Kristen Stewart
Daimi Üye
Herkesin günlük hayatı birbirinden farklıdır kuşkusuz. Evli-bekar, çalışan-çalışmayan, çocuklu-çocuksuz olmak, büyük bir şehirde veya bir kasabada yaşamak gibi pek çok durum günlük rutinlerimizi belirler. Günlük hayatımızın yoğunluğu ve hızı, içinde bulunduğumuz pozisyona, üstlendiğimiz sorumluluklara göre şekillenir. Velhasılı, küçüğünden büyüğüne, gencinden yaşlısına kadar her birimiz günlerimizi bir biçimde doldururuz. Bize takdir edilen süre dolana kadar da, sürüp gider yaşam serüvenimiz. Önemli ya da önemsiz bulduğumuz, asıl ya da detay gördüğümüz pek çok şey şekillendirir hayatımızı ve bizi.
Yaşadığımız an, bir sonrakine zemin oluşturur. Bugün ektiklerimizi yarın biçeriz. Hayat deyince nefes gelir aklımıza. Nefes, hayattır desek yanlış olmaz sanırım. Oysa, her nefes ne kadar kısadır. İstediğimiz kadar uzatmaya çalışalım. Sonunda, verdiğimizi alır, aldığımızı veririz. Alıp verdiğimiz o küçük nefeslerin devamı, hayatımızın devamıdır. Ve her nefes, yeni bir fırsattır. Ya yaşanılan anlar! Bir daha asla geri gelmeyecek ve fakat bir biçimde yaşayanı ebediyete taşıyacak anlar. Anı tutmak ve bırakmamak diye bir seçeneğimiz yok. Ama ebedi âlemde, güzel hatırâları yâd eder gibi tebessüm ettirecek; fâni dakikaların ucunu cennete uzatacak, tabiri caizse ebedîleştirecek bir anlayışla yaşamak mümkün. Anı yakalamak, yaşanan her anın hakkını vermektir.
Bizim âna bakışımız, hayata bakışımızdır aslında. Hayatımız da, hiç bitmeyecekmiş gibi gelen anlardan müteşekkil değil midir? Her ne kadar yaşarken bitmez, tükenmez sanılsa da, hem acılar hem de sevinçler, geldikleri gibi giderler. Önemli olan, giderken bizden neler alıp götürdükleri, ötelere neler taşıdıklarıdır.
Küçük ve önemsiz zannedilen öyle şeyler vardır ki, hayat yolculuğumuza yön verir. Küçük şeyler büyüklerin tohumlarıdır âdeta. Bir küçük işaret, bir bakış, bir söz, ruhta dengeyi bozar; altüst eder. Bazen de bir küçük işaret, bir bakış, bir söz, ilaç gibi yetişir. Düştüğün çukurdan kurtarıverir.
Tepsideki çayı ikram edişimizde, sadakayı uzatırken yüzümüzdeki ifadede, kapıyı açıp misafirlerimize hoşgeldiniz deyişimizde gizlidir pek çok sır. Bir dal çiçek, bir bardak çay, yavaşça örtülmüş bir battaniye, çıkarıp verilmiş bir yelek ne çok şey anlatır.
Bazen küçük bir bulut parçası, güneşin önüne geçip gölge olur ışığa. Küçük bir ateş, bir ormanı yakıp küle çevirir. Küçük şeyler, küçümsenmeye gelmez.
Çocuğumuzun döktüğü bir bardak süt için kopardığımız fırtına, ömür boyu üşütebilir yüreğini! Hiç unutulmaz.
Küçük adımların birbirini takip etmesiyle katedilmez mi yollar? Her sabah, uyandığımızda yüklendiğimiz niyet belirler, günün sonunda elimizde kalanları. O gün, hayır bulmak ve hayra vesile olmak gibi bir niyetimiz varsa, bizim için küçük şey yoktur. Pek çok hayır küçük şeylerde gizli değil midir? Ve çoğunlukla, önemsiz gördüğümüz, iyi çalışıp hazırlanmadığımız yerlerden sorular buluruz yollarımızın üzerinde. Çünkü basit görünen soruların, önemli ve derin cevapları vardır.
Küçük şey yoktur. Küçük sandığımız şeylerin ucundan tutunur çıkarız biz cennete ya da cehenneme.
Derya Güney