Yok kardeşim hiçbir şeye, kimseye veya kuruma güven kalmadı bu memlekette.
Ah anacım, sen ne kadar doğru söylemişsin “Sakın kızım dışarılarda yemek yeme, kim bilir hangi yağlarla yapıyorlardır” diye.
Güzel anacım iyi söyledin, hoş söyledin de tek bilmediğin, iş yağda bitmiyor.
Senin dışarıda gördüğün tehlike evimizin ta içine hatta masamıza kadar girmiş durumda.
Yok güzel anam, ben seni suçlar mıyım hiç...
Sen yiyecek konusunda hassas davranıyorsun zaten.
Ama ‘markalı` diye yapmış olduğun seçimler aslında en büyük handikabımız.
Zaten markayı da marka yapan bizleriz ya, o da ayrı bir konu.
Sen paraya acıma, yeter ki sağlıklı beslenelim diye herkesin bildiği en kaliteli ürünleri masamıza taşı, sonuç ne peki?
Evet, hiç beklemediğimiz markalara yönelik öyle bir açıklamalar geldi ki, hepimiz adeta şoke olduk.
Bize neler yedirmişler neler…
Yüzde 100 dana eti demişler, içinden kanatlı çıkmış;
Restoranlarda yiyeceğimiz pide için ‘kıymalı veya kuşbaşılı mı olsun?` diye sormuşlar, seçimimiz ne olursa olsun domuz eti yemişiz.
Tek bunlar mı? Elbette ki değil…
***
Sucuk etlerinde tek tırnaklıya rastlanmış.
Ayol bunu tek tırnaklı diyeceğinize, at ve eşek eti desenize.
Yanında satarken bize tımar da verseler, bizim millet hiç sorgulamaz “Aman ne güzel eşantiyon” deyip alırız.
Zamanla da kendimizi tımarlayıp dururuz.
Nisan ayında başladı ilk açıklamalar ve en son haziran ayının başlarında 11 firma daha deşifre edildi.
İpe sapa gelmeyen açıklamalar da firmalardan geldi.
Bu tamamen benim sağlığıma kastetmektir ve bir katilden hiçbir farkı yoktur.
Hatta bana göre tecavüzcü olarak nitelendirilen, toplumdan dışlanan kişilerden de hiç farkı yoktur.
Bu toplumumuza, bireylere ve tüm sağlık haklarımıza tecavüz etmektir.
Peki biz nasıl koruyacağız kendimizi?
Şu ana kadar yedirdikleri yanlarına kar kaldı ama bitmedi, bitmeyecek de…
Arkasından bir açıklama daha geldi.
Herkesin keyif aldığı içecekler vardır.
Kimi çay tiryakisidir, kimi benim gibi kahve.
Hele bunlar muhabbet dahilinde olursa değmeyin keyfime.
Yok ama keyfimin de sahtekarları çıktı.
Hem de sonuçları öyle böyle değil.
***
Hileciler, kahvenin içine süt tozu yerine tebeşir koymaya başlamışlar.
Uzmanlar tebeşir tozunun kansere yol açabileceğini açıklıyor.
Düşünsenize keyif almak size nelere mal olacak.
Çay da ise ayrı bir çakallık var.
Körpe filizler yerine kart dallar çaya karıştırılıyor.
Depolarda iyi muhafaza edilemediğinden, biz de fark etmeden küflü küflü çayları afiyetle içiyoruz.
Sonucu ne? Karaciğerlerimize el-Fatiha…
Uzmanlar ise markasız ürünler kullanmamamızı öneriyor.
Gördük efendim gördük, o markalı dediğiniz ürünlerde bize afiyetle at ve domuz eti yedirdiler.
Biz de üstüne yarasın dedik.
Zaten konunun üstünde de pek durmadık.
Nasılsa ülkem gündem yaratmada hiç sıkıntı yaşamıyor.
Eee bana da buradan seslenmek düşüyor…
Sağlığımın sahtekarları, keyfimim sahtekarları çok merak ediyorum bilmeden daha bana ve bu millete neler yedireceksiniz?
Ah anacım, sen ne kadar doğru söylemişsin “Sakın kızım dışarılarda yemek yeme, kim bilir hangi yağlarla yapıyorlardır” diye.
Güzel anacım iyi söyledin, hoş söyledin de tek bilmediğin, iş yağda bitmiyor.
Senin dışarıda gördüğün tehlike evimizin ta içine hatta masamıza kadar girmiş durumda.
Yok güzel anam, ben seni suçlar mıyım hiç...
Sen yiyecek konusunda hassas davranıyorsun zaten.
Ama ‘markalı` diye yapmış olduğun seçimler aslında en büyük handikabımız.
Zaten markayı da marka yapan bizleriz ya, o da ayrı bir konu.
Sen paraya acıma, yeter ki sağlıklı beslenelim diye herkesin bildiği en kaliteli ürünleri masamıza taşı, sonuç ne peki?
Evet, hiç beklemediğimiz markalara yönelik öyle bir açıklamalar geldi ki, hepimiz adeta şoke olduk.
Bize neler yedirmişler neler…
Yüzde 100 dana eti demişler, içinden kanatlı çıkmış;
Restoranlarda yiyeceğimiz pide için ‘kıymalı veya kuşbaşılı mı olsun?` diye sormuşlar, seçimimiz ne olursa olsun domuz eti yemişiz.
Tek bunlar mı? Elbette ki değil…
***
Sucuk etlerinde tek tırnaklıya rastlanmış.
Ayol bunu tek tırnaklı diyeceğinize, at ve eşek eti desenize.
Yanında satarken bize tımar da verseler, bizim millet hiç sorgulamaz “Aman ne güzel eşantiyon” deyip alırız.
Zamanla da kendimizi tımarlayıp dururuz.
Nisan ayında başladı ilk açıklamalar ve en son haziran ayının başlarında 11 firma daha deşifre edildi.
İpe sapa gelmeyen açıklamalar da firmalardan geldi.
Bu tamamen benim sağlığıma kastetmektir ve bir katilden hiçbir farkı yoktur.
Hatta bana göre tecavüzcü olarak nitelendirilen, toplumdan dışlanan kişilerden de hiç farkı yoktur.
Bu toplumumuza, bireylere ve tüm sağlık haklarımıza tecavüz etmektir.
Peki biz nasıl koruyacağız kendimizi?
Şu ana kadar yedirdikleri yanlarına kar kaldı ama bitmedi, bitmeyecek de…
Arkasından bir açıklama daha geldi.
Herkesin keyif aldığı içecekler vardır.
Kimi çay tiryakisidir, kimi benim gibi kahve.
Hele bunlar muhabbet dahilinde olursa değmeyin keyfime.
Yok ama keyfimin de sahtekarları çıktı.
Hem de sonuçları öyle böyle değil.
***
Hileciler, kahvenin içine süt tozu yerine tebeşir koymaya başlamışlar.
Uzmanlar tebeşir tozunun kansere yol açabileceğini açıklıyor.
Düşünsenize keyif almak size nelere mal olacak.
Çay da ise ayrı bir çakallık var.
Körpe filizler yerine kart dallar çaya karıştırılıyor.
Depolarda iyi muhafaza edilemediğinden, biz de fark etmeden küflü küflü çayları afiyetle içiyoruz.
Sonucu ne? Karaciğerlerimize el-Fatiha…
Uzmanlar ise markasız ürünler kullanmamamızı öneriyor.
Gördük efendim gördük, o markalı dediğiniz ürünlerde bize afiyetle at ve domuz eti yedirdiler.
Biz de üstüne yarasın dedik.
Zaten konunun üstünde de pek durmadık.
Nasılsa ülkem gündem yaratmada hiç sıkıntı yaşamıyor.
Eee bana da buradan seslenmek düşüyor…
Sağlığımın sahtekarları, keyfimim sahtekarları çok merak ediyorum bilmeden daha bana ve bu millete neler yedireceksiniz?