Kötümserlik Öldürüyor, İyimserlik Ömrü Uzatıyor
İLK akla gelen aşk olsa da; üzüntüden öfkeye, heyecandan korkuya her tür duygunun yüklendiği kalp, insanoğlunu nereye kadar taşır?
İLK akla gelen aşk olsa da; üzüntüden öfkeye, heyecandan korkuya her tür duygunun yüklendiği kalp, insanoğlunu nereye kadar taşır? Prof. Dr. E. Murat Tüzün, “Kırık Kalpler” başlığıyla işte bu sorunun yanıtını veriyor bize.
Japon doktorlar ilk defa 1990’larda büyük üzüntü, korku, şaşkınlık, heyecan gibi duyguların yarattığı strese maruz kalan insanların, özellikle menopoz sonrası kadınların kalplerinde, ani bir zayıflama gelişebildiğini gözlediler. Gördüler ki bu hastalıkta kalbin sol karıncığı şekil değiştirip, beli ince yuvarlakça bir vazoya dönüyor.
STRESE BAĞLI ZAFİYET
Japonlar bu şekli, ahtapot avlamak için kullanılan çömleğe benzeterek “tako-subo hastalığı” adını verseler de en uygun isim “kırık kalp” hastalığıdır. Neden nasıl oluştuğu henüz bilinmiyor. Kalbi kırılan insanın vücudunda, stres hormonu dediğimiz maddeler bolca salınır. Çok miktarda stres hormonu, kalp kas hücrelerini felç eder. Büyük bölümü kasılmaz hale gelen kalp, vücuda yeterli kanı pompalayamaz. Bilinen tedavisi yok lakin destekleyici tedavilerle hasta hayata tutunabilirse, zaman içinde kalp kendi kendine iyileşir. Zamanında hastaneye gidilemezse ölüm riski yüksektir.
Kötümserlik öldürüyor, iyimserlik ömrü uzatıyor
ABD’li bilim adamları, kimseye güvenmeyen, her sözün, her iyi şeyin arkasında gizli, çıkarcı maksat arayan zihniyetin sağlığa zararlı olup olmadığını sorguladılar. Yüz bine yakın 50–80 yaş arası kadının iyimser mi kötümser mi olduğu araştırıldı. 8 yıllık izleme sonunda, iyimser olanların kötümser olanlara oranla daha uzun yaşadıkları, daha az kalp krizi ve inme geçirdikleri görüldü. Ölümler ise kötümser olanlarda belirgin olarak artmıştı. Kötümserlik, şüphecilik, husumet dolu olmak, insan vücudunda bir dizi değişikliklere yol açıp kalbi yoruyor, damarları yaşlandırıyor ve hayatı kısaltıyor.
ÇİN İYİMSER, TÜRKİYE KÖTÜMSER
Pew Araştırma Enstitüsü, çeşitli ülkelerin insanlarına “Ülkenizin gidişi hakkında iyimser misiniz” diye sormuş. Pew’in yaptığı araştırmaya göre en iyimser insanların yaşadığı ülke Çin. Ardından Hindistan ve Kanada geliyor. Türkiye’de bu soruyu yanıtlayan yüz kişiden sadece 22’si ülkenin gidişatının iyi olduğunu söylemiş. “Sizden sonraki kuşaklar için koşullar daha iyi olacak mı” sorusuna 3 kişiden yalnızca biri “evet” diye cevap vermiş. “Kendi halinizden memnun musunuz” sorusunu, 4 kişiden biri ‘memnunum’ diye yanıtlamış. Bunlar, iyimser bir toplumun göstergesi değil. Kalp sağlığını korumanın yolu yalnızca sağlıklı beslenip spor yapmaktan, gerektiğinde düzenli ilaç almaktan geçmiyor. Hayata bakış açımızı karamsarlıktan, kötümserlikten, şüphecilikten uzaklaştırmak, tansiyonumuzu normal sınırlarda tutmak kadar önemli.
YÜREĞE İNMEK YİNE bu yıl ada sensiz içime hiç sinmedi / Dil’de yalnız dolaştım hep, gözyaşlarım dinmedi / Ben de şaştım nasıl oldu yüreğime inmedi... Osman Nihat Akın’ın ünlü nihavent şarkısındaki gibi, üzüntü, sıkıntı ve hüznü, çoğu kez kalbimizle ilintilendiririz. “Yüreği dayanmadı”, “kalbi kırık gitti”, “yüreğine indi” gibi sözler, zengin mecazi anlamlarının yanı sıra bazen de gerçeği yansıtıyor.
HASARLI KALBİ ONARDILAR
Kalp yetmezliği, kalp hastalığı arasında vaka sayısı en hızlı artan hastalık olarak karşımıza çıkıyor. Milyonlarca insanda görülebilen ve tedavisi zor olan kalp yetersizliği, bilim insanın çare bulmaya çalıştığı en önemli sorun. Bilimdünyasının saygın yayınlarından biri olan Science Dergisi’nde yayımlanan bir araştırma, “Kalpte, ölen hücrelerin yerine yenisi yapılamaz” görüşünü temelden sarstı. Bu yeni bulgular, hasarlı kalbin onarılabileceği umutlarını artırdı.
ATOM BOMBASI İŞE YARADI
Kalbin hücrelerinin çoğalarak yenilenip yenilenmediği hayvan deneylerinde incelenebiliyor. Örneğin farenin kalp hücrelerini radyoaktif birmaddeyle boyadıktan sonra belli aralıklarla bakıp, boyanmış hücrelerden kaçı ölmüş, boyalı olmayan yeni doğmuş hücre varmı sorularını cevaplamak mümkün. Lakin, radyoaktivitenin riski nedeniyle aynı deneyi insanlarda yapmak mümkün değil. İsveç Karolinska Enstitüsü’nden bilim adamları, birçok insanda hücre içinde radyoaktif boyalı DNA’nın zaten var olduğu fikrinden hareket ederek bir araştırma planladı. 1960’lı yıllarda atombombası denemeleri, atmosferdeki karbon-14 adlı radyoaktifmaddenin yoğunluğunu çok artırdı. Atombombaları, dünyanın ücra köşesinde patlatılmış olsa da ortaya çıkan karbon-14, oksijenle birleşip radyoaktif karbondioksit olarak tüm atmosfere yayılmıştı. Dünyanın her köşesinde, karbondioksiti fotosentez işleminden geçirip enerji olarak kullanmak isteyen bitkiler, karbon-14 içeren radyoaktif karbondioksiti atmosferden aldılar. İnsanlar da, bu bitkileri yiyen hayvanları yiyerek radyoaktifmaddeyi aldı. Vücudumuza giren radyoaktif karbon- 14, yeni doğmakta olan hücremizin çekirdeğinde sentez edilmekte olan DNA’ya bağlandı ve hücre ölünceye kadar da ayrılmadı. Böylece insanda da radyoaktifmaddeli (boyanmış) DNA aracılığıyla araştırma yapmak mümkün oldu.
SIRA İLACIN BULUNMASINDA
Araştırmalar sonunda 25 yaşında bir insanda her yıl kalp kası hücrelerinin yüzde birinin yenilendiği anlaşıldı. Bu yenileme hızı, 75 yaşındaki bir kişide, iki yüzde bire düşüyor. Bu bulgular, kalbin kendi kendini tedavi edebileceğini göstermiyor ama yardımedilirse hücrelerini yenileme potansiyeli olduğu yönünde umut veriyor. Araştırmacılar makalelerini, “hücre yenileyici ilaçların geliştirilmesi halinde, kök hücre yöntemine ek olarak, kalp yetmezliğine karşı çok güçlü bir silah geliştirilebileceği” yönünde öneri ile sonlandırdılar.
KALP HÜCRESİ KENDİNİ YENİLİYOR
Araştırmacılar, bu yöntemi kullanarak kalp kası hücrelerinin doğum tarihini saptadı. Atom denemelerinin arttığı 1955’ten önce doğmuş insanların kalbinde bir çok kalp kası hücresinin o tarihten beri var olduğunu gördüler. Ama sonradan ortaya çıkan kalp kası hücrelerinin varlığını da tespit ettiler. Çeşitli tarihlerde doğmuş kişilerde yapılan araştırmalar sonun da, hücrelerin ne zaman doğduklarını saptadılar.
Kalp krizi depresyon nedeni
KALP krizi geçiren her 5 kişiden birinde “majör depresyon” dediğimiz tablo ortaya çıkabiliyor. Kalp yetersizliği, kalbin atım düzeyindeki bozukluklar ve pıhtı oluşumu, depresyonu olanlarda daha sık görülür. Kalp ameliyatı olanlar da benzer durumda. Depresyon varsa, yaraların iyileşmesi gecikir, enfeksiyon riski yükselir. Depresyondan beyin de etkilenir. Depresyon, stres hormonu denilen maddelerin salınımı ile artar. Beynimizin ortasında hipofiz denilen ceviz içi kadar bir gudde vardır. Burada salgılanan hormon, böbreküstü bezini uya ra rak, kor ti zon ve ben ze ri stres hormonlarının salınımını tetikler. Bu hormonlar tansiyonumuzu yükseltir, kalbimizi hızlandırır, damarlarımızı, yangıyla kızgın hale getirir. Böylece kalbimize ve beynimize yönelik tehlikelere ortam hazırlanmış olur.
İLK akla gelen aşk olsa da; üzüntüden öfkeye, heyecandan korkuya her tür duygunun yüklendiği kalp, insanoğlunu nereye kadar taşır?
İLK akla gelen aşk olsa da; üzüntüden öfkeye, heyecandan korkuya her tür duygunun yüklendiği kalp, insanoğlunu nereye kadar taşır? Prof. Dr. E. Murat Tüzün, “Kırık Kalpler” başlığıyla işte bu sorunun yanıtını veriyor bize.
Japon doktorlar ilk defa 1990’larda büyük üzüntü, korku, şaşkınlık, heyecan gibi duyguların yarattığı strese maruz kalan insanların, özellikle menopoz sonrası kadınların kalplerinde, ani bir zayıflama gelişebildiğini gözlediler. Gördüler ki bu hastalıkta kalbin sol karıncığı şekil değiştirip, beli ince yuvarlakça bir vazoya dönüyor.
STRESE BAĞLI ZAFİYET
Japonlar bu şekli, ahtapot avlamak için kullanılan çömleğe benzeterek “tako-subo hastalığı” adını verseler de en uygun isim “kırık kalp” hastalığıdır. Neden nasıl oluştuğu henüz bilinmiyor. Kalbi kırılan insanın vücudunda, stres hormonu dediğimiz maddeler bolca salınır. Çok miktarda stres hormonu, kalp kas hücrelerini felç eder. Büyük bölümü kasılmaz hale gelen kalp, vücuda yeterli kanı pompalayamaz. Bilinen tedavisi yok lakin destekleyici tedavilerle hasta hayata tutunabilirse, zaman içinde kalp kendi kendine iyileşir. Zamanında hastaneye gidilemezse ölüm riski yüksektir.
Kötümserlik öldürüyor, iyimserlik ömrü uzatıyor
ABD’li bilim adamları, kimseye güvenmeyen, her sözün, her iyi şeyin arkasında gizli, çıkarcı maksat arayan zihniyetin sağlığa zararlı olup olmadığını sorguladılar. Yüz bine yakın 50–80 yaş arası kadının iyimser mi kötümser mi olduğu araştırıldı. 8 yıllık izleme sonunda, iyimser olanların kötümser olanlara oranla daha uzun yaşadıkları, daha az kalp krizi ve inme geçirdikleri görüldü. Ölümler ise kötümser olanlarda belirgin olarak artmıştı. Kötümserlik, şüphecilik, husumet dolu olmak, insan vücudunda bir dizi değişikliklere yol açıp kalbi yoruyor, damarları yaşlandırıyor ve hayatı kısaltıyor.
ÇİN İYİMSER, TÜRKİYE KÖTÜMSER
Pew Araştırma Enstitüsü, çeşitli ülkelerin insanlarına “Ülkenizin gidişi hakkında iyimser misiniz” diye sormuş. Pew’in yaptığı araştırmaya göre en iyimser insanların yaşadığı ülke Çin. Ardından Hindistan ve Kanada geliyor. Türkiye’de bu soruyu yanıtlayan yüz kişiden sadece 22’si ülkenin gidişatının iyi olduğunu söylemiş. “Sizden sonraki kuşaklar için koşullar daha iyi olacak mı” sorusuna 3 kişiden yalnızca biri “evet” diye cevap vermiş. “Kendi halinizden memnun musunuz” sorusunu, 4 kişiden biri ‘memnunum’ diye yanıtlamış. Bunlar, iyimser bir toplumun göstergesi değil. Kalp sağlığını korumanın yolu yalnızca sağlıklı beslenip spor yapmaktan, gerektiğinde düzenli ilaç almaktan geçmiyor. Hayata bakış açımızı karamsarlıktan, kötümserlikten, şüphecilikten uzaklaştırmak, tansiyonumuzu normal sınırlarda tutmak kadar önemli.
YÜREĞE İNMEK YİNE bu yıl ada sensiz içime hiç sinmedi / Dil’de yalnız dolaştım hep, gözyaşlarım dinmedi / Ben de şaştım nasıl oldu yüreğime inmedi... Osman Nihat Akın’ın ünlü nihavent şarkısındaki gibi, üzüntü, sıkıntı ve hüznü, çoğu kez kalbimizle ilintilendiririz. “Yüreği dayanmadı”, “kalbi kırık gitti”, “yüreğine indi” gibi sözler, zengin mecazi anlamlarının yanı sıra bazen de gerçeği yansıtıyor.
HASARLI KALBİ ONARDILAR
Kalp yetmezliği, kalp hastalığı arasında vaka sayısı en hızlı artan hastalık olarak karşımıza çıkıyor. Milyonlarca insanda görülebilen ve tedavisi zor olan kalp yetersizliği, bilim insanın çare bulmaya çalıştığı en önemli sorun. Bilimdünyasının saygın yayınlarından biri olan Science Dergisi’nde yayımlanan bir araştırma, “Kalpte, ölen hücrelerin yerine yenisi yapılamaz” görüşünü temelden sarstı. Bu yeni bulgular, hasarlı kalbin onarılabileceği umutlarını artırdı.
ATOM BOMBASI İŞE YARADI
Kalbin hücrelerinin çoğalarak yenilenip yenilenmediği hayvan deneylerinde incelenebiliyor. Örneğin farenin kalp hücrelerini radyoaktif birmaddeyle boyadıktan sonra belli aralıklarla bakıp, boyanmış hücrelerden kaçı ölmüş, boyalı olmayan yeni doğmuş hücre varmı sorularını cevaplamak mümkün. Lakin, radyoaktivitenin riski nedeniyle aynı deneyi insanlarda yapmak mümkün değil. İsveç Karolinska Enstitüsü’nden bilim adamları, birçok insanda hücre içinde radyoaktif boyalı DNA’nın zaten var olduğu fikrinden hareket ederek bir araştırma planladı. 1960’lı yıllarda atombombası denemeleri, atmosferdeki karbon-14 adlı radyoaktifmaddenin yoğunluğunu çok artırdı. Atombombaları, dünyanın ücra köşesinde patlatılmış olsa da ortaya çıkan karbon-14, oksijenle birleşip radyoaktif karbondioksit olarak tüm atmosfere yayılmıştı. Dünyanın her köşesinde, karbondioksiti fotosentez işleminden geçirip enerji olarak kullanmak isteyen bitkiler, karbon-14 içeren radyoaktif karbondioksiti atmosferden aldılar. İnsanlar da, bu bitkileri yiyen hayvanları yiyerek radyoaktifmaddeyi aldı. Vücudumuza giren radyoaktif karbon- 14, yeni doğmakta olan hücremizin çekirdeğinde sentez edilmekte olan DNA’ya bağlandı ve hücre ölünceye kadar da ayrılmadı. Böylece insanda da radyoaktifmaddeli (boyanmış) DNA aracılığıyla araştırma yapmak mümkün oldu.
SIRA İLACIN BULUNMASINDA
Araştırmalar sonunda 25 yaşında bir insanda her yıl kalp kası hücrelerinin yüzde birinin yenilendiği anlaşıldı. Bu yenileme hızı, 75 yaşındaki bir kişide, iki yüzde bire düşüyor. Bu bulgular, kalbin kendi kendini tedavi edebileceğini göstermiyor ama yardımedilirse hücrelerini yenileme potansiyeli olduğu yönünde umut veriyor. Araştırmacılar makalelerini, “hücre yenileyici ilaçların geliştirilmesi halinde, kök hücre yöntemine ek olarak, kalp yetmezliğine karşı çok güçlü bir silah geliştirilebileceği” yönünde öneri ile sonlandırdılar.
KALP HÜCRESİ KENDİNİ YENİLİYOR
Araştırmacılar, bu yöntemi kullanarak kalp kası hücrelerinin doğum tarihini saptadı. Atom denemelerinin arttığı 1955’ten önce doğmuş insanların kalbinde bir çok kalp kası hücresinin o tarihten beri var olduğunu gördüler. Ama sonradan ortaya çıkan kalp kası hücrelerinin varlığını da tespit ettiler. Çeşitli tarihlerde doğmuş kişilerde yapılan araştırmalar sonun da, hücrelerin ne zaman doğduklarını saptadılar.
Kalp krizi depresyon nedeni
KALP krizi geçiren her 5 kişiden birinde “majör depresyon” dediğimiz tablo ortaya çıkabiliyor. Kalp yetersizliği, kalbin atım düzeyindeki bozukluklar ve pıhtı oluşumu, depresyonu olanlarda daha sık görülür. Kalp ameliyatı olanlar da benzer durumda. Depresyon varsa, yaraların iyileşmesi gecikir, enfeksiyon riski yükselir. Depresyondan beyin de etkilenir. Depresyon, stres hormonu denilen maddelerin salınımı ile artar. Beynimizin ortasında hipofiz denilen ceviz içi kadar bir gudde vardır. Burada salgılanan hormon, böbreküstü bezini uya ra rak, kor ti zon ve ben ze ri stres hormonlarının salınımını tetikler. Bu hormonlar tansiyonumuzu yükseltir, kalbimizi hızlandırır, damarlarımızı, yangıyla kızgın hale getirir. Böylece kalbimize ve beynimize yönelik tehlikelere ortam hazırlanmış olur.