Uykulu uykusuz gecenin sabahında, yarı uykulu yatağında dönerken yanında yatanı hissetmesi, farketmesi, bedenini görmesi iyice çıldırttı. Uyku sarhoşluğuyla akşamdan kalma nefret ve kinini hatırlayıp, iyice sırtını dönerek daha da uzaklaştı. Gidip gidip gelmeler, sızlanmalar, yakınmalar, sen haksızsın ben haklıyım tartışmaları, itiş kakış, restleşmeler, şikayetler, şüpheler bıktıran tartışmalar, ikisini de insanlıktan çıkartan laf sokmalar, beyin okuma, hükmetme, sen ben, ben sen, onlar bunlar, sabahı akşamı, başlangıcı sonu, gideni geleni, ahı vahı, inlemesi dinlemesi, gezmesi tozması, bayılma baygınlık, bayat, hayat memat, gir gel, otur kalk, dur yapma yapma. Of of..
Artık tahammülün kalmadığını, Ya rabbim al canımı duaları, uzaklık yakınlık, gerginlik, bıktıran şikayetler, derin derin düşünmesi, yanındaki adamın varla yok arası sessizliği, içine kapanması, ondan uzaklaşması, iyice delirmesine sebepti zaten. Döndü şöyle bir baktı, adam gene sessiz, yüzüstü yatıyordu. Döner de bir şey söyler diye daha da yatağın öbür ucuna doğru uzaklaştı, yorgana iyice sarıldı.
Yapacak bir şey kalmadı diyordu içinden. Bitti, kalmadı ama hala neden birlikteydiler ve hala aynı yatak neden paylaşılıyordu. Aslında hala seviyorum diye içinden geçirdi, hemencecik vazgeçti, kahretsin Allah almadı ki canımı, hala çekiyorum yıllardır diye kahretti. Başka şeyler düşünmeye başladı.. Çocuklar zaten kocaman olmuş kendilerini kurtarmış; kız nişanlı, oğlan üniversiteyi bitirecekti. Aslında artık parasal sıkıntıları da yoktu. Ev kıra değil, geçim de kötü değil, yeme içme dersen işte orta hallice, tatil gezme tozma yerine göre yapılıyordu. Bilenler sezenler vardı aslında ama, görüntü.. Eş dost ziyareti hala her şeye rağmen hafta sonu piknikleri devam ediyor, hiç bir şey yokmuş gibi dosta düşmana inat gülünüyor, kimsenin anlamasına hatta ne kadar mutlular ve huzurlular da denilebiliyordu. Nedense dışarıya karşı benim eşim dedikçe ağızlarından bir daha benim eşim çıkıyordu.
Çalar saatin çınlaması kadını iyice çileden çıkarttı.. Zıkkım yiyesiyeceye kahvaltı hazırlayacak, yarım saatte kalk, kalk, kalk faslı olacak, sinirleri iyice gerilecek, çilem çilem nidalarıyla içinden kendi kendini yiyecekti.. Şikayetleri pek sesli olmazdı kavganın dışında, hala bir şeylerin saygısı ve paylaşımı vardı. Geceki kavgada son damlalardandı. İyice çileden çıkmışlar bağırış çağırış, komşular bile sese uyanıp, kapıları tıklanıp, rahatsız olduk dememişler ama, neyiniz var demeye gelmişlerdi. Çocuklar ise zaten alışkın oldukları için sadece hayret etmekle kalıyor, ayrılın bari o zaman deyip işin içinden çıkıyorlardı. Artık dur demeli, bitirmeli bu sefer diye tekrar düşündü. Evet o cesareti kendisi gösterecek ve boşanma davasını açacaktı bugün. Sinirden çaydanlığa su koymayı unuttuğunu hatırladı, akıl mı bıraktı ki manyak diye homurdandı. Dışarıdaki kuş sesleri sabahın güzelliği, denizin sakın görüntüsü, soğuk suyun yüzündeki ferahlığı bile rahatlatamadı onu. Hırsla kahvaltı masası hazırlığını bitirdi. Televizyonu açarak geceden kalma haberlere, ya da sabahın köründe hangi sürprizle karşılaşırız diye her sabah televizyon açılıyordu. Irak'ta gene şiddet, Endonezya da deprem ve yanardağ patlaması, yeni açılacak alışveriş merkezi, trafikte son durumlar, havanın baskınlığı, sıcaklığı mevsim normalleri, şehir anormalleri, trafik kazaları, borsadaki çöküş, doların patlaması.. Hepsi gelip geçen haberler. İyi ki borcumuz yok diye sesli düşündü, 2001 yılını hatırladı; bir gecede çöküşü, ardından stres ve gerilim yılları, bitmeyen borçlar artan faizler, kartlar cartlar curtlarr, şükürler olsun diyebildi.
Bugün en hayırlı söylediği buydu "Şükürler olsun"
Oturduğu yerden uyuyan kızına seslendi en tatlı sesiyle.. Yavrum meleğim diye şefkatli sesiyle. Kendisine benzetirdi kızını, hemen kalk der demez kalkar yap der demez yapardı, en büyük yardımcısıydı. Oğlan zaten babanın kopyası. Şunu uyandır diye kocasını işaret etti kızına, 'babaaaa' diye seslendi yatak odasının kapısından, banyoya girdi. Zaten genelde kız iki kere seslenir, annesi tekrar başlar 'hey, alo, hu' Bazen de 'canım' diye seslenirdi, ruh haline göre. Bazen de şefkatle yanına sokulur, tüm sevecenliğiyle, kadınlığıyla, şefkatiyle ona sarılarak mıncıklayarak, öperek uyandırırdı. Bugün farklıydı.. Seslenmeyeceğim dedi.. Kendi kalksın diye inatlaştı. Beynindeki fikirleri gene de duramadı 'heyyy' diye seslendi..
İlk seslenmede genelde ses gelmez ikincisinde.. 'hıhhhh tamam' gibi ses duyulurdu.... İkincisinde sesini de yükseltti, hala akşamın siniri vardı... Olanca avazıyla 'kalksana' diye bağırdı.. Oğlan bu sese karşılık verdi.. 'Anne ya sabah sabah, her sabah, yeter be' diye şımarık ve külhan tavrıyla.. Gene ses yoktu.. İnadına yapıyor, kıpırdaman yatıyor diye dellenmeye başladı.. Bu durumları iyi bilirdi.. Akşam kavgalarının sabahında, eşi böyle sessiz kalır, kadın gelir onu sarsmaya başlar, o kadını tutar kucaklar, sabah sırnaşıklığıyla iş tatlıya bağlanır, canım cunumlar, affet özürler durum toparlanır, hayat devam ederdi. Gene aynısı yapıyor diye düşündü.. Ama gitmeyecekti yanına. Kavgaları sık olur ama barışmaları uzun sürmezdi. Zaten uzun süreli küs kalacak kavgaları ya da kavga sebepleri yoktu. Bir çoğunda bir saat önceki tartışmanın sebebi bile hatırlanmazdı. Bu yüzden bu sabah uzun sürmüş ve birisi uzatıyordu.. Gitmesi gerekli işe diye hatırladı. Akşamdan işlerini söyleyip erken gideceğim demişti.. Tekrar seslendi 'heyyyyyyyy' diye.. Gene ses yoktu. Bardakta ki çay soğumuş, yumurta donmaya başlamıştı. Söylenerek yanına gitti.. Elinin ucuyla şöyle itekler gibi dokunarak 'kalllkkkk' dedi.. Gene tepki yoktu.. Yorganı çekti üzerinden, adam hala aynı şekilde yatmaya devam ediyordu.. Bir kez kuvvetlice sarstı..
Sinirden iyice deliye dönmüştü, tuttuğu gibi ters tarafa çevirdi. Birden adamın tepkisiz, kaskatı duran ve değişmeyen vücudu dikkatini çekti, aklı gitmişti.
Adamın hareketsizliği, nefes alıyor mu diye, hayır hayır dedi.. Derin uyku bu.. Kalbine elini koydu... Anlayamadığını düşündü.. Başını yasladı, kulağını verdi..
Bilemezdi ki küskünlükten, akşamki kavgadan sonra kalbinin duracağını.
Tüm apartman kadının çığlıklarıyla inliyordu 'Ne olur bırakma beni, bir tanem, sensiz ne yaparım, kim beni çeker, ne olur gitmeee!! Beni bırakma! Aç gözlerini, ne olursun uyan, ölme ne olur.
Ne olursun, beş dakikalık da olsa barış benimle' diye haykırdı...
ALINTIDIR.....
Artık tahammülün kalmadığını, Ya rabbim al canımı duaları, uzaklık yakınlık, gerginlik, bıktıran şikayetler, derin derin düşünmesi, yanındaki adamın varla yok arası sessizliği, içine kapanması, ondan uzaklaşması, iyice delirmesine sebepti zaten. Döndü şöyle bir baktı, adam gene sessiz, yüzüstü yatıyordu. Döner de bir şey söyler diye daha da yatağın öbür ucuna doğru uzaklaştı, yorgana iyice sarıldı.
Yapacak bir şey kalmadı diyordu içinden. Bitti, kalmadı ama hala neden birlikteydiler ve hala aynı yatak neden paylaşılıyordu. Aslında hala seviyorum diye içinden geçirdi, hemencecik vazgeçti, kahretsin Allah almadı ki canımı, hala çekiyorum yıllardır diye kahretti. Başka şeyler düşünmeye başladı.. Çocuklar zaten kocaman olmuş kendilerini kurtarmış; kız nişanlı, oğlan üniversiteyi bitirecekti. Aslında artık parasal sıkıntıları da yoktu. Ev kıra değil, geçim de kötü değil, yeme içme dersen işte orta hallice, tatil gezme tozma yerine göre yapılıyordu. Bilenler sezenler vardı aslında ama, görüntü.. Eş dost ziyareti hala her şeye rağmen hafta sonu piknikleri devam ediyor, hiç bir şey yokmuş gibi dosta düşmana inat gülünüyor, kimsenin anlamasına hatta ne kadar mutlular ve huzurlular da denilebiliyordu. Nedense dışarıya karşı benim eşim dedikçe ağızlarından bir daha benim eşim çıkıyordu.
Çalar saatin çınlaması kadını iyice çileden çıkarttı.. Zıkkım yiyesiyeceye kahvaltı hazırlayacak, yarım saatte kalk, kalk, kalk faslı olacak, sinirleri iyice gerilecek, çilem çilem nidalarıyla içinden kendi kendini yiyecekti.. Şikayetleri pek sesli olmazdı kavganın dışında, hala bir şeylerin saygısı ve paylaşımı vardı. Geceki kavgada son damlalardandı. İyice çileden çıkmışlar bağırış çağırış, komşular bile sese uyanıp, kapıları tıklanıp, rahatsız olduk dememişler ama, neyiniz var demeye gelmişlerdi. Çocuklar ise zaten alışkın oldukları için sadece hayret etmekle kalıyor, ayrılın bari o zaman deyip işin içinden çıkıyorlardı. Artık dur demeli, bitirmeli bu sefer diye tekrar düşündü. Evet o cesareti kendisi gösterecek ve boşanma davasını açacaktı bugün. Sinirden çaydanlığa su koymayı unuttuğunu hatırladı, akıl mı bıraktı ki manyak diye homurdandı. Dışarıdaki kuş sesleri sabahın güzelliği, denizin sakın görüntüsü, soğuk suyun yüzündeki ferahlığı bile rahatlatamadı onu. Hırsla kahvaltı masası hazırlığını bitirdi. Televizyonu açarak geceden kalma haberlere, ya da sabahın köründe hangi sürprizle karşılaşırız diye her sabah televizyon açılıyordu. Irak'ta gene şiddet, Endonezya da deprem ve yanardağ patlaması, yeni açılacak alışveriş merkezi, trafikte son durumlar, havanın baskınlığı, sıcaklığı mevsim normalleri, şehir anormalleri, trafik kazaları, borsadaki çöküş, doların patlaması.. Hepsi gelip geçen haberler. İyi ki borcumuz yok diye sesli düşündü, 2001 yılını hatırladı; bir gecede çöküşü, ardından stres ve gerilim yılları, bitmeyen borçlar artan faizler, kartlar cartlar curtlarr, şükürler olsun diyebildi.
Bugün en hayırlı söylediği buydu "Şükürler olsun"
Oturduğu yerden uyuyan kızına seslendi en tatlı sesiyle.. Yavrum meleğim diye şefkatli sesiyle. Kendisine benzetirdi kızını, hemen kalk der demez kalkar yap der demez yapardı, en büyük yardımcısıydı. Oğlan zaten babanın kopyası. Şunu uyandır diye kocasını işaret etti kızına, 'babaaaa' diye seslendi yatak odasının kapısından, banyoya girdi. Zaten genelde kız iki kere seslenir, annesi tekrar başlar 'hey, alo, hu' Bazen de 'canım' diye seslenirdi, ruh haline göre. Bazen de şefkatle yanına sokulur, tüm sevecenliğiyle, kadınlığıyla, şefkatiyle ona sarılarak mıncıklayarak, öperek uyandırırdı. Bugün farklıydı.. Seslenmeyeceğim dedi.. Kendi kalksın diye inatlaştı. Beynindeki fikirleri gene de duramadı 'heyyy' diye seslendi..
İlk seslenmede genelde ses gelmez ikincisinde.. 'hıhhhh tamam' gibi ses duyulurdu.... İkincisinde sesini de yükseltti, hala akşamın siniri vardı... Olanca avazıyla 'kalksana' diye bağırdı.. Oğlan bu sese karşılık verdi.. 'Anne ya sabah sabah, her sabah, yeter be' diye şımarık ve külhan tavrıyla.. Gene ses yoktu.. İnadına yapıyor, kıpırdaman yatıyor diye dellenmeye başladı.. Bu durumları iyi bilirdi.. Akşam kavgalarının sabahında, eşi böyle sessiz kalır, kadın gelir onu sarsmaya başlar, o kadını tutar kucaklar, sabah sırnaşıklığıyla iş tatlıya bağlanır, canım cunumlar, affet özürler durum toparlanır, hayat devam ederdi. Gene aynısı yapıyor diye düşündü.. Ama gitmeyecekti yanına. Kavgaları sık olur ama barışmaları uzun sürmezdi. Zaten uzun süreli küs kalacak kavgaları ya da kavga sebepleri yoktu. Bir çoğunda bir saat önceki tartışmanın sebebi bile hatırlanmazdı. Bu yüzden bu sabah uzun sürmüş ve birisi uzatıyordu.. Gitmesi gerekli işe diye hatırladı. Akşamdan işlerini söyleyip erken gideceğim demişti.. Tekrar seslendi 'heyyyyyyyy' diye.. Gene ses yoktu. Bardakta ki çay soğumuş, yumurta donmaya başlamıştı. Söylenerek yanına gitti.. Elinin ucuyla şöyle itekler gibi dokunarak 'kalllkkkk' dedi.. Gene tepki yoktu.. Yorganı çekti üzerinden, adam hala aynı şekilde yatmaya devam ediyordu.. Bir kez kuvvetlice sarstı..
Sinirden iyice deliye dönmüştü, tuttuğu gibi ters tarafa çevirdi. Birden adamın tepkisiz, kaskatı duran ve değişmeyen vücudu dikkatini çekti, aklı gitmişti.
Adamın hareketsizliği, nefes alıyor mu diye, hayır hayır dedi.. Derin uyku bu.. Kalbine elini koydu... Anlayamadığını düşündü.. Başını yasladı, kulağını verdi..
Bilemezdi ki küskünlükten, akşamki kavgadan sonra kalbinin duracağını.
Tüm apartman kadının çığlıklarıyla inliyordu 'Ne olur bırakma beni, bir tanem, sensiz ne yaparım, kim beni çeker, ne olur gitmeee!! Beni bırakma! Aç gözlerini, ne olursun uyan, ölme ne olur.
Ne olursun, beş dakikalık da olsa barış benimle' diye haykırdı...
ALINTIDIR.....