Konuşma Dili - Yazı Dili Ayırımı
İnsanların birbirleriyle anlaşabilmelerini sağlayan tek araç dildir. Topluluklar halinde yaşamaya yönelen insanlar, bu ortak anlaşma aracı olan canlı bir varlık olan dili geliştirdiler. Dil, bu yapısı gereği toplumla sıkı sıkıya bağlantılıdır.
Bir dili konuşma dili ve yazı dili olarak ikiye ayırırız: Konuşma dili; günlük hayatımızda konuşurken kullandığımız dildir. Bu dilin özelliği, sadece konuşulan dil olarak kalmış ve bir kültür dili haline dönüşememiş olmasıdır. Diğer yandan yazı dilini besleyen en önemli kaynak da sözlü kültür ve konuşma dilidir.
Bir ülkenin hemen her bölgesinde birbirinden farklı telâffuzlara ve kelime ayrılıklarına dayanan ağızlar bulunabilir. Bu durumda da konuşma dili, o dili konuşan toplumların her bölgesinin azçok kendi ağız yapısına dayanan günlük tabiî dilidir. Erzurum'da konuşan kişi Erzurum ağzını, Trabzon'da konuşan kişi Trabzon ağzını kullanır...
Bölge ağızları, bilim araştırmalarında ya da tiyatro, roman gibi yapıtlarda konuşturulan kişilerin ağızlarını belli etmek, yansımalar yapmak istenince yazıda gösterilebilir.
Yazı dili ise kültür dilidir. Yazılı eserlerde kullanılır. Yazı dili, o dili konuşan insanların, lehçe ya da ağızlarından birisinin temel alınması sonucu standart bir hale getirilmesiyle oluşur. Yazı dili olma niteliğini taşıyan ağızın, bir ülkenin kültür merkezi olarak gelişen bölgesinin ağzı olması ve konuşma dillerinin de en gelişmiş olanı arasından seçilmiş bulunması zorunluluğu bulunmaktadır. Türkçenin yazı dili, İstanbul ağzına dayanmaktadır.
Bir ülkenin çeşitli konuşma dilleri ve ağızları bulunmasına karşılık, bir tek yazı dili bulunmaktadır. O ülkede yaşayan insanlar, okuyup yazarken bu ortak dili kullanmaktadır. Konuşma diline göre en önemli ayırt edici özelliği bu dilin muhafazakâr olmasıdır. Normal şartlar arasında, dışarıdan zorlama olmaksızın dile ait özelliklerini kolay kolay kaybetmemesidir. Aynı ülke içinde konuşulan lehçe ve ağızların alabildiğine farklılaşmasını önlemesidir.
Ancak belli bir kültür seviyesine ulaşabilmiş, medeniyet kurabilmiş ve ortak bir edebiyat geleneği oluşturabilmiş milletlerin yazı dili bulunmaktadır. Bu nedenle de yazı dilinin geliştirilmesi kültür ile uğraşan aydınların (bilim adamları, şair ve yazarlar gibi) yardımı ile gerçekleşmektedir.
Dil yapısı gereği sözlü bir fonomendir. O kadar sese bağımlıdır ki, tarih boyunca konuşulan binlerce belki de onbinlerce dilden, ancak yüz altı tanesi yazıyı kullanmış ve edebiyat üretebilecek derecede gelişimini tamamlayabilmiştir. Bugün ise konuşulan üç bin kadar dünya dilinden, 78 tanesinin edebiyatı ve yazılı kültürü bulunmaktadır. Günümüzün son teknolojik gelişmeleri karşısında, bugün bile yüzlerce dil uygun yazı sistemi geliştirilemediği için yazıya geçirilememiştir.
İnsanların birbirleriyle anlaşabilmelerini sağlayan tek araç dildir. Topluluklar halinde yaşamaya yönelen insanlar, bu ortak anlaşma aracı olan canlı bir varlık olan dili geliştirdiler. Dil, bu yapısı gereği toplumla sıkı sıkıya bağlantılıdır.
Bir dili konuşma dili ve yazı dili olarak ikiye ayırırız: Konuşma dili; günlük hayatımızda konuşurken kullandığımız dildir. Bu dilin özelliği, sadece konuşulan dil olarak kalmış ve bir kültür dili haline dönüşememiş olmasıdır. Diğer yandan yazı dilini besleyen en önemli kaynak da sözlü kültür ve konuşma dilidir.
Bir ülkenin hemen her bölgesinde birbirinden farklı telâffuzlara ve kelime ayrılıklarına dayanan ağızlar bulunabilir. Bu durumda da konuşma dili, o dili konuşan toplumların her bölgesinin azçok kendi ağız yapısına dayanan günlük tabiî dilidir. Erzurum'da konuşan kişi Erzurum ağzını, Trabzon'da konuşan kişi Trabzon ağzını kullanır...
Bölge ağızları, bilim araştırmalarında ya da tiyatro, roman gibi yapıtlarda konuşturulan kişilerin ağızlarını belli etmek, yansımalar yapmak istenince yazıda gösterilebilir.
Yazı dili ise kültür dilidir. Yazılı eserlerde kullanılır. Yazı dili, o dili konuşan insanların, lehçe ya da ağızlarından birisinin temel alınması sonucu standart bir hale getirilmesiyle oluşur. Yazı dili olma niteliğini taşıyan ağızın, bir ülkenin kültür merkezi olarak gelişen bölgesinin ağzı olması ve konuşma dillerinin de en gelişmiş olanı arasından seçilmiş bulunması zorunluluğu bulunmaktadır. Türkçenin yazı dili, İstanbul ağzına dayanmaktadır.
Bir ülkenin çeşitli konuşma dilleri ve ağızları bulunmasına karşılık, bir tek yazı dili bulunmaktadır. O ülkede yaşayan insanlar, okuyup yazarken bu ortak dili kullanmaktadır. Konuşma diline göre en önemli ayırt edici özelliği bu dilin muhafazakâr olmasıdır. Normal şartlar arasında, dışarıdan zorlama olmaksızın dile ait özelliklerini kolay kolay kaybetmemesidir. Aynı ülke içinde konuşulan lehçe ve ağızların alabildiğine farklılaşmasını önlemesidir.
Ancak belli bir kültür seviyesine ulaşabilmiş, medeniyet kurabilmiş ve ortak bir edebiyat geleneği oluşturabilmiş milletlerin yazı dili bulunmaktadır. Bu nedenle de yazı dilinin geliştirilmesi kültür ile uğraşan aydınların (bilim adamları, şair ve yazarlar gibi) yardımı ile gerçekleşmektedir.
Dil yapısı gereği sözlü bir fonomendir. O kadar sese bağımlıdır ki, tarih boyunca konuşulan binlerce belki de onbinlerce dilden, ancak yüz altı tanesi yazıyı kullanmış ve edebiyat üretebilecek derecede gelişimini tamamlayabilmiştir. Bugün ise konuşulan üç bin kadar dünya dilinden, 78 tanesinin edebiyatı ve yazılı kültürü bulunmaktadır. Günümüzün son teknolojik gelişmeleri karşısında, bugün bile yüzlerce dil uygun yazı sistemi geliştirilemediği için yazıya geçirilememiştir.