rüzgar gülü
Daimi Üye
Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.” (Hucurat:13)
"Ey İnsanlar! Rabbiniz birdir. Dikkat ediniz. Hiç bir Arab’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arab’a, Hiçbir Kızılderili’nin ve beyazın siyaha; siyahın da Kızılderili’ye ve beyaza takvadan başka bir şeyle üstünlüğü yoktur. Şüphesiz Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır." (Beyhaki)
İnsan sosyal duygulardan kaynaklanan fiillerinden dolayı kendini bir topluma nispet eder ve nispet ettiği topluma da aidiyyetini izhar eder. Aidiyyetini izhar etme şekli çeşitli sebeplere bağlıdır. Bu sebepler onun bağlı olduğu toplumla arasındaki görünmez bağlarıdır.
İnsanlar toplum içinde bu bağlarla bir birlerine bağlanırlar. Bu bağların olması bir vakıa fakat aklı tatmin, kalbe güven veren bağın ne şekilde olması gerektiği ise ayrı bir konudur.
İnsan bir topluma, milliyetçilik, vatan, menfaat, ruhi veya fikri bağla bağlanabilir. Fakat İslam, insanları bir birine bağlayan fikri bağı hariç diğer bağları batıl kabul etmiş, üstünlüğün takvada olduğunu beyan etmiştir.
İnsanların çeşitli halklara ayrılması üzerinde yaşadığımız dünyanın bir desenidir, ama her hangi bir desenin üstünlüğünü İslam harici bir yapıda aramak kuru boş iddiadan öte bir şey değildir.
Hiç kuşkusuz İslam’da insanlar arası fazilet ve üstünlük ölçüsü, ırk, renk, milliyet ve dil asla değildir. Bu özelliklerin ve farklılıkların İslam nezdinde bir değeri yoktur. Asıl olan, insanın insan olması hasebiyle değerli oluşudur. İnsanlığın hakikati sadece insan oluşudur.
"Arab’ın Acem'e, Acem'in Arab'a bir üstünlüğü yoktur. Beyazın siyaha, siyahın da beyaza bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece takva iledir. Hepiniz Âdemdensiniz, Âdem ise topraktandır." (Hz. Muhammed (a.s) Veda Hutbesi)
İşte bu gerçek nedeniyle İslam her türlü asabiyeti redderek bu sapıklıktan insanları sakındırmıştır. Nitekim Hz. Muhammed (a.s) şöyle buyurur;
"Asabiyete çağıran bizden değildir. Asabiyet için savaşan bizden değildir. Asabiyet uğruna ölen bizden değildir."
Irkçılık İslam ümmetini parçalayan ihtilafın temelini teşkil eder. İslam Kur’an ve Sünnetle Irkçılığa karşı savaş açmıştır
"Irkçılığa (asabiyete) çağıran bizden değildir; ırkçılık için savaşan bizden değildir; ırkçılık üzere, asabiyet uğruna ölen bizden değildir." (Müslim)
"Asabiyet (kavmiyetçilik) davasına kalkan, onu yaymaya çalışan, bu dava yolunda mücadeleye girişen bizden değildir." (Ebu Davud)
Vâsile bin el-Eskâ (r.a.) anlatıyor: "Ben, 'Ya Rasulullah! Adamın kendi kavmine bir zulüm üzerine yardım etmesi asabiyetten/ırkçılıktan mıdır?' diye sordum. Hz. Peygamber (s.a.s.): "Evet" buyurdu." (İbni Mace)
İşte tüm bunlar Allah resulü (a.s)’ın bizlere sunmuş olduğu buyruklardır. Ama maalesef bugün gerek dünya coğrafyasında gerekse üzerinde yaşadığımız topraklarımızda kardeşi kardeşe kırdıran, kardeşi kardeşe düşman hale getiren azgın ve zalim istikbar zihniyetin bu çatışmaları körüklerken beslendikleri kaynak milliyetçiliktir. Halkların bu politikalara prim vermesi de İslam’dan bihaber yaşamalarından kaynaklanmaktadır. Düşünün ki şer güçler tarafından ırkçılık propagandası çıkartılarak hak ve özgürlükler adına insanlarımız öldürülüyor. Her iki taraftan da binlerce insanımız heder ediliyor. Hem dış mihraklar hem de iç mihraklar bir taraftan kendi menfaatleri adına terörü finanse ediyorlar diğer taraftan da insan hak ve özgürlüklerinden bahsetme cüretini gösteriyorlar. Adına eşitlik, demokrasi, insan hakları vb. isimler koyarak kendilerini insan havariliğine soyunduruluyorlar. Ama aslında olayın gerisinde rant kavgası vardır. Gerçek şu ki İslam’dan bihaber yaşayan halklar ırkların üstünlüğü temelinde birbirlerine kırdırılırken ırkçılık, milliyetçilik, vatanseverlik adı altında cûşu huruşa gelirken bu işi tezgahlayanlar büyük miktarda rant sağlamışlardır ve de sağlamaya devam etmektedirler.
Halkların kendilerine gelmeleri ve bu pis tezgahı deşifre etmeleri gerekmektedir; zira yüce rabbimiz;
“Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.” (Hucurat:13) buyurmaktadır.
İslâm, zulüm ve sömürüye yol açan tüm inanç ve düşünceler gibi ırkçılığı da yasaklamıştır. Kur'an ırkların aynı kökten geldiklerini ifade ederek, üstünlük iddialarının temelsizliğini ortaya koymuştur. Tüm insanlar ve uluslar Hz. Âdem (a.s) ile eşi Havva'dan yaratılmıştır. İnsan toplumunun ırklara, kabilelere ayrılması da onların tanışmaları ve yardımlaşmaları amacına bağlıdır. Zulüm ve sömürüye neden olacak kalıtımsal bir üstünlük söz konusu değildir. İnsanların ve toplumların iyilik ve üstünlükleri yalnızca inançlarına, yaşama biçimlerine bağlıdır, Allah'ın emirlerine uyma, yasaklarından kaçınma konusundaki titizliklerinden kaynaklanır.
İslâm'a göre ırk öğesi insanlara doğal bir üstünlük sağlamadığı gibi medenî bir toplumun oluşmasında da temel etken değildir. Medenî bir toplum, hayvanlar gibi içgüdüleriyle birlikte yaşayan insanlardan değil, özgür iradeleriyle seçtikleri inanç ve idealler çevresinde toplanan insanlardan oluşur. Bu nedenle İslâm toplumu İslâm'ı bir din, bir hayat düzeni ve biçimi olarak benimseyen insanların oluşturduğu toplumdur. Belirleyici tek etkenin inanç birliği olduğu bu toplumun oluşmasında başka hiçbir maddi ya da manevi etkenin katkısı yoktur. Aynı akide çevresinde birleşen insanlar, kan bağları olmasa da kardeştirler (Hucurât, 49/10). Buna karşılık, aynı inancın paylaşılmaması durumunda, baba oğul arasında bile bir yakınlıktan söz edilemez. İman etmediği için babasının çağrısına uymayan Hz. Nuh'un oğlu onun ailesinden sayılmaz (Hud, l l/46), Kur’an’ın öğretisinde. Aynı inancı paylaşan müminler küfrü tercih etmeleri durumunda ne babalarını, ne de kardeşlerini veli edinebilirler (Tevbe, 9/23). Hiçbir mümin, babası, oğlu, kardeşi ya da diğer bir yakını da olsa, Allah'a ve Peygamberine düşman olan kimseye sevgi besleyemez (Mücadele. 58/22).
Hz. Peygamber (s.a.v)'de cahili bir âdet olan ırkçılığı sık sık gündeme getirerek şiddetle eleştirmiş ve yasaklamıştır. Veda haccı sırasında; Arab’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arab’a, beyaz renklinin siyaha, siyah renklinin beyaza bir üstünlüğü olmadığını, üstünlüğün yalnızca takva ile olduğunu ilan etmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v) aynı gerçeği şöyle dile getirmiştir: "Sizden cahiliye ayıplarını ve büyüklenmesini gideren Allah'a hamd olsun. Ey insanlar, tüm insanlar iki gruba ayrılırlar. Bir grup iyilik yapan, iyi olan ve kötülükten sakınanlardır ki bunlar Allah nazarında değerli olan kimselerdir. İkinci grup ise günahkâr ve isyankâr olanlardır ki bunlar da Allah nazarında değersiz olanlardır. Yoksa insanların hepsi Âdem’in çocuklarıdır; Allah Âdem’i de topraktan yaratmıştır." Irk üstünlüğü düşüncesinin temelsizliği başka bir hadiste de şöyle ortaya konur "Hepiniz Âdem’in oğullarısınız, Âdem de topraktan yaratılmıştır. İnsanlar babaları ve dedeleri ile övünmekten vazgeçsinler. Çünkü onlar Allah nazarında küçük bir karıncadan daha değersizdirler"
Burada üstünlük ırkta renkte ya da başka bir şeyde değil sadece ve sadece Allah katında değer ve üstünlük Allah’ın çizmiş olduğu hudutlara riayet etmektedir. Bu hudutlar doğrultusunda hayat yaşamaktır. Bugün bizlere düşen en önemli görev gerçek İslam’ın anlaşılır bir vaziyette insanlarımıza anlatılmasıdır. Ama maalesef bugün camilerin kapıları açık olmasına rağmen ilahiyat fakülteleri açık olmasına rağmen gerçek İslam’dan bahsedilmemekte hatta ve hatta temizliğinden başka bir şey anlatılmamaktadır. Oysaki kardeşkanlarının durması topyekûn bir sahih İslam’ın anlatımıyla çözümlenecektir. İç ve dış mihrakların ev sahipliğini yaptığı bir projenin yok olmasının düşünülmesi hayalden başka bir şey değildir.
İslâm, getirdiği evrensel kardeşlik ilkesi ile Cahiliyye döneminde şiddetle hüküm süren ırkçılık âdetini ezip yok etti. Kendilerini soylu ve üstün gören Mekke aristokratlarının zulüm ve baskılarına rağmen İslâm, Romalı Süheyb, Habeşli Bilal ve İranlı Selman gibi aşağılanan insanların çabalarıyla başarıya ulaşarak evrensel bir toplum oluşturdu. Bugün de Romalı Süheyblere, Habeşli Bilallere ve İranlı Selmanlara ihtiyaç hâsıl olmuştur…
"Bütün insanlar Âdem ile Havva'nın çocuklarıdır... Allah kıyamet gününde soy ve neseplerinizden dolayı sizi sorguya çekmez. Şüphesiz Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır." (Taberi)
Kardeşlik ilkesinin oluşması ancak sahih İslam’ın anlatılması yaşanılmasıyla olacaktır. Kur’an ve sünnetin gölgesinde gerçek bir kardeşliğin oluşması umuduyla…
"Ey İnsanlar! Rabbiniz birdir. Dikkat ediniz. Hiç bir Arab’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arab’a, Hiçbir Kızılderili’nin ve beyazın siyaha; siyahın da Kızılderili’ye ve beyaza takvadan başka bir şeyle üstünlüğü yoktur. Şüphesiz Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır." (Beyhaki)
İnsan sosyal duygulardan kaynaklanan fiillerinden dolayı kendini bir topluma nispet eder ve nispet ettiği topluma da aidiyyetini izhar eder. Aidiyyetini izhar etme şekli çeşitli sebeplere bağlıdır. Bu sebepler onun bağlı olduğu toplumla arasındaki görünmez bağlarıdır.
İnsanlar toplum içinde bu bağlarla bir birlerine bağlanırlar. Bu bağların olması bir vakıa fakat aklı tatmin, kalbe güven veren bağın ne şekilde olması gerektiği ise ayrı bir konudur.
İnsan bir topluma, milliyetçilik, vatan, menfaat, ruhi veya fikri bağla bağlanabilir. Fakat İslam, insanları bir birine bağlayan fikri bağı hariç diğer bağları batıl kabul etmiş, üstünlüğün takvada olduğunu beyan etmiştir.
İnsanların çeşitli halklara ayrılması üzerinde yaşadığımız dünyanın bir desenidir, ama her hangi bir desenin üstünlüğünü İslam harici bir yapıda aramak kuru boş iddiadan öte bir şey değildir.
Hiç kuşkusuz İslam’da insanlar arası fazilet ve üstünlük ölçüsü, ırk, renk, milliyet ve dil asla değildir. Bu özelliklerin ve farklılıkların İslam nezdinde bir değeri yoktur. Asıl olan, insanın insan olması hasebiyle değerli oluşudur. İnsanlığın hakikati sadece insan oluşudur.
"Arab’ın Acem'e, Acem'in Arab'a bir üstünlüğü yoktur. Beyazın siyaha, siyahın da beyaza bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece takva iledir. Hepiniz Âdemdensiniz, Âdem ise topraktandır." (Hz. Muhammed (a.s) Veda Hutbesi)
İşte bu gerçek nedeniyle İslam her türlü asabiyeti redderek bu sapıklıktan insanları sakındırmıştır. Nitekim Hz. Muhammed (a.s) şöyle buyurur;
"Asabiyete çağıran bizden değildir. Asabiyet için savaşan bizden değildir. Asabiyet uğruna ölen bizden değildir."
Irkçılık İslam ümmetini parçalayan ihtilafın temelini teşkil eder. İslam Kur’an ve Sünnetle Irkçılığa karşı savaş açmıştır
"Irkçılığa (asabiyete) çağıran bizden değildir; ırkçılık için savaşan bizden değildir; ırkçılık üzere, asabiyet uğruna ölen bizden değildir." (Müslim)
"Asabiyet (kavmiyetçilik) davasına kalkan, onu yaymaya çalışan, bu dava yolunda mücadeleye girişen bizden değildir." (Ebu Davud)
Vâsile bin el-Eskâ (r.a.) anlatıyor: "Ben, 'Ya Rasulullah! Adamın kendi kavmine bir zulüm üzerine yardım etmesi asabiyetten/ırkçılıktan mıdır?' diye sordum. Hz. Peygamber (s.a.s.): "Evet" buyurdu." (İbni Mace)
İşte tüm bunlar Allah resulü (a.s)’ın bizlere sunmuş olduğu buyruklardır. Ama maalesef bugün gerek dünya coğrafyasında gerekse üzerinde yaşadığımız topraklarımızda kardeşi kardeşe kırdıran, kardeşi kardeşe düşman hale getiren azgın ve zalim istikbar zihniyetin bu çatışmaları körüklerken beslendikleri kaynak milliyetçiliktir. Halkların bu politikalara prim vermesi de İslam’dan bihaber yaşamalarından kaynaklanmaktadır. Düşünün ki şer güçler tarafından ırkçılık propagandası çıkartılarak hak ve özgürlükler adına insanlarımız öldürülüyor. Her iki taraftan da binlerce insanımız heder ediliyor. Hem dış mihraklar hem de iç mihraklar bir taraftan kendi menfaatleri adına terörü finanse ediyorlar diğer taraftan da insan hak ve özgürlüklerinden bahsetme cüretini gösteriyorlar. Adına eşitlik, demokrasi, insan hakları vb. isimler koyarak kendilerini insan havariliğine soyunduruluyorlar. Ama aslında olayın gerisinde rant kavgası vardır. Gerçek şu ki İslam’dan bihaber yaşayan halklar ırkların üstünlüğü temelinde birbirlerine kırdırılırken ırkçılık, milliyetçilik, vatanseverlik adı altında cûşu huruşa gelirken bu işi tezgahlayanlar büyük miktarda rant sağlamışlardır ve de sağlamaya devam etmektedirler.
Halkların kendilerine gelmeleri ve bu pis tezgahı deşifre etmeleri gerekmektedir; zira yüce rabbimiz;
“Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.” (Hucurat:13) buyurmaktadır.
İslâm, zulüm ve sömürüye yol açan tüm inanç ve düşünceler gibi ırkçılığı da yasaklamıştır. Kur'an ırkların aynı kökten geldiklerini ifade ederek, üstünlük iddialarının temelsizliğini ortaya koymuştur. Tüm insanlar ve uluslar Hz. Âdem (a.s) ile eşi Havva'dan yaratılmıştır. İnsan toplumunun ırklara, kabilelere ayrılması da onların tanışmaları ve yardımlaşmaları amacına bağlıdır. Zulüm ve sömürüye neden olacak kalıtımsal bir üstünlük söz konusu değildir. İnsanların ve toplumların iyilik ve üstünlükleri yalnızca inançlarına, yaşama biçimlerine bağlıdır, Allah'ın emirlerine uyma, yasaklarından kaçınma konusundaki titizliklerinden kaynaklanır.
İslâm'a göre ırk öğesi insanlara doğal bir üstünlük sağlamadığı gibi medenî bir toplumun oluşmasında da temel etken değildir. Medenî bir toplum, hayvanlar gibi içgüdüleriyle birlikte yaşayan insanlardan değil, özgür iradeleriyle seçtikleri inanç ve idealler çevresinde toplanan insanlardan oluşur. Bu nedenle İslâm toplumu İslâm'ı bir din, bir hayat düzeni ve biçimi olarak benimseyen insanların oluşturduğu toplumdur. Belirleyici tek etkenin inanç birliği olduğu bu toplumun oluşmasında başka hiçbir maddi ya da manevi etkenin katkısı yoktur. Aynı akide çevresinde birleşen insanlar, kan bağları olmasa da kardeştirler (Hucurât, 49/10). Buna karşılık, aynı inancın paylaşılmaması durumunda, baba oğul arasında bile bir yakınlıktan söz edilemez. İman etmediği için babasının çağrısına uymayan Hz. Nuh'un oğlu onun ailesinden sayılmaz (Hud, l l/46), Kur’an’ın öğretisinde. Aynı inancı paylaşan müminler küfrü tercih etmeleri durumunda ne babalarını, ne de kardeşlerini veli edinebilirler (Tevbe, 9/23). Hiçbir mümin, babası, oğlu, kardeşi ya da diğer bir yakını da olsa, Allah'a ve Peygamberine düşman olan kimseye sevgi besleyemez (Mücadele. 58/22).
Hz. Peygamber (s.a.v)'de cahili bir âdet olan ırkçılığı sık sık gündeme getirerek şiddetle eleştirmiş ve yasaklamıştır. Veda haccı sırasında; Arab’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arab’a, beyaz renklinin siyaha, siyah renklinin beyaza bir üstünlüğü olmadığını, üstünlüğün yalnızca takva ile olduğunu ilan etmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v) aynı gerçeği şöyle dile getirmiştir: "Sizden cahiliye ayıplarını ve büyüklenmesini gideren Allah'a hamd olsun. Ey insanlar, tüm insanlar iki gruba ayrılırlar. Bir grup iyilik yapan, iyi olan ve kötülükten sakınanlardır ki bunlar Allah nazarında değerli olan kimselerdir. İkinci grup ise günahkâr ve isyankâr olanlardır ki bunlar da Allah nazarında değersiz olanlardır. Yoksa insanların hepsi Âdem’in çocuklarıdır; Allah Âdem’i de topraktan yaratmıştır." Irk üstünlüğü düşüncesinin temelsizliği başka bir hadiste de şöyle ortaya konur "Hepiniz Âdem’in oğullarısınız, Âdem de topraktan yaratılmıştır. İnsanlar babaları ve dedeleri ile övünmekten vazgeçsinler. Çünkü onlar Allah nazarında küçük bir karıncadan daha değersizdirler"
Burada üstünlük ırkta renkte ya da başka bir şeyde değil sadece ve sadece Allah katında değer ve üstünlük Allah’ın çizmiş olduğu hudutlara riayet etmektedir. Bu hudutlar doğrultusunda hayat yaşamaktır. Bugün bizlere düşen en önemli görev gerçek İslam’ın anlaşılır bir vaziyette insanlarımıza anlatılmasıdır. Ama maalesef bugün camilerin kapıları açık olmasına rağmen ilahiyat fakülteleri açık olmasına rağmen gerçek İslam’dan bahsedilmemekte hatta ve hatta temizliğinden başka bir şey anlatılmamaktadır. Oysaki kardeşkanlarının durması topyekûn bir sahih İslam’ın anlatımıyla çözümlenecektir. İç ve dış mihrakların ev sahipliğini yaptığı bir projenin yok olmasının düşünülmesi hayalden başka bir şey değildir.
İslâm, getirdiği evrensel kardeşlik ilkesi ile Cahiliyye döneminde şiddetle hüküm süren ırkçılık âdetini ezip yok etti. Kendilerini soylu ve üstün gören Mekke aristokratlarının zulüm ve baskılarına rağmen İslâm, Romalı Süheyb, Habeşli Bilal ve İranlı Selman gibi aşağılanan insanların çabalarıyla başarıya ulaşarak evrensel bir toplum oluşturdu. Bugün de Romalı Süheyblere, Habeşli Bilallere ve İranlı Selmanlara ihtiyaç hâsıl olmuştur…
"Bütün insanlar Âdem ile Havva'nın çocuklarıdır... Allah kıyamet gününde soy ve neseplerinizden dolayı sizi sorguya çekmez. Şüphesiz Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır." (Taberi)
Kardeşlik ilkesinin oluşması ancak sahih İslam’ın anlatılması yaşanılmasıyla olacaktır. Kur’an ve sünnetin gölgesinde gerçek bir kardeşliğin oluşması umuduyla…