rüzgar gülü
Daimi Üye
Şehîd Olarak Öl!
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Eğer Allâh yolunda öldürülür ya da ölürseniz, şunu bilin ki Allâh’ın mağfireti ve rahmeti onların topladıkları bütün her şeyden daha hayırlıdır.” (Âl-i İmrân, 157)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Sizden biriniz, karınca ısırmasından ne kadar acı duyarsa, şehîd olan kimse de ölümden ancak o kadar acı duyar.” (Tirmizî, Fedâilü’l-cihâd, 26/1668; Nesâî, Cihâd, 35; İbn-i Mâce, Cihâd, 16)
Bir gün Rasûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Ömer’in üzerinde bir gömlek görmüştü:
“–Bu gömleğin yeni mi yoksa yıkanmış mı?” diye sordu.
Hz. Ömer (ra):
“–Yeni değil, yıkanmış gömlektir yâ Rasûlallah!” deyince:
“–Yeni giy, hamd ederek yaşa, şehîd olarak öl!” buyurdu. (Ahmed, II, 89)
Hz. Ömer (ra) da:
“Allah’ım, beni yolunda şehîd olmak ve Rasûlü’nün beldesinde ölmekle bahtiyar kıl!” diye duâ ederdi. (Buhârî, Fedâilü’l-Medîne, 12)
Hz. Ömer’in kızı Hafsa (ranhâ) vâlidemiz der ki:
“Babamın bu duâsını işitince şaşırdım ve:
“–Bu nasıl olacak? (Hem Medîne’de ölmek hem de şehîd olmak istiyorsun!)” dedim.
“–Allah emrini istediği yerde gerçekleştirir» dedi.” (Ali el-Müttakî, II, 675/5044)
Hz. Ömer şehîd edilinceye kadar insanların bu husustaki şaşkınlığı devâm etmiş ve bunun nasıl tahakkuk edeceğini merâk edip durmuşlardır. (İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, IV, 101)
Medîne-i Münevvere’de şehîd edilince, Cenâb-ı Hakk’ın, bu duâyı kabul ettiğini anladılar. (Dr. Murat Kaya, Hz. Ömer’den 111 Hatıra, Erkam Yay.)
İki Gününüz Bir Olmasın
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).” (Asr, 1,2,3)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“İki günü bir olan ziyandadır.” (Beyheki)
Talha bin Ubeydullah (ra) şöyle nakletmektedir:
Uzaktan sesini duyup ne dediğini anlayamadığımız saçı başı dağınık Necidli bir adam Rasûlullah (sav)’in huzûruna geldi. Rasûlullah’a yaklaştı. Bir de baktık ki, İslâm’ın ne olduğunu soruyor. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (sav):
“–Bir gün bir gecede beş vakit namaz kılmaktır.” buyurdu. Adam:
“–Kılmam gereken başka namaz var mı?” dedi.
“–Hayır yok! Nâfile olarak kılarsan o başka!..” buyurdu.
Rasûlullah (sav) sözüne devam ederek:
“–Bir de Ramazan ayı orucunu tutmaktır.” buyurdu. Adam yine:
“–Tutmam gereken başka oruç var mı?” dedi. Rasûl-i Ekrem Efendimiz:
“–Hayır yok. Nâfile olarak tutarsan o başka!..” buyurdu.
Râvî Talha (ra) diyor ki, Rasûlullah (sav) adama zekât vermeyi söyledi. Adam:
“–Vermem gereken başka sadaka var mı?” dedi.
“–Hayır yok. Nâfile olarak verirsen o başka…” buyurdu. Bu defa adam:
“–Bu söylediklerinden ne fazla, ne eksik yaparım!.” diyerek Rasûlullah’ın huzûrundan ayrıldı. Bunun üzerine Rasûlullah (sav):
“–Eğer sözüne sahip çıkarsa, kurtuldu gitti!..” buyurdu. (Buhârî, Îmân 34, Savm 1, Şehâdât 26; Müslim, Îmân 8, 9.)
Zamanda İsrâf
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Onlar orada: Rabbimiz! Bizi çıkar, (önce) yaptığımızın yerine iyi işler yapalım! diye feryad ederler. Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmedi mi? (Niçin inanmadınız?) Şimdi tadın (azabı)! Zalimlerin yardımcısı yoktur.” (Fâtır, 37)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganîmet bil: İhtiyarlığından önce gençliğini, hastalanmadan önce sıhhatini, fakirliğinden önce zenginliğini, meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini ve ölümünden önce hayâtını!” (Hâkim, el-Müstedrek, IV, 341; Buhârî, Rikak, 3; Tirmizî, Zühd, 25)
Rasûlullâh (sav) bir gün:
“Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur.” buyurmuşlardı.
Ashâb-ı kirâm:
“–Onun pişmanlığı nedir yâ Rasûlallâh?” diye sordular.
Efendimiz:
“–Muhsin bir kişi ise, bu hâlini daha fazla artırmamış olduğuna; kötülük eden bir kişi ise o kötülükten vazgeçmemiş olduğuna pişman olacaktır.” buyurdular. (Tirmizî, Zühd, 59)
Manevi Kazanca Ortaklık
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“(Ey Rasûlüm!) Şüphesiz ki Kitâb’ı Sana hak olarak indirdik. O hâlde Sen de dîni Allâh’a has kılarak ihlâs ile kulluk et!” (Zümer, 2)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Allâh bu ümmete, zayıfların duâsı, namazları ve ihlâsları sebebiyle yardım eder.” (Nesâî, Cihâd, 43)
Tebük Seferi’nde yaşanan bir ihlâs misâlini Vâsile bin Eskâ (ra) şöyle anlatıyor:
Tebük Seferi’ne çıkılacağı günlerde (sefere iştirâk edebilmek için ne bir maddî gücüm ne de bir bineğim vardı. Bu mübârek seferden mahrum kalmamak için) Medîne’de şöyle nidâ ettim:
“–Ganimet hissemi vermem karşılığında kim beni bineğine bindirir?!”
Ensâr’dan yaşlı bir zât, münâvebe ile (sırayla) binmek üzere beni savaşa götürebileceğini söyledi. Ben hemen; “Anlaştık!” deyince:
“–Öyleyse Allâh’ın bereketi üzere yürü!” dedi.
Böylece hayırlı bir arkadaşla yola çıktım. Allâh ganimet de nasîb etti; hisseme bir miktar deve isâbet etti. Bunları sürüp (o yaşlı Ensârî’ye) getirdim. O ise bana:
“–Develerini al götür.” dedi.
“–Başta yaptığımız anlaşmaya göre bunlar senin.” dediysem de Ensârî:
“–Ey kardeşim! Ganimetini al, ben senin bu maddî payını istememiştim. (Ben sevâbına, yâni mânevî kazancına iştirâk etmeyi düşünmüştüm).” karşılığını verdi. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 113/2676)
Sende Tevbe Et!
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“De ki: Ey nefislerine zulmetmekte aşırı giden kullarım! Allâh’ın rahmetinden ümîdinizi kesmeyiniz! Çünkü Allâh bütün günahları affeder. Muhakkak O, çok bağışlayıcı ve engin merhamet sâhibidir.” (Zümer, 53)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Günahlarına (nedâmetle) tevbe eden, hiç günah işlememiş gibi olur!” (İbn-i Mâce, Zühd, 30)
Allâh Rasûlü, amcası Hz. Hamza’yı şehîd ederek kendisini derîn bir hüzne boğan Vahşî’yi, İslâm’a dâvet etmesi için ashâbından birini gönderdi. Vahşî ise Rasûlullâh’a cevâben:
“–Yâ Muhammed! Sen, “Bir kimseyi öldüren, yâhud Allâh’a şirk koşan veyâ zinâ eden biri, kıyâmet günü iki kat azâba uğrar ve cehennemde hor ve hakîr olarak ebediyyen kalır.” (Furkân, 68-69) diye Allâh’ın hükmünü beyân etmiş iken, beni nasıl oluyor da İslâm’a dâvet edebiliyorsun? Ben ki bu çirkinliklerin hepsini yaptım. Benim için nerede bir kurtuluş yolu olacak ki?” dedi.
Bunun üzerine Allâh Teâlâ:
“De ki: Ey nefislerine zulmetmekte aşırı giden kullarım! Allâh’ın rahmetinden ümîdinizi kesmeyiniz! Çünkü Allâh bütün günahları affeder. Muhakkak O, çok bağışlayıcı ve engin merhamet sâhibidir.” (Zümer, 53) âyetini inzâl etti.
Nihâyet Vahşî âyet-i kerîmedeki müjde ile ferahladı ve:
“–Rahmetin ne kadar da büyük ey Rabbim!” diyerek ve tevbe-i nasûhta bulunarak arkadaşlarıyla birlikte müslüman oldu.
Rasûl-i Ekrem (sav)’in yanındaki sahâbîler:
“–Yâ Rasûlallâh! Bu af ve merhamet sadece Vahşî’ye mi mahsustur, yoksa bütün müslümanlara mı?” diye suâl ettiklerinde Rasûlullâh (sav):
“–Bütün müslümanlar içindir.” buyurdular.
Hz. Hamza’yı Uhud’da şehîd eden Vahşî, artık Hz. Vahşî (ra) idi. Ve bu hidâyet ve mağfiretin mânevî hazzı içinde, kendisini affettirebilmek ümîdiyle, Hz. Hamza’ya diyet olarak, peygamberlik iddiâsında bulunan Müseylemetü’l-Kezzâb’ı bir savaşta bütün tehlikelerini göze alarak katletti ve böylece bir fitneye son verdi. (Osman Nûri Topbaş, Vakıf, İnfak ve Hizmet, Erkam Yay.)
Bir Hayırlı İşin Karşılığı
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Onlar, bir kötülük yaptıkları veya kendilerine zulmettikleri zaman, Allâh’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe ve istiğfâr ederler. Zâten günahları Allâh’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar işledikleri günahta bile bile ısrâr etmezler.” (Âl-i İmrân, 135)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Allâh Teâlâ, gündüz günah işleyenin tevbesini kabûl etmek için geceleyin elini açar. Geceleyin günah işleyenin tevbesini kabûl etmek için de gündüz elini açar. Güneş battığı yerden doğuncaya, yâni kıyâmete kadar bu böyle devâm edip gider.” (Müslim, Tevbe, 31)
Ahmed b. Hadraveyh’in (ks) evine giren bir hırsız, evin her tarafını arayıp taradığı halde götürecek, hiçbir şey bulamadı ve eli boş olarak döneceği zaman, Ahmed:
"–Ey genç! Şu kovayı alıp su doldur, abdest al ve namaz kılmakla meşgûl ol. Belki o zamana kadar evime bir şey gelir de sana veririm. Bu sûretle, evimden eli boş olarak dönmemiş olursun!.." dedi.
Genç, onun istediği gibi hareket etti. Sabah olunca, ağanın biri yüz elli altın alıp şeyhin huzuruna getirdi. Şeyh, gence:
"–Al bunu, bir gece namaz kılmanın karşılığı budur." dedi.
Bunun üzerine gençte bir hâl zuhur etti. Vücûdundaki bütün organlar ve zerreler tir tir titriyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve:
"–Yolumu kaybetmişim. İzzet ve Celâl sahibi Allah için bir gece iş yaptım, bana böyle ikramda bulundu!.." diyordu.
Tevbe edip Allah Tealâ’ya döndü, altınları kabul etmedi ve şeyhin müridlerinden oldu. (Attar, s: 385) (Ömer Faruk Demireşik, Ahiret Azığı-2, Erkam Yay.)
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Eğer Allâh yolunda öldürülür ya da ölürseniz, şunu bilin ki Allâh’ın mağfireti ve rahmeti onların topladıkları bütün her şeyden daha hayırlıdır.” (Âl-i İmrân, 157)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Sizden biriniz, karınca ısırmasından ne kadar acı duyarsa, şehîd olan kimse de ölümden ancak o kadar acı duyar.” (Tirmizî, Fedâilü’l-cihâd, 26/1668; Nesâî, Cihâd, 35; İbn-i Mâce, Cihâd, 16)
Bir gün Rasûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Ömer’in üzerinde bir gömlek görmüştü:
“–Bu gömleğin yeni mi yoksa yıkanmış mı?” diye sordu.
Hz. Ömer (ra):
“–Yeni değil, yıkanmış gömlektir yâ Rasûlallah!” deyince:
“–Yeni giy, hamd ederek yaşa, şehîd olarak öl!” buyurdu. (Ahmed, II, 89)
Hz. Ömer (ra) da:
“Allah’ım, beni yolunda şehîd olmak ve Rasûlü’nün beldesinde ölmekle bahtiyar kıl!” diye duâ ederdi. (Buhârî, Fedâilü’l-Medîne, 12)
Hz. Ömer’in kızı Hafsa (ranhâ) vâlidemiz der ki:
“Babamın bu duâsını işitince şaşırdım ve:
“–Bu nasıl olacak? (Hem Medîne’de ölmek hem de şehîd olmak istiyorsun!)” dedim.
“–Allah emrini istediği yerde gerçekleştirir» dedi.” (Ali el-Müttakî, II, 675/5044)
Hz. Ömer şehîd edilinceye kadar insanların bu husustaki şaşkınlığı devâm etmiş ve bunun nasıl tahakkuk edeceğini merâk edip durmuşlardır. (İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, IV, 101)
Medîne-i Münevvere’de şehîd edilince, Cenâb-ı Hakk’ın, bu duâyı kabul ettiğini anladılar. (Dr. Murat Kaya, Hz. Ömer’den 111 Hatıra, Erkam Yay.)
İki Gününüz Bir Olmasın
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).” (Asr, 1,2,3)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“İki günü bir olan ziyandadır.” (Beyheki)
Talha bin Ubeydullah (ra) şöyle nakletmektedir:
Uzaktan sesini duyup ne dediğini anlayamadığımız saçı başı dağınık Necidli bir adam Rasûlullah (sav)’in huzûruna geldi. Rasûlullah’a yaklaştı. Bir de baktık ki, İslâm’ın ne olduğunu soruyor. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (sav):
“–Bir gün bir gecede beş vakit namaz kılmaktır.” buyurdu. Adam:
“–Kılmam gereken başka namaz var mı?” dedi.
“–Hayır yok! Nâfile olarak kılarsan o başka!..” buyurdu.
Rasûlullah (sav) sözüne devam ederek:
“–Bir de Ramazan ayı orucunu tutmaktır.” buyurdu. Adam yine:
“–Tutmam gereken başka oruç var mı?” dedi. Rasûl-i Ekrem Efendimiz:
“–Hayır yok. Nâfile olarak tutarsan o başka!..” buyurdu.
Râvî Talha (ra) diyor ki, Rasûlullah (sav) adama zekât vermeyi söyledi. Adam:
“–Vermem gereken başka sadaka var mı?” dedi.
“–Hayır yok. Nâfile olarak verirsen o başka…” buyurdu. Bu defa adam:
“–Bu söylediklerinden ne fazla, ne eksik yaparım!.” diyerek Rasûlullah’ın huzûrundan ayrıldı. Bunun üzerine Rasûlullah (sav):
“–Eğer sözüne sahip çıkarsa, kurtuldu gitti!..” buyurdu. (Buhârî, Îmân 34, Savm 1, Şehâdât 26; Müslim, Îmân 8, 9.)
Zamanda İsrâf
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Onlar orada: Rabbimiz! Bizi çıkar, (önce) yaptığımızın yerine iyi işler yapalım! diye feryad ederler. Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmedi mi? (Niçin inanmadınız?) Şimdi tadın (azabı)! Zalimlerin yardımcısı yoktur.” (Fâtır, 37)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganîmet bil: İhtiyarlığından önce gençliğini, hastalanmadan önce sıhhatini, fakirliğinden önce zenginliğini, meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini ve ölümünden önce hayâtını!” (Hâkim, el-Müstedrek, IV, 341; Buhârî, Rikak, 3; Tirmizî, Zühd, 25)
Rasûlullâh (sav) bir gün:
“Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur.” buyurmuşlardı.
Ashâb-ı kirâm:
“–Onun pişmanlığı nedir yâ Rasûlallâh?” diye sordular.
Efendimiz:
“–Muhsin bir kişi ise, bu hâlini daha fazla artırmamış olduğuna; kötülük eden bir kişi ise o kötülükten vazgeçmemiş olduğuna pişman olacaktır.” buyurdular. (Tirmizî, Zühd, 59)
Manevi Kazanca Ortaklık
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“(Ey Rasûlüm!) Şüphesiz ki Kitâb’ı Sana hak olarak indirdik. O hâlde Sen de dîni Allâh’a has kılarak ihlâs ile kulluk et!” (Zümer, 2)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Allâh bu ümmete, zayıfların duâsı, namazları ve ihlâsları sebebiyle yardım eder.” (Nesâî, Cihâd, 43)
Tebük Seferi’nde yaşanan bir ihlâs misâlini Vâsile bin Eskâ (ra) şöyle anlatıyor:
Tebük Seferi’ne çıkılacağı günlerde (sefere iştirâk edebilmek için ne bir maddî gücüm ne de bir bineğim vardı. Bu mübârek seferden mahrum kalmamak için) Medîne’de şöyle nidâ ettim:
“–Ganimet hissemi vermem karşılığında kim beni bineğine bindirir?!”
Ensâr’dan yaşlı bir zât, münâvebe ile (sırayla) binmek üzere beni savaşa götürebileceğini söyledi. Ben hemen; “Anlaştık!” deyince:
“–Öyleyse Allâh’ın bereketi üzere yürü!” dedi.
Böylece hayırlı bir arkadaşla yola çıktım. Allâh ganimet de nasîb etti; hisseme bir miktar deve isâbet etti. Bunları sürüp (o yaşlı Ensârî’ye) getirdim. O ise bana:
“–Develerini al götür.” dedi.
“–Başta yaptığımız anlaşmaya göre bunlar senin.” dediysem de Ensârî:
“–Ey kardeşim! Ganimetini al, ben senin bu maddî payını istememiştim. (Ben sevâbına, yâni mânevî kazancına iştirâk etmeyi düşünmüştüm).” karşılığını verdi. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 113/2676)
Sende Tevbe Et!
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“De ki: Ey nefislerine zulmetmekte aşırı giden kullarım! Allâh’ın rahmetinden ümîdinizi kesmeyiniz! Çünkü Allâh bütün günahları affeder. Muhakkak O, çok bağışlayıcı ve engin merhamet sâhibidir.” (Zümer, 53)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Günahlarına (nedâmetle) tevbe eden, hiç günah işlememiş gibi olur!” (İbn-i Mâce, Zühd, 30)
Allâh Rasûlü, amcası Hz. Hamza’yı şehîd ederek kendisini derîn bir hüzne boğan Vahşî’yi, İslâm’a dâvet etmesi için ashâbından birini gönderdi. Vahşî ise Rasûlullâh’a cevâben:
“–Yâ Muhammed! Sen, “Bir kimseyi öldüren, yâhud Allâh’a şirk koşan veyâ zinâ eden biri, kıyâmet günü iki kat azâba uğrar ve cehennemde hor ve hakîr olarak ebediyyen kalır.” (Furkân, 68-69) diye Allâh’ın hükmünü beyân etmiş iken, beni nasıl oluyor da İslâm’a dâvet edebiliyorsun? Ben ki bu çirkinliklerin hepsini yaptım. Benim için nerede bir kurtuluş yolu olacak ki?” dedi.
Bunun üzerine Allâh Teâlâ:
“De ki: Ey nefislerine zulmetmekte aşırı giden kullarım! Allâh’ın rahmetinden ümîdinizi kesmeyiniz! Çünkü Allâh bütün günahları affeder. Muhakkak O, çok bağışlayıcı ve engin merhamet sâhibidir.” (Zümer, 53) âyetini inzâl etti.
Nihâyet Vahşî âyet-i kerîmedeki müjde ile ferahladı ve:
“–Rahmetin ne kadar da büyük ey Rabbim!” diyerek ve tevbe-i nasûhta bulunarak arkadaşlarıyla birlikte müslüman oldu.
Rasûl-i Ekrem (sav)’in yanındaki sahâbîler:
“–Yâ Rasûlallâh! Bu af ve merhamet sadece Vahşî’ye mi mahsustur, yoksa bütün müslümanlara mı?” diye suâl ettiklerinde Rasûlullâh (sav):
“–Bütün müslümanlar içindir.” buyurdular.
Hz. Hamza’yı Uhud’da şehîd eden Vahşî, artık Hz. Vahşî (ra) idi. Ve bu hidâyet ve mağfiretin mânevî hazzı içinde, kendisini affettirebilmek ümîdiyle, Hz. Hamza’ya diyet olarak, peygamberlik iddiâsında bulunan Müseylemetü’l-Kezzâb’ı bir savaşta bütün tehlikelerini göze alarak katletti ve böylece bir fitneye son verdi. (Osman Nûri Topbaş, Vakıf, İnfak ve Hizmet, Erkam Yay.)
Bir Hayırlı İşin Karşılığı
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Onlar, bir kötülük yaptıkları veya kendilerine zulmettikleri zaman, Allâh’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe ve istiğfâr ederler. Zâten günahları Allâh’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar işledikleri günahta bile bile ısrâr etmezler.” (Âl-i İmrân, 135)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Allâh Teâlâ, gündüz günah işleyenin tevbesini kabûl etmek için geceleyin elini açar. Geceleyin günah işleyenin tevbesini kabûl etmek için de gündüz elini açar. Güneş battığı yerden doğuncaya, yâni kıyâmete kadar bu böyle devâm edip gider.” (Müslim, Tevbe, 31)
Ahmed b. Hadraveyh’in (ks) evine giren bir hırsız, evin her tarafını arayıp taradığı halde götürecek, hiçbir şey bulamadı ve eli boş olarak döneceği zaman, Ahmed:
"–Ey genç! Şu kovayı alıp su doldur, abdest al ve namaz kılmakla meşgûl ol. Belki o zamana kadar evime bir şey gelir de sana veririm. Bu sûretle, evimden eli boş olarak dönmemiş olursun!.." dedi.
Genç, onun istediği gibi hareket etti. Sabah olunca, ağanın biri yüz elli altın alıp şeyhin huzuruna getirdi. Şeyh, gence:
"–Al bunu, bir gece namaz kılmanın karşılığı budur." dedi.
Bunun üzerine gençte bir hâl zuhur etti. Vücûdundaki bütün organlar ve zerreler tir tir titriyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve:
"–Yolumu kaybetmişim. İzzet ve Celâl sahibi Allah için bir gece iş yaptım, bana böyle ikramda bulundu!.." diyordu.
Tevbe edip Allah Tealâ’ya döndü, altınları kabul etmedi ve şeyhin müridlerinden oldu. (Attar, s: 385) (Ömer Faruk Demireşik, Ahiret Azığı-2, Erkam Yay.)