bir kısmını talebelerden işitince konuya girdi:
- Evet arkadaşlar, dediğiniz doğru. Bu duruma bilim insanları 'doğrusal olmama' veya 'nonlineerlik' demişler. Kâinatta doğrusal (lineer) olan hâdiseler olduğu gibi doğrusal olmayan hâdiseler de vardır. İşte, kâinattaki birçok hâdiseyi enteresan kılan şey, hâdiselerin çoğunun doğrusal olmamasıdır. Meselâ bir otomobille saatte 60 km'lik bir hızla hareket ediyorsanız, bu bir saat sonra 60 km., 2 saat sonra 120 km. yol alacağınız mânâsına gelir. Böyle bir hâdise bizim için doğrusaldır. Fakat kâinatta birçok hâdise doğrusal olmayan şekilde cereyan eder.
Hoca, talebelerin dikkatini toplamayı başarmıştı. Talebelerin yüzlerinden, soru sormak istedikleri anlaşılıyordu. İnsanların kâinatta gerçekleşen hâdiselerin perde arkasındaki hikmeti anlayabilmesi için, kendisine bu tür sorular sorması gerekiyordu. Hoca devam etti:
- Peki, size kâinattaki her hâdisenin, kâinat yaratıldıktan bu yana sadece bir defa meydana geldiğini, her canlı ve cansız varlığın kâinatta sadece birer defa yaratıldığını ve gelecekte de böyle devam edeceğini söylesem bana inanır mısınız?
Talebeler bu tespit karşısında şaşırmışlardı. Acaba bu mümkün müydü? Hoca sözlerine şöyle devam etti:
- Evet, arkadaşlar, bilim bize bunun doğru olduğunu söylüyor. Muhtemelen, her kar tanesinin ve her insanın parmak izinin birbirinden tamamen farklı olduğunu duymuşsunuzdur. Aslında bu, kâinattaki bütün varlıklar için söz konusudur. Her varlık kendine 'özgü' bir şekil ve mahiyette yaratılmış ve yaratılmaktadır. Kâinatta her varlığın benzeri bulunmakla beraber, hiçbir varlık tıpatıp birbirinin aynısı değildir. Evet, insanlar birbirine benzer; fakat her fert farklıdır. Her serçe birbirine benzer; fakat her biri farklıdır. Her çam ağacı birbirine benzer; fakat hepsi birbirinden farklıdır. Her hamsi birbirine benzer; fakat her hamsi bir diğerinden farklıdır. Bu misâlleri çoğaltmak mümkündür. Bu sebeple fraktallar, vahidiyet içindeki ehadiyeti gösteren birer imzadır ve Yaratıcı'nın (celle celâlühü) Ehad ve Vahid isimlerinin birer tecellisidir.
Talebelerin yüzlerinde müthiş bir hayret ifadesi belirmişti. Hoca, bunu gördükten sonra konuşmasını daha rahat sürdürebilirdi:
- Arkadaşlar, işte bu birbirine benzeyip fakat tıpatıp aynı olmama gerçeğini bilim itiraf ediyor. Bu yapılara 'fraktal' diyor. Aslında her birimiz insan olarak birer fraktalız. Çünkü hepimiz birbirimize benzemekle birlikte, tamamen aynı değiliz. Bu durum sadece fizikî olarak değil, his ve lâtifelerimizde de karşımıza çıkıyor. Her insan, fizikî özellikleri ve sevinme, üzülme, öfkelenme gibi hissî yönleriyle bir fraktaldır ve onun tıpatıp aynısı yoktur.
Talebeler daha önce duymadıkları bu tespitler karşısında iyice şaşırmışlardı. Soru sormak için âdeta sıraya girmişlerdi. Fakat hocanın acelesi yoktu. Talebelere, sorularını birazdan sorabileceklerini söyleyerek konuşmasını sürdürdü:
- Fakat arkadaşlar biliyor musunuz 'kaos' (karmaşa) denen bir bilim dalı, bu tespitleri ortaya çıkarmaktadır. Kaos, kâinatta gerçekleşen hâdiselerin çoğunun kaotik (karmaşık) olduğunu, fakat kaotik olan hâdiselerin neticesi olarak kâinatta da kaotik bir ortam beklememize rağmen, asla böyle bir şeyle karşılaşmadığımızı söylemektedir. Eğer araştırma yaparsanız, kaostan düzene geçiş ile alâkalı hayranlık veren daha başka tespitleri de okuyabilirsiniz. Kaotik hâdiseler, daha önce bahsettiğim gibi doğrusal olmayan hâdiselerdir. Meselâ atmosferdeki hâdiseler kaotiktir. Bu sebeple uzun dönemi kapsayacak şekilde hava tahmini yapmak zordur. Çünkü bilim, dünyanın bir ucundaki bir kelebeğin kanat çırpışının, birkaç gün sonra dünyanın bir diğer ucunda fırtınaya sebep olabileceğini söylemektedir. Bu sebeple kaotik hâdiseler, başlangıç şartlarına hassas derecede bağlıdır. Hareketin belli bir ânında meydana gelen küçük bir değişiklik, o ân hissedilmese bile, belli bir zaman sonra çok büyük değişikliklere sebep olabilir. İşte böyle bir dünyada ve kâinatta yaşıyoruz.
Anlatılanları dikkatle dinleyen talebeler, hayatın bir mu'cize olduğunu anlamaya ve kâinattaki hâdiselerin birçoğu kaotik ise, o zaman bu mükemmel düzenin nasıl kurulduğunu düşünmeye başlamışlardı ki, hoca âdeta taşı gediğine koyarcasına bir soru daha sordu:
- Diyelim ki bir otomobil kullanıyorsunuz. Otoyolda hareket ederken direksiyonu bir mm sola veya sağa döndürdünüz. Otomobilin bir metre sonraki konumuyla, 100 metre sonrasındaki konumu hakkında ne söyleyebilirsiniz?
Talebelerden biri söz alarak:
- Hocam, belki bir metre sonrası için çok fazla bir değişiklik olmaz; fakat 100 metre sonra araba yolun dışına çıkıp şarampole yuvarlanabilir, dedi.
- Peki, kâinatımızın yaşını düşünürseniz, bu kadar uzun bir süre içinde gezegenler, yıldızlar vs. herhangi birisinin hareketinde küçük bir sapma meydana gelmiş olsa idi, kâinatta bir düzensizlik olmaz mıydı? Belki biz hayatta olmazdık değil mi?
Talebeler hep bir ağızdan:
- Evet hocam doğru söylüyorsunuz, dedi.
Bunun üzerine hoca en can alıcı soruyu sordu:
- Arkadaşlar, o zaman sizce direksiyonun başında birisi mi var?
Talebeler, kâinattaki bu mükemmel düzeni, kaotik bir ortamın içine kolaylıkla ve hikmetle yerleştiren ve devam ettiren bir Yaratıcı'ya inanmak zorunda kaldıklarını anlamışlardı. Fakat içlerinden birisi: "Hocam, ben kaos teorisinin anlatıldığı bir kitapta her şeyin tesadüfî meydana geldiğini okumuştum. Bu mümkün olamaz mı?" şeklinde bir soru sordu.
Bu soru önemliydi. Çünkü gerçekten de kaos ile alâkalı birçok kitapta, tesadüflerden ve her şeyin kendiliğinden oluşundan bahsediliyordu. Hoca bu soruya şöyle cevap verdi:
- Yukarıda anlattığım gibi bilim, kâinatın fraktallardan oluştuğunu, kaotik hâdiselerin mükemmel bir düzen ile neticelendiğini itiraf ediyor. O hâlde şimdi bir armut ağacı düşünelim. Bilimin yapmış olduğu tespitlere göre, dünya üzerindeki bir armut ağacının, yapraklarına ve meyvelerine varıncaya kadar tıpatıp aynısı yok. Değişik bir ifadeyle, birbirinin tıpatıp aynısı olan iki armut ağacı, yaprağı ve meyvesi göstermek mümkün değil. Bu durumda tesadüfü savunan kişiler, her bir armut ağacının, dünya yaratıldığından bu yana yaşamış ve yaşayacak olan bütün armut ağaçlarını, dalları, yaprakları ve meyvelerine varıncaya kadar tanıması gerektiğini kabul ve iddia etmiş oluyorlar. Bu yaklaşım, her armut ağacının zorunlu olarak, sonsuz bir ilim, irade ve kudrete sahip olmasını gerektirir. Bu ise, akla, mantığa ve ilmî anlayışa tamamen zıddır. Siz buna imkân ve ihtimal veriyor musunuz?
Soruyu soran talebenin bu cevap karşısında diyecek bir şeyi yoktu. Fakat hoca, başka bir soru daha sormaya kararlıydı:
- Yine bilimin tespitlerine göre, her kar tanesi birbirine benzemekle birlikte, hiçbirisi bir diğerinin tıpatıp aynısı değildir. Dünya yaratıldığından beri durum böyleyse, şimdiye kadar birbirine benzeyen fakat tamamen de aynı olmayan kaç kar tanesi yağmıştır ve onları tıpatıp birbirine benzemeyecek tarzda yapan kimdir?
Soru soran talebenin, bütün varlıkları tek tek ve bütünüyle ahenk içinde yaratan ancak ezel ve ebed Sultan'ı olan, ayrıca kudreti ve hikmeti sonsuz bir Sanatkâr'dan başkası olamaz, demekten başka verecek cevabı kalmamıştı. Çünkü bütün varlık ve hâdiseler bütün hâlleriyle, Kâinatın Yaratıcı'sı olan Cenab-ı Hakk (celle celâlühü) tarafından yaratılmaktadır. Evet, kâinat öyle bir sergi yeridir ki, çıplak gözle görülebilir olan gezegenler ve yıldızlardan tutun tâ moleküllere kadar her şey, birbirlerine benzeyen ama tıpatıp da aynı olmayan fraktal yapılardan inşa edilmiş ve edilmektedir.
Bu esnada hoca, ders süresinin dolduğunu fark etti ve talebelerden 'Konuyu gelecek derste konuşmaya devam edelim.' diye müsaade istedi. Aslında, talebelerin derse devam etmek istediklerini gözlerinden okuyordu. Ancak hoca, teneffüsten sonra başka bir sınıfa derse gidecekti. Derin düşüncelerle sınıftan çıktı. Koridorda yavaş yavaş yürüyor, varlık ve hâdiselerde gördüğü Allah'ın ilim-irade ve kudretinin tecellileriyle zihni, kalbi, gönlü doluyor, O'nun azameti karşısında hamdediyor ve bu güzellikleri talebeleriyle paylaşmanın hazzını yaşıyordu.
Kızlar umarım uzun diye okumamazlık etmezsiniz ders alınacak ve öğrenebileceğimiz çok şeyin olduğu bir hikaye ben okudum ve bayıldım sizlede paylaşmak istedim
BİR ÜNİVERSİTE DERSİ: KAOSUN İÇİNDEKİ AHENK
Üniversitenin fizik bölümünde, hoca yeni bir konuya başlamıştı. Anlatımı uzun süren teorik modellerden sonra talebelerin dikkatinin dağılmaya başladığını fark eden hoca, konunun ,örneklerini tartışmak için sordu:
- Arkadaşlar, kâinatta müşahede ettiğiniz hâdiseleri insanoğlu için cazip kılan nedir?
Bu âni soru, talebelerin dağılan dikkatlerini toplamalarına yardımcı olmuştu. Soru enteresandı. Dersin hocası, her gün yaşanan hâdiselerin perde arkasındaki hakikatlere ışık tutmak istiyordu. Talebelerden biri:
- Ölüm hocam, dedi.
Cevap, hocanın duymak istediğini tam olarak ifade etmemiş olsa da önemliydi. Hoca devam etti:
- Cevabın doğru olmakla birlikte, sizden duymak istediğim şey, biraz daha farklı. Bunun üzerine talebeler düşünmeye devam ettiler. Hoca duymak istediği cevabı alamayınca bir ipucu vermek istedi:
- Arkadaşlar, bir spor müsabakasını cazip kılan nedir? Meselâ biri güçlü diğeri güçsüz iki takım karşılaşsa, acaba maçı hangisi kazanır?
- Tabii ki güçlü olan kazanır.
- Peki, güçlü olan takım her zaman kazanır mı?
Talebeler âdeta bir koro hâlinde cevap verdiler:
- Hayır, hocam, tabii ki her zaman kazanacak diye bir şey söz konusu olamaz.
Hoca aradığı cevabın bir kısmını talebelerden işitince konuya girdi:
- Evet arkadaşlar, dediğiniz doğru. Bu duruma bilim insanları 'doğrusal olmama' veya 'nonlineerlik' demişler. Kâinatta doğrusal (lineer) olan hâdiseler olduğu gibi doğrusal olmayan hâdiseler de vardır. İşte, kâinattaki birçok hâdiseyi enteresan kılan şey, hâdiselerin çoğunun doğrusal olmamasıdır. Meselâ bir otomobille saatte 60 km'lik bir hızla hareket ediyorsanız, bu bir saat sonra 60 km., 2 saat sonra 120 km. yol alacağınız mânâsına gelir. Böyle bir hâdise bizim için doğrusaldır. Fakat kâinatta birçok hâdise doğrusal olmayan şekilde cereyan eder.
Hoca, talebelerin dikkatini toplamayı başarmıştı. Talebelerin yüzlerinden, soru sormak istedikleri anlaşılıyordu. İnsanların kâinatta gerçekleşen hâdiselerin perde arkasındaki hikmeti anlayabilmesi için, kendisine bu tür sorular sorması gerekiyordu. Hoca devam etti:
- Peki, size kâinattaki her hâdisenin, kâinat yaratıldıktan bu yana sadece bir defa meydana geldiğini, her canlı ve cansız varlığın kâinatta sadece birer defa yaratıldığını ve gelecekte de böyle devam edeceğini söylesem bana inanır mısınız?
Talebeler bu tespit karşısında şaşırmışlardı. Acaba bu mümkün müydü? Hoca sözlerine şöyle devam etti:
- Evet, arkadaşlar, bilim bize bunun doğru olduğunu söylüyor. Muhtemelen, her kar tanesinin ve her insanın parmak izinin birbirinden tamamen farklı olduğunu duymuşsunuzdur. Aslında bu, kâinattaki bütün varlıklar için söz konusudur. Her varlık kendine 'özgü' bir şekil ve mahiyette yaratılmış ve yaratılmaktadır. Kâinatta her varlığın benzeri bulunmakla beraber, hiçbir varlık tıpatıp birbirinin aynısı değildir. Evet, insanlar birbirine benzer; fakat her fert farklıdır. Her serçe birbirine benzer; fakat her biri farklıdır. Her çam ağacı birbirine benzer; fakat hepsi birbirinden farklıdır. Her hamsi birbirine benzer; fakat her hamsi bir diğerinden farklıdır. Bu misâlleri çoğaltmak mümkündür. Bu sebeple fraktallar, vahidiyet içindeki ehadiyeti gösteren birer imzadır ve Yaratıcı'nın (celle celâlühü) Ehad ve Vahid isimlerinin birer tecellisidir.
Talebelerin yüzlerinde müthiş bir hayret ifadesi belirmişti. Hoca, bunu gördükten sonra konuşmasını daha rahat sürdürebilirdi:
- Arkadaşlar, işte bu birbirine benzeyip fakat tıpatıp aynı olmama gerçeğini bilim itiraf ediyor. Bu yapılara 'fraktal' diyor. Aslında her birimiz insan olarak birer fraktalız. Çünkü hepimiz birbirimize benzemekle birlikte, tamamen aynı değiliz. Bu durum sadece fizikî olarak değil, his ve lâtifelerimizde de karşımıza çıkıyor. Her insan, fizikî özellikleri ve sevinme, üzülme, öfkelenme gibi hissî yönleriyle bir fraktaldır ve onun tıpatıp aynısı yoktur.
Talebeler daha önce duymadıkları bu tespitler karşısında iyice şaşırmışlardı. Soru sormak için âdeta sıraya girmişlerdi. Fakat hocanın acelesi yoktu. Talebelere, sorularını birazdan sorabileceklerini söyleyerek konuşmasını sürdürdü:
- Fakat arkadaşlar biliyor musunuz 'kaos' (karmaşa) denen bir bilim dalı, bu tespitleri ortaya çıkarmaktadır. Kaos, kâinatta gerçekleşen hâdiselerin çoğunun kaotik (karmaşık) olduğunu, fakat kaotik olan hâdiselerin neticesi olarak kâinatta da kaotik bir ortam beklememize rağmen, asla böyle bir şeyle karşılaşmadığımızı söylemektedir. Eğer araştırma yaparsanız, kaostan düzene geçiş ile alâkalı hayranlık veren daha başka tespitleri de okuyabilirsiniz. Kaotik hâdiseler, daha önce bahsettiğim gibi doğrusal olmayan hâdiselerdir. Meselâ atmosferdeki hâdiseler kaotiktir. Bu sebeple uzun dönemi kapsayacak şekilde hava tahmini yapmak zordur. Çünkü bilim, dünyanın bir ucundaki bir kelebeğin kanat çırpışının, birkaç gün sonra dünyanın bir diğer ucunda fırtınaya sebep olabileceğini söylemektedir. Bu sebeple kaotik hâdiseler, başlangıç şartlarına hassas derecede bağlıdır. Hareketin belli bir ânında meydana gelen küçük bir değişiklik, o ân hissedilmese bile, belli bir zaman sonra çok büyük değişikliklere sebep olabilir. İşte böyle bir dünyada ve kâinatta yaşıyoruz.
Anlatılanları dikkatle dinleyen talebeler, hayatın bir mu'cize olduğunu anlamaya ve kâinattaki hâdiselerin birçoğu kaotik ise, o zaman bu mükemmel düzenin nasıl kurulduğunu düşünmeye başlamışlardı ki, hoca âdeta taşı gediğine koyarcasına bir soru daha sordu:
- Diyelim ki bir otomobil kullanıyorsunuz. Otoyolda hareket ederken direksiyonu bir mm sola veya sağa döndürdünüz. Otomobilin bir metre sonraki konumuyla, 100 metre sonrasındaki konumu hakkında ne söyleyebilirsiniz?
Talebelerden biri söz alarak:
- Hocam, belki bir metre sonrası için çok fazla bir değişiklik olmaz; fakat 100 metre sonra araba yolun dışına çıkıp şarampole yuvarlanabilir, dedi.
- Peki, kâinatımızın yaşını düşünürseniz, bu kadar uzun bir süre içinde gezegenler, yıldızlar vs. herhangi birisinin hareketinde küçük bir sapma meydana gelmiş olsa idi, kâinatta bir düzensizlik olmaz mıydı? Belki biz hayatta olmazdık değil mi?
Talebeler hep bir ağızdan:
- Evet hocam doğru söylüyorsunuz, dedi.
Bunun üzerine hoca en can alıcı soruyu sordu:
- Arkadaşlar, o zaman sizce direksiyonun başında birisi mi var?
Talebeler, kâinattaki bu mükemmel düzeni, kaotik bir ortamın içine kolaylıkla ve hikmetle yerleştiren ve devam ettiren bir Yaratıcı'ya inanmak zorunda kaldıklarını anlamışlardı. Fakat içlerinden birisi: "Hocam, ben kaos teorisinin anlatıldığı bir kitapta her şeyin tesadüfî meydana geldiğini okumuştum. Bu mümkün olamaz mı?" şeklinde bir soru sordu.
Bu soru önemliydi. Çünkü gerçekten de kaos ile alâkalı birçok kitapta, tesadüflerden ve her şeyin kendiliğinden oluşundan bahsediliyordu. Hoca bu soruya şöyle cevap verdi:
- Yukarıda anlattığım gibi bilim, kâinatın fraktallardan oluştuğunu, kaotik hâdiselerin mükemmel bir düzen ile neticelendiğini itiraf ediyor. O hâlde şimdi bir armut ağacı düşünelim. Bilimin yapmış olduğu tespitlere göre, dünya üzerindeki bir armut ağacının, yapraklarına ve meyvelerine varıncaya kadar tıpatıp aynısı yok. Değişik bir ifadeyle, birbirinin tıpatıp aynısı olan iki armut ağacı, yaprağı ve meyvesi göstermek mümkün değil. Bu durumda tesadüfü savunan kişiler, her bir armut ağacının, dünya yaratıldığından bu yana yaşamış ve yaşayacak olan bütün armut ağaçlarını, dalları, yaprakları ve meyvelerine varıncaya kadar tanıması gerektiğini kabul ve iddia etmiş oluyorlar. Bu yaklaşım, her armut ağacının zorunlu olarak, sonsuz bir ilim, irade ve kudrete sahip olmasını gerektirir. Bu ise, akla, mantığa ve ilmî anlayışa tamamen zıddır. Siz buna imkân ve ihtimal veriyor musunuz?
Soruyu soran talebenin bu cevap karşısında diyecek bir şeyi yoktu. Fakat hoca, başka bir soru daha sormaya kararlıydı:
- Yine bilimin tespitlerine göre, her kar tanesi birbirine benzemekle birlikte, hiçbirisi bir diğerinin tıpatıp aynısı değildir. Dünya yaratıldığından beri durum böyleyse, şimdiye kadar birbirine benzeyen fakat tamamen de aynı olmayan kaç kar tanesi yağmıştır ve onları tıpatıp birbirine benzemeyecek tarzda yapan kimdir?
Soru soran talebenin, bütün varlıkları tek tek ve bütünüyle ahenk içinde yaratan ancak ezel ve ebed Sultan'ı olan, ayrıca kudreti ve hikmeti sonsuz bir Sanatkâr'dan başkası olamaz, demekten başka verecek cevabı kalmamıştı. Çünkü bütün varlık ve hâdiseler bütün hâlleriyle, Kâinatın Yaratıcı'sı olan Cenab-ı Hakk (celle celâlühü) tarafından yaratılmaktadır. Evet, kâinat öyle bir sergi yeridir ki, çıplak gözle görülebilir olan gezegenler ve yıldızlardan tutun tâ moleküllere kadar her şey, birbirlerine benzeyen ama tıpatıp da aynı olmayan fraktal yapılardan inşa edilmiş ve edilmektedir.
Bu esnada hoca, ders süresinin dolduğunu fark etti ve talebelerden 'Konuyu gelecek derste konuşmaya devam edelim.' diye müsaade istedi. Aslında, talebelerin derse devam etmek istediklerini gözlerinden okuyordu. Ancak hoca, teneffüsten sonra başka bir sınıfa derse gidecekti. Derin düşüncelerle sınıftan çıktı. Koridorda yavaş yavaş yürüyor, varlık ve hâdiselerde gördüğü Allah'ın ilim-irade ve kudretinin tecellileriyle zihni, kalbi, gönlü doluyor, O'nun azameti karşısında hamdediyor ve bu güzellikleri talebeleriyle paylaşmanın hazzını yaşıyordu.