Baharın yaza doğru yolculuğu ile birlikte 2002 yılından bu yana tanış olduğumuz Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı ile tekrar karşılaşmaya başladık.
Ülkemizde ilk olarak 2002 yılında görülen hastalığa 2007 yılı sonuna kadar 1820 kişi yakalandı ve hastalananların 92’si yaşamını kaybetti.
Medya tarafından verilen hastalık ve hastalıktan ölüm haberleri; kırları tehlikeli alanlara, keneleri birer ölüm makinelerine çevirdi. İnsanların algıları bu yöne evrildi.
Adı KKKA olarak kısaltılan hastalığın etkeni bir zoonotik virüstür. Nairovirüs olarak adlandıran hastalık etkeni hayvanlarda da yaşayabilmesi ve hastalık yapabilmesi nedeniyle zoonotik virüs sınıfına girmektedir.
Virüsün kaynağı küçük omurgalı kemirgenlerdir. Nairovirüs mera kenelerine küçük omurgalı kemirgenlerden kan emerken geçer. Kenelerde yaşamını sürdüren virüsler, kenelerin çiftleşmesi sırasında bir diğerine bulaşır, yani kenelerde cinsel ilişki ile bulaşan bir hastalıktır. Dişi kenelerin larvalarına da geçen hastalık etkeni, yeni kenelerde varlığını sürdürür. Kene sayısı arttıkça virüsün yaygınlığı artar.
Keneler tarafından kan emdikleri hayvanlara bulaşan (inek, koyun, evcil hayvanlar, kanatlılar, küçük kemirgenler vb…) virüsün hayvanlarda oluşturduğu hastalık hafif seyretmektedir. Bu da hastalıklı hayvanların virüs bulaşmamış kenelere virüsü taşımasını kolaylaştırmaktadır.
Keneler otların üstüne çıkıp yapışacakları canlıların yanına gelmesini bekler ve fırsatını bulunca da canlıya tırmanır. Kan emeceği bölgeye kadar yürüyüşünü sürdürür ve oraya yapışıp doyana kadar kan emer. Ardından kendini tekrar yere bırakır. Bu süreçte taşıdığı virüsü kan emdiği canlıya iletir.
Kenenin tırmandığı ve kan emdiği canlı insan olunca virüs hayvanlara gösterdiği hoşgörüyü göstermez ve insanda ağır bir hastalık oluşturur. Ateş, deri altı, organ içi kanamalar ve yaygın eklem ağrıları ile seyreden hastalığın süresi 10 gün olup kişi ya iyileşmekte ya da ölmektedir. Erken tanıda etkili antiviral ilaçlarla ölüm oranı büyük ölçüde düşürülmektedir. Çalışmalar devam etmekle birlikte hastalığa karşı henüz aşı yoktur.
Dünya’da 650 çeşidi bulunan mera kenelerinin Hyalomma türü ülkemizde bu virüsü taşımaktadır. Doğu ve İç Anadolu’dan batıya doğru yayılan bu tür keneler, hastalığın da batıya doğru kaymasına neden olmaktadır. 2008 yılında 600–800 yeni hastalığa rastlanacağı tahmin edilmektedir.
İlk olarak Kırım ve Kongo’da görüldüğünden, kanamalar ve de ateş ile seyrettiğinden Kırım Kongo Kanamalı Ateşi adı verilen hastalık insanlara keneler tarafından bulaştırıldığından hastalıkla mücadele kenelere karşı yapılan savaşla mümkündür.
Kenelerle yapılacak en etkili savaş; kene hayvanda iken ektoparasitisidal ilaçlarla yok edilmesidir. Nisan-Eylül ayları arasında hayvanlara yapışan keneler; hayvanlar ilkbaharda ve sonbaharda ilaçlanarak büyük ölçüde yok edilebilmektedir. Meraların yakılması, boş tutulması, çevrenin ilaçlanması pahalı ve etkisiz ve de etkisiz olduğu kadar çevreye zarar veren yöntemlerdir.
Her kene virüs taşımamakla birlikte üzerimizde kene gördüğümüzde taşıyor gibi düşünmekte yarar vardır. Henüz yapışmadıysa üzerimizden uzaklaştırmak, yapıştıysa en kısa zamanda bir sağlık kuruluşuna gitmek gerekir. Kene öldürülmeden, en kısa zamanda ve dikkatli bir şekilde vücuttan ayrılırsa virüsü bulaştırma olasılığı azalmaktadır. Virüs bulaştığında erken tedavi hayat kurtarıcı olabilmektedir.
Alınacak basit ama sistemli önlemler KKKA’nın kırlarımızı korkulan alan, keneleri ölüm makineleri olmaktan çıkarmaya yeterli olacaktır.”
Alıntıdır!
Ülkemizde ilk olarak 2002 yılında görülen hastalığa 2007 yılı sonuna kadar 1820 kişi yakalandı ve hastalananların 92’si yaşamını kaybetti.
Medya tarafından verilen hastalık ve hastalıktan ölüm haberleri; kırları tehlikeli alanlara, keneleri birer ölüm makinelerine çevirdi. İnsanların algıları bu yöne evrildi.
Adı KKKA olarak kısaltılan hastalığın etkeni bir zoonotik virüstür. Nairovirüs olarak adlandıran hastalık etkeni hayvanlarda da yaşayabilmesi ve hastalık yapabilmesi nedeniyle zoonotik virüs sınıfına girmektedir.
Virüsün kaynağı küçük omurgalı kemirgenlerdir. Nairovirüs mera kenelerine küçük omurgalı kemirgenlerden kan emerken geçer. Kenelerde yaşamını sürdüren virüsler, kenelerin çiftleşmesi sırasında bir diğerine bulaşır, yani kenelerde cinsel ilişki ile bulaşan bir hastalıktır. Dişi kenelerin larvalarına da geçen hastalık etkeni, yeni kenelerde varlığını sürdürür. Kene sayısı arttıkça virüsün yaygınlığı artar.
Keneler tarafından kan emdikleri hayvanlara bulaşan (inek, koyun, evcil hayvanlar, kanatlılar, küçük kemirgenler vb…) virüsün hayvanlarda oluşturduğu hastalık hafif seyretmektedir. Bu da hastalıklı hayvanların virüs bulaşmamış kenelere virüsü taşımasını kolaylaştırmaktadır.
Keneler otların üstüne çıkıp yapışacakları canlıların yanına gelmesini bekler ve fırsatını bulunca da canlıya tırmanır. Kan emeceği bölgeye kadar yürüyüşünü sürdürür ve oraya yapışıp doyana kadar kan emer. Ardından kendini tekrar yere bırakır. Bu süreçte taşıdığı virüsü kan emdiği canlıya iletir.
Kenenin tırmandığı ve kan emdiği canlı insan olunca virüs hayvanlara gösterdiği hoşgörüyü göstermez ve insanda ağır bir hastalık oluşturur. Ateş, deri altı, organ içi kanamalar ve yaygın eklem ağrıları ile seyreden hastalığın süresi 10 gün olup kişi ya iyileşmekte ya da ölmektedir. Erken tanıda etkili antiviral ilaçlarla ölüm oranı büyük ölçüde düşürülmektedir. Çalışmalar devam etmekle birlikte hastalığa karşı henüz aşı yoktur.
Dünya’da 650 çeşidi bulunan mera kenelerinin Hyalomma türü ülkemizde bu virüsü taşımaktadır. Doğu ve İç Anadolu’dan batıya doğru yayılan bu tür keneler, hastalığın da batıya doğru kaymasına neden olmaktadır. 2008 yılında 600–800 yeni hastalığa rastlanacağı tahmin edilmektedir.
İlk olarak Kırım ve Kongo’da görüldüğünden, kanamalar ve de ateş ile seyrettiğinden Kırım Kongo Kanamalı Ateşi adı verilen hastalık insanlara keneler tarafından bulaştırıldığından hastalıkla mücadele kenelere karşı yapılan savaşla mümkündür.
Kenelerle yapılacak en etkili savaş; kene hayvanda iken ektoparasitisidal ilaçlarla yok edilmesidir. Nisan-Eylül ayları arasında hayvanlara yapışan keneler; hayvanlar ilkbaharda ve sonbaharda ilaçlanarak büyük ölçüde yok edilebilmektedir. Meraların yakılması, boş tutulması, çevrenin ilaçlanması pahalı ve etkisiz ve de etkisiz olduğu kadar çevreye zarar veren yöntemlerdir.
Her kene virüs taşımamakla birlikte üzerimizde kene gördüğümüzde taşıyor gibi düşünmekte yarar vardır. Henüz yapışmadıysa üzerimizden uzaklaştırmak, yapıştıysa en kısa zamanda bir sağlık kuruluşuna gitmek gerekir. Kene öldürülmeden, en kısa zamanda ve dikkatli bir şekilde vücuttan ayrılırsa virüsü bulaştırma olasılığı azalmaktadır. Virüs bulaştığında erken tedavi hayat kurtarıcı olabilmektedir.
Alınacak basit ama sistemli önlemler KKKA’nın kırlarımızı korkulan alan, keneleri ölüm makineleri olmaktan çıkarmaya yeterli olacaktır.”
Alıntıdır!